26 Kasım 2022 Cumartesi

Hz. Süleyman Zamanında Sebe Krallığı Mevcut muydu? (Evet)







 
Sebe Krallığı Ne Zaman Kuruldu? ve Yemen Altınlarının Şöhreti 

Gerard Gertoux tarafından yazılmış olan “Kings David and Solomon Chronological, Historical and Archaeological Evidence” isimli kitabın 54. Ve 55. Sayfalarında verilen bilgiler Arabistan’ın güneyindeki ilk devlet oluşumunun çok eskiye uzandığını anlamak için önemlidir. Dahası Antik çağlarda Yemen’in altın ve zenginliğinin bir şöhreti olduğu anlaşılıyor ve bence İrem şehriyle de birlikte düşünülebilir. Peygamberler tarihi açısından önemli bir hususta Sebe krallığının hz. Süleyman zamanında var olup olmadığı sorusunun cevabıdır. Bay Gertoux’un kitabındaki ilgili bölümün özet çevirisini aşağıda kendi cümlelerimle sunuyorum. Orijinal metne erişmek isteyenler için aşağıya link ekleyeceğim. Gerard Gertoux 54. ve 55. Sayfalarda diyor ki,


Asurluların kayıtlarında görüldüğü kadarıyla Arabistan da o sırada krallıklar mevcutmuş. Arabistan Krallığından ve Sebe Krallığından bahsedilmiş ve hatta bazı hükümdarlarının isimleri bile verilmiştir. Örneğin, MÖ 736’ya tarihlenen bir kayıtta Asur kralı Tiglat Pileser, Samsi isimli Arabistan Kraliçesinin Şamaş yeminine karşı gelmesinden bahsediyor. Saba ülkesini de anan kral, Saba ülkesinden altın, gümüş, develer ve çeşitli baharatlarla birlikte söz ediyormuş gibi görünüyor. İlgili pragrafı aynen alıntılıyorum:

“The Assyrians knew the kingdom of Sheba (Saba’) and the names of some of its queens. For example, Tiglath-pileser III (736 BCE) wrote: Samsi, the queen of Arabia who had acted against the oath by Shamash (...) Arabia in the country of Sa[ba’ ...] The inhabitants of Mas’a, Tema (and) the inhabitants of Saba’ (...) their tribute: gold, silver, [male and female ca]mels and all kinds of spices, …”

(Burada şu çıkarımı yapmak istiyorum: Asur kralı Arabistan krallığı ile Sebe Krallığını ayrı ayrı zikrettiğine göre muhtemelen Arabistan Krallığı dediği zaman kastettiği yer, Kuzey Arabistan temelli bir Krallıktır. Güneyde/Yemen de ise Sebe krallığı bulunuyor. Bunu vurgulamayı önemli görüyorum çünkü Asurluların bu mantığı Babillliler ve Yunanlılar gibi Arabistandan bahseden diğer uygarlıkların metinleri içinde geçerli olabilir. )

Diğer bir örnek ise MÖ 720 ‘ye tarihlenen bir kayıt. II. Sargon diyor ki: “….Mısır Firavunundan, Arabistan kraliçesi Samsi'den (ve) Sabalı It'amar'dan haraç aldım.”

Sebe krallığı MÖ 8. Yüzyıla tarihlenen Asur kayıtlarında açıkça görülmesine rağmen bazı tarihçiler tuhaf bir yola girmişler. Antik Güney Arabistan’ın tarihçesinin başlangıcını belirlemek için bu kayıtları yeterli görmemişler. Çünkü ilk kesin güvenilir tarihleme MÖ 25 yılına ait Aelius Gallus'un askeri seferi ve kral Ilasaros’un anılmasıymış.

Halbuki Güney arabistana ait kalıntılar diğer bölgelerin kalıntılarıyla kıyaslanmalı, Paleography vesilesiyle yeniden şekillendirilmiş krallar listesi temel alınmalı ve Karbon -14 verileriyle mukayese edilmeliydi. Esasen bu konuda iki ekol oluşmuştur: “Kısa Kronoloji” ve “Uzun Kronoloji”. 19. yüzyılın sonunda Eduard Glaser ve Fritz Hommel, Eski Güney Arap Uygarlığının başlangıcını MÖ 2. yüzyılın sonlarına tarihlendirdi, bu uzun yıllar devam etti. 1955'te Jacqueline Pirenne, Eski Güney Araplarının ve Eski Yunanlıların sanatının bir karşılaştırmasını yayınladı ve Güney Arap Uygarlığının ilk olarak MÖ 5. yüzyılda Yunan etkisi altında geliştiği sonucuna vardı. Ayrıca bu yeni "Kısa Kronoloji"yi Eski Güney Arap harflerinin biçimlerinin paleoografik analizi aracılığıyla destekledi. Ayrıca 1951-52 yıllarında Timnah ve Marib'deki Amerikan kazılarına dayalı olarak, bir “Ara Kronoloji” ortaya çıktı ve bu, yalnızca Qatabān ve Ma'in'in başlangıcını daha farklı değerlendirdi. A. G. Lundin ve Hermann von Wissmann, Marib'deki bir kaya yazıtının çalışmasına dayanarak, Saba'nın başlangıcını MÖ 8. yüzyıl yerine MÖ 11. yüzyıla tarihlendirdi. Bu nedenle “Kısa Kronoloji” açıkça yanlışlanmış durumdadır ve yakın zaman önce buna karşı birçok başka argüman da ortaya konmuştur.

Son arkeolojik kazılar, eski Güney Arap yazısının MÖ 1200 ‘lere uzandığını göstermektedir. Yani 1970’lerde bazı arkeologların inandığının aksine bir sonuç elde edilmiştir. (Yaklaşık 8 asırlık minik bir sapma J ) Ek olarak Hadramut yakınlarında bulunan Almaqah tapınağı MÖ 10. Yüzyıla tarihlendirilmiştir. Şu halde, arkeologların ilk iddiaları, yalnızca cehaletlerinin bir sonucuydu. (Aceba  art niyette var mıydı? Nasıl Asur kayıtları öylece görmezden gelebildiler?   )

Bu bölgenin tarihi hakkında hala çok az şey biliniyor, örneğin, Yemen'de yakın zaman önce yapılan araştırmalarda MÖ 3. binyıla tarihlenen 10.000'den fazla mezarın envanteri çıkarıldı.

(Başka bir delilde Tevrat’tan geliyor)

Eyüp peygamberin hikayesi MÖ 17. yüzyılda geçtiğinden, Edom'a gelen Sabalı göçebeler (Eyüp 1:15) bu nedenle en azından o zamandan beri var olmuş olmalıdır. (Gerard Gertoux Hz. Musa’yı MÖ 1540 civarında yaşamış kabul ettiği için Hz. Eyüb’ün döneminide ona göre konumlandırıyor diye anlıyorum.)

(Bir diğer delilde Antik Mısır kayıtlarından)

Kraliçe Hatshepsut'un Punt krallığına yaptığı olağanüstü sefer sırasında (MÖ 1474'te) çok sayıda mür ağacı ve buhur getirdiğini biliyoruz. Anlatısının birkaç detayı, Punt krallığının Sheba(Sebe) krallığı olarak tanımlanmasını sağlıyor:

1) Mısır'a geri getirilen aromatik reçineler (mür ve sığla) Arabistan'ın güneyindeki Punt'tan geldi,

2) O sırada Nubia'dan (Cush) daha uzakta olupta bilinen tek ülke Yemen'dir.

3) Kızıl denizdeki seyrü sefer, Arabistan’ın güneyindeki bir limana yada sahile yapılarak başladı.

4) Punt Krallığı prens Parahu ve eşi Ity tarafından yönetiliyordu ve bu bölgede tarihsel olarak bilinen tek krallık eski Sheba(Sebe) krallığıdır.

(Hatshepsut’un seferinden anlaşılıyor ki MÖ 1474’te Arabistan’ın güneyinde Antik mısırla ticaret halinde olan bir devlet mevcutmuş. Elbette bunun Sebe Krallığı olduğunu düşünmek makuldür.)

Ayrıca, Kral Khufu (MÖ 2479-2456) zamanında Punt'tan gelen altından söz edilir ve Khufu'nun yapay limanının yakın zaman önce Kızıldeniz'deki Wadi el Jarf'ta (Süveyş'in 119 km güneyinde) keşfedilmiş olması dikkat çekicidir. ( Gertoux’un kronolojisi yaygın kronolojiden biraz farklı. Mısır Kralı Kufu’nun MÖ 2500’lerde düşünülmesi yaygındır. Kufu üzerinden Punt devleti(Antik Yemen/Sebe) değerlendirilecekse MÖ 2500’ler civarında Yemen’de altın ticareti yapan bir devlet oluşumu olduğunu kabul edebiliriz.)

Ayrıca, kuzey Mısır'dan başlayıp Sina üzerinden Suudi Arabistan'a uzanan ve III. Ramses dönemine tarihlenen bir güneydoğu (ticaret) yolu, Punt'un Suudi Arabistan'ın güneyinde bir yerde olduğunu kanıtlayan iyi bir ipucudur. (Yemen)

Gerard Gertoux’dan özetlediğim bölüm bu kadar. Sonuç olarak Güney Arabistan’daki ilk devlet oluşumu ne kadar geriye gidiyor bilemiyoruz. Ucu açık olmakla beraber MÖ 2500’ler civarında mevcut olup Mısır kralına altın sattıkları anlaşılıyor.

Bitirirken Yahudi kaynaklarında ki “Ophir Altını” konusuna çok kısa değinerek bitirmek istiyorum. Krallar kitabınının ilgili pasajına göre(1Ki 9:26-10:2), hz. Süleyman Ophir isimli ülkeden yüklü miktarda altın getirtir. Metin bu ülkenin Yemen olduğuna işaret ediyor gibi görünüyor ancak Ophir ülkesini Hindistan olarak yorumlayanları görebilirsiniz. Öyle sanıyorum ki, uzun süre arkeologların ön yargılı yaklaşımlarla Sebe krallığını MÖ 200 veya 400,500 civarında düşünmeleri, yorumcuları zorlama yorumlar yapmaya itmiştir. Diğer taraftan Ophir’i bir peri ülkesi olarak yorumlayanlarda var. Sanırım Sebe kraliçesini algılama şeklinden kaynaklanıyor. Çünkü Cinlerden olduğunu ileri sürenler olmuştur. Ancak bulunan bir arkeolojik kalıntı, Ophir diyarının bir peri memleketi olmayıp gerçek olduğunu kanıtlıyor. Zaten Sebe krallığıda hz. Süleyman dönemine yetişecek kadar eski olduğundan metni zorlamayıp ophir’i Yemen olarak anlamak makuldür diye düşünüyorum. İnş. Hz. Süleyman konusunu ve İsrailoğullarını yeniden ele aldığımızda buna bir başlık açar ve daha detaylı bahsedebiliriz. Aşağıdaki resimde Gertoux’un kitabındandır ve bu kalıntının Tell Qasile’de bulunmuş olduğunu ve üzerinde “Gold of Ophir” yazdığını ifade ediyor. Mö 700 civarına tarihlenmiştir.

Dikkat ederseniz Gerek Asur kayıtlarında gerek Antik Mısır kayıtlarında gerekse de Yahudi kayıtlarında Altınıyla karşımıza çıkan bir Yemen coğrafyası var. Sadece altın değil baharat ve buhur ticareti de söz konusu. Çöllerle ve denizle çevrelenmiş, tarıma elverişli arazileri de olan ve bunu büyük bir barajla taçlandırmış, korunaklı zengin bir antik ülke hayal edin. Muhtemelen Kur’an'da bahsi edilen sütunlarıyla meşhur olağanüstü İrem şehrinin oluşumunun arkasındaki itici güç işte bu zenginlik ve korunaklı coğrafya olmuştur diye düşünüyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder