20 Haziran 2018 Çarşamba

En Eski İnanç/Din Hakkındaki Çalışmalar 1 - Wilhelm Schmidt'in Çalışmaları


En Eski İnanç/Din Hakkındaki Çalışmalar 1

 
  İnsan, gündelik yaşamını sahip olduğu inançlarıyla sürdüren bir canlıdır. Dini inançları diğer inançlardan ayıran şey ise kutsal kabul edilen bir kaynakla ilişkili olmalarıdır. Dahası din kavramı ile dini inançta aynı şey değildir. Bir inancın din seviyesinde kabul edilmesi için antropologlar belli başlı şartlar aramaktadırlar. Max Muller sadece Yüce bir varlığın kabulünü bir din değil, bir felsefe olarak nitelemiş ve dinden bahsedilebilmesi için kişinin ahlaki tutumuna/eylemlerine yönelik olması gerektiğini savunmuştur. Antropoloji açısından dinin varlığını teyit eden diğer iki hususta ibadetler ve ortak inanç etrafında birleşen topluluktur. Şunu da belirtmek gerek ki tüm antropologların katıldıkları ortak bir din tanımı yoktur.
    "19. yüzyılda dinlerin kökeniyle ilgili olarak geliştirilen ve yaygın hale gelen görüşler beş ana gruba ayrılabilir. Öyle ki bu konuda fikir üreten daha farklı görüşler bile ancak bu beş gruptan biri içerisine dâhil edilebilecek kadar orijinal görülmüştür. Bu beş okul şunlardır: Naturizm (Max Müler, 1823-1900), Animizm (Edward B. Tylor, 1832-1917), Atalar Kültü (Herbert Spencer, 1820-1903), Totemizm (Emile Durkheim, 1858- 1917) ve Monoteist Okul (Wılhelm Schmidt, 1868-1954). " (Dr. Fatma aygün, Kelam Araştırmaları Dergisi, cilt 14 ,sayı 1 ,2016 , Sayfa 203-215)
    Sayılan bu beş görüşten ilk dördü ortak bir varsayımdan yola çıkmaktadır. Yahudilik ve Hristiyanlık gibi monoteizm temelli dinleri en gelişmiş dinler olarak görmekte ve Tanrı anlayışının ancak insanlığın gelişip belli bir seviyeye erişmesiyle oluşabileceğini kabul etmektedirler. Bu sebeple insanlığın ilk dini inancının Monoteist(tek tanrıcı) olmayan bir inanış olması gerektiğini ileri sürmektedirler. Dört görüşünde ortak paydası bu olduğu için bu dört görüşün, dinlerin evrimi teorisinin 4 farklı versiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Monoteist okulun görüşü ise dinlerin evrimi teorisiyle tamamen zıttır ve insanlığın ilk dininin tek tanrılı olduğunu savunmaktadır. Bu ekolün en önemli temsilcisi Wilhelm Schmidt'tir ve bu yazıda onun çalışmaları ve görüşleri tanıtılıp , dinlerin evrimi düşüncesine karşı oluşturduğu argümantasyon ele alınacaktır. Aslında İtalyan antropolog Pettazzoni hem dinlerin evrimini reddetmiş hemde Wilhelm Schmidt'in görüşlerini şiddetle eleştirip yeni bir görüş oluşturmuştur ama çoğu yerde monoteist akımın içerisinde ele alınmaktadır. Pettazzoni'nin eleştirilerini ikinci yazıya bırakıyorum.



(Bu yazı büyük ölçüde iki makaleden derlenen bilgilerle oluşturulmuştur. Bu makaleler kaynakça da belirtilmiştir. Bu iki makale dışından gelen bilgiler için kaynak hemen bilginin yanında verilmiştir. )

Monoteist Okulun Ortaya Çıkışı:
    İngiliz antropolog Edward Burnett Tylor (1832-1917) Naturizm fikrini reddedip ilk din olarak animizm fikrini ortaya atmıştı ve hiçbir ilkel kabilede monoteizme (tek tanrılı inanca) rastlanmadığını iddia etmişti. Gerçi Tylor'un ve diğer teorisyenlerin bilgileri Afrika'ya giden gemicilerin oradaki zenci kabileler hakkında söylediklerinden kaynaklanıyordu.(Max Müller'e Göre Dinin Ortaya Çıkış Sürecinde Sınırsız (Kutsal) Fikri, Dr.İbrahim Ethem KARATAŞ,Gazi Anadolu Lisesi/Muğla)

    Tylor'un sadık öğrencisi olan, İskoçyalı şair, gazeteci, tercüman ve romancı Andrew Lang (1844-1912), hocasının monoteizm hakkındaki görüşlerini paylaşıyordu. Tylor gibi Lang'da monoteizmin uzun bir evrim sürecinin sonucunda animizden türediğini kabul ediyordu. 1887 yılında yayımlanan Myth, Ritual and Religion adlı kitabında Lang'ın hocasının görüşünü benimsediği görülüyor fakat Andrew Lang sonradan fikir değiştirmiştir. Hatta bazı vahşilerin Hristiyanlar kadar monoteist olduklarını iddia etmiştir. Adrew Lang Avustralya ve Bengal Körfezinde yer alan Andaman adalarında yaşayan kabilelerin inançlarını inceledikten sonra fikir değiştirmiştir. Avustralya ve Andaman adalarındaki çok ilkel kabul ettiği kabilelerin inancında Yüce tanrılara rastlaması onun fikirlerinde köklü bir değişikliğe yol açmıştır. Hocası olan Tylor, Tanrı inanışının ilkel düzeyde bulunmasının mümkün olmadığını ve bu düzeyde doğa ruhları ile atalar kültünün olması gerektiğini savunmasına karşın Lang, incelediği kabilelerde ne atalar kültüne ne de doğa kültlerine rastlamıştır. Andrew Lang Tanrı fikrinin vahşiliğin en alt seviyesinde de olabileceğini yani en eski dini inanışın Tanrı(Yüce varlık) inancı olması gerektiğini düşünmüştü.
    Robert R. Marett gibi birçok antropolog, Lang'ın bu görüşünün hem evrimci düşünceye hem de bu sözde vahşi halkların “yarı hayvan biçimindeki statülerine” uygun düşmediğini ileri sürerek eleştirmiştir. Andrew Lang'ın görüşleri kendi ülkesinde (ingiltere'de) pek itibar görmemişse de diğer ülkelerde birçok bilim adamı tarafından ele alınarak Antropoloji ve Dinler Tarihi alanlarında inceleme konusu yapılmıştır. Lang'ın bu konudaki görüşlerini yankılandırarak derinleştiren araştırmacıların başında Alman Katolik din adamı, etnolog ve dil bilimcisi Wilhelm Schmidt (1868-1954) gelmiştir.



Wilhelm Schmidt'in Metodu:
    Andrew Lang'ın en ilkel kabilelerde bile Yüce Tanrılar keşfetmesinden oldukça etkilenen Schmidt, Lang'ın metodolojik açıdan eksikliklerini de fark ederek ilkel denilen topluluklardaki kültürel katmanları belirleyen sağlam bir tarihsel metot olmadan tanrı kavramının kökeni gibi hassas bir konuda söz söylemenin mümkün olmayacağını düşünmüştür. Bundan dolayı Schmidt, antropologların çoğunun benimsediği tarih dışı yaklaşımlara şiddetle karşı çıkmış ve Alman Etnolog Robert F. Graebner'in (1877-1934) tarihsel etnolojisi ve özellikle de etnolog Friedrich Ratzel'in (1844-1904) başlatıp öğrencisi Leo Frobenius'un (1873-1938) geliştirdiği kültürel devre veya alan/kültür çevreleri (Kulturkreis) teorisini benimsemiştir. 20. yüzyılın başlarında Alman Antropoloji Okulunda hâkim olan bu teorinin temel ilkesi, insanlığın dünyanın belirli bir yerinde meydana gelerek yeryüzüne yayıldığı düşüncesine dayanmaktadır. Schmidt'e göre daha sonra gerçekleşen göçlerle birlikte kültür, değişime uğramıştır. Değişik kültürlerdeki benzerlikleri ve farklılıkları izah etmeyi amaçlamak üzere geliştirilen yayılma kanununa göre en geniş çapta yaygın olan bir unsurun en eski olması gerekmektedir. Kulturkreis teorisine göre tarihsel katmanlaşma sayesinde arkaik, hatta “ilk” gelenekleri daha sonraki gelişmeler ve etkilerden ayırt etmek mümkün olacaktı. Tarihsel Etnoloji, Avustralya'nın güney-doğusunda yaşayan kabileleri, Pigmeleri, Asya ve Amerika'nın kuzeyinde yaşayan bazı kabileleri ve Fuegienleri en eski uygarlıkların kalıntıları olarak değerlendirmektedir. Bu kalıntılardan hareketle Schmidt, başlangıçtaki dinin ortaya konulabileceğini düşünüyordu. Schmidt'e göre Tarihsel Etnoloji sayesinde insanlığın ilk dönemlerine yaklaşarak en eski din şeklini keşfetmek mümkün olacaktı. Avcılık ve toplayıcılıkla yaşamlarını sürdüren ilkel kabilelerin (Urvölker) dinlerini bilmek bu bakımdan son derece önemli idi. Zira bu halklar gelişim safhasının en başlarında bulunmaya devam ettikleri için bunların dini de ilk insanların dinine yakın olmalıydı.

Schmidt Kendi metodunu şöyle açıklıyor:
    "İnsanlığın menşei olarak birlikteliğini bir defaya mahsus kabul edersek, görülür ki, şimdi ilk basamakta bulunan ilkeller, gelişimin uzun bir zamanını ortaya koyar ki, bu gelişim başlangıçtan itibaren vardı ve bir birinden ayrılan kültürler arasından günümüze geçip gelmiştir. İşte bu süreç içerisinde dinde değişmeler meydana gelmiştir. Şimdi mevcut ilkel kültürlerin din biçimleri içinde dinin ilk biçiminin kolayca bulunamayacağından eminiz. Yine de biz ilkel dinleri ortak çalışarak ve buradan çıkan sonuçların canlı bir sentezini yaparak, bu dine bir adım daha yaklaştığımız düşüncesindeyim"

    Yani, insanlığın ortak kökeni olan ilk toplumun belli bir dini vardı. Bu toplum yeryüzüne yayılıp farklı milletlere bölünürken insanlar dinlerini gittikleri yerlere götürdüler fakat geçirdikleri süreçler ve maruz kaldıkları şartların etkisi altında inançlarında değişiklikler meydana geldi. Yinede bir çok kültürün içerisinde ilk toplumun inancına ait unsurlar az yada çok korunmuş olarak bulunmalıydı. Çünkü insanlar mekan değiştirirken tamamiyle yeni inançlar/dinler ortaya koymak yerine eski inançları üzerinde değişkilikler yaparak yeni inançlar oluşturmuş olmalıydılar. Öyleyse en yaygın olan unsurlar ilk dine ait unsurlar olmalıdırlar. Bu durumda herhangi bir ilkel kabilenin dini elbetteki ilk dinden farklı olabilir ama tüm ilkel kabilelerin dinleri ortaya konup ortak noktaların listesi çıkarılırsa, bu liste sayesinde ilk dine yaklaşılmış olacağını düşünüyor.


Avcı Toplayıcı Kabilelerin Dini İnanışlarından Örnekler

Pigmeler
    Wilhelm Schmidt'in kabulüne göre en eski ilkel kültür Pigmeler'inkidir.
Pigemlerin genelinde Tek bir Yüce Varlığa inanılır. Pigmeler’de, Yüce Varlık,sadece ahlaken iyi değil aynı zamanda da insanların ahlaklılığı için kanunlar koyandır. O, insanları, her şeyi bilmesi ile gözetlemektedir ve insanların adaleti çiğnemesi halinde sadece bu dünyada değil aynı zamanda da öbür dünyada da cezalandırmaktadır. Asya ve Afrika Pigmeleri'nde, Yüce Varlık,işlenmiş suça göre merhametlidir ve onları af edicidir.

    Bütün Pigme kabilelerinde, Dünyayı ve insanları yaratan Yüce Varlık’ın yaratıcı gücüne inanma önemli bir ortak özelliktir.

    Diğer dinler karşısında Pigme dinlerinin genel tek Tanrı karakteri daha belirgin bir özelliktir. Ne Asya Pigmenlerinde ne de Afrika Pigmelerinde ölü inanışı yoktur. Bütün Pigmenlerde ve pigmoitlerde ölüyü doğrudan toprağa defnetme adeti vardır . W. Schmidt’e göre, ‘’Pigmelerde Yüce varlığın bizzat kendisi ebedi ve nedensiz olan bir tanrıdır. Bütün varlıkları yaratmıştır ve onlara görevlerini göstermiştir. Schmidt’in tespitine göre Pigmenlerde , Manizm özelliklerinden olan ölüye yemek vermek, bir alet ve silahı mezara koymak, cesetle birlikte sevdiği şeylerin mezara konması, ölünün çağrılması’’ gibi özellikler bulunmamaktadır.

    Pigmelerde, Yüce Varlık, ilk başlangıç zamanlarında insanlarla birlikte büyük bir içtenlik içinde yer yüzünde yaşamıştır. İnsanlara sanatı,ustalığı,toplumsal, ahlaki, dini öğretileri ve soyun kanunlarını koymuştur. Sonra Yüce Varlığa karşı insanların her hangi bir suçundan dolayı o, yer yüzünü terk etmiştir. Şimdi o, gök yüzünde oturmaktadır.


    Yüce Varlık’a tapınma ve onun yüceltilmesi dua, kurban ve seremonilerde kendini göstermektedir. Hayvansal ve bitkisel besin maddelerinden kurban yapılır.

    Tanıdığımız dinlerin en eski aşamasında ne bir tapınak ne de tanrı resimleri ve ne de dini anlatan maddi nesneler vardır. Bu ilkel kabilelerde genellikle büyücülüğün, totemizmin ve atalar ibadetinin hiçbir özelliğine rastlanılmamaktadır.
Bu kabilelerde Tanrı'nın ikamet yeri olarak gök yüzü gösterilerek işaretle ‘’orada yukarıda’’ bir yer göstermektedirler. Daha önceleri insanların yanındaydı ve onlarla beraber yaşıyordu,onlarla konuşuyordu. Günlerden bir gün onların suçundan dolayı ayrılık geldi. Onlar Tanrının tekrar geleceğine ve barış, bolluk ve mutluluk getireceğine inanmaktadırlar. Onlar, Tanrının ebediliğine ve ölümsüzlüğüne inanmaktadırlar.
    Yüce Varlık inancı Pigmen dininde hakim bir şekilde ön plandadır. Yüce varlığın başlıca ismi Kmvum’dur. Diyalektik varyasyonları içinde Mvum, Mvume, Mvuma olarak da telaffuz edilmektedir. Pigmenler,Yüce varlık’ı diğer bütün varlıkların üstünde bir varlık olarak onu en yücelikle nitelendirmektedirler. Onlar Yüce Varlıkla ilgili bir soruya şöyle cevap vermektedirler: ‘’ Tanrı önce de var idi, şimdi de vardır ve var olacaktır.Ruhlar yukarıda, insanlar aşağıda ve Tanrı tektir. Tanrı yaşlı (Efendi, Baba)dır. O, her şeyden yüksekte ve her şeyin yöneticisidir. O, insanların atasına bütün bir yurdu sonsuz ormanlarıyla ve bütün zenginliği ile teslim etmiştir.

    Gabun-Pigmelerinde Yüce varlığın ebedi oluşunu anlatan bir mitolojide şöyledir:
"Ormanda benim gibi ve senin gibi insanlar var mıydı? Hayır. Önce, daha önce ormanda hiç insan yoktu. Peki,başka yerde var mıydı? Hayır. Ve daha önce. Daha önce tek başına Kmvum vardı. Hiçbir kimse olmadan o vardı."

    Pigme’lerin sosyal yapıları da tek eşlilik vardır. Genç erkek ve kızlar eş seçiminde serbesttirler. Ailede kadın erkekle aynı haklara sahiptir. Kültürün gelişmişliğni gösteren dokumacılık ve çömlekçilik yoktur. Bütün pigmen kabileleri silah ve alet malzemesi olarak odun, kemik ve (kesici)olarak midye kabuğunu kullanmaktadırlar.

    Aile arasındaki ilişkiler iyidir.Çocuk ve ebeveyn öldürme adeti de mevcut değildir. Kölecilik yoktur.

Güney Doğu Avustralya Kabileleri
Wilhelm Schmidt'e göre:
    Güney-Doğu Avusturalyalılarda Yüce varlığın tek tanrı karakteri daha sonraki kültürlerin etkisinde (totem kültürünün etkisi ile) yüce varlık ikinci plana düşmüştür. Ancak bu kültürlerde Yüce varlığı karartmaya yetmemiştir. Burada Yüce varlık yüceltilen baba şekline dönmüştür. Soy kurucu baba Yüce varlığın altında yaratılmış olarak ortaya çıkmaktadır.
    Yuin-Kurilerde ay mitolojisi, ana hukuna dayalı kültürlerden, Wiradyuri-Kamilaroi kabilelerinde totem kültüründen özellikler taşımaktadır. Örneğin Soy kurucu baba ‘’Daramulun’’ yüce varlık olmuştur.
    Güney-Doğu Avustralyalılar Yüce varlığı’’ baba’’ diye adlandırmaktadırlar. Wiradyuriler’de yüce varlık ‘’her şeyin babası’’ olarak, Yuin-Ngarigo ve Euahlayiler’de ‘’baba ‘’, en eski Yuin gruplarında ‘’bizim babamız olarak anlam kazanmıştır.
     Güney-Doğu Avustralyalılarda Tanrı mücessem bir özellik kazanmıştır. İnsanlar mücessem bir varlıktan yana tavır takınıyorlar.Tanrıyı görme taraftarıdırlar. Örneğin ’’Yuin’lerde ‘’Daramulun’’, Kamilaroi’lerde ‘’Baiama’’kabilelerinde olduğu gibi Yüce varlık görülemediği takdirde onu görülebilir yapan özellikler ortaya çıkmaktadır. Gök gürültüsü Yüce varlığın kendisi değil ,ancak onda bulunan bir özelliktir. Gök gürültüsü bu kabilelerde Yüce varlığın sesidir.Onunla O, yağmuru çağırır.

    Kulinlerde Yüce varlık ‘’bundjil’’ dir. İnsanların babasıdır.İyilik sahibidir. Kötülük istemez. O,soyun iyilik sahibi kralıdır.İnsanları yaratalıdan beri onlara hayat için lüzumlu olan her şeyi gönderdi ve her şeyi öğretti. Yüce varlığın özellikleri,bu ilkel kültür çevrelerinde tabiat nesnelerine dönüşmüştür . Yüce varlığın her bir özelliği her bir tabiat nesnesine atfedilmiştir. Bütün bunların arkasında bir Yüce varlık vardır.

    Güney-Doğu Avustralya kabilelerinde Yüce Varlık’ın ikamet yeri olarak gök yüzü gösterilmektedir. Bu kültürlerin yüce varlıkları önceleri yer yüzünde insanların yanındaydı. O, hayatın bütün sanatlarını, toplumsal ve dini kanunları onlara öğretmiştir. Sonra da gök yüzüne çıkmıştır. Önce soy kurucusu ebeveynleri yaratmıştır.Yüce varlık ebedidir. Ölmez. O,bütün her şeyin başlangıcında vardı.Her şeyi bilendir. Her yerde hazır ve nazırdır. İnsanların tutumlarını ahlaken denetlemektedir.

      (Tüm bunlardan benim çıkardığım şey her şeyin başlangıcında var olan , ebedi ve ezeli bir yüca varlığa ve onun hükmünün devamına inanmakla birlikte totemlerin temsil ettiği farklı inanışlara da sahipler. Schmidt farklı inanışların sonradan geliştiğini savunuyor.)

Kuzey Amerika Yerlileri'nin Dinleri

    İlk etapta W. Schmidt, Kuzey Amerika’da Kuzey Merkez Kaliforniyalıları, Algonkinleri,Ren geyiği avcılığı yapan Eskimoluları, Güney Amerika’da Ateş Ülkesi yerlileri kabilelerinden Yamana, Halakwulup ve Selknam kabilelerini ilkel kültürler olarak addetmektedir.Schmidt bunların haricinde diğer bütün kültürleri yüksek toteme dayalı avcı ve ana hukukuna dayalı ziraatçı kültürler olmak üzere kültür çevrelerine ayırmaktadır.

    Kutup-Kuzey Amerika ilkel kültürlerinin uzunca bir süre Kuzey-doğu Asya’da dağılmadan dinleri ile birlikte bulunduğunu kabul eden Schmidt, şimdiki yerlerine ortak irsi miraslarını da beraberinde getirdiklerini ve onları korudularını kabul ediyor. Ancak çok daha sonra önemli kültür öğelerinden bazılarını kolayca kaybettiler. Schmidt burada yüce Tanrı tasavvurlarının çeşitliliğine rağmen gerek prensip noktasında gerekse detayda kayda değer benzerliklerin olabileceğini kabul etmektedir. Eski halklar çerçevesinde bu benzerlikleri ortaya koymak Schmidt’in ana düşüncesini oluşturmaktadır.

    Kuzey amerika Yerlilerinde ‘’ Yaşlı ‘’ ‘’ Ölümsüz’’ gibi isim ve sıfatlara sahip Yüce Varlık anlayışları vardır. ‘’baba’’ ve ‘’orda yukarıda oturan Yüce varlık" olarak telakki ediliyor. Bu kabilelerde "Yaratıcı" ismi çok yaygındır.

    Yüce varlık hemen bütün Kutup-Amerika ilkel kültürlerinde,ışık, aydınlatan,ışığın ta kendisi şeklinde tasavvurlara sahipler. 
    Yüce varlığın ikametgah yeri olarak Gök yüzü gösterilmektedir. En eski kutup ve Kuzey Amerika ilkel kültürlerinde tanrı daha önceleri yer yüzünde insanlarla birlikte yaşadığı,insanları eğittiği ve sonra gök yüzüne çıktığı anlatılmaktadır.Bu Yüce varlığın Gök yüzüne yolculuğu bütün ilkel kültürlerin hemen hepsinde vardır. Bazı gruplarda,Güneş ve ay onun gözüdür şeklinde somut bir anlayışta vardır. Bu anlayış monoteizmi karartacak şekilde değildir.

    Bu kabile dinlerinde de Yüce Varlık’ın sıfatları şu şekildedir : O, ebedi,sonu ve başlangıcı olmayan bir varlıktır. Yaratılmamıştır. Ölümlü olan hiçbir şeye tabi değildir. Tanrı her yerde hazır ve nazırdır. Alimdir. Her şeyi bilendir. Yüce Varlık her şeye kadirdir.Gücü her şeye yeter. Yüce Varlık iyilik sahibidir. Ahlaki kanunlarını çiğneyenleri cezalandırır.

    Bu ilkel kültürlerde Tanrı-alem ilişkisinde Yüce Varlık, besinleri yaratıp onları insanlara sunmuştur. Onların Yüce Varlık’ı başlangıçta ölümü istememesine rağmen ahlaki kanunların çiğnenmesinden dolayı ölüm ve hastalıkları ceza olarak göndermiştir. Yüce varlık,dua, kurban ve ayinlerle tebcil ediliyor. Bu ayinlerle ve özellikle gençliğe geçiş törenlerinde Yüce varlık kültü kendini göstermektedir. Yüce varlığın emirleri, Kuzey merkez Kaliforniya ilkel kültürlerinde,Kabile kurucu baba tarafından sözlü olarak takdis merasimlerinde bildirilmektedir. Daha önce bahsedilen Pigme kabilelerinde, takdis merasimleri kabilenin gelenekleri ve dinleri çocuklara öğretilmektedir. Kuzey-Batı Maidularında, Tanrının kendisi,insanları eğitmiş ve soy kurucu babanın aracılığı ile insanlar takdisleri yerine getirmişlerdir.


Avcı – Toplayıcı Kabilelerin Dinlerinde En Yaygın Olarak Görülen Ortak Noktalar:
    Schmidt’e göre  en eski ilkel kültürlerin dinlerini  ortaya koyduktan sonra Yüce Varlık’ın ortak özellikleri şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
1. Bu yüce Tanrı ebedidir.
2. İlmi ezelidir.
3. İnayet sahibidir.
4. Ahlaki bir varlıktır.
5. Mutlak kudret sahibidir.
6. Her şeyin yaratıcısıdır. Yoktan yaratmıştır.
7. Kanun koyucudur.
8. İyileri ödüllendirici ve kötüleri de cezalandırıcıdır.

Wilhelm Schmidt, ilkel halkların Yüce Varlıkla ilişkisini aşağıdaki biçimde belirlemiştir:
1. İnsanların onun yüce gücünü ve ahlaki yüksekliğini tanıması.
2. Dua etmesi
3. Kurban sunması
4. Dini törenler yapması
    En eski dinin kaynağı ile ilgili bir durum tespiti daha yapan Schmidt, insanların bu dinin taşıyıcısı oldukları ve bu dini kimden öğrendin sorusuna gelenek vasıtasıyla babalarından,o da onun babasından öğrendik biçiminde cevap alınmıştır. Yine bu dinin inanç ve pratikleri baba tarafından ailede öğretilmektedir.

    Schmidt’in ilkel din incelemesi, bütünüyle olumsuz ögelerden yoksun, ideal ve mükemmel bir din olarak sunulmaktadır. Schmidt’e göre olumsuz öğeler, daha sonradan komşu olan insanların etkisi altında veya iç bozulma süreçleri yüzünden ortaya çıkmıştır. Böylece detaylı karşılaştırmalı analizlerde ve ayrı ayrı sentezleri genellemede bu olumsuz öğeler atılmıştır

Schmidt'in konuyu özetleyen sözleri:
    "Şimdi bir bakışta ilkel uygarlıkların ve bunların ortaklaşa paylaştıkları Yüce Varlık inancının yayılışını göz önüne getirirsek hiç de anlamsız ve belirsiz bir şeyin söz konusu olmadığını fark ederiz. Bu uygarlıklar, bir kemer gibi Eski Dünyanın güneyinin yarısını çevrelemekte ve bu kuşağı Ges-Tapuyalar, Yeni Dünyaya uzatmaktadır. Bunların şu an yaşadıkları adalar, kıtaların en ücra köşeleri, sıradağların ortası, bakire ormanların içi gibi kenar bölgelere itilmiş olması daha yoğun ve eskiden beri süregelen yayılmayı göstermektedir. İkinci ve üçüncü aşamada bunların kuzey ve güney kültürleriyle birlikte dünyanın en uç köşelerine yayıldıklarını görüyoruz. Yeni uygarlıkların hiçbirinin böyle bir coğrafî yayılma gerçekleştirmediği söylenebilir. Eğer şimdi bu devasa alanın genişliği içerisinde her yerde parçalar hâlinde olsalar da ilkel halklarda bir Yüce Varlık inancı görünüyorsa, bu inancın en eski insan uygarlığının büyük bölümünü oluşturduğunu ve insanlığın çeşitli gruplara ilk bölünmesinden önce durumun böyle olduğunu kuşkusuz kabul etmek gerekecektir."

Andrew Lang ile Schmidt'in Görüşlerinin Karşılaştırılması

    Andrew Lang'ı Schmidt nazarında önemli kılan en temel hususlardan biri, Max Müller‟in natüralizm teorisini çökerttikten sonra animizmin de temel tezini çürütecek deliller sunmasından kaynaklanmaktadır. Lang, Avustralya'nın güney ve güney doğusunda yer alan kabilelerde, Andaman adalarında, Güney Afrika‟da yaşayan Bushmen kabilesinde, Kuzey Amerika yerlilerinde, Güney Amerika kızıl derililerinde vs. yüce varlık inancının bulunduğunu göstermiştir. Ancak Schmidt'in aksine Lang, hiçbir zaman ne doğrudan ne de dolaylı olarak bu inancı herhangi bir vahiy biçimi ile ilişkilendirmemiştir.

    Animizm teorisine göre ruh kavramının Tanrı düşüncesine göre önceliği bulunmaktadır. Oysa Lang, Avustralya'daki, Andaman adalarındaki kabileler ve Bushmenler gibi en ilkel kabilelerde ruhlara ilişkin herhangi bir kült icra edilmediğini ortaya koyarak animizm teorisinin üzerine oturduğu temel dayanaklardan birini daha yıkmış oluyordu. Ancak Lang'ın animizmi kökten reddetmediğini göz ardı etmemek gerekir. Lang'ın asıl itirazı, bu düşüncenin, dinî hayatın başlangıç noktasına yerleştirilmesinedir. Myth, Ritual and Religion adlı kitabının 1899 yılında yapılan yeni baskısında Lang'ın dinin ilk şekli konusunda Tylor'un teorisinden ne derece uzaklaştığı net bir biçimde görülmektedir. Bu yeni baskının önsözünde Lang, mevcut bilgilerin, dinin kökeni hakkında bilimsel bir teori inşa etmek için yeterli olmadığını ve belki de bunu yapmanın hiçbir zaman mümkün olmayacağını ifade etmektedir.

    Lang her ne kadar ilk din şekli hakkında bir hükme varabilmek için yeterli malumat bulunmadığına dikkat çekse de tanrı fikrinin doğuşu hakkında fikir yürütmekten de geri durmamaktadır. Lang'a göre insan, eşyanın meydana geldiğini fark ettikten sonra kendisinin yapmadığı ve yapamayacağı şeyleri meydana getiren birinin bulunduğu sonucuna varmıştır. Bilinmeyen bu şahsiyet, doğanın üstünde yer alan yüce bir insan olarak telakki edilmiştir. Bu düşünceden hareketle Lang, dini, “manevî varlıklara inanç” şeklinde tanımlayan Tylor‟un “asgari din tanımını” reddederek bunun yerine dini, “Yaratıcı bir varlığa inanç” şeklinde tanımlamayı önermektedir. Tanrı fikrine akıl yoluyla ulaşıldığını ileri süren Lang‟ın bu düşüncesini kabul eden Schmidt'e göre insanı doğanın yaratıcısı ve efendisi olan ve gücü ile doğadaki her faaliyeti meydana getiren bir Yüce Varlığı kabul etmeye sevk eden şey, nedensel izah ihtiyacı ile sıkı ilişki içerisinde bulunan kişileştirme eğilimidir.

    Schmidt‟in Lang ile paylaştığı önemli düşüncelerden bir diğeri de mitoloji ile ilgilidir. Her iki araştırmacıya göre Etnolojinin inceleme konusu yaptığı her halkta “üst seviyedeki dinî unsur” yanında bir de “aşağı seviyede bir mitolojik unsur” bulunmaktadır. Lang, din ile mit arasında bir çatışmanın bulunduğunu ve mitlerin “saçma ve alçaltıcı” olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesini Lang şu şekilde gerekçelendirmektedir: “Şimdilik ancak şunu söyleyebiliriz ki dinî telakki, ciddi tefekkür ve teslimiyet yoluyla insan aklından kaynaklandığı hâlde mitolojik düşünceler, başka bir yoldan, yani çılgın ve düzensiz muhayyileden kaynaklanmaktadır. Bu iki tarz Hıristiyanlıkta bile görünmektedir.”

Wilhelm Schmidt'in Din Bilimi ve Din Hakkındaki Görüşleri

    Schmidt, Din Biliminin, herhangi bir din türünün ya da dinî düşüncenin hakikati veya değeri hakkında hiçbir değer yargısında bulunmayarak bu işi etnolojik bilimlerin dışında yer alan Din Felsefesine bırakması gerektiği hususuna vurgu yapmaktadır. Daha sonra Schmidt, Din Biliminin konusu olan din kavramını tanımlamaktadır. Schmidt'e göre din:

    "Dünyevi ve maddi durumların üzerine yükselen bir veya birkaç kişisel varlığı kabul etmek ve bunlara karşı bağımlılık duygusu hissetmektir. Çoğu zaman yapıldığı gibi manevi güçler demiyor, kişisel güçler diyoruz çünkü böylece maneviyat düşüncesinin henüz gelişmemiş olduğu biçimleri ve dönemleri kuşatmış oluyoruz. ..."

 Schmidt'in din hakkındaki başka bir tanımlaması şöyledir:

    "Subjektif olarak din, kişinin ilişkiye girdiğini düşündüğü dünya ötesi bir (ya da birkaç) kişisel Güce karşı bağımlılık düşünce ve duygusudur. Objektif olarak [din], sübjektif Dinin ifade edilmesine aracılık eden ve onu açığa vuran dış eylemler bütünüdür: Dua, kurban, sakramentler, litürji, çilecilik, ahlaki talimatlar"

    Schmidt'e göre ilkel Budizm, herhangi bir kişisel tanrı tanımadığı için bir din değil, bir felsefedir. Sonradan ortaya çıkan halk Budizm'i çok sayıda kişisel tanrıyı kendine mal ettiği için Schmidt, onun durumunu farklı görmektedir.

    Objektiflik kavramından ne kastettiği konusuna da değinen Schmidt, olguların sunulması aşamasında mutlak objektiflikten bahsetmenin imkânsız olduğuna dikkat çekmektedir. Schmidt'e göre aklı her tür mevcut düşünceden soyutlamayı varsaymak boş bir hayalden ibarettir. Bu yaklaşım, Din Bilimi alanında tarafsızlık imtiyazını iddia eden bazı inançsızların ortaya attıkları bir şeydir. Oysa Schmidt‟e göre özellikle Dinler Tarihi alanında inanan bilim adamı, inanmayana göre kuşku götürmeyen bir üstünlük taşımaktadır. Zira din, temelde derûnî bir tecrübeyi içerdiği için bu tecrübeyi yaşamayanların idrak etmesi mümkün değildir. Dinî tecrübe yaşantısı olmamış olan din bilimcisini Schmidt, renklerden bahseden köre ve müzikten hiç anlamayan bir kişinin bir müzik başyapıtını değerlendirmesine benzetmektedir. Dolayısıyla Schmidt'e göre mutlak manada bir objektiflikten bahsetmek anlamsızdır. Bu ölçüt yerine benimsenmesi gereken yaklaşım, hem inanan hem de inanmayan bilim adamının sahip olduğu dünya görüşünün, felsefenin ve bunlardan kaynaklanan gerçeklik ve değer yargılarının olgulara ilişkin tarihsel açıklama üzerinde herhangi bir etkide bulunmamasını gözetmesidir.

Kişisel Kanaatim ve Gelecek Yazı Hakkında

    Maalesef dil sorunundan ve başka sorunlardan dolayı 12-13 ciltlik bu kapsamlı esere doğrudan bakamıyorum. Makalelerden topladığım bilgilerin bir kısmını size aktarmış oldum. Prof. Necati Akder'in Schmidt'in kitabının 8. cildini inceleyen makaleside çok değerlidir ve ilgililerin onuda okumasını tavsiye ederim. Ben bu yazıyı fazla uzatmayı doğru bulmuyorum ve şimdilik oradaki bilgileri aktarmıyorum.

    Wilhelm Schmidt 'in kesin bir ıspat ortaya koyduğunu söyleyemem fakat büyük ölçüde makul bir tablo çizmiştir. Bu tablonun semavi dinler lehine olduğuda ortadadır. Ancak Schmidt'in çalışmalarının bizi yaklaştırdığı şeyin gerçekte ne olduğunu belirtmek istiyorum. İlk insan toplumunun yeryüzüne dağılıp bölünmesinden önce hangi inanç üzere olduğuna dair önemli bir çalışma ortaya koymuştur fakat bu ilk insan toplumunun dağılmaksızın kaç yıl , belki kaç bin yıl bir arada durduğunu bilmediğimize göre ilk insan toplumunun ilk inanışının nasıl olduğu sorusuna eldeki etnoloji bilgisi üzerinden kesin bir cevap verilemez. Yinede Schmidt başarılıdır çünkü dinlerin evrimini öngören teorilerin temel varsıyımına ciddi bir darbe indirmiştir. En 'ilkel' kabilelerde de Tanrı inancının olduğunu göstermiştir. Bununla kalmamış bazı avcı toplayıcıların tek tanrı inanışında olduğunu göstermiş ve hatta avcı toplayıcılardaki en yaygın özellikler dikkate alınırsa ilk insan topluluğunun dağılmadan önce tek tanrılı bir dine sahip olduğunun güçlü işaretleri olduğunu ortaya koymuştur.

    Wilhelm Schmidt başlangıçta var olduğunu düşündüğü tek tanrılı dinin nasıl bozulduğu hakkında da açıklamalar yapıyor fakat okuduğum makalelerde duna dair çok az açıklama vardı. Azıcık bilgimle kendi yorumlarımı harmanlayıp şöyle diyebilirim: Tarımla uğraşmaya başlayan toplumlarda toprak ve su önem kazanmıştır. Bunlarda Ana tanrıça figürü ve çok tanrıcılık yaygındır. Buna karşılık hayvancılık ve göçebelik üzerine bir yaşam inşa eden toplumlarda tek tanrı anlayışı daha çok görünmekte ve daha çok gök tanrısına inanmaktadırlar. Yani insanların avcı - toplayıcılıktan vazgeçerek yeni yaşam biçimleri ve meslekler edinmeleri inanışlarının değişmesini kolaylaştırmıştır. Özellikle tarımla uğraşan insanların birden fazla unsurun biraraya gelişine muhtaç olması çok tanrıcılığı tetiklemiş olabilir diye düşünüyorum. Su , toprağın verimi , dolu , fırtına gibi iklim olayları ürün, mahsul üzerinde hep etkili unsurlar olduklarından ve çoğu zaman aynı anda tüm faktörler olumlu ya da olumsuz yönde olmayıp farklı kombinasyonlar oluşturduklarından çok tanrılı inanışlara sapmaya zemin hazırlamış olabilirler. Çoğu çok tanrılı dine bakıldığı zaman her şeyin kaynağı olan , varlığının başlangıcı olmayan yüce bir Tanrı'ya inanmakla birlikte evrenin yönetiminin çok sayıda küçük tanrıya bırakıldığını düşünmektedirler. Öyle sanıyorum ki tarımla uğraşmaya başlamış olmak yerleşik yaşamı getirmekle birlikte zaten var olan hiyerarşi ve toplumsal sınıflaşmayı daha üst mertebeye çıkardı ve böylece zamanla (sözde) tanrı - kralların doğuşuna da zemin hazırladı.

    Burada Wilhelm Schmidt'in ortaya koyduğu argümantasyona karşı muhtemel bir itirazın evrim teorisi üzerinden geleceğini düşünüyorum. İkinci yazıda konuyu evrim üzerinden analiz etmeyi düşünüyorum. Üç durumlu bir analiz: Hiç evrim olmadığını varsayarak, Yaratıcı kontrolünde bir evrim olduğunu varsayarak ve tesadüfsel(Darwinist) evrim düşüncesi üzerinden konuyu değerlendirme niyetindeyim.

    ikinci yazıda Pettazzoni'nin hem dinlerin evrimini hemde vahyi reddeden görüşünü de ele almam gerekecek.

    İkinci yazıda inanç psikolojisinede kısmen girme niyetindeyim

    Wilhelm Schmidt'in teorisini desteklemek için kullandığı ikinci argümanı ise bu serinin üçüncü yazısında işleme niyetindeyim.


    Yazımı bitirirken ünlü bir kızılderili şefi olan Oturan Boğa'nın bir sözünü hatırlatmak istiyorum:

I am a red man. If the Great Spirit had desired me to be a white man he would have made me so in the first place.”

Ben kırmızı bir adamım. Eğer Büyük Ruh benim beyaz bir adam olmamı isteseydi, beni ilk etapta öyle yapardı.
Kaynakça:

WILHELM SCHMIDT’TE AVCI-TOPLAYICILARIN TEK TANRICILIĞI, Dr. İbrahim Hakkı KAYNAK

Monoteizm ve Yüce Varlık Konusunda Wilhelm Schmidt ile Raffaele Pettazzoni Arasındaki Tartışma , RAMAZAN ADIBELLİ , DR., ERCİYES Ü. İLAHİYAT FAKÜLTESİ , Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 50:2 (2009), ss.113-152



Bu yazıyı beğendiyseniz aşağıdaki yazıyı da tavsiye ediyorum:

Sargon Nehre Bırakılmamıştır(Kanıtlandı), Hz. Musa ile Kral Sargon'un Hikayelerinin Benzetilmesi






7 yorum:

  1. Allah razı olsun ,dinler tarihi hakkinda internette birtek sizin makaleleriniz var doğru dürüst. Ben allaha ve kurana inaniyorum ama tek sorunum dinler tarihi. Yani insanlik tarihi 50000 yıl ve islam son 1400 yılda çikmiş bir din ve bu zamanda kadar binlerce din ve kültür geçmis. Ve kuran ve tarih ilişkisnide kuramıyorum. Allah razı olsun makaleleriniz işe yaradı ama bu konuyla ilgili ayrıntili bilgiye nerden ulaşabilirm?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Wilhelm scmidt in çok kapsamlı ve ciltler dolusu , büyük eseri incelenmesi gereken bir kaynak olmakla birlikte maalesef almancadır. Keşke çevirselerde bizde okusak. Diğer atraftan diyanetin diğer dinleri anlatan bir eseri mevcuttur. Türkçe ve akademisyen titizliği ile hazırlanmış bir kaynak olması sebebiyle (henüz çok az bir kısmını okumuş olmama rağmen) bu kaynaktan başlamanızı tavsiye ediyorum.

      Sil
    2. https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2018/09/64-hz-nuh-950-yil-nasil-yasamistir/ bunu okuyun

      Sil
    3. https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2018/09/64-hz-nuh-950-yil-nasil-yasamistir/ bunu oku bir de https://l.instagram.com/?u=https%3A%2F%2Fdrive.google.com%2Fopen%3Fid%3D1O74ScKroX2FhNzxYorG16C2qW6HE1Z_y&e=ATPKOqsD5KsatbkSz7almsSiblAGJCVjUnXpk3YViw3xSDFPAOY4uHhJdGBPd8S4_TGpo7VjkU4tqiBYMawISdA&s=1 buraya bak

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Hocam selamınaleykum geçen gün mesaj atmıştım ilgilenebildiniz mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aleyküm selam. Göbekli tepe yi ileride ele almayı planlıyorum şuan önüm de başka konular var. Alıntı yaptığınız zatın yüzsüzce itiraf etmek zorunda kaldığı üzere kuran tarih vermedi ve bu sebeple çürütülemez. Diğer taraftan kuran tüm kavimlere peygamber gönderildiği ni söyledi ama isimlerini verdiği peygamberler genel olarak belli bir coğrafyaylasınırlı kalıyor. Yani ismini vermemiş olduğu peygamberler olduğu anlamı çıkar buradan sanıyorum ve bir hadis rivayet inde 124bin peygamber olduğu söylenmesi de insanlık tarihinin 7bin yıldan uzun olduğuna işaret ediyor olabilir. Akrabam olan bir imam efendi den insan lık tarihinin uzun olduğu na dair hadis rivayet i dinlemiştim ama henüz araştırmadım. Araştırmacı bir arkadaşımın söylediğinden bildiğim kadarıyla 7bin tarihini tasdik edici hadis rivayetide varmış fakat israiliyyat olup olmadığı araştırılmalı. Zamanında hazreti peygamber vesilesi ile Müslüman olmuş bazı yahudi alimlerini nin bazı sözleri hadis külliyatına girmiş ve bu tarz sözleri ayırt edip israiliyyat TIR damgasını vurmak hadis alimlerinin harcıdır. Yani hem insanlık tarihini uzun hemde kısa gösteren rivayetler varsa hadis alimlerinin analizleri gerekir. Bahane arayan ateistlerin dönüp kendi varsayımlarına yanması lazım. Hani diyorlardı ya din yerleşik yaşamın bir gereği olarak ortaya çıkarılmıştı. Görülüyoki insanoğlu yerleşmeden ve kendine bir ev yapmadan öncede oldukça ileri seviye dini inanışlara, duygulara, ibadet şekillerine ve kutsal mekan ve mabedlere sahip olabiliyormuş.

      Sil