30 Ağustos 2018 Perşembe

Enki'nin Tabletleri Nerede Bulundu?

Değerli okuyucular, gün geçtikçe internette yayılan bir metin var. "Enki' nin sözleri" yazıp aratırsanız göreceksiniz ki, çıkan sonuçlardan bazıları farklı şeyler anlatsa da çoğunluğu aynı metni bize sunuyor ve bu metnin Sümer tabletlerinde aynen mevcut olduğu iddiasıyla önümüze konuyor.

Gerçekten bu uzaylı hikayelerinin  metni  Sümer tabletlerinde mevcut mu? Yoksa asıl kaynak başka bir şey mi?

Belki şaşıracaksınız ama kaynak gerçek Sümer tabletleri değil , Zecharia Sitchin'in yazmış olduğu bir kitap.  An itibariyle D&R'da 50 tl ye satılan bu kitabın  sunuş bölümünde yazanlarla, 20. sayfasına  kadar olan kısım içerisinde kitabın arka planı anlatılmıştır. Buna  göre Sitchin,  Sümer tabletleri  , kitab-ı Mukaddes ve farklı  Ortadoğu  medeniyetlerinin mitolojileri üzerine yaptığı araştırmalardan sonra topladığı bilgilerle bir Dünya tarihi senaryosu oluşturmuştur.  Yani çıkarımsal olarak bir Dünya tarihi tezi oluşturuyor. Dikkat edin çıkarımsal diyorum.   Kendi Dünya tarihi tezine uygun biçimde bu kitaptaki dramatik kurguyu yazmış. Yani doğrudan bu metni hiç bir Sümer tabletinde gösteremezsiniz.  Bu Zecharia Sitchin'in kendi tezlerine dayanarak yazdığı bir bilim kurgu romanıdır.  Yazıktır ki bizim bir çok internet yazarı ve bazı youtuberlar bu kitapta yazanları bize otantik olarak  bulunmuş , yer altından çıkarılmış,  orjinal Sümer tabletlerindeki metinlermiş gibi sunuyorlar.


Bana inanmayın. D&R a gidip kendiniz bakabilirsiniz veya internetten de D&R' da satıldığını görebilirsiniz.  işte link:                                                                                      https://www.dr.com.tr/kitap/enki-nin-kayip-kitabi/hobi/parapsikoloji/urunno=0000000260147




Zaten bu linke tıklarsanız göreceksiniz ki, D&R 'ın bu kitap için yazdığı tanıtım kısmında şu ifadeler mevcut:

"Enki, başlangıçtan bu yana olanları gelecek nesillere anlatmak üzere bir yazıcı seçti ve ona bir Tanıklık Kitabı yazdırdı. Zaman uygun olduğunda mührü kırılıp açılacak kil zarfın içinde on dört kil tablet vardı.

Sümerce ve Akkadça tabletler, Babil ve Asur tapınak kütüphaneleri, Mısır, Hitit ve kenan "mitleri" ve de kutsal kitapta anlatılanlar bu kitapta okuyacağınız metnin esasını oluşturmaktadır. Bu dağınık ve parça parça malzemeyi ilk kez bir araya getiren Zecharia Sitchin, uzaylı bir tanrının özyaşam öyküsü, anıları ve geleceğe ilişkin kehanetleri şeklinde kurguladığı bu kitabında başlangıçtan bu yana olanları Anunnakilerin bakış açısından anlatıyor ve kadim tarihimizle, insan kültürüyle ve geleceğimizle ilgili varsayımlarımızın hepsine meydan okuyan bir destanı anlatıyor.
(Tanıtım Bülteninden)"


Evet bu kitapta muharref Tevratta ki YaHWeH(Rabb)  için anlatılanlar Enki'ye uyarlanıyor, Mısır , Kenan ve Hitit mitolojisindeki yaratıcı olarak geçen farklı isimdeki ve farklı efsaneleri olan 'tanrıların' aslında hepsinin bir olduğu iddia ediliyor ve tüm mitolojilerin Enki'den bahsettiğini kabul edip tüm bu mitolojileri kendi mantığına göre istediği gibi istediği yerinden birleştirerek bir Dünya tarihi senaryosu ortaya koyuyor Zecharia Sitchin.

Kitabın adı da zaten kitabı ele veriyor. Enki'nin Kayıp Kitabı. Yani, elimizde böyle bir şey yok ama olaki, var olduğunu kabul ettiğimiz Enki tabletlerini bulacak olursak üzerinde bunların yazacağını farz ediyoruz! Demek oluyor.

Kitabın giriş kısmında Zecharia Sitchin,  tarihteki bir çok kayıp tablete işaret edip Enki'ye dair tabletlerinde kaybolmuş olmasının normal olacağını ima ediyor ve kendi çıkarımlarıyla eğer bu tabletler bulunursa ne gibi şeyler yazabileceğine dair önümüze bir senaryo koyuyor.

Maalesef buradaki asıl sahtekarlık Zecharia Sitchin'in değil, onun kitabını Sümer tabletleri diye bize sunan kimselerin yaptığıdır. (Tabi bile bile yapıyorlarsa)

Şimdi şu soruyu sorabilirsiniz? Peki bu senaryo doğrudan herhangi bir tabletin üzerinde olmasa bile Zecharia Sitchin yaptığı çıkarımlarında haklı olamaz mı? Yazdığı senaryonun bir ölçüde  gerçek olma olasılığı yok mu?

Onun yazdığı senaryo da belirttiği bazı unsurları , Dünya çapında saygınlığı olan Sümeroloji kaynaklarıyla kıyaslayıp aradaki uyumsuzluğu sizlere göstereceğim. Bunlar Sümeroloji alanında onlarca yıllık birikimi olan üniversiteler tarafından  hazırlanan saygın kaynaklardır
 ama bu ölçüde detaylı bir çalışmayı sonraki yazılarım da sizlere  sunmayı düşünüyorum. Bu yazıda hiç olmazsa   Sitchin 'in tezlerindeki temel noktaların yanlışlığını (görsel kaynakları da kullanarak)  göstermeye çalışacağım. Öncelikle Zecharia Sitchin  hakkında ülkemizin tanınmış bir Sümeroloğu olan Muazzez İlmiye Çığ hanım ne düşünüyor bir bakalım:   (Görüntüler Kral ve Ben programından)



Muazzez hanım, "ben ilgi duymadım, araştırmadım" diyor ancak bir konuda net konuşuyor:  Sümerler 5 gezegen biliyordu ve Güneş'le Ay'ı da eklersen max. 7 oluyor. Sitchin ise Sümerlerin 12 tane gezegenden haberdar olduğunu yazmıştı.   Bu aslında Sitchin 'in tezlerinin kalbindeki bir nokta ve (Muazzez hanımın yaptığı gibi) bunu reddettiğinizde Sitchin'in  tezi büyük ölçüde çökmüş oluyor.
Çünkü çıplak gözle geceleri yıldızları gözlemlerseniz sadece 5 gezegeni tespit edebilirsiniz. Yani Sümerler ve takip eden Asur, Babil gibi medeniyetler çıplak gözlemin bir adım ötesine (doğal olarak)  geçememiş demek oluyor. Oysa ki Sitchin, Sümerlerin ileri seviyede astronomi bilgisine sahip olduğunu iddia ediyor ve hatta henüz bizim keşfedemediğimiz bir gezegenin de Sümerler tarafından bilindiğini iddia ediyor.  Zecharia Sitchin 'in 12. Gezegen kitabında bu konuda ileri sürülen başlıca argüman aşağıda  görülen şu mühürdür.

 Bunun hakkında  blogumda Semitik diller uzmanı  dr. M. Hesier'in bir makalesi var ve  Sitchin'in bu mührü yanlış yorumlamış olduğunu gözler önüne seriyor. Dilerseniz tıklayarak hemen bu makaleyi okuyabilirsiniz. Dr. Heiser'in başka bir makalesinde ise  "Nibiru"  hakkında tabletlerde geçen cümleler derlenmiş ve bunların değerlendirmesi yapılarak bir senteze ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu makale sayesinde  Sitchin'in "Nibiru" hakkında yanıldığını, antik Mezopotamyalıların geceleri  başlarını kaldırıdıp göğe baktıklarında gördükleri bir yıldıza/gezegene "Nibiru" adını taktıklarını ve tabletlerden sitchin'in tezlerini destekleyen anlamlar çıkarılamayacağını görebilirsiniz.
Nibiru makalesi için buraya tıklayabilirsiniz.

  Linkini vermiş olduğum makalelerde konu yeterince ayrıntılı şekilde işlenmiş olduğu için bu yazıda  başka  şeyler üzerinde duracağız.  Sitchin'in kitabında sunmuş olduğu senaryoya giriş yapmadan önce Muazzez İlmiye Çığ hanımın aynı programda dile getirdiği bir teoriyi irdelemek istiyorum çünkü bu teori Sitchin'in tezleriyle bağdaşmıyor.  Aşağıdaki 2 kısa videoda Sümerler ve Türklerle ilişkileri hakkında söylenenleri dikkatle dinleyin lütfen:




Muazzez hanımın ifade ettikleri niçin Sitchin'in tezleriyle bağdaşmıyor açıklayayım.  Sitchin'e göre medeniyet Sümerlerde  başladı. Sitchin'e göre Enki isimli astronot tanrı, bilgisinden bir kısmını insan olan eşlerinden biriyle paylaşmış olmalı ve böylece medeniyet Mezopotamya da ve Sümerler de başlamış olmalı  ancak yukarıda ki 2 videoyu sonuna kadar izlemişseniz medeniyetin Mezopotamya'da değil Orta Asya'da başladığı savunuluyor. Gerçi Sümerlerin de Orta Asya'dan geldiği ihtimali üzerinde duruluyor. Öyleyse şu sorunun cevabına bakmalıyız: Sitchin'in senaryolarını Orta Asya da gerçekleşmiş gibi düşünmek mümkün mü?  Video da Sümerlerin Türklerin bir boyu olması ihtimali dile getiriliyor. Eğer Sümerler bir Türk boyu ise ve uzaylıların Sümerler ile macerası Orta Asya'da olmuşsa bu durumda, iyi bilinen Türk boylarının mitolojilerinde de uzaylılara rastlamamız gerekmez miydi? Niçin sadece bir boyun mitolojisinde uzaylılar olsun? Hele de tüm insanlığı eğer uzaylılar yaratmışsa!?!  Gerçi Sümerlerin mitolojisinde de uzaylılar olduğu iddiası Sitchin'in tezlerinden ibarettir.

Muazzez hanımın yanılıyor olabileceğini düşünebilirsiniz.  Bu nokta da büyük Sümer araştırmacısı ordinaryüs prof. Benno Landsberger'in makalesine bakmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Ankara Üniversitesi Sümeroloji Enstitüsü tarafından çevrilen makalesinden ilgili kısmı doğrudan alıntılıyorum (mavi kısımlar bana aittir):

"Sümer dili: Sümercenin ana hususiyetlerinden en esaslısını yukarıda
anmıştık. Bu da lügatinin terkip karakteri idi. Bu dil tıpkı bir
mozayik parçası gibi küçük taşlardan teşekkül etmiştir. Fakat bu hal,
yani hücrelere bölünme şekli, dilin vuzuhunu(açıklığını), meselâ Kafkas dillerinde olduğu gibi, azaltamaz, bilâkis çoğaltır.


İkinci hususiyet: Kompileksiv olarak isimlendirdiğim cümle teşkilidir.
Bu, mütekellimin(konuşanın) bir cümleyi söylemeden evvel, cümleyi kafasında
açık bir şekilde, bir kalıpta, hazırlayıp söylemesi demektir. Bu hal ile
Sümerce, "kursiv,, dil yapısını teşkil eden Samî dilleriyle tamamiyle zıt
bir hal gösterir, "kursiv,, şekil, konuştukça akla gelenleri ve yaşanan
hâdiseleri cümle üzerine yeni unsurlar halinde ilâve etmek hususiyetidir.
Kompleksiv cümle teşkili, en iyi şekilde Türk dillerinde görülür. Samî
akadca bu cümle yapısına intibak etmiştir.


Üçüncü hususiyet: Kompleksiv cümle yapısı ile sıkı bir ilgisi olan
zencirleme ibare şeklindedir. Arka arkaya sıralanıp sonunda bir gramer
eki ile bağlanan ve bir kül teşkil eden ibarelerdir. Bu hususiyeti Türkçe
de görürüz.


Dördüncü hususiyet: Sümerce pasif bir karaktere sahiptir. Yani
Sümercede, meselâ: "Baba oğlu döğdü,, denmez, "baba tarafından oğul
üzerine bir dayak vaki oldu,, denir. Bu pasif karaktere sıkıca bağlı
bir de transitif=geçişli ile, intransitif=geçişsiz fiiller arasında keskin
bir fark gözetilmelidir. Transitif fiile bağlı -i hali ile geçişsiz fiilin öznesi
işaretsiz kalır. Kafkas dilerinde görülen bünye müşabeheti son zamanlarda,
Doğu Anadolunun eski dili olan Hurri'cede de müşahede
edilmiştir.(gözlemlenmiştir)


Beşinci hususiyet: Sümerce insanlar ve tanrılarla, eşya ve hayvanlar
arasında gramer itibariyle fark gözetir. Ayni fark gözetiş Dravida
dillerinde görülür.


Altıncı hususiyet: Cümle ve lûgat vuzuhuna(açıklığına) mukabil Sümercenin prefiksleri aksine olarak fiillerinin ifadesinde bir müphemiyet(belirsizlik) gösterir.
Bu prefiksler mantıkî bir şekilde tefsiri(yorumlaması) güç olan bir nüans zenginliği gösterir. Bir cümleyi teşkil eden bölükler, akkuzatif objekt olan unsur
müstesna, fiilde tekrar ifade edilir. Kral şehirde tanrıya bir mabet
yaptı demeyip, fiilde bütün unsurlar tekrar edilir: "ona„ yani tanrıya,
"onun içinde,, yani şehirde, fikirlerini de ilâve etmek lâzımdır. Prefikslerde
de, fiilin konuşana göre aldığı istikameti veya bir üçüncü
şahıs veya şey cihetine mi olduğunu gösterirken, büyük fark gözetirler.
Fakat bu fark gözetişi, fiil prefikslerinin muhtevasını(içeriğini) yine tam olarak
ifade etmiş değildir.


Sümercenin bu hususiyetlerini burada kısaca izah ettikten sonra,
artık diğer diller ve dil gurupları ile mukayese imkânı takdir edilebilir.
Sümerce dünya dillerinin veya dil guruplarının hemen herbiri ile
mukayese edilmiştir. Bu denemelerin en ciddisi Türkçe ile olan mukayesedir.

İzahlarımdan anlaşılacağı gibi, kompleksiv hususiyet, zencirleme
ibare teşkili, Sümerce ile Türkçeyi, Asya çevresinin daha başka dillerini
de ilâve etmek mecburiyetinde olduğumuz büyük bir dil gurubuna
bağlar. Saydığım diğer hususiyetler Türkçede yoktur.
Yine meselâ: .Türkçe"ev-de„yerine Sümerce"e-ta„gibi benzerliklerde
gevşek bir akrabalık ifade eder. Yine bu gevşek akrabalığın diğer
bir delili daha, Sümercede olsun, Türkçede olsun birinci şahsın M ikinci
şahsın S ile gösterilmesidir.
Mukayese edilen diğer dillerle Sümerce, belki bünye bakımından
daha yakın benzerlikler gösterir. Bütün bu benzerlikler o kadar umumidir
ki, tam bir dil akrabalığına delâlet edemez. Hele lûgat bakımından
Türkçe müstesna olmak üzere, hiç bir dille kanaat verici etimolojik
tek bir kelime müsavatı bulmağa muvaffak olunamamıştır. Türkçe, Sümerce
karabetinin başta gelen müdafilerinden olan Alman Hommel,
Türkçe ile etimolojik müsavat gösteren 350 kelime sayar. Bu benzerlikler
gayet tabii olarak yeniden incelenmek zorundadır. Çünkü Hommel'in
devrinden beri Sümeroloji çok ilerlemiştir. Diğer tarafdan mukayese
için ele alınan Türkçe kelimelerin de en eski şekilleri göz önünde
tutulması gerektir. Hommel'in yaptığı mukayeseler içinde en cazibi
Sümerce dingir ile, eski Türkçedeki tnri kelimesidir. Burada bir tesadüfe
inanmak pek zordur. Fakat aynı zamanda şunu da nazarı itibara
almak gerektir ki, bu dingir kelimesi gelecek makalemizde izah edeceğimiz
Sümerlerden evvelki kavimlere ait "substrat,, dillerden birine
ait olabilir."

makalenin orjinali için tıklayabilirsiniz.

Landsberger'in söylediklerinden anlaşılan Sümerlerin Türk olduğu değildir fakat hafife alınamayacak benzerliklerin olduğu (Hommel'in araştırmasına göre) 350 ortak kelime olduğu gibi hususlar Sümerler ile Türklerin bir zamanlar en azından yan yana yaşamış olduğunu güçlü şekilde işaret etmektedir. Şu halde yukarıdaki soruyu yine sorabiliriz: Eğer Türkler ile Sümerler yan yana yaşayan iki millet ise nasıl olur da birini uzaylılar 'yaratır' ve 'kullanır' ama öbürünün haberi olmaz ve mitolojisine işlemez? Ya her iki mitolojide uzaylılardan bahsetmeliydi ya da her ikisinde de uzaylılar olmamalıydı.  Aslında Sitchin'in tezlerine akademik dünyadan verilen cevaplara baktığınız zaman Sümerlerin de mitolojisinde uzaylı olmadığını ve Sitchin'in yanıldığını görürsünüz.

Zecharia Sitchin'in teorisinin başlıca unsurlarının sorgulandığı ve yanlışlığının ortaya konduğu aşağıdaki videoyu izleyerek devam etmenizi öneriyorum. Bu video  Chris White'ın belgeselinden ve Dr. M. Heiser'in makalelerinden yapılan alıntılarla hazırlanmıştır.


Sitchin 'in yazmış olduğu kitaptaki senaryo aslında Sitchin tezleri'nin bir özeti niteliğinde  olduğu için bu metni incelemekte fayda görüyorum. Metindeki belli başlı iddiaları oldukça saygın Sümeroloji kaynakları ile karşılaştırarak değerlendirme niyetindeyim ve dahası metindeki mantıksal boşlukları yeri geldikçe irdelemeyi düşünüyorum  fakat tüm bunlar sonraki yazılara kalacak. Eğer yukarıdaki videoyu sonuna kadar  izlemişseniz/izlerseniz şimdilik büyük ölçüde kafi geleceğini umuyorum.

Yalanların daha fazla yayılmaması için bu yazıyı sosyal medyada paylaşabilirsiniz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder