9 Ekim 2018 Salı

KUR'AN DA NİÇİN FİRAVUN YERİNE MELİK KELİMESİ KULLANILMIŞTIR? (KUR'AN'IN TARİHE IŞIK TUTMASI -1- )

Bu yazı aşağıdaki iddiayı değerlendirmek için yazılmıştır.


İddia:    Antik Mısır'ın hükümdarları önceleri "firavun" ünvanını kullanmamışlardır. Yani hükümdar için "firavun" ünvanının kullanılması sonradan görülen bir gelişmedir fakat kullanılmaya başlandıktan sonra yüzyıllar boyunca bu gelenek sürmüştür.  Buna uygun olarak, Müslümanların kutsal kitabı  Kur'an da  anlatılan hikayelere bakıldığında,  kullanılan ünvanların bu tarihi gerçekle uyumlu olduğu görülmektedir.  Hz. Yusuf'un zamanındaki hükümdar için "melik" tabiri kullanılırken hz. Musa'nın karşısındaki hükümdar/hükümdarlar için ise istikrarlı şekilde "firavun"  tabiri kullanılmıştır ve hiç bir zaman melik denmemiştir.  Yani Kur'an'a  göre hz. Yusuf,  hz. Musa'dan önce geldiğine göre, Kur'an "firavun" tabirinin sonradan kullanıldığı gerçeğini yansıtmaktadır.  Dahası bu durum Kur'an'a özgüdür ve M. Tevrat'ta böyle bir ayrım yoktur. 

Bu iddia iki açıdan çok önemlidir:

Birincisi 7.yy da Arabistan da bilinmesi mümkün olmayan bir bilginin Kur'an da mevcut olduğu iddia edilmektedir

İkincisi: Kur'an'ın bilgi kaynağının Tevrat olmadığını işaret etmektedir. 

Şimdi gelin bu iddiayı analiz edelim ve sırasıyla aşağıdaki soruların cevaplarını arayalım:


1. Firavun ünvanı sonradan mı kullanılmaya başlandı? 

2. Hz. Yusuf hakkında elimizde arkeolojik materyal var mı?

3. Kur'an da ki ünvanlar üzerinden  söylenen iddia doğrumu? Yani Melik ve Firavun kelimeleri tam yerli yerinde mi kullanılmıştır?

4. Bu günkü Tevrat ve İncil'de bahsedilen ayrım mevcut mudur?


1. Firavun Ünvanı Sonradan mı Kullanılmaya Başlandı? 

British Museum'un Antik Mısır hakkında hazırlamış olduğu web sitesinin aşağıda linki verilmiş olan sayfasında şöyle yazıyor:


" 'Pharaoh' is actually a Greek word that is based on an Egyptian word that meant 'great house'. When this word was first used, it referred to the palace of the king and its greatness, not just to the king himself. We use the word 'pharaoh' today to mean the ruler of ancient Egypt."

Yukardaki alıntıya  göre  'Pharaoh' terimi Yunanca bir kelime imiş ve Antik Mısır'ın dilindeki bir kelimeye dayanıyormuş. Yani 'Pharaoh' terimi firavunun ingilizceye girmiş hali.  Bu kelime ilk olarak kullanıldığında kralın sarayını ve sarayın büyüklüğünü ifade etmek için kullanılıyormuş. Sadece kralın şahsını kastetmek için kullanılmıyormuş. Günümüzde ise bu terimi Antik Mısır'ın hükümdarlarının geneli için kullanıyoruz. Diğer kaynaklara bakmadan  önce İngilizce deki kelimenin okunuşunu da görmenizi istiyorum:




Şu anda Wikipedia' ya erişimimiz olmasa da Google'a  'firavun' veya 'pharaoh' yazınca sağ kenarda şu vikipedia bilgileri görünüyor:


Başka bir kaynak ise Britannica.com  'dur.  Şöyle yazıyor:

" Pharaoh, (from Egyptian per ʿaa, “great house”), originally, the royal palace in ancient Egypt. The word came to be used metonymically for the Egyptian king under the New Kingdom (starting in the 18th dynasty, 1539–1292 BCE), and by the 22nd dynasty (c. 945–c. 730 BCE) it had been adopted as an epithet of respect. It was never the king’s formal title, though, and its modern use as a generic name for all Egyptian kings is based on the usage of the Hebrew Bible. In official documents, the full title of the Egyptian king consisted of five names, each preceded by one of the following titles: Horus, Two Ladies, Golden Horus, King of Upper and Lower Egypt, and Son of Re. The last name was given to him at birth, the others at coronation. "


Yukarıda ki alıntıya göre firavun tabirinin anlamı  aslında kraliyet sarayıymış. MÖ 1539-1292 arasında hüküm süren "Yeni Krallık"  döneminde bu tabir Krallar için kullanılmaya başlamış.  Sonra MÖ 945-730  aralığında saygı belirten sıfat olarak kullanılmaya başlanmış. (Başka bir kaynakta gördüğüm bilgiye dayanarak şu yorumu yapabilirim: Yeni krallık döneminde kraldan sadece ünvanıyla,  'firavun' diyerek bahsediliyordu ancak MÖ 945-730 aralığında kralın ünvanı ve ismi birlikte anılmaya başlanmış. )  Turkuaz renginde göstermiş olduğum kısım özellikle önemli ve şu anlama geliyor:
"Yine de, kralın resmi adı asla değildi ve tüm Mısırlı kralların genel adı olarak kullanımı, İbranice Kutsal Kitap'ın kullanımına dayanmaktadır."
Devamında ise şu bilgiler veriliyor:
"Resmi belgelerde, Mısır kralının tam ünvanı beş isimden oluşuyordu, her biri aşağıdaki başlıklardan biri olan beş isim : Horus, İki Bayanlar, Altın Horus, Yukarı ve Aşağı Mısır Kralı ve Re'nin oğlu. Son isim (Kralın asıl ismi) ona doğumda, diğerleri de taç giyme töreninde verildi. "


 Başka bir kaynak :  https://www.ancient.eu/pharaoh/
"The early monarchs of Egypt were not known as pharaohs but as kings. The honorific title of `pharaoh' for a ruler did not appear until the period known as the New Kingdom(c.1570-c.1069 BCE)"

Tercümesi:
"Mısır'ın ilk hükümdarları firavunlar olarak değil kral olarak biliniyordu. Bir hükümdar için 'firavun' onursal ünvanı, Yeni Krallık (c.1570-c.1069 BCE) olarak bilinen döneme kadar ortaya çıkmadı."



Başka bir kaynak ise online bir ansiklopedi olanhttp://www.newworldencyclopedia.org/entry/Pharaoh

burada da şöyle yazıyor:
"Pharaoh is the title given in modern parlance to the ancient Egyptian kings. In antiquity its use began during the New Kingdom (1570–1070 B.C.E.). Originally meaning "Great House," it earlier referred to the king's palace but eventually became interchangeable with the traditional Egyptian word for king,nswt."


Dikkat edilirse kaynakların belirttiği tarihler arasında farklılıklar olsa da özünde aynı şeyi söylüyorlar ve "Firavun" tabirinin sonradan Antik  Mısır kralları için kullanılmaya başlandığı bilgisi ortak bir bilgi olarak görünüyor. 
Bu kısmı daha fazla uzatmak istemiyorum.   Kendi araştırmanızı yapmanızı tavsiye ederim ve daha uzun bir araştırmada, aynı bilgiler daha fazla kaynak tarafından teyit edilecektir diye düşünüyorum.


2. Hz. Yusuf Hakkında Elimizde Arkeolojik Materyal Var mı?

Bu konu hakkında değerli bilgiler sunan aşağıdaki kısa belgesel kesitini izlemenizi öneriyorum:




Bu videoda verilen bilgiler  doğrultusunda, İmhotep'in aslında hz. Yusuf olduğu kabul edilecek olursa buradan şu sonuç çıkar:
İmhotep , kral D'joser'in yani basamaklı piramidi yaptıran kralın veziri olduğu için ve bahsettiğimiz piramit MÖ 2650 civarına terihlendiği için Hz. Yusuf'un yaşadığı dönem hayli eskidir ve "Firavun" tabirinin kullanılmasından çok öncedir.

 Andrew E. Hill ve John H. Walton'un "A Survey of the Old Testament" yani "Eski Ahit Üzerine Bir İnceleme"  isimli kitabına baktığımızda, uzmanların m. Tevrat'ın anlatımına dayanarak aşağıdaki tabloyu kitaplarına yerleştirdiklerini görüyoruz:

Hz. Yusuf'un babası olan hz. Yakup ve ailesinin ne zaman Mısır'a yerleştiğine dikkat ediniz.

Kaynak : https://books.google.com.tr/books?id=WC80zxPIgyQC&pg=PT78&dq=A.+Heidel,+A.R.+Millard+and+D.+Damrosch&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwjLiOaq0vbdAhWC_KQKHbFRAcgQ6AEIMTAB#v=onepage&q=A.%20Heidel%2C%20A.R.%20Millard%20and%20D.%20Damrosch&f=false
e kitabın web sayfasındaki, sol tarafta bulunan  arama kutusuna "The Patriachal Narratives" yazarak aratırsanız tablonun sayfasını kolayca bulabilirsiniz.

Uzmanların m.Tevrat'ın anlatımına  göre çizdiği tabloyu  dikkate alarak şunu diyebiliriz: Demek ki: m. Tevrat'a göre de   hz. Yusuf "Firavun" ünvanının hükümdarlar için henüz kullanılmadığı bir dönemde yaşamış. (Fakat her nedense, son bölümde göreceğimiz üzere,  Tevrat'ta hz. Yusuf'un zamanındaki hükümdar içinde "firavun" tabiri kullanılmıştır.)

3. Kur'an da ki Ünvanlar Üzerinden  Söylenen İddia Doğrumu? Yani Melik ve Firavun Kelimeleri Tam Yerli Yerinde mi Kullanılmıştır?

Emin olmak için ne yapabileceğinizi size göstereyim:
Aşağıdaki linke tıklayarak  diyanetin web sitesi sayesinde  Kur'an-ı Kerim  içerisinde arama yapabiliriz. Fakat  aramamızı meal üzerinde değil de Kur'an'ın Arapça metni üzerinde yapmamız daha güvenilir olacaktır.
http://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/fatiha-suresi-1/ayet-1/kuran-yolu-meali-5

Firavun kelimesinin hem Arapça hemde harekesiz bir yazılışını kullanarak arama yapmak akıllıca olacaktır.  Böylece kelimenin tüm kullanımlarına erişebileceğimizi umuyorum. Bunun için yapmamız gereken sadece Goolgle Translate'ten yardım almak. İşte aşağıdaki gibi Türkçe-Arapça çeviriyi seçip firavun yazarsak ihtiyacımız olan yazımı elde etmiş oluruz.

Şimdi firavunun Arapça ve harekesiz olan yazımını kopyalayıp yukarıda linki verilen diyanet sayfasında arama kısmına yapıştıralım.


Yukarıdaki daire içine alınmış kısımdan anlayabileceğiniz gibi çok sayıda sonucumuz var.  Hepsine tek tek bakmak emin olmanın en iyi yoludur. Her bir ayetin hemen yanındaki butona tıklayarak ilgili ayete gidebilirsiniz ve eğer sayfanın sağ üst köşesinden kitap sembolüne tıklayarak Arapça ve meal yan yana görünecek şekilde ayarlamışsanız herhangi bir ayetin mealine fazladan zaman ayırmadan çabucak erişebilirsiniz.

Amacımız Kur'andaki hiçbir firavun kelimesinin  hz. Yusuf'un  zamanındaki kraldan bahsetMEdiğinden ve tüm firavun kelimelerinin Hz. Musa'nın zamanındaki firavundan bahsettiğinden   emin olmak.

Ben araştırmanın hatırına tek tek kontrol ettim ama çok uzun olacağı için  buraya yazmayacağım ve dahası herhalikarda tam emin olabilmeniz için bizzat kendiniz bakmanız gerekecektir.  Benim kendi araştırmamın sonucu olumlu olmuştur.

Şimdide hz. Yusuf'un zamanındaki kraldan bahseden ayetlere bakalım:
Benzer bir şekilde Kur'an'ın Arapça metni içerisinde "Yusuf" kelimesini harekesiz olarak aratırsanız göreceksiniz ki Yusuf Suresi dışında yalnızca iki yerde Hz. Yusuf'tan bahsedilmiştir. Bunlar:

En'am Suresi 84. Ayet Meali:
Biz ona İshak ve Ya‘kūb’u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nûh’u ve onun soyundan Dâvûd’u, Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u doğru yola iletmiştik. Biz, iyileri böyle ödüllendiririz. ﴾84﴿

Mü'min Suresi 34. Ayet meali:
Daha önce Yûsuf da size açık kanıtlar getirmişti; ama onun size getirdikleri hakkında da hep kuşku içinde oldunuz. Nihayet o vefat edince ‘Artık Allah ondan sonra kesinlikle hiçbir elçi göndermeyecek’ dediniz. Aşırılığa sapmış, kuşkulara boğulmuş kişiyi Allah işte böyle şaşırtır. ﴾34﴿

Ayetlerde hz. Yusuf zamanındaki kraldan bahsedilmediği gibi bu ayetlerin geçtiği sayfaların tamamına baktığınızda da konunun o kralla ilgisi olmadığını göreceksiniz. Öyleyse  doğrudan Yusuf suresine bakarak araştırmamızın bu kısmını tamamlayabiliriz.

Yaklaşık 13 sayfa olan bu surenin tamamını okuduğunuzda göreceksiniz ki aşağıdaki ayetler Hz. Yusuf'un zamanındaki kraldan bahsediyor:


Onlardan, kurtulacağına inandığı kişiye, "Efendinin yanında benden bahset" dedi. Fakat şeytan ona, efendisine Yûsuf’tan söz etmeyi unutturdu. Dolayısıyla Yûsuf birkaç sene daha zindanda kaldı. ﴾42﴿ Kral dedi ki: "Rüyamda yedi arık ineğin yedi semiz ineği yediğini gördüm. Ayrıca yedi yeşil ve bir o kadar da kuru başak gördüm. Efendiler! Eğer rüya yorumluyorsanız, bu rüyamı da bana yorumlayın. ﴾43﴿


Diyanet'in "Kral" olarak tercüme ettiği kelime "melik"tir. Hükümdarlık belirtmektedir.



 Kral "Onu bana getirin!" dedi. Elçi Yûsuf’a geldiğinde Yûsuf, "Efendine dön de sor ona, ‘Ellerini kesen o kadınların zoru neydi?’ Şüphesiz rabbim onların hilesini çok iyi bilir" dedi. ﴾50﴿ Kral (kadınlara), "Yûsuf’u elde etmek istediğinizde beklentiniz ne oldu?" diye sordu. Kadınlar, "Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir eğrilik görmedik" dediler. Aziz’in karısı da: "Şimdi gerçek ortaya çıktı, ben onunla beraber olmak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir" dedi. ﴾51﴿
Diyanet'in burada bir hatası olduğunu görüyoruz ve 51. ayette kral kelimesini parantez içinde kullanması gerekirken maalesef dışında tutmuş.

Kral dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim." Onunla konuşunca, "Bugün sen katımızda yüksek yeri olan, güvenilir birisin" dedi. ﴾54﴿


"Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var" diye cevap verdiler. (İçlerinden biri) "Ben bu söze kefilim" dedi. ﴾72﴿


Böylelikle 5 yerde Kraldan bahsedildiğini ancak hiçbirinde "Firavun" ünvanının kullanılmadığını ve "Melik" olarak bahsedildiğini görüyoruz. Yine Google Translate'ten destek alırsak:

Bu bölümün sonucu:  64 adet "firavun" kelimesi hz. Musa'nın firavunu için, 5 adet "melik" kelimesi ise hz. Yusuf'un zamanındaki hükümdar için kullanılmış. Tam olarak hepside tarihsel gerçekliğe uygun olarak kullanılmışlar.




4. Bu Günkü Tevrat ve İncil'de Yukarıda Bahsedilen Ayrım Mevcut mudur?

Bilindiği üzere Hristiyanlar Tevrat'ı gözardı etmez ve ona Eski Ahit derler. Kitab-ı Mukaddes'i 2 kısım olarak düşünüp kendi İncil'leri için Yeni Ahit derler. Araştırdığım kadarıyla,
 bu günkü m. İncillerden  Matta ve Luka'da Yusuf adında Hz. İsa ile ilişkilendirilen bir azizden bahsediyor olsalar da  açıktır ki bu kişinin Antik Mısır'da vezirlik yapmış hz. Yusuf' peygamberle alakası yoktur. Yani Hristiyanlar hz. Yusuf'u Eski Ahit dedikleri m. Tevrat'tan öğreniyorlar.  Aşağıya bu bilgiyi tasdik eden üç link yerleştireceğim ancak tabi ki  kendi araştırmanızı  yapmanız daha ikna edici olacaktır:


Bahsettiğim durum araştırmamızı kolaylaştırıyor ve doğrudan m. Tevrat'a yönelik araştırma yapmamız gerekiyor.

İlk olarak yukarıda bahsi geçen ve   Britannica.com.  dan alıntıladığımız bilgiyi tekrar hatırlayalım:
  "It was never the king’s formal title, though, and its modern use as a generic name for all Egyptian kings is based on the usage of the Hebrew Bible."
"Yine de, kralın resmi adı asla değildi ve tüm Mısırlı kralların genel adı olarak kullanımı, İbranice Kutsal Kitap'ın kullanımına dayanmaktadır."

Günümüzde Mısır'ın tarihinden bahsederken çoğu yerde tüm Antik Mısır kralları firavun ünvanıyla anılırlar. Piramitleri yapan çok eski krallar bile firavun ünvanıyla anılarak anlatılır.  İşte Britannica.com diyor ki bu durum m. Tevrat'ın doğurduğu bir alışkanlıkmış.  "Hebrew Bible" ile kastedilen Eski Ahittir. 

    Konuyu doğrudan ele alan İngilizce bir makalede verilen örnekler, Britannica.com'un iddiasını haklı gösteriyor. Bu makalede doğrudan m. Tevrat'ın firavun ünvanını nasıl kullandığı ele alınmış ve tarihsel gerçeklik ile kıyaslamasını sunmuş. Bazı alıntılar yapmadan önce makalenin linkini sunuyorum:


Makalenin yer aldığı sitenin ana sayfasını kontrol ederseniz Tevrat üzerine yapılan çalışmalara odaklanmış bir web sitesi olduğunu görebilirsiniz.
Bu makalede Firavun ünvanı'nın saraydan krala aktarıldığı açıklanıp anlatıldıktan sonra şöyle deniyor:
.....at the beginning of the New Kingdom (Eighteenth Dynasty), we find Thutmose III (c. 1504-1450 BCE) referred to as "pharaoh."

....Yeni Krallığın başlangıcında(18. krallık), Biz III. Thutmose'u (MÖ 1504-1450) "firavun" olarak bahsedilmiş bulduk.

Ayrıca MÖ 925 yılına kadar firavun ünvanının isim eklenmeden kullanıldığını ve bu durumun Tevrat'ta da bu şekilde olduğunu (Yani isim eklenmeden sade ünvan kullanıldığını)  özellikle söylüyor. Hatta MÖ925 tarihinden sonraki iki kral için isim ve ünvanın birlikte kullanıldığına dikkat çekiyor.
 Firavun kelimesinin m. Tevrat'taki kullanımı itibariyle kralın özel ismi olarak kullanılmadığına da vurgu yaparak Kitab'ın Tekvin(Genesis) bölümünden alıntı yapıyor :
"the cupbearer and the baker of the king of Egypt gave offense to their lord the king of Egypt (Gen. 40:1). Pharaoh was angry with his two courtiers (Gen. 40:2)"
Yani m.Tevrat'ın Tekvin(Genesis) bölümünde hz. Yusuf zamanında ki hükümdar  için hem "Mısır'ın Kralı" hem de "Firavun" ünvanının kullanıldığını kabul ediyor.  Ancak bunun üzerinde yapılan spekülasyonları haklı görmeyerek Tevrat'ın yazıldığı dönemdeki terminolojiye uygun olarak meseleyi aktardığına dikkat çekiyor.

Farklı adreslerden m. Tevrat'ın ilgili cümlelerinin çevirilerini alıntılayalım:


https://biblehub.com/genesis/40-2.htm (Bu adres geniş bir karşılaştırma imkanı sunuyor)

Genesis 40:2

New International Version
Pharaoh was angry with his two officials, the chief cupbearer and the chief baker,
New Living Translation
Pharaoh became angry with these two officials,
English Standard Version
And Pharaoh was angry with his two officers, the chief cupbearer and the chief baker,


https://www.biblegateway.com/passage/?search=Genesis+41%3A25&version=NIV  Başka bir kaynak site ve başka bir Tekvin(Genesis) Cümlesi:

Genesis 41:25 New International Version (NIV)

25 Then Joseph said to Pharaoh, “The dreams of Pharaoh are one and the same. God has revealed to Pharaoh what he is about to do.

Bible.hub un çevirisiyle:
And Joseph said to Pharaoh, The dream of Pharaoh is one: God has showed Pharaoh what he is about to do.

https://www.biblestudytools.com/msg/genesis/41-25.html bu da başka bir kaynak:
Genesis 41:25
25 Joseph said to Pharaoh, "Pharaoh's two dreams both mean the same thing. God is telling Pharaoh what he is going to do.

Öyle sanıyorum ki daha fazla uzatmaya gerek yok.  M. Tevrat'ta  Kur'an daki gibi bir ayrım yapılmayıp "Firavun"  kelimesi tüm Mısır hükümdarları için ortak bir ünvan olarak kullanılmış gibi görünüyor.


Sonuç:

Ben kendi araştırmama dayanarak başlangıçta vermiş olduğumuz iddianın doğru olduğunu ve dahası bu iddia üzerinden yapılmış olan çıkarımlarında yerinde çıkarımlar olduğunu düşünüyorum.  Her iki çıkarımı da tekrar hatırlatmak istiyorum:

Birincisi 7.yy da Arabistan da bilinmesi mümkün olmayan bir bilginin Kur'an da mevcut olduğu iddia edilmektedir

İkincisi: Kur'an'ın bilgi kaynağının Tevrat olmadığını işaret etmektedir. 

Özellikle Kur'an'ın (haşa)  m. Tevrat'tan kopyalandığını iddia edenlere ikinci çıkarım üzerinde düşünmelerini öneriyorum. Eğer m. Tevrat'tan kopya çekilmişse niçin aynı kullanım tarzını değilde müthiş bir farkındalığı gözlemliyoruz. Bu noktada belki bazıları tesadüf diyeceklerdir.  O halde şunu yeniden hatırlayalım: Yukarıda ki sayımda gördük ki: 5 kez hz. Yusuf'un zamanındaki hükümdar ünvan kullanılarak anıldı ve 64 defa da hz. Musa zamanındaki hükümdar ünvan kullanılarak anıldı. 69 kullanımdan hiç birisinde Melik/Kral ile Firavun tabirinin kullanımında "anlatılan dönemle uyuşmayan kullanım" yapılmadı.   Dahası Kur'an'ın ünvan kullanımında "hassas" davranılmış bir kitap olduğunun başka bir örneğini de sizlere sunabilirim. Aşağıdaki video da bunun güzel bir örneğini izleyebilirsiniz:




Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Aşağıdaki yazıyı da öneriyorum:




Sargon Nehre Bırakılmamıştır



7 yorum:

  1. Yani bu konu hakkinda detayli bilgilere nerden ulaşabilirim?

    YanıtlaSil
  2. Bu konu hakkında başvurduğum kaynakları yazı içinde açıkça belirttim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. engin bey merhaba . sargondan kopya olmamasini daha iyi kanitlaya bilirmisiniz ?? yani eski ahit kitabinin arkeoloji bir tablet olarak bir kaynak kanitlaya bilirmisiniz ??? mesala en eski tevrat yazisi miladdan once 4cu ve 1ci yuz yillara dayanir

      Sil
    2. Merhabalar. sorunuza cevap vermeden önce "Sargon Nehre bırakılmamıştır" yazımızda verilen bilgileri hatırlatmak ve özetlemek istiyorum. O yazıda Sargon hakkında birden fazlaefsane olduğu bunların farklı dönemlerden kaldığı, Sargon'un doğumu hakkındaki efsanenin ise yanlış hatırlamıyorsam MÖ 911-612 arasına tarihlendiğini ve bunun oxford üniversitesinin tarihlendirmesi olduğunu göstermiştik. Dahası mö 2000-2150 civarındaki bir sargon metninde verilen bilgilerin 7. yüyzyılda yazıldığı düşünülen sargonun doğumu efsanesiyle çeliştiğini de göstermiştik. Özellikle bu efsanenin yazılı olduğu tabletin Asurbanipal kütühanesinde bulunduğunu ve bu noktada Asurbanipalin diğer milletlerin hikayelerine meraklı bir kral olup adamlar görevlendirerek diğer milletlerinde hikayelerini toplattırdığı ve dolayısıyla Sargonun doğumu efsanesinin nehre bırakılma fikrinin Asurlulara dışardan girmiş bir fikir olmasının mümkün olduğu ve dolayısıyla bu fikri İsrailoğullarından almış olmaları ihtimali değerlendirilmişti. Merneptah steli İsrailoğullarının bir kavim olarak mö 1200 li yıllarda filistinde bulunduğunu gösteriyordu. Buna asur devletinin kayıtlarınıda ekleyerek diyebilirzki İsrailoğulları bir kavim olarak Mö 911-612 aralığından daha eskiydi. Yani en azından kendi geçmişinden kaynaklanan kendi hikayeleri olması düşünülmelidir. Tevrat'ın Hz. Musa (a.s) ın hikayesinde bahsettiği olayların ilzerinin antik mısırda bulunduğunun kanıtlarıda sunulmuştu. Kızıldenizde Ron Wyatt'ın dlışlarında bulunanlar ve Ipuwer papirüsü İsrailoğullarının anlattıkları ile Antik mısırda yaşananların uyumlu olduğunu ve dolayısıyla Hz. Musa peygamberin sargon'un doğumu efsanesinin yazımından çok daha önce yaşadığını gösteriyordu. Kızıl denizin iki yakasında bulunan sütünları, bu sütulardan arabistan tarafında olanın üzerinde kalan kelimelerde Süleyman, Musa, deniz ölüm ve yanlış hatırlamıyorsam firavun kelimlerinin olduğunu da hatırlayalım. ve bu sütunların Mö 1000 civarında Hz. Süleyman döneminde mısırdan çıkışın anısına dikildiği düşünülüyordu. Sizin sorunuz ise yerinde bir sorudur. Ben soruyu şu şekilde düzenlemenin yerinde olduğunu düşünüyorum: "İsrailoğulları yeterince eski bir millet olmasına rağmen niçin bulunabilen en eski Tevrat kalıntıları Mö 4. yüzyıla tarihlendiriliyor?

      Sil
    3. Bunun üzerinde yapılan tartışmalarda dikkat çeken bir ayrıntı şudur: bu belgeler üzerinde c-14 testi yapılmadan önce daha okunaklı olması için hint yağı sürülmüş. dolayısıyla test yapıldığında bu tarhilendirmenin organik yağdaki karbon atomlarından da etkileneceği yani daha eski bir belge olarak düşünülmesi gerektiği iddia edilmiş. Yinede eldeki Tevrat kalıntılarını bu düşünceyle biraz daha geriye taşısak bile Hz. Süleyman zamanlarına kadar bile taşıyamayız. İsrailoğullarını mezopotamya efsanelerinden alıntı yaptığını iddia edenlerin yaptıkları açıklamalarda Babil sürgününe dikkat çekilmektedir. yanlış hatırlamıyorsam Mö 500 veya 550 civarında olduğu düşünülen bu sürgün ve esaret sırasında İsrailoğullarının mezopotamya efsanelerini öğrendiğini ve kitaplarına aktardıklarını iddia etmektedirler. Burada unuttukları bir şey var. İsrailoğullarını babil sürgünü sonrası Tevratı yeniden yazmak zordunda kalmış olmaları daha öncesinde, sürgünden önce böyle bir eserin olmadığı anlamına gelmez. Pekhala Babillilerin filistini işgali ve israiloğullarını esir edip sürgüne gönderdiği süreç içerisnde eski Tevrat nüshaları yanmış olabilir. onlarca yıl sürgünde kaldıktan sonra yeniden Tevrat'ı yazan israiloğulları orjinalinin aynısınıda yazamamış olabilir. Bu düşünce Tevrat'ın nasıl tahrif olduğunuda niçin elde daha eski nüshalar bulunmadığınıda açıklamaya yardımcı olur. Ben bazı metinler hakkında araştırma yaparken örneğin antik Mısır'ın "ölüler kitabı" nı araştırırken en eski nüshasının hangi tarih aralığından geldiği söylendikten yinede kitabın daha eskiye dayanabileceği belirtiliyor. Bu gayet mantıklıdırda. Birçok antik mısır kaydı , özellikle papirüs denen kağıtlara yazılanlar günümüze ulaşamamıştır. Bir papirüsün ortalama ömrünün 300 yıl olduğu ve sonrasında pul pul döküldüğü ve günümüze ulaşan papirüslerin sadece iyi korunmuş yani özel muhafaza edilmiş olanlar olduğu belirtiliyor. ve biliyoruzki papirüsler hem yangına hemde sel baskınlarına karşı dayanıksızdırlar. dolayısıyla birisi bana Ölüler kitabı belkide çok daha eskidir dediğinde itirazım olmaz. Peki neden aynı makul düşünceler Tevrat söz konusu olduğunda ortya konmuyor ve birileri Tevrat'ı ölü deniz yazmaları denen şuana kadar ele geçmiş en eski nüshalardan başlatmak istiyor?

      Sil
    4. Üstelik İsrailoğullarının çok daha eski olduğu biliniyorken ve Tevrat'ın anlatığı olayların antik mısır üzerinde de bazı kanıtları bulunabiliyorken. Şimdi gelelim ölü deniz yazmlarıyla ilgili detaylara. Quman mağaralarında keten kumaşa sarılmış testiler içinde bulunan parşömenlerdir. Testiler sıkıca bağlanmıştır. yani özellikle muhafaza edilmişler ve geleceği aktarılmaları için tedbir alınmış gibi görünmektedir. Bir kavim elindeki kutsal kitap için neden böyle bir tedbir alır? Geçirmiş olduğu işgal ve sürgünlerden sonra (hem asur hemde babilliler israiloğullarını sürmüşlerdi) böyle bir tedbire başvurmuş olabilirlermi? kitabı ve tabi kendilerini koruyamadıkları için kitabın ortadan kalkmaması için bu tedbiri yaşanmış elim olaylardan sonra almış olabilirlermi? Yeniden ufukta bir işgal tehtidi belirdikten sonra böyle bir tedbir düşünülmüş olamaz mı? Şu halde yuıkarıda belirttiğim senaryonun oldukça gerçekçi olduğunu kabul edeceğinizi umuyorum. Ölü deniz parşömenleride İsrailoğullarını tedbir almaya ihtiyaç duyacakları elim olaylar yaşamış olduklarını gösterir diye düşünüyorum. Ve tekrar edelim özellikle muhafaza edilmeyen kağıt veya deri cinsi yazmaların binlerce yılı aşarak günümüze gelme olasılığı pek azdır. Zaten Ölü deniz yazmalarından sonraki Tevrat kalıntılarıyla ölü deniz yazmları rasındada yüzlerce yıl bulunabildiğini düşünürsek özel muhafazaya alınmayan veya özellikle dayanıklı malzemeye yazılmamış olan herbir eserin günümüz ulaşmadan çürümesi, yanması yani ortadan kalkması yüksek olasılıktır. Binlerce yılı aşabilen yazıtlar genelde kil tabletlerdir ve bu antik mısırda çok az görülür. antik mısırdan çıkmış olan İsrailoğullarındada kil tablet adeti olduğunu zannetmiyorum. Bu mezopotamyada görülen bir adettir ve bu sebeple günümüze binlerce tablet kalmıştır. Yine araştırma yaparken şunu görüyorum "Enuma Elish" isimli Mezopotamya efsanesi için bulunan en eski nüsha yanlış değilsem mö1100 civarından. Buna rağmen tarihçiler destanın çok daha önce ortaya çıkmış olması gerektiğine inanıyorlar. bunun sebeplerini burda azmayacağım ama şunu demek istiyorum. Tabletler dayanıklı malzeme olmasına rağmen yinede günmüze ulaşamamış tablet metinleri mevcuttur. Enuma elish in kil tabletleri yazılması söz konusu olduğu halde tarihlendirmesini yapanlar destanın eldeki nüshadan daha önce varolduğunu kabul etmelerine rağmen (ki bu makuldür her tablet günümüze ulaşamamıştır) söz konusu olan Tevrat olunca ve üstelik kil tablet gibi dayanıklı materyal değil parşömen kullanılmasına ve geçirilen sürgün ve işgallere , savaşlara rağmen Tevrat'ı ölü deniz parşömenlerinden başlatmak istemeleri bence makul değildir. Makul sebeplerle Tevrat'ın çok daha eski olduğunu düşünüyorum.

      Sil
  3. Ayrıca Oracc isimli bir kaç üniversitenin ortak sümeroloji projesi olan web sitesinde , mezopotamya tarihi hakkında sunulan bir tabloda kil tablet kullanan mezopotamya için bile ilginç durumlar olduğu görünmektedir. http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/mesopotamianhistory/index.html
    Yazı mö 3500 civarında bulunmuş kabul ediliyor. Bu tabloda ise mö 1595 ile mö 1475 arasına ait yazlı belge bulunamadığı ifade ediliyor. Kil tablet gibi yangına bile dayanıkllı malzeme kullanıuldığı düşünülürse nasıl olurda bulunamaz? bu aralığa "dark age" denmiş. ve tabloda biraz daha alt satırlara bakarsanız deniyorki: "'Second Dark Age' (ca. 1100-900)" ve hemen karşısında yazıyor: "Lack of sources; this dark age lasted for different periods of time in different regions.
    In the 8th century, Hebrew and Aramaic appear, Aramaic and its script became more and more important."
    Mezopotamyada yazılı belge eksiği olan büyük boşlukların olması mümkünse ve üstelik kil tablet gibi dayanıklı malzemeye rağmen, şu halde başka yerler için daha insaflı olunmalıdır. Antik mısır'ın ölüler kitabı ve Babil'in Enuma Elishine gösterilen hoşgörülü yaklaşım tevrat içinde gösterilmelidir.

    YanıtlaSil