Bu sayfada şimdilik 19 farklı konu başlığı altında Sitchin ve takipçilerinin yanılgıları ortaya konmaya çalışılmıştır. Herbir başlığın altında ya meselenin izahı yapılmaya çalışılmış ya da ilgili sayfanın adresi(linki) verilmiştir. Aslında henüz tamamlanmamış olsa da birçok önemli bilgiyi içeriyor olmasından ötürü şimdiden paylaşmayı uygun gördüm.
Bu sayfada sunulan konu başlıkları şunlardır:
1. Anunnaki Kelimesinin Anlamı
2. Enki'nin Tabletleri Aldatmacası
3. İki Güneş ve Kara Gezegen İddiaları Hakkında
4. Sümer Metinlerinde Uzay Araçları yada Roketler Var mı?
5. Elohim ve Nephilim Kelimeleri Hakkında Sitchin'in Yanılgıları
6. Nibiru Meselesi
7. Sümer Metinleri Altın için Ne Diyor?
8. Medeniyet Sümerlerle mi Başladı? Her Şeyin Başı Sümerler mi?
9. Sitchin'in Metodunun Eleştirisi
10. Sümerlerin Tanrı İnancını anlamak
11. Tufan
12. İlk İnsanın Yaratılışı ve Evrenin yaratılışı
13. Enuma Elish hakkında
14. Marduk Meselesi
15. Sümer Şehirlerine Ağıtlar
16. Sitchin Eğitimi ve Kariyeri Üzerine
17. Bunca Hikaye Nereden Geliyor?
18. Sümerlerin Medeniyetinin ve Yazılarının Doğal Gelişimi
19. Uçan Diskler ve Kartal Başlı Adam Figürlerinin Açıklaması
Sümerler ve Anunnakiler için Akademik Kaynaklar
1. Anunnaki kelimesinin anlamı:
Bununla ilgili yazı için: https://antikyalanlar.blogspot.com/2019/07/anunnaki-kelimesinin-anlam-ve-sumer.html
2. Enki'nin Tabletleri Aldatmacası:
Bununla ilgili olarak "Enki'nin tabletleri Nerede Bulundu?" yazısının linki için: https://antikyalanlar.blogspot.com/2018/08/enkinin-tabletleri-nerede-bulundu.html
3. İki Güneş ve Kara Gezegen İddiaları Hakkında:
Bununla İlgili yazı için: https://antikyalanlar.blogspot.com/2019/08/iki-gunes-ve-kara-gezegen-iddialar.html
4. Sümer Metinlerinde Uzay Araçları yada Roketler Var mı?
Bu konuda Dr. Michael Heiser'in hazırlamış olduğu bir yazıdan uzunca bir alıntı yapacağım . ingilizce orjinali ile birlikte çevirisini de sunacağım ancak başka kaynaklarla ve bilgilerle de konuyu pekiştireceğim. Dr. Heiser'in yazısından alınan kısımları siyah arka planla gösterirken çevirileri normal şekilde yazacağım. Kendi yorumlarımı aktardığım kısımları turkuaz arka plan rengi ile sunacağım.
Kaynak: http://www.sitchiniswrong.com/sitchinerrors.htm#shamu
Mr. Sitchin argues that certain Sumerian terms (and the Akkadian equivalents) refer to flying craft.
Bay
Sitchin, bazı Sümer terimlerinin (ve Akadca eşdeğerlerinin) uçan
gemiyle ilgili olduğunu iddia ediyor.
Specifically, the terms used by Mr. Sitchin to argue for ancient rockets and space flight are Sumerian "MU" (Akkadian "shamu"; Hebrew "shem") and Sumerian "ME" (see The 12th Planet, pp. 130 ff.). Mr. Sitchin argues in turn that the Genesis account of the tower of Babel, where the people wanted to make for themselves a "shem," actually describes the construction of a flying craft/rocket.
Bay Sitchin tarafından, antik roketler ve uzay uçuşunu iddia etmek için özellikle şu terimler (kullanılmaktadır): Sümerce "MU" (Akadça "shamu"; İbranice "şem") ve Sümerce "ME" (bakınız 12. Gezegen, s. 130 ). Bay Sitchin iddialarını şuna dayandırıyor: Tekvin(Genesis) 'deki Babil kulesi hikayesi, Oradaki kendilerine bir "shem" yapmak isteyen insanlar, aslında uçan bir aracın/ roketin tarifini yapmaktadır. (diye iddia ediyor)
There are a number of difficulties with Sitchin's arguments and his use of the languages here.
Sitchin'in argümanlarıyla ilgili çok sayıda güçlük var ve burada kullandığı dillerle ilgili.
A. The Meaning of "MU", "shamu",, and "shem"
A."MU", "shamu" ve "shem" in Anlamı
As
noted above, the ancient Mesopotamian scribes created dictionaries. Lists
of words are a common feature among the thousands of Sumerian and
Akkadian cuneiform tablets which have been discovered by
archaeologists. Many are just groupings of common words,
while others represent an inventory of the word meanings of the
languages used in Mesopotamia. These "lexical lists",
as scholars call them, were indispensable to the 19th century
scholars who deciphered the Sumerian and Akkadian texts, for they
were used to compile modern dictionaries of these languages. Today
all major lexical texts have been published in the multi-volume
set, Materials for the Sumerian
Lexicon, begun by Benno
Landsberger in the 1930s. It
is indeed a rare instance where ancient dictionaries of a dead
language form the core of the modern dictionaries used by scholars of
today. Such is the case for the ancient languages of Sumer
and Akkad. Sadly, Mr.
Sitchin neglects these resources.
Yukarıda da belirtildiği gibi Antik Mezopotamyalı katipler sözlükler oluşturdular. Sözcük listeleri, arkeologlar tarafından keşfedilen binlerce Sümer ve Akad çivi yazılı tabletler arasında ortak bir unsurdur. Birçoğu sadece ortak kelimelerin gruplandırılmasıdır, fakat diğerleri Mezopotamya'da kullanılan dillerin anlamlarının bir envanterini temsil eder. Bu "sözlük listeleri", akademisyenlerin dediği gibi, 19. yüzyılın vazgeçilmezleriydi. Çünkü, Sümerce ve Akadca metinlerini deşifre eden bilim adamları, bu dillerin modern sözlüklerini derlemek için (sözcük listesi olan tabletleri) kullanılıyorlardı. Bugün tüm önemli(major) sözlük metinleri, 1930'larda Benno Landsberger tarafından başlatılan Sümer Sözlüğü Materyalleri( Materials for the Sumerian Lexicon) adlı çok ciltli sette yayınlandı. Aslında , ölü bir dilin antik sözlüklerinin, bugünün akademisyenleri tarafından kullanılan modern sözlüklerin çekirdeğini oluşturmuş olması nadir (görülen) bir durumdur. Antik Sümer ve Akad dilleri için buna sahibiz. Ne yazık ki, Bay Sitchin bu kaynakları ihmal ediyor. -çünkü ileride görüleceği üzere çeşitli kritik noktalarda onlarla çelişiyor. Antik Mezopotamyalı katiplerin hazılradıkları sözlük niteliğindeki tabletleri "Lexical Lists" başlığıyla internette arayabilir ve kolayca, bu çok önemli husus hakkında bilgi toplayabilirsiniz. Yinede ben iki link sunacağım: https://wikivisually.com/wiki/Lexical_lists Bu adreste sözcük listesi olan tabletler hakkında ki Wikipedia makalesi dipnotlarına kadar alıntılanarak sunulmuştur.
http://oracc.museum.upenn.edu/dcclt/intro/lexical_intro.html Bu adrestende detaylı bilgiler edinebilirsiniz. Dikkat ederseniz ORACC'ın bir sayfası. ORACC birden fazla ülkeden saygın üniversitelerin işbirliği ile yürüttüğü bir sümeroloji projesi. İnternetten sümeroloji hakkında bilgi edinmek isteyenler için saygın bir başvuru kaynağıdır.
The
Meaning of Sumerian “MU”
Sümerce
'de ki "MU" nun anlamı
On
pages 140-143 of The
12th Planet,
we read that Mr. Sitchin defines the Sumerian MU as "an
oval-topped, conical object," and "that which rises
straight." Mr. Sitchin cites no Sumerian dictionary for
these meanings. A check of
the dictionaries contained in Sumerian grammars and the online
Sumerian dictionary reveal no such word meanings. But
why trust modern scholars when we can check with the Mesopotamian
scribes themselves?
Sümerce
'de ki "MU" nun Anlamı (için) 12. Gezegen (kitabının)
140-143. sayfalarında, Bay Sitchin’in Sümerce MU’yu "oval
tepeli, konik bir nesne" ve "düz yükselen" olarak
tanımladığını okuduk. Bay Sitchin bu anlamlar için Sümerce
sözlükten alıntı yapmaz. Sümerce
gramerlerini ihtiva eden sözlüklerden yapılan kontrol ve online
Sümerce sözlüklerden (yapılan kontrol) böyle bir anlam ortaya
koymaz. Fakat neden günümüz
akademisyenlerine güvenelim ki, bizzat Mezopotamyalı katipler ile
sınama yapabiliyorken? -Yani,
Mezopotamyalı katiplerden kalan sözlükler varken neden günümüz
akademisyenlerine güvenelim?-
In
his technical but stimulating study of Sumerian and Mesopotamian
terminology for the cosmos, Mesopotamian
Cosmic Geography, Mesopotamian
scholar W. Horowitz lays out the meaning of the Sumerian word “MU”
directly as the Mesopotamian lexical lists have it. In
discussing the meaning of the Akkadian word “shamu,” in his book,
Horowitz gathered all the lexical list data for that word. What
follows below is his layout. Note that the word “MU”
in the left-hand (Sumerian) was among the cuneiform dictionary
entries for “shamu.” A
discussion of the meanings follows the entries. Briefly,
“shamu” in Akkadian here means “heaven” (or part of the
sky/heavens) or perhaps “rain.” According
to the scribal tablets themselves, the meaning is not "that
which rises straight,” or “conical object” (i.e., “rocket
ship”). This is the verdict of
the scribes themselves, not this writer. The red
explanatory insertions are my own:
Mezopotamya
akademisyeni W. Horowitz, Sümerlerin ve Mezopotamyalıların evren
hakkındaki terminolojisi için (yaptığı), teknik ama şevk
verici çalışması olan, Mesopotamian
Cosmic Geography (isimli eserinde),
Sümerce 'de ki “MU” kelimesinin anlamını, doğrudan
Mezopotamya sözcük listelerinde olduğu haliyle ortaya koymaktadır.
(w. Horowitz)
kitabında, Akad dilindeki "shamu" kelimesinin anlamını
değerlendirirken, tüm sözcük listelerindeki(lexical lists) bu
kelime hakkında olan verileri derleyip ortaya koyar. Hemen Aşağıdaki (belge) onun tarafından düzenlenmiştir. Sol taraftaki (Sümerce) “MU” kelimesinin, “shamu” için olan çivi yazılı
sözlük (lexical lists) girdileri arasında olduğuna dikkat edin. (sonrasında) Manaların muhakemeli bir değerlendirmesi takip ediyor(verilen) girdileri. Kısaca
Akadça daki "shamu" nun buradaki anlamı "gök"
(veya gökyüzünün bir kısmı/ gökler) ya da belki "yağmur"
dur. Bizzat (Antik) Katiplerin kendileri tarafından yazılmış tabletlere göre,
(shamu'nun) anlamı "düz yükselen" veya "konik
nesne" değildir (yani, “roket gemisi” (değildir)).
Bu, bizzat
(Antik Mezopotamyalı) katiplerin verdiği hükümdür, (bu
makalenin) yazarının değil. (aşağıdaki belge üzerinde görülen)
kırmızı renkte ilave açıklamalar bana aittir.
Mr.
Sitchin goes on to claim (p. 143) that the Sumerian syllable MU was
adopted into Semitic languages as "SHU-MU," which he
translates as "that which is a MU" (by implication, “that
which is a rocket ship”). Allegedly, "SHU-MU"
then morphed into Akkadian shamu and
Biblical Hebrew shem. We
will consider the Akkadian word first, and then the Hebrew word.
Bay
Sitchin (sayfa 143'te) iddia etmeye devam eder ki, Sümer hecesi olan
"MU" Semitik dillere "SHU-MU" olarak
uyarlanmış/geçmiştir, ( SHU-MU kelimesini) o (bay sitchin)
tercüme ederken "bir
Mu olan" diye
tercüme
eder. ("bir
roket gemisi olan" şeklinde ima (etmiş oluyor))
iddiaya göre "SHU-MU" (kelimesi) daha sonra Akadça Shamu'ya ve
İbranice İncil'deki Shem'e dönüştü. Önce Akadça kelimeyi ele alacağız ve sonra da İbranice kelimeyi.
The
Meaning of Akkadian “shamu”
Akadça'daki
Shamu'nun Anlamı
Does Akkadian shamu come from Sitchin’s "SHU-MU"? Does Sumerian even have a word that means "that which is a MU"? Contrary to Mr. Sitchin, Akkadian shamu does NOT derive from SHU-MU, nor does shamu mean "that which is a MU."
Does Akkadian shamu come from Sitchin’s "SHU-MU"? Does Sumerian even have a word that means "that which is a MU"? Contrary to Mr. Sitchin, Akkadian shamu does NOT derive from SHU-MU, nor does shamu mean "that which is a MU."
Akadça'daki
Shamu Sitchin'in "SHU-MU" sundan mı geliyor? Sümerce de
"Bir MU olan" anlamına gelen bir kelime dahî var mı? Bay
Sitchin 'in (söylediğinin) aksine, Akadça daki Shamu SHU-MU 'dan gelmiyor, ve de
shamu'nun anlamı "bir MU olan" değildir.
First,
Mr. Sitchin's translation of shu-mu presupposes
that "SHU-" is what's called in grammar a "relative
pronoun" (the classification of pronouns in all languages
that mean: “that
which”). Mr.
Sitchin is apparently unaware of Sumerian grammar at this
point, because the
Sumerian language does not have a class of pronouns that are relative
pronouns! One
need only consult a Sumerian grammar to find this out, such as John
L. Hayes, A
Manual of Sumerian Grammar (p.88).
İlk olarak, Bay
sitchin'in tercümesi şöyle bir ön kabulde bulunur, "SHU-"
(hecesi) gramerde "ilgi zamiri"(relative pronoun) 'dır.
(Bu zamirlerin tüm dillerdeki sınıflandırması "O ki"(that
Which) anlamına gelir.) Bu
noktada bay Sitchin, Sümer gramerinden habersizmiş gibi görünüyor.
Çünkü Sümer dili, ilgi zamirleri(relative pronouns) olan bir
zamir sınıfına sahip değildir! Bunun (bilinmesi) için sadece Sümer
gramerine başvurmanız yeterli , örneğin John L. Hayes'in Sümer
Gramer El Kitabı
(A
Manual of Sumerian Grammar)(s.88).
Second,
in light of the fact that there is no "SHU-MU" form in
Sumerian (since Sitchin’s relative pronoun “SHU-” is
concocted), it logically follows that Akkadian shamu did
not derive from
a Sumerian “SHU-MU.” Nevertheless, Akkadian does have a
word shumu,
but it does not come from Sumerian “SHU-MU” (since that
combination never existed in light of Sumerian grammar’s lack of
the assumed relative pronoun). In fact, the shumu of
Akkadian undermines Sitchin’s entire argument when it comes to the
Tower of Babel account (see below for more on Akkadian shumu).
İkincisi,
Sümerce'de "SHU-MU" formu bulunmadığı gerçeğinin
ışığında, (Sitchin’in ilgi zamiri “SHU-”
uydurma olduğundan) mantıksal olarak Akadça daki Shamu'nun bir
Sümer SHU-MU 'sundan gelmediği sonucunu doğurur. Bununla
birlikte, Akadça da bir shumu kelimesi vardır, ancak o, Sümerce
“SHU-MU” dan gelmiyor(şöyle ki, Sümer grameri ışığında,
böyle bir ilgi zamiri(SHU-) olmadığı için böyle bir
kombinasyon(da) asla var olmamıştır.) Aslında Akadça' daki
Shumu, Sitchin'in tüm argümanının dibini oyuyor, Babil kulesi
hikayesine bakıldığı zaman (görülecektir). (Akadça daki Shumu
hakkında daha fazlası için aşağıya bakınız. )
Returning
to shamu,
the Akkadian word shamu can
have multiple meanings, depending on its original root origin. The
lexical lists above presuppose a shamu that
comes from the Akkadian word shama'u or shamamu,
both of which mean "heaven," as in a place or portion of
the sky. Notice how similar shamu is
to both shama'u and shamamu. Only
the extra letter marks them as different, marked either by an
apostrophe (shama'u)
in English or an “m” (shamamu). It
turns out that our word shamu in
the lexical lists above is a contraction of
either shama'u or shamamu (the
word loses a letter just like in English "didn't" for "did
not").
Shamu'ya
dönersek, Akadça daki shamu kelimesi, orjinal (kelime) kökü
menşeine bağlı olarak çeşitli anlamlara gelebilir. Yukarıdaki
sözcük listeleri (lexical lists), Shamu'nun Akadça'daki Shama'u
kelimesi veya Shamamu kelimesinden geldiği önkabulünde bulunurlar,
her ikisi de "gök" anlamına gelir, gökyüzünün bir
yeri veya bir kısmını kastederek.
Shamu'nun
hem shama'uya hem de shamamu 'ya ne kadar da benzer olduğuna dikkat
edin. Sadece ekstra harfler onları farklı şekilde belirtir, Ya bir apostrof(shama'u), ingilizce tabirle, ya da bir "m"
(shamamu) ile belirtilmişler. Öyle anlaşılıyor ki, yukarıdaki
sözcük listelerindeki(lexical list) shamu kelimesi, ya shama'u ya
da Shamamu 'nun bir daralmasıdır. (kelime bir harf kaybetmiştir
tıpkı İngilizcedeki "didn't" (ifadesinin) "did not"
için (harf kaybettiği) gibi.
The
Meaning of Biblical Hebrew “shem”
Kitab-ı
Mukaddes İbranice'sindeki "Shem" in Anlamı
Yukarıda
belirtildiği gibi, Akadça'da bir shumu kelimesi mevcuttur.
Bu kelimenin kendine has bir anlamı var; aslında kitâbî(biblical)
İbranice'ye sirayet eden shem'in anlamı, İbranice'deki
shem'den kaynaklanmaktadır. Hem Akadça'daki Shumu hem de
İbranice'deki shem 'in her ikisinin de anlamı "isim" veya
"şöhret" şeklindedir. Kelimenin (bu) anlamı, Bay
sitchin'in 12. Gezegen kitabında, Mezopotamya ve İncil'in Babil
kulesi hikayelerindeki, roket gemileri üretme (yorumunun) gülünç
olduğunu gösterir. Bu kelimenin (SHU.MU'nun) uydurulmuş kelime
kökeninin dışında, Bay Sitchin’in (verdiği) diğer kelime anlamlarının
(da) yanlış olduğunu nasıl bilebiliriz? İşte altın standart
(sayılan) Akadca sözlükteki girdiler : Chicago Asur Sözlüğü,
Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsünün akademisyenleri
tarafından on yıllarca (süren) özenli çalışmalarla üretildi: (Amerika'da Sümeroloji, Asuroloji'nin içerisinde değerlendirlir. Çünkü Asurlular zamanında okullarında Sümer ve Akad dillerini öğretmişlerdir ve bu sayede günümüz akademisyenleri Asurlulardan kalan tabletler üzerinden Sümer dilini çözmüşlerdir. Chicago Assyrian Dictionary(CAD) gerçektende Sümerolojinin altın kaynaklarındandır. Herhangi bir kelimenin hangi tabletlerde hangi manalarla geçtiği tek tek tespit edilip bu sözlükte yazılmıştır. Aşağıda "shu.mu" kelimesinin tabletlerde hangi anlamlarda kullanıldığı verilmiştir. Devamında hangi tablette ne şekilde geçtiği birer birer verilmiştir.)
"Peki neden Sitchin yerine Chicago Üniversitesinin akademisyenlerine güveneyim?" Diye soracak olursanız : Çünkü CAD'ı hazırlayan akademisyenler , antik katiplerin sözcük listelerini(lexical lists) esas alıyor ama Sitchin başka açıdan yaklaşıyor.-yukarıda izah edildi-
A Word on
the Tower of Babel Accounts in both Sumerian and Biblical Literature
– The Common Sense of Context
Hem Sümer
Hem de İncil Edebiyatındaki Babil Kulesi Hikayesi Hakkında Bir
Bahis – Bağlamın Ortak Mânâsı/Mantığı
In the
absence of any linguistic support for his rocket ships, Mr. Sitchin’s
supporters might claim a linguistic cover-up. No, scholars
aren’t hiding “rocket ship” meanings in the cuneiform
tablets. In fact, the discerning reader of the Sumerian
and biblical Babel accounts need not retreat to linguistics at all to
know Mr. Sitchin’s theories are nonsensical. Consider
first the biblical story of Genesis 11:1-9:
Roket
gemileri için herhangi bir dilbilimsel destek bulunmadığında,
Bay Sitchin’in destekçileri, dilbilimsel bir
örtbas (yapıldığı) iddiasında bulunabilirler. Hayır, akademisyenler
çivi yazılı tabletlerdeki "roket gemisi" anlamlarını
gizlemiyorlar.
Aslında, Sümerlerin ve İncil'in Babil Kulesi
hikayelerinin dikkatli okuyucuları
bay Sitchin'in teorilerinin saçma olduğunu bilmek için
dilbilimsel (verilerden) kaçmaya kesinlikle ihtiyaç duymaz. İlk önce Yaratılış 11: 1-9'daki İncil(Eski Ahit) hikayesini göz önüne
getirin:
1
And the whole earth was of one language, and of one speech. 2 And it
came to pass, as they journeyed from the east, that they found a
plain in the land of Babylon; and they dwelt there. 3 And they said
one to another, Go to, let us make brick, and burn them thoroughly.
And they had brick for stone, and slime had they for mortar. 4 And
they said, Go to, let us build us a city and a tower, whose top [may
reach] unto heaven; and let us make us a name (shem)
lest we be scattered abroad upon the face of the whole earth. 5 And
the Lord came down to see the city and the tower, which the children
of men built. 6 And the Lord said, Behold, the people are one, and
they have all one language; and this they begin to do: and now
nothing will be restrained from them, which they have imagined to do.
7 Let us go; let us go down, and there confound their language, that
they may not understand one another's speech. 8 So the Lord scattered
them abroad from thence upon the face of all the earth: and they
stopped building the city. 9 Therefore is the name of it called
Babel; because the Lord confounded the language of all the earth
there: and from thence did the Lord scatter them abroad upon the face
of all the earth.
1
Ve
tüm dünya bir dilden ve bir konuşmadan ibaretti. 2 Ve doğuya
doğru yolculuk ederken Babil topraklarında bir ova buldular; ve
oraya yerleştiler. 3 Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp
iyice pişirelim” dediler. Taş için tuğla, harç(mortar) için
balçık(slime) kullandılar. 4 Ve onlar dediler ki, “Kendimize
bir kent ve kule inşa edelim, öyle ki üst kısmı Göğe
erişebilecek şekilde; ve böylece
ün/şöhret/isim(shem)
yapalım
ki dışarıda tüm yeryüzüne dağılmayalım.” 5 ve RAB
insanoğullarının yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya
indi 6 ve Rab dedi ki, İşte!, Tek bir halk olup aynı dili
konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini
gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” 7 Gidelim; aşağı
inelim ve orada onların dilini karıştıralım, öyle ki
birbirlerinin konuşmalarını anlayamasınlar. 8 Böylece RAB
onları oradan dışarıya tüm yeryüzüne dağıttı: ve onlar
şehri inşa etmeyi bıraktılar. 9 Bu nedenle kente Babil adı
verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış
ve onları dışarıya/gurbete(abroad) tüm yeryüzüne dağıtmıştı.
The
point here is brief. Note
two obvious facts from
the plain English:
Buradaki
mesele kısa. Düz/sade İngilizceden iki
belirgin gerçeği not edin:
(1) The
people are not building the shem;
they are building “a city and a tower” (verse 4). The
Hebrew words here are not shem in
either case, they are ‘ir (“city”;
pronounced ghir)
and migdal (“tower”). The
word shem comes
later in the verse, and is the purpose for building the city and
tower – to make a great name for themselves, just what the Akkadian
word shumu means!
(1) İnsanlar
bir Shem inşa etmiyorlar; onlar "bir kent ve bir kule"
inşa ediyorlar(ayet 4). Buradaki
İbranice kelimelerin her ikisi de shem değildir, onlar 'ir (“şehir”;
belirgin haliyle ghir)
ve migdal (“kule”) 'dir. Shem kelimesi ayet içinde daha sonra
gelir ve şehir ile kuleyi inşa etmenin amacıdır - kendileri için
harika bir isim/ün/şöhret oluşturmak için, tam olarak
Akadca'daki shumu' nun geldiği anlam.
(2) The
tower is being built with brick
and mortar (verse
3) – what rocket ships are made of bricks and mortar?
- Kule, tuğla ve harç ile inşa edilmiş oluyor.(3. Ayet) -Hangi roket gemileri tuğla ve harçtan yapılmıştır (ki)?
Again, Mr.
Sitchin’s supporters could claim some sort of Christian or Jewish
conspiracy to obscure the construction of a rocket ship. If
so, then the Sumerians themselves started the cover-up (leaving only
Mr. Sitchin correct). Here’s their version, from Enuma
Elish (Tablet VI: lines 59-64):
Yine, Bay
Sitchin’in destekçileri, bir roket gemisinin inşasını
karartmak/gizlemek için bir tür Hıristiyan veya Yahudi komplosu
(yapıldığını) iddia edebilirler. Eğer öyleyse, Sümerlerin bizzat kendileri örtbas etmeye başladılar (Bay Sitchin'i gerçek konusunda yalnız bırakarak). İşte onların versiyonu (olan hikaye), Enuma
Elish’ten (Tablet VI: satır 59-64):
The
Anunnaki set to with hoes
Anunnaki
çapalarla yola çıktı
(Unusual
tools for rocket-building!)(Roket yapımı için sıradışı araçlar!)
One full year
they made its bricks
Tam bir yıl
onun tuğlalarını yaptılar
(A rocket
made of bricks! Sounds like a building to me)(Bir roket (ki) tuğladan yapılmış! Kulağa (roket değilde) bir binaymış gibi geliyor)
They raised
up Esagila, the counterpart to Apsu,
They built
the high ziggurat of counterpart Apsu
Onlar
Esagila'yı yükselttiler, Apsu'ya emsal,
Onlar
Apsu'nun emsali (olan) yüksek Zigguratı inşa ettiler.
(A ziggurat,
not a shem or shumu)(Bir ziggurat(tapınak), şem veya shumu değil)
For
Anu-Enlil-Ea they founded his dwelling.
Anu-Enlil-Ea
için konutu/evini kurdular.
-Antik
Mezopotamya da İbadethaneler için ev benzeri ifadeler
kullanılıyordu.
So, in the
very story Mr. Sitchin uses to create a parallel between Sumer and
the Old Testament, the Anunnaki are clearly constructing a tower made
of bricks – not a
spaceship.
Öyleyse,
Sitchin'in, Sümer ile Eski Ahit arasında bir paralel oluşturmak
için kullandığı hikayede, Anunnakiler açıkça
tuğladan yapılmış bir kule inşa ediyor - bir uzay gemisi
değil.
Eğer bana sorarsanız bu hikaye ile M. İncil'in Babil Kulesi hikayesi arasında bağlantı kurmak bana pek makul gelmiyor. Sırf ikisinde de yüksek yapılar inşa ediliyor diye Mezopotamya hikayesinin M. İncil'in Babil Kulesi hikayesine kaynaklık ettiğini söylemek insafsızca bir yaklaşımmış gibi geliyor bana. Yine de Sitchin bu iki hikaye arasında bağlantı kurduğuna göre onu kendi örneğinden vurmak iyi bir fikir.B. The Meaning of "ME"
B. "ME" nin Anlamı
To begin his argument, Sitchin quotes the following lines from an unnamed text (p. 130; why doesn't he give sources?). The text is most likely from the Descent of Inanna:
Sitchin, (kendi) Argümanına başlamak için, aşağıdaki satırları, isimsiz bir metinden alıntılar (s. 130; O(sitchin), neden kaynaklarını vermez ki?). Metin büyük olasılıkla Inanna'nın İnişi (metnindendir):
She (Inanna) placed the SHU.GAR.RA on her her head.
She arranged the dark locks of hair across her forehead.
She tied the small lapis beads around her neck.
Let the double strand of beads fall to her breast,
And wrapped the royal robe (PALA) around her body.
O (Inanna) SHU.GAR.RA'yı başına yerleştirdi.
Alnındaki koyu saç tutamlarını düzeltti(arranged).
Boynundaki küçük lapis boncuklarını bağladı.
İzin verir boncukların çift ipliğinin göğsüne düşmesine,
Ve kraliyet elbisesini (PALA) vücuduna sardı.
Although the word "ME" is not in this text, Sitchin insists that the SHU.GAR.RA is a space helmet. The object is surely some type of headgear, as is evident from the statuary Sitchin reproduces in his book (p. 132). That it involves SPACE TRAVEL is a fabrication, based on some presumed connection between it and a passage he quotes on page 136, which describes the ME that Enlil fastens to Inanna's body, objects which Inanna wears for her journeys in the "Boat of Heaven" (and so, for Sitchin, space gear or a space suit). Enlil announces to her:
"ME" kelimesi bu metinde bulunmamasına rağmen, Sitchin, SHU.GAR.RA'nın bir uzay kaskı olduğu konusunda ısrar ediyor. Nesne, elbetteki bir tür başlıktır, Sitchin’in kitabında resmini sunduğu(reproduction) heykelden açıkça anlaşılacağı üzere, (s. 132). (ancak) Bunun bir uzay yolculuğuna ait olduğu uydurmadır. Bununla ve sayfa 136 da alıntıladığı bir pasajla aralarında bazı ilişkiler olduğu ön kabulünü merkeze alıyor. (Bu pasajda) "Me" tasvir ediliyor öyle ki, Enlil İnanna'nın vücuduna (bazı nesneler) bağlar. Nesneler, Inanna'nın “Gök Teknesi” ndeki yolculuklarında taktığı nesnelerdir. (ve bu sebeple, sitchin için o, bir uzay teçhizatı yada bir uzay giysisidir). (Yani Sitchin'in argümantasyonu bu şekilde demek istiyor. Yoksa aşağıda yazdığı üzere bir "gök teknesi" Mezopotamya metinlerde geçmez. Bu Sitchin'in zorlama yorumudur.) (Sitchin'in alıntıladığı pasaj söyledir:) Enlil ona şöyle seslenir:
You have lifted the ME
You have tied the ME to your hands
You have gathered the ME
You have attached the ME to your breast
O Queen of all the ME, O radiant light
Who with her hands grasps the seven ME
ME'yi kaldırdın
ME'yi ellerine bağladın
ME'yi topladın
ME'yi göğsüne tutturdun/bitiştirdin(attached)
Ey bütün ME(lerin) kraliçesi, Ey parlak ışık
(O ki) Elleriyle yedi Me'yi tutandır.
Where's the space travel part? That comes with Sitchin's interpretation of the "Boat of Heaven" in which Inanna rides - the MU. Inanna TAKES the ME's with her on her trip in the MU. Naturally, Sitchin's interpretation of the above depends on whether the MU is a flying craft, which even the Mesopotamians would deny (see A. Above).
Uzay yolculuğu kısmı nerede? Bu, Sitchin’in Inanna’nın sürdüğü “Gök Teknesi” ni yorumlamasıyla geliyor – Mu (Yani MU gök teknesi olarak düşünülüyor). İnanna, Mu içinde, yolu üzerinde, ME'leri yanına ALIR. Doğal olarak, Sitchin'in yukarıdakileri yorumlaması, MU'nun uçan bir tekne olup olmamasına bağlıdır, ki Mezopotamyalılar bile (eğer sorulsa) bunu reddeceklerdi. (bkz. Yukarıda ki A. Maddesi). İnanna hakkında biraz bilgi sahibi olmak meselenin daha iyi anlaşılmasına sebep olacaktır kanaatindeyim. Sümer-Babil mirası belki üç bin yıldan uzun bir zaman periyodunu ifade eder ki farklı döenmlerden ve farklı şehirlerden gelen tablet metinleri arsında çelişkiler olabilmektedir. İnanna hakkında bilgi veren metinler arasında da çelişkiler söz konusu olsada genel bir tablo çizmek mümkündür. Bunun için üniversiteler arası bir sümeroloji projesi olan ORACC'ın websitesindeki İnana Makalesine bakabilirsiniz:Bu sayfada verilen bilgiye göre :
http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/inanaitar/
"The family tree of Inana/Ištar differs according to different traditions. She is variously the daughter of Anu or the daughter of Nanna/Sin and his wife Ningal; and sister of Utu/Šamaš (Abusch 2000: 23); or else the daughter of Enki/Ea. Her sister is Ereškigal. "
İnana'nın soy ağacı farklı hikayelere göre faklılıklar göstermekteymiş. Çeşitli metinlerde Anu(Gök Tanrısı)'nın kızı olarak geçmesine karşılık Nanna/Sin(Sümer inancında Ay tanrısı )'nın kızı yada Enki'nin kızı olarak geçiyormuş. Ayrıca Utu(Sümer inancında Güneş tanrısı) 'nın kız kardeşi olarak düşünülmüş. Aynı sayfada verilen bilgilere göre ismi "Lady of the heavens" (Göklerin Hanımı) veya başka bir yoruma göre "Lady of the date clusters." (Hurma salkımlarının Hanımı) anlamına geliyormuş. İnana sümer inancında bolluk ve bereket tanrıçası olarak düşünülmüştü ve çeşitli rölyeflerde hurmanın bolluk ve bereketi temsil ettiği ve dahî Sümerler'in güney ırakta yaşadığı düşünülürse "hurma salkımlarının hanımı" denmesi de mantıklı gelecektir. İnanna bazı metinlerde Gök tanrısının kızı olarak düşünüldüğüne göre ve farklı metinlerde makamı gökte düşnüldüğüne göre "İnanna, Mu içinde, yolu üzerinde, ME'leri yanına ALIR." gibi bir ifade de geçen "Mu" kelimesi bu yönde yorumlanabilir sanıyorum. Yukarıda izah edildiği gibi "Mu" kelimesinde gök yada göğün belli bir bölümü anlamı vardı. İnanna 'da gökte yaşayan bir tanrıça olarak düşünüldüğüne göre ve Enlil'de Gök tanrısının oğlu olarak düşünülüp oda gökte tasvir edildiğine göre "Gökte bir yerlerde" ("in the MU" eşyaları/giysileri edinip giymiş,takmış olabilir.
içerisinde 19 defa Me kelimesinin geçtiği bir metin, İnanna'nın İnişi metnidir. Oxford üniversitesinin hazırlamış olduğu (cdli) Digital Tablet Kütüphanesi'nden bu metni okuyabilirsiniz: https://cdli.ucla.edu/search/search_results.php?SearchMode=Text&ObjectID=P468903
Ben doğrudan ilgili kısımlardan birini buraya alıntılayacağım:
14. me 7(disz)-bi za3 mu-ni-in-kesz2
en: She took the seven divine powers.
15. me mu-un-ur4-ur4 szu-ni-sze3 mu-un-la2
en: She collected the divine powers and grasped them in her hand.
16. me du10 giri3 gub-ba i-im-gen
en: With the good divine powers, she went on her way.
17. tug2-szu-gur-ra men edin-na sag-ga2-na mu-un-gal2
en: She put a turban, headgear for the open country, on her head.
18. hi-li sag-ki-na szu ba-ni-in-ti
en: She took a wig for her forehead.
19. {na4}za-gin3 di4-di4-la2 gu2-na ba-an-la2
en: She hung small lapis-lazuli beads around her neck.
20. na4-nunuz tab-ba gaba-na ba-ni-in-si
en: She placed twin egg-shaped beads on her breast.
21. {tug2}pala3 tug2 nam-nin-a bar-ra-na ba-an-dul
en: She covered her body with a pala dress, the garment of ladyship.
22. szembi lu2 he2-em-du he2-em-du igi-na ba-ni-in-gar
en: She placed mascara “Let a man come, let him come” on her eyes.
23. tu-di-da lu2 ga2-nu ga2-nu gaba-na ba-an-gid2
en: She pulled the pectoral “Come, man, come” over her breast.
24. har ku3-sig17 szu-na ba-an-du8
en: She placed a golden ring on her hand.
25. gi-1(disz)-ninda2 esz2-GAN2 za-gin3 szu ba-ni-in-du8
en: She held the lapis-lazuli measuring rod and measuring line in her hand.
26. {d}inanna kur-sze3 i-im-gen
en: Inanna traveled towards the underworld.
Yukarıda her satır için önce sümer hecelerinin transliterasyonu(latin alfabesiyle temsili) verilmiş sonra ingilizce tercümesi.
Bu metnin herhangi bir uzay yolculuğunu anlattığını düşünmek hiç mantıklı değildir. Alıntıladığım son satıra dikkat ederseniz İnanna yeraltına yolculuk edecektir. Sayfadaki hikayenin tamamını okuyabilirsiniz ama ben yinede hikayeyi kısaca özetleyeceğim: İnanna Yer altı Dünyasına merak salar ve yedi adet Me'yi giyinir/takar. Çeviride "7 Me" için "7 ilahi güç" denmiş. Metnin devamında 7 adet kadın eşyasını giymesinden/takmasından bahsediliyor. Daha sonra yardımcısı ile beraber yeraltı dünyasının kapısına kadar gelir. Kendisine bir şey olması halinde neler yapacağını yardımcısına tembihlemiştir ve onu gönderir. Ardından yeraltı dünyasının sarayının kapısını sertçe çalarak kapının bekçisine seslenir. Kapının görevlisi tarafından geliş amacı soruldu zaman İnanna ablasının kocasının öldüğünü ve onun için yapılan ritüelleri görmeye geldiğini söyler. İnana yeraltı dünyasının her bir kapısından geçişinde bir Me'yi bırakmak/çıkarmak zorundadır. Bu kısımda da metin teker teker her bir eşyanın çıkarılışını tasvir eder. Yedi kapıyıda geçip Yeraltı dünaysının kraliçesi Ereşkigal in yanına gelince onu tahtından kaldırıp kendisi oturur. Bunun üzerine Yedi Anunnaki sinirlenip İnanna'yı bir ceset haline getirir ve bir çengele asar. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra İnanna'nın yardımcısı harekete geçip sırasıyla Enlil'in (Anu'dan sonraki Kral tanrı olarak düşünülmüş) ve Nanna'nın (Ay tanrısı olarak düşünülmüş) yanlarına gidip yardım ister. Geri çevrilince Enki'ye gelir ve durumu anlatır. Enki metinde isimleri verilen iki kişi yaratıp birisine hayat suyu diğerine hayat veren bir bitki verip onlara sinek gibi, hayalet gibi yeraltı dünyasının kapılarından geçmelerini ve İnanna'yı hayata döndürüp kurtarmalarını emreder. İnanna hayata dönüpte yeraltı dünyasından yükselmek istediğinde anunnaki ona engel olur ve ancak yerine bir vekil tutarsa yeraltı dünyasından çıkabileceği hükmünü verirler. İnanna yeraltı düğnyasının demonları(görevlileri) ile birlikte yeryüzüne çıkıp dolaşmaya başlar. Bir yardımcısnın yaşadışı şehre gelirler ve onu bir fakir gibi giyinmiş bir halde ve yas tutmuş vaziyette bulurlar. İnanna ona kıyamaz ve başka bir yardımcısnın yaşadığı şehre giderler. Aynı şekilde onuda yas tutmuş vaziyette görürler ve onada kıyamaz. birkaç yardımcısını dolaştıktan sonra kocası Dumuzi'nin şehrine gelirler ve Dumuzi'yi muhteşem bir elbise içinde ve Muhteşem bir taht üzerinde görürler. İnanna sinirlenir kocasını kendisine vekil gösterip yeraltı dünyasına göndermiş olur. - Hemen bir yan bilgi verelim: Dumuzi eski bir Sümer kralıdır ve Sümer metinlerinde İnanna ile evlilik yaptığı söylenmiştir. - Yeraltı dünyasında hapsedilen Dumuzi güneş tanrısı olarak düşünülmüş olan Utu'ya dua eder. Duasının olduğu kısmı aynen alıntılıyorum:
369. gurusz-e {d}utu-ra an-sze3 szu-ni ba-an-na-zi
en: The lad raised his hands to heaven, to Utu:
370. {d}utu murum5-gu10-me-en ge26-e mussa-zu-me-en
en: “Utu, you are my brother-in-law.
371. e2 ama-zu-sze3 i3 gur3-ru-me-en
en: I am your relation by marriage. I brought butter oil to your mother’s house
372. e2 {d}nin-gal-sze3 ga gur3-ru-me-en
en: I brought cheese to Ningal’s house.
373. szu-gu10 szu musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: Turn my hands into snake’s hands
374. giri3-gu10 giri3 musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: and turn my feet into snake’s feet,
375. gal5-la2-gu10 ga-ba-da-kar nam-mu-un-ha-za-ne
en: so I can escape my demons, let them not keep hold of me.”
376. {d}utu er2-na szu ba-an-szi-in-tien: Utu accepted his tears.
Ellerini göğe kaldırdığını metinde görüyoruz ancak dua biraz tuhaf gelebilir. Ben senin kardeşin sayılırım diyor Utu'ya ve evlilik dolayısıyla olan akrabalığı hatırlatıyor. Dahada ilginci ben senin annenin evine tereyağı, peynir getirdim gibi ifadeler kullanılıyor. Utu, güneş tanrısı kabul edildiğine göre tabiki annesinide bir tanrıça olarak kabul ediyorlardı. Mezopotamyalılar tapınaklardan bahsederken "ev" ifadesini kullanıyorlardı. Örneğin Utu'nun tapınağı için Utu'nun evi diyorlardı. Senin Annenin evine "tereyağı,peynir getirdim" denmesi öyle sanıyorumki tapınağa yapılan yiyecek sunumunu ifade ediyor. Herneyse devamında Utu'dan ellerini ve ayaklarını yılan elleri ve yılan ayaklarına çevirmesini istiyor ki demonlardan kaçabilsin. duası kabul edilip kaçar. Kısa bir süre sonra İnanna pişman olup kocam nerde diye dövünmeye başlar. Bir sinek eğer kocasının yerini söylerse kendisine ne vereceğini sorar. Binlerce yıllık metinde tahrip olmuş kısımlar ve kayıp satırlar olduğu için İnanna 'nın sineğe ne taklif ettiğini okuyamıyoruz. Hatta devamında başka kayıp satırlarda var ve tahmin üzere birşey demek istemiyorum. Son satırlardan anlaşıldığı kadarıyla Dumuzi'nin yılın belli bir bölümü yeraltında İnanna yerine kalması kararlaştırılmış ve Dumuzi'nin yeraltı ilişkisi kalıcı hale getirilmiş oluyor.
Böyle bir metnin bağlamı düşünüldüğünde ve özellikle yolculuğun yeraltı dünyasına ölüler diyarına olduğu düşünüldüğünde bu metinde geçen ME'lerin yani ilahi güçler atfedilen eşyaların astronot giysileri olması düşünülebilir mi?
Zaten akademisyenlerin çevirisinde herbir Me'nin (eşyanın) tasviride görülüyor ve herbiri ayrı bir kadın eşyası ya da giysisi. Akademisyenler metni tümüyle yanlış anlamıyorsa, burada elimizde "Me" nin astronot eşyası olmadığını gösteren bir metin var.
The word ME in other Sumerian texts describing Inanna's journey wearing the SHU.GAR.RA is used dozens of times for objects that are NOT worn. Specifically, the famous text Inanna and Enki deals with Inanna's desire to "possess the ME" of Enki. In this work, ME can refer to: (a) abstract ideas, like rulership, godship, shepherdship, priestess-ship, the throne of kingship, dishonesty, kissing, extinguishing fire, etc.; (b) activities, such as love-making, prostitution, slander, plunder, writing, leather-working, arguing, mat-weaving, and washing; and (c) concrete objects, like a black dress, hair, a sheepfold, descendants, etc.
Inanna'nın SHU.GAR.RA'yı giydiği yolculuğunu tarif eden diğer Sümer metinlerinde ME kelimesi, giyilmeyen nesneler için onlarca kez kullanılır. Özellikle ünlü metin İnanna ve Enki (metni), İnanna 'nın , Enki'nin ME'sine sahip olma arzusuyla alakalıdır. Bu eserde ME şunlara gönderme yapıyor olabilir : (a) Soyut fikirler, hükümdarlık gibi, tanrılık, çobanlık (idare etme ile ilgili), rahibe-lik, krallık tahtı, sahtekarlık, öpmek, ateşi söndürmek, vb; (b) Etkinlikler, mesela aşk yapmak gibi, fuhuş, karalamak, yağmalamak, yazmak/kitabe, deri işleme, tartışmak, mat giyim, ve yıkamak, ve c) maddi nesneler, siyah bir elbise gibi, saç, bir ağıl, torunlar, vb.
This data is what leads scholars to define "ME" as either "cultural norms (which can be stored like concrete objects) or banners that represent these objects or ideas" (see "Inanna and Enki," pp. 518ff. in The Context of Scripture, vol 1: Canonical Compositions from the Biblical World, ed. W. Hallo and K. L. Younger; Brill, 2000).
Bu veri, akademisyenleri “ME” yi “kültürel normlar (somut nesneler gibi -resmedilerek- kaydedilmiş olabilirler) veya bu nesneleri veya fikirleri temsil eden semboller” olarak tanımlamaya yönlendiren şeydir. (Bakınız, "Inanna and Enki," pp. 518ff. in The Context of Scripture, vol 1: Canonical Compositions from the Biblical World, ed. W. Hallo and K. L. Younger; Brill, 2000).
What would love-making have to do with flying in a spaceship? Hair? Washing? Etc.! In all, there are 94 "ME's" in the above text, NONE of which have any clear connection to flight.Aşk yapmanın bir uzay gemisiyle uçmakla ne ilgisi var? (Ya da) Saç? Yıkama? Vb! sonuç olarak, yukarıdaki metinde 94 adet ME var. Hiç birisinin uçmak ile açık bir bağlantısı yoktur.
5. Elohim ve Nephilim Kelimeleri Hakkında Sitchin'in Yanılgıları
Nephilim
Zechaira Sitchin Uzaylı olduğunu düşündüğü anunnakilerin insanlardan eşler edindiklerini ve bunlardan çocuk sahibi olduklarını düşünüyor. Böylece melez bir ırk oluştuğunu iddia ediyor. Şahsen Mezopotamya hikayelerinde ben bunu destekleyecek şekilde bir melez ırk tanımlaması yapıldığını görmedim. Sadece müstakil örnekler olduğunu sanıyorum. Örneğin Gılgamış'ın Annesi bir Anuna(Sümer mitolojisinde tanrı) babası ise insan olarak düşünülmüştür. Sitchin, Gılgamış örneğini fazlaca önemsemiş ve yazılarında üzerinde durmuştur. Ancak herzamn yaptığı gibi yine Gılgamış hakkında da Sümer metinlerinin söylediklerinin sadece bir bölümünü dikkate almış ve işine gelmiyen kısmı görmezden gelmiş gibi görünüyor. Sizlere oldukça prestijli bir kaynaktan bir örnek sunacağım. Sümeroloji alanında çok ciddi bir birikime sahip olan Oxford Üniversitesinin ETCSL (Elektronik Sümer Edebiyatı Metinleri Kütüphanesi) 'nden bir alıntı yapacağım.
Etcsl'de Gılgamış'ın Ölümü (The death of Gilgameš) adıyla, verilen bir metinde aşağıdaki paragraf geçer:
Segment F
Segment F
82-86. "He will now be counted among the Anuna gods. He will be counted a companion of the {(1 ms. adds:) great} gods. …… the governor of the nether world. He will pass judgments and render verdicts, and what he says will be as weighty as the words of Ninĝišzida and Dumuzid."
Hikayeye göre Sümer kralı Gılgamış ölmüştür ve Anuna tanrılar onun hakkında tartışmaya yapmaktadırlar. Aralarından birisi yukarıdaki teklifi yapar. Yani Gılgamış'ın Anuna tanrılar arasına katılmasını teklif eder. Ancak yukarıda ifadesini bulduğu üzere yeraltı dünyasının(Nether world) Anuna tanrıları arasına katılmasını teklif eder. Sümer inanışında ölen kişinin ruhu zaten yeraltı dünyasına gitmektedir ve orada yaptığı kötülüklerin cezasını görmektedir. Bunu Ur-Namma isimli kralın ölümünü anlatan metinde görebilirsiniz. Hatta o metinde halk, yeraltı dünyasında krala eza verilmemesi için kurbanlar kesip törenler düzenler. Şu halde, yukarıdaki alıntıda yapılan teklif bize gösteriyor ki, Gılgamış'ın sıradan bir insanın akibetine uğraması değil özel bir lütufla Anuna tanrılar arasına alınması ve yer altı dünyasının yargılamayı gerçekleştiren Anuna tanrılarından olması teklif ediliyor. Neden özellikle Gılgamış için bu teklif yapılıyor diye düşünen okuyucuların bilmesi gereken şey, efsaneye göre Gılgamış'ın annesi bir anuna'dır, babası ise insandır. Dolayısıyla bir Anuna çocuğu olarak farklı muamele görmesi istenmektedir. Yukarıdaki alıntıda Dumuzid ismide dikkatinizi çekmiş olabilir. Sümer kral listelerinde ismi geçen Dumuzi için Sümerler İnanna ile eş olduğunu ve tanrılar arasına katıldığını düşünmüştür. Yine bu sonradan tanrı olarak düşünülen Dumuzi'nin de yeraltı dünyasının yargılama yapan tanrılarından sayılmasına dikkatinizi çekmek isterim.
Gılgamış'ın ölümü metninden anlayacağımız şey, Sümer inancında, Anuna tanrıların bir bölümünün, yer altı dünyasında ölmüş insanların ruhlarını yargıladıkları ve hüküm verdikleridir. Bu ise uzaylı düşüncesiyle bağdaşır bir şey değildir.
Gılgamış'ın ölümü metninden anlayacağımız şey, Sümer inancında, Anuna tanrıların bir bölümünün, yer altı dünyasında ölmüş insanların ruhlarını yargıladıkları ve hüküm verdikleridir. Bu ise uzaylı düşüncesiyle bağdaşır bir şey değildir.
Her ihtimale karşı şunuda söyleyelim: Anunnaki ifadesi Sümerlerin bir kelimesi değildir. Sümer metinlerinde Sümerler inandıkları tanrıları ifade için "Anuna" kelimesini kullanmıştır. Ancak sonradan kelimenin Akadça'ya geçirilmiş hali "Anunnaki" şeklinde olmuşur. Kaynak: http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/anunna/index.html
Sitchin hiç bir Mezopotamya metninde insan ile Anunnaki arası, adı konmuş bir melez bir ırk gösteremediğinden olsa gerektir ki, işi M. Tevrat'ın ayetlerine getirdiği çarpık yorumlarla kotarmaya çalışmıştır. M. Tevrat'ta anlatılan Nephilim hikayesini bir kanıt olarak sunmuştur. Hikayeyi hatırlama da fayda var. : "tanrı çocukları" insan kızlarını görüp onlara şehvet duyuyordu. Ardından işleyecekleri günahta birbirlerini yalnız bırakmamak ve böylelikle suçu paylaşmak amacıyla yemin etmişlerdi. İnsan kızlarından kendilerine eşler edinip onlarla birleştikten sonra doğan yavlarulara Nephilim deniyor ve bunlar dev yaratıklar oluyor. Devler o kadar çok yiyecek tüketiyor ki sıra insanları yemeye geliyor. insanlarında bir çoğunu tükettik sonra birbirlerine saldırıp birbirlerinin kanınıda döküyorlar. Bu arada büyük günah işlemiş olan "tanrı çocukları" çetin bir şekilde yargılanıp ceza olarak kendi evlatlarının düştükleri halleri izlemek zorunda bırakılıyor. Sonra Tanrı bir tufan gönderiyor. (Yani tufanın bir hikmeti devlerin çoğusunu temizlemekmiş gibi görünüyor) . Bu hikaye farklı M.Tevrat metinlerinde tekrar karşınıza çıkar ama bazı farklılıklar olabilir mesela genesis 6'da tanrı çocukları yerine " the watchers, the sons of heaven," ifadeleri geçer. "watcher" bekçiler için kullanılan ve kelime anlamı itibariyle izleyici demek olan bir kelime.
Özellikle Kitab-ı Mukaddes konusunda çok sayıda akademik çalışması bulunan Prof. M. Heiser, Sitchin'e itiraz ediyor ve bir web sayfasında şöyle yazıyor: http://www.sitchiniswrong.com/sitchinerrors.htm#nephilim
"Sitchin assumes "Nephilim" comes from the Hebrew word "naphal" (as opposed to ARAMAIC - see below) which usually means "to fall." He then forces the meaning "to come down" onto the word, creating his "to come down from above" translation. "Nephilim" - in the form we find it in the Hebrew Bible - COULD come from Hebrew "naphal," but it could ONLY be translated one way in light of the spelling - "those who are fallen" (i.e., either "fallen in battle" - which is out of the question given the context of Genesis 6 - or "spiritually fallen" / evil - which fits the context IF the sons of God are evil). To see that the sons of God in Genesis 6 were evil divine beings and this cohabitation was evil, one needs only to turn to either Jude 6-7 and II Peter 2:4-6, or the Book of Enoch."
Yani sitchin "Nephilim" kelimesinin İbranice 'de ki "naphal" gelimesinden geldiğini savunuyormuş. Bu kelime genellikle "düşmek" anlamında kullanılıyormuş. sitchin kelimeye "aşağı gelmek" anlamını zorlama bi şekilde giydirir ve "yukarıdan aşağı inmek" anlamını kendisi üretir. Nephilim kelimesinin M. Tevratta bulunan biçimi geröektende "naphal" kelimesinden geliyor olabilir. Ancak kelime hecelenişinden yola çıkılarak "düşmüş olan kimseler" ya da "savaşa düşmüş olanlar" olarak çevrilebilir.
Dr. heiser'in getirdiği çok önemli bir eleştiride şu anlamdadır: Sitchin Nephilim kelimesine "yukarıdan aşağıya inenler" / "gökten inenler anlamını " veriyor ama Kitab-ı Mukaddes'in Nephilim derken kastettikleri gökten inen varlıklar değil onların insanlardan doğma evlatları. Yani Sitchin bilerek yada bilmeyerek burada karıştırmış oluyor. İnsandan doğan evlatlar yukarıdan inmediğine göre hikayenin anlatımı da kelimeye bu anlamın uygun düşmediğini gösteriyor.
Ayrıca kelimenin ibranicedeki düşmek anlamındaki "naphal" den gelmesi bir ihtimaldir ve diğer türeyiş ihtimallerini sitchin bilmiyor ya da görmezden geliyor.
Benimde dikkat çekmek istediğim bir kaç nokta var. Hiç bir Sümer veya diğer Mezopotamya hikayesinde insan yiyen ve insanların çoğusunu ortadan kaldırmış melez bir ırk yok. Tüm metinleri okumadım elbette ama olsaydı Sitchin kendi argümantasyonun da bunu baş köşeye koyardı elbette. Mezopotamyanın tufan hikayelerinde tufanın olma sebebi biraz tuhaf bir sebeptir. Örneğin Atra-Hasis destanında, insanların sayısı yeryüzünde çoğalınca çıkarttıkları gürültü tanrıları rahatsız eder. gürültüden uyumakta zorlanırlar. Bu sebeple Enlil insan ırkını ortadan kaldırmak ister. Tanrılar konseyinin kararını Enki bir parça ihlal edip bir insana durumu haber verir ve bir çeşit gemi hazırlmasını tembihler. Mezopotamya tufan hikayelerind,e tufan öncesinde yeryüzünde bulunupta insanları yemekte olan devler bulamıyoruz. M. Tevrat'ın hikayesinde ise Tufan'ın sebeplerinden biriymiş gibi görünüyor. Sitchin'in tezleri açısından bu uyumsuzluk olumsuz bir durum teşkil etmiyor mu? Eğer devleri/Nephilimleri anlatan kaynak Sümer veya Eski Babil kaynakları olsaydı ve fakat Tevrat bundan bahsetmeseydi sitchin in tezleri açısından bir problem yoktu. Fakat Sümer ve Babillilerin tufan tabletlerinde, tufan öncesindeki insan yiyen melez bir ırktan haberleri yokmuş gibi görünüyor. Oysaki M. Tevrat bize bu dev insansı yaratıkları anlatıyor, kendi tufan hikayesinde. Nasıl oluyorda Sitchin ve takipçileri bu hikayeleri birleştirirken bunun gibi uyumsuzlukları yok sayabiliyor.
Peki M. Tevrat'taki "Tanrı'nın çocukları" veya "izleyiciler" veya "göğün evlatları" nasıl yorumlanmalı? Şahsi fikrim: cinler veya melekler mecazi anlamda Tanrı'nın çocukları olarak düşünülerek böyle ifadeler kullanılmış olabileceği yönünde. Eski metinlerde, Çok tanrılı inanca sahip milletlerin metinleri dahil, "baba" kelimesinin bir saygı ifadesi olarak inanılan bir tanrıya yöneltildiğini ve bununla biyolojik babalığın kastedilmediğini görebilirsiniz. Örneğin İnanna'nın inişi metninde, İnana'nın yardımcısı Enlil'e giderek İnanna'yı kurtarması için yakarır ve söze başlarken "Father Enlil ...." diye başlar. Talepleri reddedilince Nanna'ya gider ve yine söze "Father Nanna ...." diyerek başlar ve sonra Enki'ye de "Father Enki ... " diye hitap edecektir. Burda belli ki baba ifadesi biyolojik baba olmak yerine saygıdan ileri gelmektedir. (Kaynak:http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.4.1#) Benzer şekilde antik insanlar mecazi anlamda insan, cin, melek gibi varlıkları Tanrı'nın çocuğu olarak nitelemiş de olabilirler. Ayrıca "Watchers"/ "izleyiciler" de denmiş olması cinlerin kastedilmiş olduğu yorumunu güçlendirir kanaatindeyim.
Elohim
Zecahria Sitchin'in iddiasına göre, M. Tevrat'ın Genesis(Tekvin) 1: 26-27 de insanın yaratılışından bahsedilirken kullanılan "Elohim" kelimesi çoğul bir yapıdadır ve bu sebeple insanın Evrenin tek ilahı ve yaratıcısı tarafından değil anunnakiler tarafından yaratıldığı yönünde yorumlamamız gerekmektedir. Prof. M. Heiser bu başlık altında 2'si kısa ikisi tanesi uzunca 4 yazının linkini verir ve burada kullanılan "Elohim" ifadesinin "tanrılar" olarak anlaşılmasının niçin uygun olmadığını açıklar. İlgili sayfa: http://www.sitchiniswrong.com/sitchinerrors.htm#elohim
Prof. M. Heiser M. Tevrat'tan yeterince ayet örneği getirerek ve orjinal ibranice yazımları üzerinden de gösterim yaparak uzunca bir ders vermiş oluyor bu 4 yazı genelinde. Belki ileride bir zaman bunların çevirisini yapıp yayınlamak nasip olur ama şimdilik sadece bu yazılardan seçtiğim bazı örnekler ile konuya birazcık açıklık getirmeye çalışacağım.
İbranice'de ki "Elohim" ifadesi hem çoğul hem de tekil anlamda kullanılabilen bir ifadedir. Bu gün ingilizce de de hem çoğul hem tekil olarak kullanılabilen kelimeler vardır ki bunların tekil mi çoğul mu olduğunu ancak cümledeki diğer kelimelerden veya cümlenin anlamından anlayabiliriz. Örneğin: "deer", "sheep", "fish" kelimelerinin tekil yada çoğul olduğu ancak cümleden anlaşılır. Mesela "sheep" için bakacak olursak;
"The sheep is lost" Buradaki "sheep" tekildir çünkü "is" yapısı bunu bize ıspat ediyor.
"The sheep are lost" Buradaki "sheep" ise çoğuldur çünkü olmak(be) fiilinin "are" şeklindeki çekimi bunu ıspat ediyor.
Elohim ifadesi aslında yapı olarak gerçektende çoğul bir yapıya sahiptir ancak kullanımı itibariyle hem tekil hem de çoğul olarak kullanılması mümkündür.
Yukarıdaki örnekte, Tanrı(God) olarak çevrilen kısmın orjinalinde "Elohim" ifadesinin bulunduğu açıkça gösterilmiş ve yaratma fiilinin ibranicedeki orjinalinin nasıl çekimlendiğine vurgu yapılmıştır. Üçüncü tekil şahısa göre çekimlenmiş olan yaratma fiili "Elohim" ifadesinin tekil anlamda kullanıldığına kanıt teşkil eder. Zaten ayetin anlamıda tekil düşünmeyi gerektiriyor çünkü "Başlangıçta Elohim göğü ve yeri yarattı" diyor. M.Tevrat'ın evrenin yaratıcısını tek olarak ilan ettiği bilinen bir gerçektir ve hem ayrı ayrı ayetlerden hem Tevrat genelinden bu anlam çıkar. Dahası bir çok pagan inanışında bile herşeyi başlatan herşeyin kaynağı olan Tanrı tektir.
Tanrı anlamındaki sözcüğün, çoğul yapıya büründüğü halde tekil anlamda kullanılması, İbranice'ye has bir durum da değildir. Diğer antik dillerden Akad dili ve Sümerce'de de benzer örnekler mevcuttur.
Yukarıda anlatıldığı üzere, Akad dilinde "İlahlar" anlamındaki yapı "İlanu" dur. Sümerler de Dingir, Tanrı anlamındadır ve çoğulu yukarıda gördüğünüz "Dingir.Mes " e benzeyen ifadedir.
Antik Mısır'ın firavunu ile Filistindeki onun valisi arasındaki yazışmalardan (Amarna Mektupları'ndan) bir örnek sunuluyor. Vali'nin firavun'u nasıl pohpohladığına dikkat edin: "Kral, benim efendim, benim güneş tanrım, vee.. "my god" demek için "ilaniya" diyor. Sümerce yazılışına da dikkat edin tam olarak çıkarımımızı doğruluyor. ilanu ifadesinin tek bir firavunu yani tek bir şahsı nitelemek için kullanıldığı yüz örnek olduğunu söylüyor. Çoğu mektubun o zamanın uluslar arası dili olan Akad dilinde yazıldığını da ifade ediyor.
Anlaşılan söz konusu olan şey dil ve kelime anlamları olunca, olayı gramerden bağımsız şekilde , düz mantıkla düşünmek, pek sağlıklı bir iş değil.
6. Nibiru Meselesi
Ülkemizin tanınmış Sümeroloğu Muazzez ilmiye çığ hanım'a Nibiru konusu sorulunca ne tepki verdi ? https://www.youtube.com/watch?v=8LVCePJ_R90
Yukarıdaki kısa videoda bahsedilen 12. gezegen hakkındaki videom:
https://www.youtube.com/watch?v=0SP-zWsL0LQ
Zecharia Sitchin'in fazladan bir gezegen olduğu ve Nibiru iddiası için kullandığı temel argüman aşağıda görmüş olduğunuz mühürdür. bunu Sitchin 'in eksik ve yanlış yorumladığını gösteren Dr. Heiser'in makalesi için: https://antikyalanlar.blogspot.com/2018/02/12-gezegen-efsanesi-va-243-muhrunun.html
Nibiru adında bir gökcisminden bahseden tüm tabletler Chicago üniversitesinin akademisyenleri tarafından taranmış ve bilgiler toplu halde Chicago Assyrian Dictionary(CAD) 'ın ilgili maddesinde sunulmuştur. Aşağıdaki linkten Volume 11 indirip 147. sayfasında(pdf okuyucuda 169. sayfasında) Nibiru dan çivi yazılı tabletlerde nasıl bahsedilmiş olduğunu öğrenebilirsiniz.
https://oi.uchicago.edu/research/publications/assyrian-dictionary-oriental-institute-university-chicago-cad
Dr. M. Heiser, tam da bu veriler üzerinden (CAD'ın verileri üzerinden) hareket edip hem bunları daha kolay anlamamızı sağlıyor hemde bir senteze doğru gitmeye çalışıyor. Öncelikle bu makaleyi okumanızı tavsiye ederim. Makalenin orjinalini ve çevirisini şu sayfada bulabilirsiniz: https://antikyalanlar.blogspot.com/p/tabletlerdeki-nibiru.html
Nibiru Kelimesi Sümer Dilinde Mevcut mu?
Büyük olasılıkla HAYIR. Peki bundan nasıl emin olabilirim? Oxford üniveristesinin online Sümer Edebiyatı kütüphanesinin(ETCSL) tüm metinleri içerisinde Nibiru'yu aratabilirsiniz. kelimenin diğer muhtemel yazımlarını, Neberu, Nebiri vb. (Tüm yazımlar için CAD ın ilgili maddesine bakmalısınız), bunlarıda aratabilirsiniz fakat eliniz boş döneceksiniz. (ETCSL: http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/) Çünkü Sümerler Anunnakilerden bahsettikleri hiçbir metinde Nibiru isimli bir gök cisminden bahsetmediler.
Nibiru isimli bir gök cisminden bahseden metniler Babil dönemlerinden gelmektedir.
Kelimenin Sümerce olmadığını anlamanın bir yoluda Pennsylvania Üniversitesinin Sümerce sözlüğünde arattırmaktır: http://psd.museum.upenn.edu/nepsd-frame.html Tabi yine eli boş döneceksiniz.
Kelimenin Sümerce olmadığını ve Babil ya da Asur gibi Sami ırkından bir milletin dilinden gelmesinin muhtemel olduğunu gösteren bir işarette CAD 'ın ilgili maddesinde kelimenin çeşitli kullanım şekllerinin bir arada verilmiş olması sayesinde görülebiliyor. Aşağıda cümle içerisindeki üç farklı kullanımına dikkat çektim (kaynak CAD):
Kelimenin bir gök cismi için isim olarak kullanılmasının yanısıra astronomik olmayan başka anlamlarının da olduğu CAD'da görülüyor ama yukarıda dikkat çekmek istediğim asıl husus kelimenin Nibiru, Neberu, Nebiru, Nebiri gibi çok sayıda formunun olması. Sami dillerinden Arapçayla biraz uğraşmış olanlar sessiz harf sabit kalmak üzere sesli harflerin kelimenin cümledeki haline göre ne kadar değişkenlik gösterdiğini bilirler. Kelime Arapça demiyorum fakat kelimenin değişkenliği de Sami dillerinden olduğunu gösteriyor kanaatindeyim ve zaten Nibiru'dan bir gök cismi olarak bahseden kaynaklar Babil dönemlerine tarihlendirilmektedirler.
Nibru şehrinin Nibiru ile alakası yoktur.
ETCSL içerisinde Nibiru'yu aratırsanız elinizin boş döneceğini söylemiştim ama "Nibru" ifadesini aratırsanız çok sayıda sonuç alabilirsiniz. Eğer bu sonuçları teker teker inceleyip okursanız Sümerlerin "Nibru" adında bir şehirden bahsettiğini göreceksiniz. şehrin kuyusu, sulama kanalları, şehrin ağaçları, hayvancılığı ile tam bir sümer şehrinin tarif edildiğini göreceksiniz. Aşağıdaki video Hem ETCSL nin kullanımını anlatmakta hemde videonun son kısımlarında Nibiru ve Nibru benzerliği konu edinilmekte ve Nibru'nun tam bir şehir olarak tarifinin somut örnekleri verilmektedir. İzlemeden geçmemenizi öneririm:
https://www.youtube.com/watch?v=SgGjUh4wZko
Her ihtimale karşı videoda Nibru şehri hakkında verilen örnekleri aşağıda da paylaşıyorum:
Örnek:http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.2.1#
1-12. There was a city, there was a city -- the one we live in. Nibru was the city, the one we live in. Dur-ĝišnimbar was the city, the one we live in. Id-sala is its holy river, Kar-ĝeština is its quay. Kar-asar is its quay where boats make fast. Pu-lal is its freshwater well. Id-nunbir-tum is its branching canal, and if one measures from there, its cultivated land is 50 sar each way. Enlil was one of its young men, and Ninlil was one its young women. Nun-bar-še-gunu was one of its wise old women.
|
Nibru için ETCSL den örnek: http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.5.1#
28-36. "My Nibru, where black birch trees grow in a good place, my sanctuary Nibru, where white birch trees grow in a pure place -- my Nibru's shrine is built in a good place. The sanctuary Nibru's name is a good name. My Nibru's shrine is built in a good place. The sanctuary Nibru's name is a good name. Before Dilmun existed, palm trees grew in my city. Before Dilmun existed, palm trees grew in Nibru and the great mother Ninlil was clothed in fine linen."
Nibru'da beyaz huş ağaçlarının yetişmesinden , siyah huş ağaçlarını yetişmesinden, yetişen palmiye ağaçlarından ve Enlil'in eşi olarak tabletlerde gördüğümüz Ninlil'in Nibru'da kaliteli keten giymesinden bahsediliyor.
Eğer Etcsl içerisinde arama yapar ve çıkan sonuçlara tek tek bakarsanız hayvan ağıllarından bahsedildiğinide göreceksiniz. Beni affedin olduğunu hatırlıyorum ama bulup buraya eklemek için gereken gayreti göstermiyeceğim.
"Nibru" nun gerçektende bir şehir olduğunu gösteren başka bir şey ise Sümerlerin yazı sistemindeki isim işaretleridir. Herhangi bir isim eğer inançlarındaki bir tanrının ismi ise Sümer tabletlerinde o isimden önce "dingir" işareti geldiğini görebilirsiniz. Bunun özel bir sembolü vardır. Eğer bir gök cisminden bahsediliyorsa "mul" işareti ile belirtilir. Eğer bir şehirden bahsedilecekse "ki" işareti ile yerleşim yeri olduğu belli edilir. aşağıda Nibru hakkındaki ETCSL aramasından bir ekran görüntüsü sunulmuştur ve hiç bir zaman "mul" işareti kullanılmadığını ve çoğunlukla "ki" işareti ile kullanılmış olduğunu görebilirsiniz. (tüm sonuçlar ekrana sığmıyor. emin olmak için kendiniz aynı aramayı yapabilirsiniz) Bazı örneklerde "dingir" yani "d" işareti ile göründüğünü de farkedeceksiniz ve aramayı kendiniz yapıp ilgili satırlara tıklayarak "Nibru" isminin şahıs ismi olarakta kullanıldığını görebilirsiniz.
Nibru şehirinin Nibiru ile alakası olmadığını göstermenin bir yoluda tabletlerdeki yazılışlarının farklı olduğunu ortaya koymaktır sanıyorum.
Bu linkten Sümer yazı sisteminde kullanılan sembollere erişebilirsiniz. yaklaşık 700 sembollük uzun bir liste. Semboller arasında Ur, Urim, Unug gibi semboller olduğuna dikkat edin. Bunlar Sümer şehirlerinden bazılarının isimleri. Semboller arasında "Nibru" sembolüde var. Yani bir metinde Nibru şehrinden bahsedileceği vakit, Nibru şehrinin tek sembolle ifade edildiğini anlayabilirz burdan. Dahası yukarıdaki resimde de görülebileceği gibi, ETCSL içerisinde Nibru 'yu aratmışsanız çıkan sonuçlarda diğer birçok kelime hecelenerek yazıldığı halde "nibru" nun hecelenmeden yazıldığını göreceksiniz. Bunun sebebi orjinal tabletlerde tek sembolle doğrudan gösterilmiş olmasıdır. Babil Metinlerindeki Nibiru isimli gökcismi için ise durum daha farklıdır. Nibiru hakkındaki tablet verilerinin CAD içerisinde toplanıp ilgili maddede sunulduğu yukarıda ifade edilmişti. Yukarıdaki CAD sayfalarından alınan üç resimdeki Nibiru yazılışlarına dikkat ediniz. Ni-bi-ru veya Ne-bi-ri gibi yazıldığına dikkat edin. Yani kelimenin bütün halleri en az üç sembolle yazılıyor. Biraz dolaylı bir izah olduğunun farkındayım ama ilgili tabletlerin çok net resimleri elimde olmadan şimdilik bu kadarını yapabiliyorum. Dolaylıda olsa tabletlerdeki yazılışlarının aynı olamıyacağını göstermiş sayılırız.
Akademisyenlere göre tabletlerdeki Nibru şehri arkeolojik kazıları yapılmış olan Nippur şehridir. ETCSL içerisinde bir sayfa aşağıda görüldüğü gibidir: http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=c.0*#
Sümerler ve takip eden Mezopotamya kavimleri tabletleri için kütüphaneler oluşturmuştu. Onların kütüphanelerininde belli bir düzene ihtiyacı vardı çünkü yüzlerce, binlerce tableti barındırmaları gerekiyordu. Antik tablet kütüphanelerininde katalogları vardı. Evet bazı tabletler katalog olarak hazırlanmıştı. Yukarıda adresi verilen sayfayı ziyaret edip sayfadaki herhangi bir kataloga tıklarsanız katalog düzeninide görmüş olursunuz. Katalog görevindeki tabletlerde, kütüphanedeki metinlerin ilk kelimeleri o metni temsilen kullanılmıştır. Şimdi bunları niye söylediğimize gelelim. Yukarıdaki resmi incelerseniz hangi katalogun hangi Sümer şehrine ait olduğunu ve bazılarınında şuan nerede tutulduğunu söylüyor. söylenmiyenler kendi ellerindemi(Yani Oxford Üniversitesinin denetimindemi aceba) bilemiyorum. Burada göstermek istediğim şey Nibru şehrinden gelen kataloglar olduğu , yani Nibru şehrinin kütüphanesine ait katalogu yayınladıklarını ifade etmiş olmalarıdur. Yani arkeolojik kazılarda bulunmuş somut bir şehirden bahsediyoruz.
Chicago Üniversitesinin bir sayfasında Antik Nippur şehri için Enlil'in şehri deniyor.
bu sayfaya bağlı bir diğer sayfada ise Nippur şehrinde E-Kur tapınağının olduğu belirtiliyor ki bu Tabletlerde de ifadesini bulduğu üzere Enlil'in tapınağıdır ve Sümer ülkesinde dini açıdan merkezi öneme sahiptir. Her iki sayfada ve bağlı linklerde arkeolojik kazılar, şehrin plan ve düzeni, tapınaklar ve daha fazlası için detaylı bilgiler ve bazı görseller bulabilirsiniz. ETCSL içerisinde bir metinde ise: http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.1.4&display=Crit&charenc=gcirc&lineid=t114.p14#t114.p14
"Enki's journey to Nibru" isimli bir metin de Nibru'nun Enlil'in şehri olduğunun tasdik edildiğini görebilirsiniz. Bu metinde Enki kendi şehri olan Eridug 'da gümüş ve lapis lazuliden bir tapık inşa eder. Altın ile kaplanarak süslenir. Bunun şerefine gemiye doldurduğu değerli eşya ve yiyecekle Enlil'in şehri Nibru'ya gider ve orada şölen düzenlenir. Yani Nibru'nun Kral Tanrı şeklinde kabul edilen Enlil'in şehri olarak düşünüldüğünü gösteriyor ama daha açık bir kanıt da sunabilirim:
http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.5.3.6&display=Crit&charenc=gcirc&lineid=t536.p29#t536.p29 bu sayfada aşağıdaki ifade geçiyor:
Chicago Üniversitesinin sayfasında E-Kur tapınağının Enlil'in şehri olan Nippur'da olduğunu söylemiş olduğunu hatırlatayım.
Akademisyenler için Nibru şehri Nippur şehridir ve bunu tespit çok zor değil. Çünkü Sümer metinlerinin şehre yönelik tarifleri bir elde varken ve diğer elde de Nippur şehrinin arkeolojik kazılarından ele geçen bilgiler varken sağlam bir tespit yapılabileceğinden emin olabilirsiniz.
Bunlara ilaveten yine ETCSL deki bir metinde Nibru şehrine ağıt yakıldığı bilgisini vermeninde faydalı olduğunu düşünüyorum. Sümer diyarının işgale uğrayışı ve kentin akibeti hakkında bize bilgi sunan bir metin. Yine bu metinde Sümer tabletlerinde geçen Nibru şehrinin bir gezegen değil gerçek bir şehir olduğuna şahittir. Aşağıda ilgili başlığın altında tanıtılması planlanmıştır.
Sitchin'in Nibiru Tezine Yönelik Bazı Mantıksal Eleştiriler
a) Bilim insanları yıldızların etrafındaki gezegenleri incelerken özellikle gezegenin kendi yıldızına olan uzaklığına dikkat ediyorlar. Belli bir mesafeden daha yakın ya da daha uzak olan gezegenlerde hayat olmasını ya da bizimki gibi yaşam formlarının olmasını beklemiyorlar. Güneş etrafında 3600 yılda yalnızca bir tur tamamlayabilen varsayımsal bir gezegende insan benzeri canlılar olup, ileri teknoloji bile geliştirip, Dünya'ya ulaşabileceklerini düşünmek biraz tuhaf değil mi?
b) Muazzez İlmiye Çığ hanımın da yukarıda belirttiği üzere çok uzaklar gözlemleniyorken Güneş sistemine bağlı bir gezegenin gözlemlenememesi tuhaf olmaz mı?
c) Zecahria Sitchin'in ve takipçilerinin önemli bir bölümünün kabul ettiği bir önerme, Sümerlerin tüm medeniyetin başlatıcısı olmalarıdır. Bunun uzaylılar sayesinde olduğunu ve bu sebeple Sümer metinlerinin uzaylılardan bahsetmesi gerektiğini kabul ediyorlar. Ancak aşağıda ilgili başlığın altında, tüm medeni gelişmelerin Sümerler ile başlamadığı, Sümerlerin Mezopotamya'ya gelip yerleşmesinden önce yerleşik hayatın ve şehirleşme yolunda yeni mesleklerin ortaya çıkmaya başladığını, bununla birlikte Sümerlerin bu faaliyetleri alıp daha ileri taşıdığını ve Dünya mirasına asıl katkılarının yazı olduğunu kısmen gösterip detaylı bilgiyi hangi kaynakta bulabileceğinizi ifade edeceğim. Dahası yazınında kademeli bir gelişme gösterdiği ve birden bire uzaylılardan öğrenilmiş bir şey gibi olmadığını görebileceksiniz. Tüm bunlardan sonra hala Sümerlerin herşeyin ilki olduğunu düşünen biri Sitchin 'in sözde kanıtlarının çoğunu Babil tabletlerinden getirmesine ve Sümerlerin dilinde ve metinlerinde Nibiru'nun bulunmuyormuş gibi görünmesine verecek cevabı nedir aceba?
d) Babillilerin ve Akadların yarı insan yarı hayvan şeklinde tasvirleri olmasına rağmen aşağıda ilgili maddede kaynak belirtilerek ifade edileceği üzere Sümerlerin Tanrı tasvirlerinin doğrudan insan şeklinde olması uzaylı düşüncesiyle çelişmez mi? Güneş etrafında 3600 yılda dönen atmosferi altın tozu içeren bir gezegende yaşayan varlıkların dış görünüş olarak insanın tıpkısı gibi olması mı beklenir?
e) Dr. M. Heiser'in uzun zaman önce Sitchin'e yöenlttiği ve karşılığını bulmamış ciddi bir soru var. Soru şu anlamda: Niçin hiçbir tablette Anunnakilerin Nibiru'da yaşadığı açıkça söylenmiyor veya bunun eşdeğeri olan bir ifade bulunmuyor?
7. Sümer Metinleri Altın için Ne Diyor?
Oxford üniversitesinin Elektronik Sümer Kütüphanesi (ETCSL) içerisinde altın(gold) kelimesini aratıp tüm tablet çevirilerini içerisinde altın geçen yerleri okuyabilirsiniz. Bunu lütfen bizzat kendiniz yapın ve Sümerler için altın'ın neyi ifade ettiğini bizzat kendiniz görün. Sümerler Özellikle inançlarındaki tanrıların tapınaklarının inşasından bahsettikleri yerlerde altın, gümüş, lapis lazuli gibi değerli madenlerin kullanımından bahsediyorlar. Altından asa , eşya gibi süs amaçlı kullanımlardan bahsediliyor. Yani altını sıradan işler için kullanıyorlar. Başka bir gezegenin atmosferini kurtarma gibi bir bahis olmadığını bizzat kendi gözlerinizle görmelisiniz. İşinizi kolaylaştırmak için aşağıya bir link ekledim. Bu linke basarsanız altın hakkındaki arama yapılmış olarak doğrudan sonuçlara erişebileceksiniz. Hemen altındaki link ise ETCSL'nin ana sayfasının linki.
http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?simplesearchword=gold&simplesearch=translation&searchword=&charenc=gcirc&lists=
http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/
Bazı Sitchin takipçilerinin ilginç bir mantığı var. Antik insanların altına ihtiyacı olmayacağını ve altını başkaları için toplamaları gerektiğini düşünüyorlar. Yukarıda bahsedilen ETCSL araştırmasını yaparsanız Sümerlerin tapınaklar ve süs eşyaları için altına ciddi bir ilgi duyduğunu ve dahası gümüş ve lapis lazuli gib değerli ve süslemede kullanılan diğer madenlerede ilgi duyduklarını görebilirsiniz.
Yinede Sümerlerin altına olan ihtiyaçlarının sadece süsleme işlerinden ibaret olamadığını bilmenizde fayda olduğunu düşünüyorum
Ticaret için Altın
Hürriyet gazetesinin haberine göre :
"Liman Tepe Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Hayat Erkanal, para biriminin 5 bin yıl önce Sümerler tarafından icat edildiğini, Lidyalıların ise daha sonraki dönemde para üzerine baskı yaparak sikke ürettiğini bildirdi."
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/parayi-sumerler-icat-etti-25547999Haberde verilen bilgilere göre saümerler altını halkalar haline getirerek ticari işlerde para gibi kullanmışlar. Sikke basarak bildiğimiz manadaki parayı üreten ilk medeniyet şu anki bilgilerimize göre yine Lidyalılardır.
Sümerlerdeki ticaret gerçeğini anlatabilmek için sümeroloji tarihine adı altın harflerle yazılmış ordinaryüs prof. Benno Landsberger'in makalesinden alıntı yapacağım:
"Sumerlerin menşei meselesine gelince, Pencap ve İndus vadilerindeki
eski kültür tanındıktan sonra bu mesele, yeni bir renk alır. Çok
mütecanis olan bu kültür bizim dördüncü ve beşinci kültür devrelerimizle
çağdaştır. Bunun sebebi İndus ili ile Mezopotamya arasındaki
müteaddit ticaret münasebetleridir. Bu kültürün kapladığı saha Sümer
kültürünün kapladığı sahadan on defa daha büyüktür. Bu sahanın pek
mütecanis olan kültürü, medenî müktesebat cihetinden hiç aşağı kalmadığı
gibi meselâ şehirlerin yapısı bakımından ve diğer bazı noktalardan da
Sumer kültüründen üstündür. Belki Sumerlerin M e lu h h a ismini verdik- *
leri ülke İndus topraklarıdır. Meluhha, Sumerlerce altın, kerestelik değeri
yüksek hasep ve bilhassa karneol taşı ithalinden dolayı tanınmıştır. Arkeologlar
hem Mezopotamyada hem İndus vadisinde bulunan ve kendisine
mahsus tezyin motifleri olan karneol boncuklarının yalnız İndus
vadisinde yapılabilecekleri kanaatındadırlar. IV. kültür, devrimizde Meluhha
ile olan ticaret münasebetleri en sıkı bir safhadaydı. Bilhassa bu
devrin hükümdarı olan büyük Sargon Meluhhadan gelen gemilerin tâ bir iç liman olan Fırat boyundaki payitahta kadar yanaştıklarını söylemekle
iftihar eder. Birbiri ile sıkı yakınlığı olan Fırat ve İndus kültürünün
aynı menşeden mi geldikleri veyahut bu kültür mümessillerinin
aynı menşeden mi oldukları, Sumerler ile Meluhhalılar arasında bir ırk
yakınlığı olup olmadığı, Sumerlerin İndus vadisinden mi buralara geldiği.
suallerine, ilmin bugünkü durumu ile ne evet ne de hayır ile
cevap verilebilir. " (Mebrure O. Tosun'un çevirisinden)
http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/2617
İndus medeniyeti bir Hindistan medeniyetidir. Sümerler ile çağdaş olup denizden ticaret yapmış bir medeniyetten bahsediyoruz. Kendi yazı sistemide olan ve Sümerlerden daha fazla gelişmiş bir medeniyet. Bunu da ayrıca işleyip Sitchin taraftarlarına cevap vermek gerekir ancak burada vurgulamak istediğim şey o zamanlarda bile ciddi bir deniz aşırı ticaret olduğu ve "altına niçin ihtiyaç duysunlar ki" demenin ne kadar yersiz olduğudur.
Uzaylılar için Altın Toplandığı Fikri Nerden Çıktı?
Sümer Metinlerinde başka bir gezegenin atmosferini altınla kurtarmak olmadığına göre ve altını sıradan işler için kullandıklarına göre Zecharia Sirchin bu fikri nasıl üretiyor? Aşağıdaki videoda cevabı bulabilirsiniz. 12. dk sına giderek ilgili kısmı izleyebilirsiniz. Yada hemen altındaki linke tıklayarak hemen ilgi kısımdan başlayacak şekilde Youtube'dan izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=h1o4uuB54W8&t=729s
Sitchin'in Altın Hakkındaki İddialarına Yönelik Bazı Mantıksal Eleştiriler
a) Bu eleştiri Dr. M. Heiser'den geliyor ve şu anlamda bir soru soruyor: Varsayıldığı şekliyle, Uzayda seyahat edebilen ve ihtiyaca yönelik genetik tasarımlar oluşturabilen yüksek fizik ve biyokimya bilgisine sahip bir medeniyet kendi gezegenleri için altının eşdeğeri olan bir madde üretemez mi?
i) Bu soruya ben bazı yan sorularla ilave yapmak istiyorum. Bu uzaylılar Dünyaya gelipte dünya atmosferinin ozon gazından oluşan bir tabaka ile korunduğunu fark etmediler mi? Ozon gazı veya eş değeri bir gaz maddesi ile gezegenlerini korumayı neden düşünmediler?
ii)Altın metaller arasında da atom kütlesi itibariyle en hafifi değildir. Ağır ve metal olan bir maddeden bahsediyoruz. Dünya atmosferine toz haline getirip savurduğunuz takdirde çok geçmeden tekrar yeryüzüne çökmesi beklenir. Çünkü altının moleküllerinin ağırlığı Dünya atmosferinin herhangi bir tabakasının onu tutamayacağı türdendir. Eğer varsayılan Nibiru atmosferi çok daha yoğun bir atmosfer ise o vakit yukarıda Nibiru maddesinde söylediğim soruyu biraz ilave yaparak tekrar ediyorum: Babillilerin ve Akadların yarı insan yarı hayvan şeklinde tasvirleri olmasına rağmen aşağıda ilgili maddede kaynak belirtilerek ifade edileceği üzere, Sümerlerin Tanrı tasvirlerinin doğrudan insan şeklinde olması uzaylı düşüncesiyle çelişmez mi? Güneş etrafında 3600 yılda dönen ve atmosferi altın tozunu taşıyacak kadar yoğun olan bir gezegende yaşayan varlıkların dış görünüş olarak insanın tıpkısı gibi olması mı beklenir? Bir benzetmeyle bunu izah etmeye çalışalım: Elinizde pipet olduğunu ve bununla bir bardak suyu içinize çekmeye çalıştığınızı bir düşünün. Sonrada bir bardak balı pipetle içinize çekmeye çalıştığınızı düşünün. Eğer dünya atmosferi şimdi olduğundan daha yoğun gazlardan oluşuyor olsaydı solunum sistemlerimizin (Fizik kanunları gereği) daha farklı olması gerekecekti. altını tutacak kadar yoğun bir atmosfer altında yaşayan canlıların insan gibi olacağını mı beklemeliyiz?
b) Dr. M. Heiser'in yönelttiği bir başka güzel soruda şu anlamdadır: (varsayılan) Yüksek teknoloji sahibi uzaylılar altın çıkarmak için elleriyle çalışan ilkel insanlardan daha iyi bir çözüm geliştiremez miydi?
Yine ben birkaç destek soruyla pekiştirmek istiyorum:
i) insanın 9 aylık hamilelikten sonra doğduğu ve doğum sonrasında da uzun bir süre çalışabilecek bir vaziyeti olmadığı ve bu süre zarfında anne babasınıda meşgul ettiği düşünülürse, (varsayılan) yüksek teknoloji sahibi uzaylılar çalıştırmak için niye bu tip bir canlı tasarlasınlar? Birçok hayvan doğduktan kısa bir süre sonra yağa kalkar ve kendi başına beslenip gezebilirken insanın bundan mahrum olması düşündürücüdür. Dahası bir Sümerce olan bir metne bakarsanız Enki'nin bir tanrıça olan eşiyle ilişkiye girmesinden çok kısa bir süre sonra çocuğu oluyor. Çocuk kızdır ve 9 gün için ergen hale geliyor. Sonrasında Enki onunla da ilişkiye giriyor. Kaynak : ETCSL : http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.1.1#
Şu halde acilen altın toplayıp gezegenlerini kurtarması gereken uzaylılar kendilerini çoğaltacaklarına niçin insanı üretmiş olsunlar? Üstelik çoğu hayvan türünden bile daha geç toparlanıp ayakları üzerinde durabilen bir canlıyı?
ii) Eğer uzaylıların altın toplama gibi bir derdi varsa bu varsayım çerçevesinde , yüksek teknoloji ürünü makinelerle madenciliği desteklemeleri beklenmez mi? ileri seviye gelişmiş makinaları ileri seviye robotlarla ve bilgisayar teknolojileri ile tam otomatik kullanarak biyolojik çözümden daha iyisini ortaya koyamazlar mıydı?
8. Medeniyet Sümerler de mi Başladı? Her Şeyin Başı Sümerler mi?
sümeroloji tarihine adı altın harflerle yazılmış ordinaryüs prof. Benno Landsberger'in Türkçeye çevrilip Ankara Üniversitesi tarafından internette yayınlanan makalesine müracaat ederseniz durumun pek öyle olmadığını göreceksiniz.
http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/2617
Makaleden bir kaç alıntı ve birkaç çıkarım yapacağım:
Mezopotamya da Medeniyet Sümerlerden Önce başlamış
Landsberger makalesinde sümerlerin bölgeye gelemesinden önce orada yaşayanlara proto-fıratlılar diyor ve onlara ait icatlar ile Sümerle ait olanları ayırmaya çalışıyor:
"Nihayet Proto-Fratlılarla Sumerlerin medeniyet sahasındaki başarılarını
ayırıp seçmeğe, tarihlerini tesbit etmeğe, tesirlerini kıymetlendirmeğe
başladığımız zaman, her şeyden önce ziraat işlerinin kesafeti
gözümüze çarpar. Ziraat işlerinin bu kesafeti, meselâ 2000 senelerinde
bire elli mahsûl almanın hiç fevkalâde birşey olmayışla da kendini
gösterir. Bunu elde etmek için de ilk şart toprağı birçok defalar sürmekti.
Toprağı işlemek için aynı zamanda iki çeşit sabana ihtiyaç
vardı Toprağı sürüp işliyen saban, ekme sabanı. İkinci şart da Mayısda
taşan suları tohum ekme zamanı olan sonbahara kadar depolayıp
icap ettiği zaman salıvermektir. Bu suretle bataklıkların da önü alınmış
oluyordu. Bütün bu bilgilerin, bu merkezî çiftçiliğin, suculuğun,
ikinci kültür devrinde şehir devleti tarafından yâni Proto-Fıratlılar tarafından
bilindiğini kabul edelim. Saban ve sabanı sûren—apin ve engar
kelimelerinih Proto-Fıratça oldukları aşikârdır. Rekonstruksiyon ile
tanıtacak olan bu dilin kelime yapısına, apin(=saban) kelimesiyle muhakkak
ki etimoloji bakımından yakınlığı olan apsin(=sabanla elde
edilen dizi) kelimesi bir ışık serpmektedir.
Tokrak takvim ve kadastro. işlerinde kullanılan memur isimleri
Sabra, Sasak da bunu gösterir. Aynı zamanda, toprağa ait vesikalar
mahiyetinde olan en eski tabletler bize bunu isbat etmektedir. Fakat
ekme sabanının icat tarihini tesbit edemiyoruz."
.
.
"Şehirde meslekî sınıflaşmalar: meslek isimlerinin daha Proto-Frathlar
zamanından kalma olduğunu isbat edebiliriz. En eski vesikalar
ortaya çıktığı zaman bu mesleklere tekabül eden yazı işaretlerini okuyabiliyoruz.
Mısır'la burada bir mukayese yapmadan şunu söyliyebiliriz
ki, yüksek teşkilâtlı şehir de bu sahada meslekî sınıflaşmanın bir şahididir.
ikinci kültür devrinin sonundan itibaren belki de daha eski
zamanlara irca edilen " çiftçi „ =engar, " bahçıvan „ =nukarib, muhtelif
nevi " çoban „ =sipad, kabar, nagad, udul, " balıkçı » —sukadak ve
bunlardan başka: " aşçı „ =nuhadim, " demirci „ —simuğ, "marangoz,,
=nangar, " çilingir „ =tibira, " berber „ =kinda, " çamaşırcı ,, aslak,
" dokumacı „ —ispar, " saraç ve kunduracı „ —askap, " kamış örücü „
—addap, "çanak çömlekçi,, —pahar, "duvarcı» = gidim gibi meslek
erbabı da görülür. Sayılan bütün bu meslek isimleri Proto -Fıratça'dır.
Bu meslek sahipleri kısmen kendi başlarına, kısmen de amirler maiyetinde
çalışırlardı. Bu amirlerin (ugula) maiyyetlerinde bir nevi çavuşlar
(nubanda) bulunurdu. Bütün bu kelimeler Babil kültürünün sonlarına
kadar yaşamıştır. Hattâ bunlardan, meselâ naggar, nacar „ gibi
kelimeler-bir çok yabancı dillere geçmiştir.
Sumerler bu meslek kadrosuna şunları da ilâve etmişlerdir: Meselâ,
"gemici „ =ma-lah ( ma=gemi, lah=yürütmek), "ince un üğüdücü „
=rar-ar ( ar=üğütmek ), "kaba un üğüdücü» =ka-zida ( zida—un ),
"sığır besleyici» =gud-niga (gud— sığır, niga=beslemek), "ıtriyatçı»
—Sim-mu ( sim=ıtriyat, mu—çıkaran ), " malt çıkarıcı „ —bulug-mu
(bulug=malt lu-kaş-dına = meyhaneci (lu=adam, kas=birâ din—can)
"yağ sıkıcı» =i-sur (i=yağ, şur=sıkmak), "kümes hayvani yetiştiren
» =uşan-du (uşan=kuş, du=yapan) gibi meslek nevileri. İkinci
olarak; sanatın daha yüksek bir mertebesine ait olan "mücevherci»
za-dim (za=kıymetli taş) dim=işlemek ile " altın ve gümüş işleyici»
=ku-dim (ku=gümüş) gibi iki sınıfa ayrılan kuyumcu, " heykeltıraş „
=alan-gu (alan=heykel, gu=yontmak), "taş kesici» ve "hakkak,,
=burgul (bur—yârı kıymetli taş, gal=kesmek) gibi meslek nevilerile,
yazı işleriyle yüksek bilgiye ait olan "kâtip» = dup-sar (dup = tablet
sar=yazmak ), " arşivci „ =ga-dubba ( ga=kap, dubba=tablet), " tabib „
a-zu (az=su ve içki, zu=bilen), " hâkim „ —di-kut (<di=hükümi kul
—kesen ) , " toprak ölçüsü» =şe-gid (şe=ip gid=çeken), fal bakıcı
=maş-şu-gidgid (maş==oğlak, Su-gidgid=tetkik) ve "sihirbaz» =ka-pirig
(ka=ağız, pirig=kuvvetli gibi meslek çeşitleri.
Bu meslek tenevvuundan elde ettiğimiz manzara şudur:
Proto-Fratlılarda esasen daha evvel mevcut olan bu meslek kadrosu şehirlerde genişlemiş ve bu kadroya mânevi sanatlara ait meslekler Sumerler tarafından ilâve edilmiştir. Her ne kadar onların seviyesine erişememekle beraber tam teşkilâtlandırılmiş olan bu şehirlerden komşu
memleketler hiç şüphesiz birçok şeyler öğrenmişlerdir. Yine hiç şüphesiz ki, Sümer şehirlerinin birçok teknikleri şarka ve garba doğru yayılmıştır. Burada, ince un öğütme san'atını, hayvanları besiye çekme san'atını, ıtriyatçılığı, işlemeli kumaş dokumacılığını, mühür kazıcılığı, muahhar zamanlarda tekâmül etmiş olan mozayıkcılığı ve emayciliği saymakla iktifa edelim. Sumerlerin küçük sanatlarda ne kadar mütekâmil olduklarını alet ve eşya listelerinde sayılan binlerce isimlerden öğreniyoruz."
Yani Sümerler bölgedeki gelişimi devralmış ve daha ileriye taşımıştır ancak şehirleşme ve şehir devletine giden süreç sümerlerin başlattığı birşey değil, geliştirdikleri birşeymiş.
Sümerlerle ticaret yapan ama daha gelişmiş olan bir medeniyet biliyoruz
Yine aynı makalede deniyor ki:
"Sumerlerin menşei meselesine gelince, Pencap ve İndus vadilerindeki
eski kültür tanındıktan sonra bu mesele, yeni bir renk alır. Çok
mütecanis olan bu kültür bizim dördüncü ve beşinci kültür devrelerimizle
çağdaştır. Bunun sebebi İndus ili ile Mezopotamya arasındaki
müteaddit ticaret münasebetleridir. Bu kültürün kapladığı saha Sümer
kültürünün kapladığı sahadan on defa daha büyüktür. Bu sahanın pek
mütecanis olan kültürü, medenî müktesebat cihetinden hiç aşağı kalmadığı
gibi meselâ şehirlerin yapısı bakımından ve diğer bazı noktalardan da
Sumer kültüründen üstündür. Belki Sumerlerin M e lu h h a ismini verdik- *
leri ülke İndus topraklarıdır. Meluhha, Sumerlerce altın, kerestelik değeri
yüksek hasep ve bilhassa karneol taşı ithalinden dolayı tanınmıştır. Arkeologlar
hem Mezopotamyada hem İndus vadisinde bulunan ve kendisine
mahsus tezyin motifleri olan karneol boncuklarının yalnız İndus
vadisinde yapılabilecekleri kanaatındadırlar. IV. kültür, devrimizde Meluhha
ile olan ticaret münasebetleri en sıkı bir safhadaydı. Bilhassa bu
devrin hükümdarı olan büyük Sargon Meluhhadan gelen gemilerin tâ bir iç liman olan Fırat boyundaki payitahta kadar yanaştıklarını söylemekle
iftihar eder. Birbiri ile sıkı yakınlığı olan Fırat ve İndus kültürünün
aynı menşeden mi geldikleri veyahut bu kültür mümessillerinin
aynı menşeden mi oldukları, Sumerler ile Meluhhalılar arasında bir ırk
yakınlığı olup olmadığı, Sumerlerin İndus vadisinden mi buralara geldiği.
suallerine, ilmin bugünkü durumu ile ne evet ne de hayır ile
cevap verilebilir. " (Mebrure O. Tosun'un çevirisinden)
http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/2617
Muazzez hanıma göre Medeniyet Orta Asya 'da başlamış:
Muazzez ilmiye Çığ hanımın katıldığı kral ve ben programında söyledikleride yeri gelmişken hatırlanmalıdır.
Mezopotamya'da Yazının Gelişimi: Aşağıda ilgili başlığa bakınız. ( Sümerlerin Medeniyetinin ve Yazılarının Doğal Gelişimi)
9. Sitchin'in Metodunun Eleştirisi
http://www.sitchiniswrong.com/sitchinerrors.htm#intro Bu sayfada Dr. M. Heiser, Sitchin'in yanılgıları hakkında somut örnekler vermeye başlamadan önce bazı genel metod eleştirileri yapar. Ben bu kısa giriş yazısından aldığım bir kaç genel eleştiriyi aşağıya kendi ifadelerimle yazıyorum:
i) Zecharia Sitchin'in efsaneler arasında kurduğu bir çok bağlantı tabletlerde ifade edilmemiştir.
ii) Tezleri açısından kritik öneme sahip bazı kelimelerin çevirileri sırasında sözcük listeleri (Lexical lists) olarak hazırlanmış tabletlerle çelişiyor. (Mezopotamyalı antik kâtiplerin sözlük işlevi olan tabletler hazırlamış olduğu yukarıda 4. Madde de balirtilmişti.)
iii) Sitchin'in tezlerini kabul etmek onlarca yıllık akademik birikimi reddetmeyi gerektiriyor.
iv)Sitchin, antik dilleri bir ölçüğde araştırmış olsada, derinlik sahibi olarak o dillerin mekaniğine hakim değildir. Bunu çok basit hatalar yapmasından anlıyoruz, diyor.
Tüm bu sayfa boyunca bulacağınız örnekler ve link verilen diğer sayfalarda göreceğiniz örneklerden sonra yukarıdaki eleştirilerin haksız olmadığını göreceksiniz.
10. Sümerlerin Tanrı İnancını anlamak
Bu konuda daha önce hazırlamış olduğum ve saygın Sümeroloji kaynaklarından örnekler sunan yazımın linki:
https://antikyalanlar.blogspot.com/2018/05/semavi-dinlerin-kokeni-sumerler-mi-hayir.html
Bu yazının kaynakları sağlam olmasına rağmen mevcut durumda daha fazla şey biliyorum ve eğer bu yazının devam yazısını yazmak nasip olursa Sümerler'in de tekbir görüş üzerinde uzlaşmadıklarını ve inanışları arasında dönemden döneme farklılıklar bulunduğunu hatta aynı zaman periyodunda birden fazla görüşün birlikte var olabildiğini göstermeyi umuyorum. Yinede linkini vermiş olduğum yazının Sümer dinini anlamak adına çok faydalı olacağını umuyorum.
11. Tufan
İleride daha fazlasını paylaşmayı planlıyorum.
Henüz tamamlanmamış kabul edebilirsiniz bu maddeyi.
12. İlk İnsanın Yaratılışı ve Evrenin yaratılışı
Bu hususta Sümer metinlerinde yazanlarla(akademisyenlerin çevirilerinde gördüğümüz kadarıyla) Sitchin'in yazdığı çeviriler arasında büyük uçurum vardır. Sümerlerin efsaneleri ve sonraki Mezopotamya Milletlerinin efsanelerine bakılınca ilahi bir güç tarafından topraktan yaratılmış olmak ortak bir unsurdur. İnsanın nasıl ve niçin yaratıldığını işleyen Sümer metni "Enki and Ninmah" adıyla ETCSL (Oxford Üniversitesinin Elektronik Sümer Kütüphanesi) 'de yer almaktadır.
Daha önce bu metin hakkında kritik kısımlarının çevirilerini ve değerlendirmesini içeren bir yazı yazmıştım. Yazı içerisinde asıl ETCSL sayfasınında linki veriliyor.
https://antikyalanlar.blogspot.com/2018/09/enkinin-tabletlerinin-oxford-cevirileri.html
İnsanın yaratılışının anlatıldığı tek efsane "Enki ve Ninmah" efsanesi değil ve Mezopotamya'nın farklı dönemlerinden gelen farklı efsaneler var. Yinede bu efsane muhtemelen en eski olanlardan bir tanesi ve Sümerce. Konuya giriş için faydalı bir yazı olduğunu düşünüyorum.
13. Enuma Elish hakkında
Zecharia Sitchin'in ve takipçilerinin özellikle bahsettikleri bir kaynak Enuma Elish destanıdır. Ancak Sitchin'in çevirileri ile Akademik çeviriler hiçte birbirine uymaz. Şimdilik size, destanın farklı üniversitelerden farklı akademisyenler tarafından yapılmış çevirilerinin adreslerini sunmakla yetineceğim. Maalesef ingilizce olacaklar:
Ilk olarak CDLİ (yani Oxford Üniversitesinin tabletleri
tanıttığı sitesinde) Enuma elish in sadece ilk tabletinin çevirisi verilmiş.
Burda Nibiru hiç geçmiyor ancak görüyoruz ki burada bir yaratılış hikayesi var .
Hemde evrenin yaratılışı. Yani genetik mühendisliği yapan uzaylılardan değil
inançlarındaki tanrılardan bahsediyorlar.
Ikinci olarak , https://www.britannica.com/place/Mesopotamia-historical-region-Asia/Mesopotamia-to-the-end-of-the-Achaemenian-period#ref361337 Britannica 'da destan hakkındaki genel bilgilere ulaşabilirsiniz. Yani burda çevirisi sunulmuyor ancak destanın yazım tarihi hakkında bilgi veriliyor. Bu niçin mi önemli? Çünkü destan Sümer destanı değil. Yine bir Babil efsanesi var karşımızda.
Destanın tam çevirisi için:
California state uni
northridge 'den bir akademisyenin çevirisi.
Dipnotunda Nibiru için Jüpiter diyor.
Chicago
üniversitesinden:
54. sayfanın dipnotunda nibiru = jüpiter deniyor.
https://lucian.uchicago.edu/blogs/csar/files/2011/03/Seri-Enuma-elish.pdf Profesor Benjamin Foster'in tüm Enuma Elish çevirisi. 16. sayfasında tablet v başlığının altında sayfa içerisinde "Nibiru" geçer fakat dipnotta Sitchin takipçilerini üzecek açıklamayı yapar.
14. Marduk Meselesi
Sitchin ve takipçilerinin Marduk ismi üzerinden spekülasyon yapmasından ötürü bazı açıklamalar yapmak gerekiyor. Marduk, Babil döneminde inanılan ve baştanrı kabul edilen isim. Hakkında Oracc içerisinde bir makale mevcut: http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/marduk/index.html
Okuyucunun Oracc'ın önemini bilmesinde fayda var. bu yüzden konuyu bölüp kısaca tanıtalım:
Yönetim Kurulu
Oracc
Yönlendirme Komitesi (OSC) şu kişilerden oluşmaktadır: Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi'nden Jamie Novotny , Cambridge Üniversitesi'nden Eleanor Robson , Pennsylvania Üniversitesi'nden Steve Tinney ve California Berkeley Üniversitesi'nde Niek Veldhuis'den oluşmaktadır . OSC, Oracc sisteminin devamlılığını ve belgelenmesini
sağlamaktan ve projelerin oluşturulmasına ve bakımına yardımcı olmaktan
sorumludur. Komite hiyerarşik değildir ve üyelerinin tamamı eşit statüye
sahiptir. Bu açıklamayı şu linkten
kontrol edebilirsiniz. (http://oracc.museum.upenn.edu/doc/about/aboutoracc/index.html )
Oracc taki makaleden Marduk'a bakarsanız Jüpiter ile ilişkilendirildiğini söylüyor. Eğer yukarıdaki Nibiru maddesinde yönlendirilen makaleleri okumuşsanız zaten Nibiru'nun da Jüpiter ile ilişkili olduğunu fark etmişsinizdir.
Ord. Prof. Benno Landsberger'in bir makalesinde anlatıldığına göre bin yıldan uzun yaşayan Babil medeniyetinin farklı dönemlerinde, inanç konusunda, farklılıklar gözlenmektedir. Eski Babil dönemi inanç yönünden Sümerler'e daha yakın olmasına karşılık zaman içerisinde yıldızlarla inançlarındaki tanrıları adeta bütünleştiren ve tanrıları eşitlemeye doğru giden daha farklı inanışlar üretmişlerdir. Yani yıldızlar ile inançlarındaki tanrıların güçlü şekilde irtibatlandırılması sonradan oluşan bir durumdur. (kaynak: http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/3715) hatta makaleden direk şu ifadeyi alıntılıyorum: "...Fakat haddi zatında müsavi tutma esası üzerine kurulmuş olan theologie (tanrıların tanrılarla, tanrıların yıldızlarla, yıldızların
yıldızlarla müsavatı) Yeni Babil Çağının bir mahsulüdür."
Marduk kelimesi, belli bir dönemin bazı Babil vatandaşları için hem baştanrının ismi hemde geceleri başlarını kaldırıp göğe baktıklarında gördükleri bir gökcisminin adı olabilir. Peki metinlerde karışıklığa sebebiyet vermez mi? Ya da anlaşılmasını zorlaştırmaz mı? Yıldızın bizzat kendisini inandıkları bir tanrının cismi gibi düşünüyorlarsa bazı cümleleri kafa karıştırabilir ancak özellik Sümer metinlerinde ve Eski Babil metinlerinde böyle bir karışıklık yoktur. Hem inanç o şekilde olmadığı için hemde yazı sisteminde kullanılan isim işaretleri sebebiyle. Yazı sisteminden kısaca bahsetmek gerekirse:
Sümerlerin çivi yazısı siteminde bir isim yazılırken isim hakkında bize yardımcı olacak bazı işaretler ismin önüne yada arkasına konurdu. "d" işareti "dingir" in kısaltmasıdır. "dingir" in Tanrı anlamına geldiği düşünülüyor ve Sümer metinlerindeki orjinal dingir işareti yanda verilmiştir:
bu işaret aynı zamanda Göğün tanrısı ve tüm tanrıların kralı kabul edilen ve " An " ismiyle anılan tanrının ismini göstermek içinde kullanılıyor. Eğer büyük tanrılardan biri olarak düşünülmüş olan Enki 'nin isminin önüne getirilirse Enki'nin bir tanrı olduğu belirtmek için getirilmiş oluyor. Sümer metinlerinde bir yıldızın ismi verileceği zaman önüne "MUL" işareti getiriliyordu. bu işaretin ve diğer bir çok işaretin orjinal formunu görmek için http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/edition2/signlist.php tıklayabilirsiniz.
Bu işaretleme sistemi sebebiyle Marduk isminin geçtiği eski metinlerde onun bir yıldız olarak değil sadece bir tanrı olarak düşünüldüğünü tespit edebiliriz. ETCSL(oxford Üniversitesinin Elektronik Sümer Edebiyatı Kütüphanesinde) Sümer döneminin ve Eski Babil döneminin Sümerce edebi metinleri bulunmaktadır. (Babillilerde okullarında Sümerce ve Akadça 'yı öğretiyorlardı) Etcsl içerisinde Marduk ismini aratarak kendiniz bakabilirsiniz. http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi
Benim yaptığım arama sonuçlarından:
Dikkat ederseniz tümü "d" yani dingir(tanrı) işareti ile gösterilmiş. "Mul" işareti ile gösterilen bir Marduk ismi ne Sümerlerde ne de Eski Babil döneminde yokmuş gibi görünüyor.
Yeni Babil döneminde inancın yıldızlar ile Tanrıları eşlemesi spekülasyon yapmak isteyenler içinde fırsat doğuruyor veya belkide herhangi bir kötü niyet olmaksızın yanlış anlaşılmasına sebep oluyor.
15. Sümer Şehirlerine Ağıtlar
ETCSL üzerinde bazı Sümer şehirlerine yönelik olarak yazılmış ağıtlar bulunmaktadır. Hemen birisine bakalım:
The lament for Unug
Bu metinde savaşın yok ettiği bir Mezopotamya şehrinden, Unug şehrinden bahsedilmektedir.
51-65. War …… enemy lands …… echoed. Like arrows in a quiver ……. Evildoers in Sumer……. Gutium, the enemy, overturned ……. Sumer, caught in a trap, ……. Its people were thrown into turmoil ……. The mighty heroes of Sumer ……. …… the heart of a hurricane ……. They advanced like the front rank of troops, ……. Like …… they were crushed, every one of them ……. Their war veterans gave up, their brains were muddled. The troop leaders, the most outstanding of the men, were viciously hewn down. Gutium, the enemy, …… weapons ……. Not looking at each other …… Like a swelling flood, like ……, Subir poured into Sumer.
Eksik tahrip olmuş satırlar çok olsa da savaştan bahsediyor ve anlaşıldığı kadarıyla bahsedilen düşman, tarihçilerin "Gutiler" dediği kavim. Aşağıda bu metinde geçen Anuna terimini de göreceksiniz:
66-74. They …… like stampeding goats, they tore apart the corpses of the population. They mutilated Sumer and Akkad, they pulverised it as with a pestle. They destroyed its settlements and habitations, they razed them to ruin mounds. The best of Sumer they scattered like dust, they heaped up ……. They massacred its populace, they finished off young and old alike. They destroyed the city of the Anuna gods, they set it aflame. They put out both Unug's eyes, they uprooted its young shoots. They wandered all through the libation places of the Anunagods. And even Kulaba, which is the primeval city, they turned into a place of murder.
Bu metin Eski babil döneminden geliyor olmalıdır. Çünkü ETCSL 'nin kendi websitesinde yapılan açıklamaya göre ETCSL üzerindeki metinler MÖ üçüncü bin yılın son kısmı ile ikinci binyılın baş kısmı arasından gelmektedir. Yani yaklaşık MÖ 2250 ile MÖ 1750 aralığından. Metin Sümer ve Akadların Gutiler tarafından nasıl ortadan kaldırıldığını anlattığına göre ve MÖ 2000 'ler civarında Sümerler son bulduğuna göre Eski Babil döneminden kalma bir metin var burada. Bu metin üzerinde durmamın sebebi Zecharia Sitchin'in Sümerlerin yok oluşu hakkında ortaya attığı iddiadır. Ona göre Anunnakiler arasında bir nükleer savaş yaşanmış ve bu sebeple anunnakiler yeryüzünü terk ederken Sümer dönemi de böylece kapanmıştır. Oysa bu metinde görüldüğü kadarıyla Mezopotamyalılar, Sümerlerin Gutiler tarafından ortadan kaldırıldığını düşünüyorlarmış. Dahası Metnin devamına bakılırsa antik Mezopotamyalılar bir nükleer savaş yaşandığını da düşünmüyorlar:
89-99. Battering rams and shields were set up, they rent its walls. They breached its buttresses, they hewed the city with axes. They set fire to its stations, they …… the city's dwellings. They destroyed it, they demolished it. Unug, the good place, was …… with dust. Like a great wild bull wounded with an arrow, ……. Like a wild cow pierced with a spear, ……. The mighty one rushed with his weapons and …… implements of war. Subir, rising up like a swelling floodwave, ……. They trampled (?) through the streets and ……. They let the blood of the people flow like that of a sacrificial cow, they tore out everything that had been built.
Görüldüğü üzere koç başların şehir duvarlarını aşmak için kullanıldığı, kalkanlar ve baltaların kullanıldığı konvasiyonel ve o dönemden beklenebilecek bir savaş söz konusu. Ayrıca yukarıda They destroyed the city of the Anuna gods, ifadesi geçmişti. Eğer sümerlerin başlarında Uzaylı kimseler olsaydı her halde eli baltalı Gutiler Sümer şehrini ve insanlarını ortadan kaldıramazdı. Ama metinde diyor ki: Onlar Anuna tanrıların şehrini imha ettiler.
Yukarıda Nibiru maddesinde Nibru(Nippur) şehrinden bahsedildi ve buranın Enlil'in şehri kabul edilen şehir olduğu ifade edildi. Nibru kelimesi size Nibiru kelimesini çağrıştırıyor ve aceba diyorsanız lütfen hemen Nibiru maddesine giderek Nibru şehri ile Nibiru kavramlarının alakalı olmayışını gösteren delilleri okuyunuz. Neden Nibru şehrinden bahsettiğime gelecek olursak, Çünkü ETCSL üzerindeki ağıtlardan biriside Nibru şehri için:http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.2.2.4
Maalesef şimdilik incelemesini yapmıyacağım. Meraklıları için diğer şehirlerin ağıtlarının linklerinide ekliyorum:
http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.2.2.2 The lament for Urim
http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.2.2.3 The lament for Sumer and Urim
http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.2.2.6 The lament for Eridug
16. Sitchin eğitimi ve kariyeri üzerine
Aşağıdaki videonun 3:36 dakika ve saniyesine giderek Prof. M. Heiser'in Sitchin'in Sümeroloji alanındaki tahsili üzerine söylediklerini görebilirsiniz. Heiser, Sitchin'i seven insanlardan yardım istediği halde herhangi bir Sümeroloji tahsiline dair birşey bulamadıklarını anlatıyor.
17. Bunca hikaye nereden geliyor?
Sümerlerin belkide 1500 yılı aşan tarihi kabaca dört döneme ayrılabilir. Ön Sümerler döneminde yazı daha çok şehir devletinin kayıt tutma ihtiyacı için kullanılmış ve bu dönemden kalan bir put da bulunmuyor. Bu dönem itibariyle tek tanrıcılığın olma ihtimalini işlediğim yazım için : http://antikyalanlar.blogspot.com/2018/05/semavi-dinlerin-kokeni-sumerler-mi-hayir.html
Sonra Erhanedanlar dönemi geliyor ki bu dönemde net şekilde bir çok tanrıcı din görülüyor. Sonra Akad işgali oluyor ve 150-200 yıl Akad işgali altında yaşadıktan sonra yaklaşık 150 yıl sürecek bir bağımsızlık elde ediyorlar. Sonrasında Gutilerinde işgalleriyle tarihten siliniyorlar. Landsberger'den öğrendiğimiz kadarıyla Sümerlerin Er hanedanlar dönemi panteonunda (Tanrılar meclisinde) 15 tanrı vardı. Çığ hanımın kitabına göre zamanla 1500 tanrı olmuştu. Babilliler zamanında ise 15 000 'e ulaşmıştı. Lansberger'den öğreniyoruz ki bir süre sonra Babilliler, tanrıları hem yıldızlarla eş tutmuş hem eşitleme yoluna gitmişler.
Sonuç olarak
rahip sınıfı Sümerden babile uzanan binlerce yıllık bir süreçte farklı
sebeplerle ve farklı kaynaklardan yola çıkarak bolca efsane üretmişler.
Bir çok sümer efsanesi bize çok saçma gelebilir ama belkide
bu metinler oldukça kurnaz bir rahip sınıfı tarafından işlevsel amaçlara
yönelik olarak üretiliyorlardı. Mesela insanın yaratılışı ile ilgili bir Sümer
efsanesinde Enki ile Doğum tanrıçası içip sarhoş olurlar ve Enki sakat insanlar
tasarlar. Bu bize saçma gelse bile eğer bir sümer vatandaşı, "Niçin sakat
insanlar var?" diye gidip bir
rahibe soracak olsaydı herhalde bu hikaye iyi bir cevap olurdu. Ya da
Sümer krallarının rahibelerden biriyle yaptığı kutsal evlilik denen işlemin "Dumuzi ve İnanna" hikayesi ile ilişkilendirilmesi örnek verilebilir.
Bu konuda daha fazla bilgi için bakabileceğiniz sayfa: https://antikyalanlar.blogspot.com/2019/09/anunnaki-hakkndaki-bunca-efsane-nereden.html
18. Sümerlerin Medeniyetinin ve Yazılarının Doğal Gelişimi
Yukarıda sekizinci maddede verilen bilgileri yeniden yazmak istemiyorum. Ancak Yazı konusunda bir miktar açıklama faydalı olacaktır.
Oxford Üniversitesinin bir projesi olan Cdli(Digital tablet Kütüphanesi)'nin bir sayfasında Mezopotamya yazıtlarında kullanılan semboller, kullanıldıkları dönemlere göre listelenmiş şekilde sunulmaktadır. http://cdli.ox.ac.uk/wiki/sign_lists
Late Uruk Period (Uruk IV-III), ca. 3300-3000 B.C. bu dönemin sembollerinden bazıları:
Early Dynastic I Period ca. 2800-2700 B.C. Dönemin sembollerinden bazıları:
Mö 3000 öncesinde de bir çeşit yazı var ancak tam olarak resimlerden kurtulamamışlar. zaman içerisinde resimler tümüyle ortadan kalkıyor. Bu durum uzaylı tezleri aleyhinedir diye düşünüyorum. Çünkü bir anda edinilmiş gelişmiş bir yazı sistemi yok. Yinede ufak bir gariplik var. Yazı sistemi ilk ortaya çıktığı tabkada(periyotta) çok sayıda sembolle(yüzlerce sembol) birlikte ortaya çıkıyor. Oysaki sembollerin zaman içinde artması beklenir. Dahası her ne kadar resim çizmekten tam olarak kurtulamamış olsalar da büyük bir mesafe alınmış olduğu görülüyor. Beklenen teorik gelişim önceleri tam resimler olması, bunların zamanla küçültülmesi daha sonra basitleştirilerek çizilmesi ve giderek soyutlaştırılmasıdır. Nasıl ilk ortaya çıktıkları periyotta bu kadar mesafe almış halde olabiliyorlar? Oldukça saygın Sümerologlara göre (landsberger de dahil) Sümerler başka bir yerden Mezopotamya ya geldiler. Geldiklerinde beraberlerinde yazıyıda getirmiş olabilirler. Yani yazının ilk gelişim aşamaları başka bir yerde yaşandıktan sonra mezopotamyaya taşınmış ve böylece yazı buralara gelmiş olabilir. Zaten sonrasındaki yazı gelişimi doğal bir gelişim. Bu açıklama Landsberger'in makalesinden de ifadesini bulan bir açıklama.
19. Uçan Diskler ve Kartal Başlı Adam Figürlerinin Açıklaması:
https://www.youtube.com/watch?v=SKcrlhl6pyM
"....Bu devrin bazı tapınma sahnelerinde kült merkezini
teşkil eden sembolün önünde insan şeklinde bir figür bulunur.
Arkeologlar bu figürün tanrı mı, yoksa rahip mi olduğunda münakaşadadırlar.
Filvaki bu figür alelâde bir insan tasvirinden hiçbir ayrılık
göstermez. Şunu da kat'iyetle biliyoruz ki, bu devirde tanrıların mabedlerde
insan şeklinde heykelleri de yoktur. Bütün tanrıların insan
şeklinde tasvir edilişi keyfiyeti Mezopotamya'yı, Mısır da dahil bütün
batî memleketlerinden ayırt eden bir hususiyettir. Mezopotamya'da ne
hayvanlara, ne hayvan resimlerine, ne de yarı insan yarı hayvan şeklindeki
melez varlıklara tapılırdı. Her ne kadar arslan, yılan ve boğa
şeklinde uluhiyetlere rast gelinirse de, bunlar umumî prensibi bozmıyacak
olan, tamamen ikinci derecede kalmış istisnalardır. Bu umumî
prensip şudur: Bütün tanrılar insan şeklindedir, hayvanlar ancak tanrıların
sembolüdür. Melez mahlûklarsa, demon denen ayrı bir sınıf teşkil
edip, asıl tanrılardan, sayılmazlar. Boğa heykeline tapma âdeti Sumer
memleketi hudutlarına kadar dayanır ve oradan ileri gitmez. Tanrıların
ayrıca alâmeti olan boynuzlu tacın menşeini bir boğa kültüne irca etmek
imkânı henüz bulunamamıştır. Bu serpuş hükümdarlık alâmeti olabilir.
Belki de bu alâmet dış memleketlerden gelmiştir. Çünkü Er-hanedan
çağından daha eski devirlerde boynuzlu taca rast gelinmez."
Önceleri mabedlerde insan şeklinde putların bile olmadığını sonradan bunların eklendiğini ve farklı dönemlerde kimi hayvan tasvirlerine rastlansa bile bunun hayvan tapınımından olmadığını dile getiriyor. Makalenin genelini okursanız Akad ve babil döneminde tasvir işlerinin ziyadeleştiğini ve insan dışı tasvirlerinde genel olarak bunlardan geldiğini görebilirsiniz. Ankara Üniversitesi makalenin çevirisini yayınlamıştır:
http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/3715
Sümerler ve Anunnakiler için akademik kaynaklar:
ORACC: http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/index.html
ETCSL: http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/
CAD: https://oi.uchicago.edu/research/publications/assyrian-dictionary-oriental-institute-university-chicago-cad
Cdli : https://cdli.ucla.edu/
Ord. Prof. Benno Landsberger'in Türkçeye çevrilmiş üç makalesi:
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1042/12584.pdf
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1036/12508.pdf
http://dtcfdergisi.ankara.edu.tr/index.php/dtcf/article/view/3715
Sitchin'in tezlerinin eleştirisi için Prof. M. Heiser'in websitesi: http://www.sitchiniswrong.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder