Not: Aşağıdaki yazıyı hazırlarken dikkate almış olduğum kaynaklar, bana Sümer inancı hakkında çok açık bir yön göstermişti ve yazıyı o yönde hazırlamıştım. Şimdiki bilgilerime göre Evrenin yaratılışı konusunda Sümerlerde iki farklı ekol bulunduğunu düşünüyorum. Aşağıdaki yazıda mavi arkaplan rengi ile yazılmış yorumlar benim şimdiki bilgilerime göre ekleme ihtiyacı hissettiğim bazı uyarılar hükmündedir. Aşağıdaki yazı sizlere önemli bilgiler sunacaktır ancak konunun tamamlanması ve diğer ekolünde işlenmesi için ikinci bir yazı hazırlamak niyetindeyim.
12-23. At that time, the one of great wisdom, the creator of all the senior gods, Enki lay on his bed, not waking up from his sleep, in the deep engur, in the subterranean water, the place the inside of which no other god knows. The gods said, weeping: "He is the cause of the lamenting!" Namma, the primeval mother who gave birth to the senior gods, took the tears of the gods to the one who lay sleeping, to the one who did not wake up from his bed, to her son: "Are you really lying there asleep, and …… not awake? The gods, your creatures, are smashing their ……. My son, wake up from your bed! Please apply the skill deriving from your wisdom and create a substitute (?) for the gods so that they can be freed from their toil!"
24-37. At the word of his mother Namma, Enki rose up from his bed. In Ḫal-an-kug, his room for pondering, he slapped his thigh in annoyance. The wise and intelligent one, the prudent, …… of skills, the fashioner of the design of everything brought to life birth-goddesses (?). Enkireached out his arm over them and turned his attention to them. And after Enki, the fashioner of designs by himself, had pondered the matter, he said to his mother Namma: "My mother, the creature you planned will really come into existence. Impose on him the work of carrying baskets. You should knead clay from the top of the abzu; the birth-goddesses (?) will nip off the clay and you shall bring the form into existence. Let Ninmaḫ act as your assistant; and let Ninimma, Šu-zi-ana, Ninmada, Ninbarag, Ninmug, …… and Ninguna stand by as you give birth. My mother, after you have decreed his fate, let Ninmaḫ impose on him the work of carrying baskets." 5 lines fragmentary …… she placed it on grass and purified the birth.
44-51. Enki …… brought joy to their heart. He set a feast for his mother Namma and for Ninmaḫ. All the princely birth-goddesses (?) …… ate delicate reed (?) and bread. An, Enlil, and Lord Nudimmud roasted holy kids. All the senior gods praised him: "O lord of wide understanding, who is as wise as you? Enki, the great lord, who can equal your actions? Like a corporeal father, you are the one who has the me of deciding destinies, in fact you are the me."
Yukarıdaki hikayeye dikkat ederseniz şu ifade geçiyor:
Acaba neden Sümerlerin
bazı hikayeleri ile semavi dinlerin hikayeleri benzerlik gösteriyor?
Acaba Ön Sümerler döneminde tek Tanrılı bir inanç olabilir mi?
Sümerler'in tarih sahnesinden
çekilmesinden çok sonra bile dil ve edebiyatları yaşamıştır
fakat Sümerler'in bizzat kendilerinin tarih sahnesinde olduğu 4
temel dönem vardır. Ön Sümerler dönemi, Er Hanedanlar dönemi,
Akadlar'ın işgali altındaki dönem ve Klasik Sümer çağı.
Elimizdeki en eski dini metinler, Sümerler'in ikinci döneminden
geliyor. İkinci dönemin inanışı açıkça çok tanrılı bir
dindir fakat yapacağımız inceleme sizi şaşırtabilir. Şöyleki:
*Öncelikle
ikinci dönem ve sonrasındaki kaynaklarda görülen tanrı inancı ele alınacak ve Sümer
dininde ki herşeyin yüce kaynağı kabul edilen “Namma” isimli Tanrı üzerinde durulacak.
**Sümerler'in
ilk döneminde daha farklı bir din anlayışı olduğunun işaretleri
ortaya konacak.
***İlk
dönemdeki inanışın ikinci döneme geçerken uğradığı değişim
hakkında bir teori ortaya konacak.
Sümerler'de Er
Hanedanlar (ikinci Dönem) ve Sonrasındaki Tanrı İnancı:
Öncelikle Muazzez İlmiye Çığ
hanımdan bir alıntı ile başlayalım:
“Sümer dini çok
tanrılı bir dindi. Dünya'da, doğada görülen, hissedilen her
nesnenin bir tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde fakat
insan üstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı.
İnsanlar gibi, onların
da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu
aileler kral gibi bir baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar
da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder,
kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer,
Gök, Hava, Su tanrıları yaratıcı, diğerleri yönetici ve
koruyucu tanrılardı.”
Bu paragrafta ki benim yazım için
önemli olan kısım son cümle. Mesela Güneş tanrısı her sabah
yorulmadan Güneş'i doğurur fakat yaratma gücünden mahrumdur.
Ciğer falı bakanların piri olduğunu ve adaleti sağladığını
fakat yaratma gücünden mahrum olduğunu görüyoruz. Yani Güneş
tanrısı aslında Güneş'in görevlisi , memurudur. Ay tanrısı da
aynı şekilde Ay'ın memurudur ve çok sayıda koruyucu ya da görevli
tanrı vardır bu inançta. Bu durum semavi dinlerdeki melek
inancını çağrıştırır. Semavi dinlerden farkı ise Sümer
inancındaki meleklerin erkeklik ve dişiliklerinin olması, aile
kurmaları ve insanlar gibi iyilik ve kötülük yapmalarıdır.
Peki ilk bir kaç tanrının yaratma
gücü var dedik. Acaba bu tanrılar tam anlamıyla sınırsız ve
herşeye muktedir mi? Hayır. Yer, Gök, Hava ve Su tanrıları da
sınırlı tanrılar idi ve Sümer Mitolojisinde sınırsız ,
herşeye muktedir ve herşeyin kaderini belirlemiş tek bir Tanrı
vardı: NAMMA. (Şimdiki bilgilerimle bu konuda bir ikilik olduğunu düşünüyorum ancak yinede, Sümerlerde ki belli bir ekolün görüşünü ortaya koyduğu için yazıyı tümden değiştirmekte istemiyorum.)
Sizlere kaynak olarak arkeolog Eyüp
Ay'ın makalesinden bilgiler ve Ordinaryüs prof. Dr. Benno
Landsberger'in makalesinden alıntılar sunacağım. Dahası Oxford
Üniversitesi merkezli olarak hazırlanmış olan Elektronik Sümer
Külliyatından (ETCSL)'den alıntılar sunacağım. Uluslar arası
bir arkeoloji projesi olan "Oracc" dan da alıntılarla
Namma hakkında ki iddiamı destekleyeceğim.
Eyüp Ay'ın “İlahi mesajın
kadim medeniyetlerdeki izdüşümü” makalesinden bir alıntı
ile başlayalım:
“Sümerler, herşeyin
yaratıcsı olduğuna iman ettikleri ve adını “ deniz
ideogramı”yla yazdıkları büyük yaratıcı ulu/ana tanrı(ça)ya
inanıyorlardı. Nammu adıyla andıkları bu yaratıcı tanrı
ezeli ve ebedi idi. Evren'de ondan evvel herhangi bir varlık yoktu.
O; Evren de dahil olmak üzere bütün mahlukatın -Sümer Panteon'un
da (Tanrılar Meclisinde) yer alan tanrıların da yaratıcısıdır.
Ulu Nammu , Yer'i ve Gök'ü suda/sudan yarattı. Yer ve Gök
yaratıldığında “Anki idi” yani birleşikti. Onları
birbirinden ayırmadan önce onları idare edecek tanrıları
yarattı. Belirlemiş olduğu değişmez “ME” “kader” lere
göre yönetmek üzere Yer'in ve Gök'ün egemenliklerini onlara
devretti ya da onları memur etti. Gök'te atmosferi, Güneşi,
gezegenleri, Ay ve yıldızları; Yer'de de ; dağları, okyanusları,
nehirleri ve bitki ve hayvanları yarattı. Onların “ME” lerini
belirledi ve onları yönetici tanrıların emrine verdi. Bütün bu
(yorucu) işleri yaptıktan sonra (dinlenmek üzere) tahtına oturdu.
Bir süre sonra -tanrıların ricası üzerine- tanrılara hizmet
kulluk etsinler, temiz evler yapsınlar ve kendilerini iki misli
çoğaltsınlar diye insan'ı Sümerlerin cenneti olan – Duku'da
yaratmaya karar verdi.” (Eyüp Ay'ın makalesi incelendiğinde bu paragraftaki bazı hususları Kramer'e dayandırdığı görülebilir. Kramer önemli bir Sümerologtur ancak bazı hususları doğrudan Sümer tabletlerinden sunmak yerine çıkarımsal olarak bizlere sunmaktadır. Elbette belli bir mantığa göre bunları bize sunuyor ancak bu durum, sümerlerin inancının nasıl olacağını tahmin etmek demektir. Çıkarımsal tahminler ile tablet metinlerinde doğrudan ifadesini bulan inanç unsurları bir tutulamaz. başlangıçta gök ile yerin bitişik olması hususuda, ilk insanların cenneten koyulduğu hususuda çıkarımsal tahminlerden geliyor. Özellikle Kramer'in ilk insanları temsil ettiğini düşündüğü hikaye için ciddi eleştiriler mümkün ve ikinci yazıda işlemeyi umut ediyorum.)
Şimdi bu bilgileri ETCSL den yani
Elektronik Sümer Külliyatından yapacağım alıntılar ile
destekleyeceğim ama önce kaynağın saygınlığını size
göstermek isterim:
ETCSL (Elektronik Sümer Külliyatı
) Projesi :
Proje 1997'de başladı ve Oxford
Üniversitesi Oryantal Enstitüsü merkezli olarak yürütüldü.
Projede yer almış diğer organlar All Souls Collage, British
Academy, Macar Bilimsel Araştırma Fonu, Macar Bilimler
Akademisi'dir. Ayrıca Chicago Üniversitesi ve Pennsylvania
Üniversitesi Kütüphanelerinden yararlanılmıştır. 2006 yılında
finansmanı sona erdirildi ancak web sitesi hizmet vermeye devam
ediyor.
Şimdi bu elektronik külliyattan
alıntılar sunacağım: (önce İngilizcesini verip sonra önemli
kısımlarının Türkçesini vereceğim)
EtcslTranslation t1.1.2:
1-11. In those days, in the days when heaven and earth were created; in those nights, in the nights when heaven and earth were created; in those years, in the years when the fates were determined; when the Anuna gods were born; when the goddesses were taken in marriage; when the goddesses were distributed in heaven and earth; when the goddesses …… became pregnant and gave birth; when the gods were obliged (?) …… their food …… dining halls; the senior gods oversaw the work, while the minor gods were bearing the toil. The gods were digging the canals and piling up the silt in Ḫarali. The gods, crushing the clay, began complaining about this life.
12-23. At that time, the one of great wisdom, the creator of all the senior gods, Enki lay on his bed, not waking up from his sleep, in the deep engur, in the subterranean water, the place the inside of which no other god knows. The gods said, weeping: "He is the cause of the lamenting!" Namma, the primeval mother who gave birth to the senior gods, took the tears of the gods to the one who lay sleeping, to the one who did not wake up from his bed, to her son: "Are you really lying there asleep, and …… not awake? The gods, your creatures, are smashing their ……. My son, wake up from your bed! Please apply the skill deriving from your wisdom and create a substitute (?) for the gods so that they can be freed from their toil!"
24-37. At the word of his mother Namma, Enki rose up from his bed. In Ḫal-an-kug, his room for pondering, he slapped his thigh in annoyance. The wise and intelligent one, the prudent, …… of skills, the fashioner of the design of everything brought to life birth-goddesses (?). Enkireached out his arm over them and turned his attention to them. And after Enki, the fashioner of designs by himself, had pondered the matter, he said to his mother Namma: "My mother, the creature you planned will really come into existence. Impose on him the work of carrying baskets. You should knead clay from the top of the abzu; the birth-goddesses (?) will nip off the clay and you shall bring the form into existence. Let Ninmaḫ act as your assistant; and let Ninimma, Šu-zi-ana, Ninmada, Ninbarag, Ninmug, …… and Ninguna stand by as you give birth. My mother, after you have decreed his fate, let Ninmaḫ impose on him the work of carrying baskets." 5 lines fragmentary …… she placed it on grass and purified the birth.
44-51. Enki …… brought joy to their heart. He set a feast for his mother Namma and for Ninmaḫ. All the princely birth-goddesses (?) …… ate delicate reed (?) and bread. An, Enlil, and Lord Nudimmud roasted holy kids. All the senior gods praised him: "O lord of wide understanding, who is as wise as you? Enki, the great lord, who can equal your actions? Like a corporeal father, you are the one who has the me of deciding destinies, in fact you are the me."
Yukarıdaki hikayeye dikkat ederseniz şu ifade geçiyor:
“Namma,
the primeval mother who gave birth to the senior gods,”
yani Namma
Senior(Üst sınıf) tanrıları doğuran “primeval” anne imiş.
Primeval önceki çağlara ait, ilkel ya da asıl gibi anlamlara
geliyor.
Hikayede
kafa karıştırabilcek bir ifade var:
“the
creator of all the senior gods, Enki
lay on his bed,” Tüm
senior(üst sınıf) tanrıların yaratıcısı Enki'nin yatağına
uzandığı gibi bir ifade var fakat hikayenin devamında Namma onun
yanına varıp emredince Enki ikiletmiyor ve Namma'ya annem diye
hitap ediyor.
Şu
ifadeye dikkat edin: "My
mother, after you have decreed his fate, let Ninmaḫ impose on him
the work of carrying baskets." Yani:
Annem, onun
kaderini belirledik
sonra, Ninmah'ın
ona sepetleri taşıma işini dayatmasına izin ver.”
Yani
insanın kaderini Namma belirlemiş.
Ayrıca hizmet için yaratılmasına rağmen insana iş yaptırılması
için tekrar Namma'nın
izni gerekiyor.
Ayrıca hikayede insanın topraktan
yaratılışı da geçiyor.
Yazımın devamında bu hikayeye
yeniden değineceğim.
(Bu hikayenin metni muhtemelen dördüncü Sümer döneminden geliyor. Bunula birlikte MÖ 2600 lere tarihlenen tanrılar listesinde de Namma ismi mevcuttur. Bu noktada ikinci dönem inancındaki Namma ile dördüncü dönem inancındaki Namma arasında fark olup olmadığı sorulabilir. Maalesef ikinci dönemden kalan bilgi oldukça sınrılı olduğu için ve üçüncü dönem Akad işgali altında geçen zaman dilimi olduğu için bu soruya kesin bir cevap veremeyiz. )
(Bu hikayenin metni muhtemelen dördüncü Sümer döneminden geliyor. Bunula birlikte MÖ 2600 lere tarihlenen tanrılar listesinde de Namma ismi mevcuttur. Bu noktada ikinci dönem inancındaki Namma ile dördüncü dönem inancındaki Namma arasında fark olup olmadığı sorulabilir. Maalesef ikinci dönemden kalan bilgi oldukça sınrılı olduğu için ve üçüncü dönem Akad işgali altında geçen zaman dilimi olduğu için bu soruya kesin bir cevap veremeyiz. )
Şimdide Büyük sümer araştırmacısı
Ordinaryüs prof. Landsberger'den alıntılar yapalım:
“Tanrılar
sisteminin, bahsettiğim mucizesi ise şundan ibarettir: On
beş
büyük kült şehrinin her birinin kendine mahsus tanrısı vardır.
Büyük
dünya beyi, sular beyi, gök tanrısı, güneş tanrısı, ay
tanrısı,
büyük
yaratıcı ana tanrı,
çoban ve nebatat tanrısı gibi. Bütün bu tanrıların
yekûnu
en sade bir sentezle Sumer panteonunu(tanrılar meclisi) teşkil
eder.”
Ayrıca internet üzerindeki en sağlam
kaynaklardan biri olan “ORACC” tanda Namma hakkındaki bilgilere
bakmalıyız ama öncelikle Oracc 'ın saygınlığını göstermek
için birkaç bilgi vereyim:
Yönetim Kurulu
Oracc Yönlendirme Komitesi (OSC) şu kişilerden oluşmaktadır: Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi'nden
Jamie
Novotny
, Cambridge Üniversitesi'nden Eleanor
Robson
, Pennsylvania Üniversitesi'nden Steve
Tinney
ve California Berkeley Üniversitesi'nde Niek
Veldhuis'den oluşmaktadır
. OSC, Oracc sisteminin devamlılığını ve belgelenmesini
sağlamaktan ve projelerin oluşturulmasına ve bakımına yardımcı
olmaktan sorumludur. Komite hiyerarşik değildir ve üyelerinin
tamamı eşit statüye sahiptir.
Oracc 'ın sitesinde Namma hakkında şu bilgileri buluyoruz (Yine önce İngilizcesini vereyim ):
Functions
Very little is known about Namma, who belongs to the oldest generation of Mesopotamian deities and is associated with the pantheon of Eridu. She is mainly known for her role in the cosmogony of early Mesopotamia and her importance in magic, which is restricted to texts written in Sumerian (Wiggermann 1998-2001c: 137-8). According to the god list An-Anum, tablet I line 28 (Litke 1998: 24; Wiggermann 1998-2001c: 137), Namma bears the title "mother who gave birth to the heavens and the earth."
Because this goddess's name is written with sign for "(cosmic) subterranean waters" (Sumerian: engur) Wiggermann (1998-2001c: 136-7) has called her the "Cosmic Ocean" (also see Lambert 2008: 31). No husband or male god is attested in connection with Namma, thus leading to the belief that "the first cosmic production is asexual" (Wiggermann 1998-2001c: 137). In later tradition, namely in Enūma eliš TT , Tiamat takes over the role of Namma as primeval ocean. However, there are significant differences in the way the goddesses are portrayed in the literature (see the entry on Tiamat).
In the Sumerian poem of Enki and Ninmah (ETCSL 1.1.2, line 17) Namma is called the "original mother who gave birth to the gods of the universe", again according her primary status among all the gods and describing her role in Mesopotamian cosmogony. Later on, in particular in Akkadian texts, Namma loses importance and is only rarely mentioned.
Namma (goddess)
Goddess from Eridu. She is known as the mother of the god Enki/Ea as well as the mother goddess who gave birth to the cosmos and all the gods. Like her son Enki/Ea she is also associated with magic. In later times, her role is taken on by Tiamat.Functions
Very little is known about Namma, who belongs to the oldest generation of Mesopotamian deities and is associated with the pantheon of Eridu. She is mainly known for her role in the cosmogony of early Mesopotamia and her importance in magic, which is restricted to texts written in Sumerian (Wiggermann 1998-2001c: 137-8). According to the god list An-Anum, tablet I line 28 (Litke 1998: 24; Wiggermann 1998-2001c: 137), Namma bears the title "mother who gave birth to the heavens and the earth."
Because this goddess's name is written with sign for "(cosmic) subterranean waters" (Sumerian: engur) Wiggermann (1998-2001c: 136-7) has called her the "Cosmic Ocean" (also see Lambert 2008: 31). No husband or male god is attested in connection with Namma, thus leading to the belief that "the first cosmic production is asexual" (Wiggermann 1998-2001c: 137). In later tradition, namely in Enūma eliš TT , Tiamat takes over the role of Namma as primeval ocean. However, there are significant differences in the way the goddesses are portrayed in the literature (see the entry on Tiamat).
In the Sumerian poem of Enki and Ninmah (ETCSL 1.1.2, line 17) Namma is called the "original mother who gave birth to the gods of the universe", again according her primary status among all the gods and describing her role in Mesopotamian cosmogony. Later on, in particular in Akkadian texts, Namma loses importance and is only rarely mentioned.
"Namma (tanrıça)
Eridu
tanrıçası . O, Enki
/ Ea
tanrısının annesi olarak, kozmos ve tüm tanrıları doğuran ana
tanrıça olarak bilinir . Oğlu Enki
/ Ea gibi
o da sihirle ilişkilendirilmiştir. Daha sonraki zamanlarda, rolü Tiamat
tarafından alınır .
Fonksiyonlar
Mezopotamya
tanrılarının en eski nesline ait olan ve Eridu Panteon'u ile
ilişkili olan Namma hakkında çok az şey bilinmektedir. Çoğunlukla
Erken Mezopotamya'nın kozmogonundaki rolüyle ve Sümer'de yazılmış
metinlerle sınırlı olan sihir içindeki önemiyle
bilinir
( Wiggermann
1998-2001c
: 137-8). Tanrılar
listesi An-Anum'a
göre , 28 no'lu
tablet I hattı (
Litke
1998
: 24; Wiggermann
1998-2001c
: 137), Namma,
"göklere ve yeryüzüne doğum yapan anne" ünvanını
taşımaktadır.
Çünkü
bu tanrıça'nın adı "(kozmik) yer altı suları"nın işaretiyle yazılmıştır. (Sümer: engur) Wiggermann
(1998-2001c
: 136-7) ona
"Kozmik Okyanus" adını verdi.
(ayrıca bkz.
Lambert
2008
: 31). Hiçbir
koca ya da erkek tanrı Namma ile bağlantılı olarak
onaylanmamıştır, bu nedenle "ilk kozmik üretimin aseksüel"
olduğu düşüncesine yol açmaktadır (
Wiggermann
1998-2001c
: 137). Daha sonraki gelenekte,
"Enūma eliš "de Tiamat, ilkel okyanus olarak Namma'nın
rolünü devraldı. Bununla birlikte, tanrıçaların literatürde
tasvir edilmesinde önemli farklılıklar vardır. (bkz.
Tiamat'a
giriş ).
Bir
Sümer Şiirinde ,"Enki ve Ninmah"
ta ( ETCSL
1.1.2
, 17. satırda) Namma, “evrenin tanrılarını doğuran asıl anne”
olarak anılır, öyleki, tüm tanrılar arasındaki birincil
statüsünü ve onun Mezopotamya kozmogonundaki rolünü açıklar.
Daha sonra, özellikle Akkadlar'ın metinlerinde, Namma önemini kaybeder
ve sadece nadiren bahsedilir."
Size Orijinal adresi de vereyim.
Sümer inancını Akad ve
Babillilerin benimsediği söylensede her ikiside Sümer inancında
değişikliğe gitmiştir. Mesela Sümer inancında Kral, tanrılar
ile insanlar arasında bir aracı olduğu halde Akadlar, tanrı
kral birleşimini gerçekleştirmiştir. Babillilerin ise sıfırdan
yeni bir, üstdüzey tanrı uydurduklarını görüyoruz. Marduk
hakkında Büyük sümer araştırmacısı Ordinaryüs prof.
Landsberger'den alıntı yapalım:
"......siyasî
sebepler yüzünden meydana gelen dört tanrının birleşmesinden
vücut
bulan Marduk'tur. Bu tanrı terkibi tahminen 1800 senelerinde
Babil'de teologlar tarafından yapılmıştır. Marduk Enlil'e müsavi
tutulurken,
şahsında Enlil'in dünya hâkimi ve mukadderat tayin
edici
sıfatlarını toplar. Marduk su tanrısı Ea'nın oğluna müsavi
tutulurken
Ea'nın
hikmet ve sihir bilgisine sahiptir. Marduk aynı zamanda
ana
yaratıcılık kudretine, demonları yenen kahraman Ninurta'nın
tabiat
üstü
kuvvetine sahiptir. Bizzat Marduk Ninurta'nın rolünü oynadığı
için,
artık Marduk'un yanında genç mücahit Ninurta için yer kalmıyor,
demektir."
Landsberger dahasını da söylüyor:
"...Fakat
haddi zatında müsavi tutma (denk tutma) esası üzerine kurulmuş
olan
teoloji (tanrıların tanrılarla, tanrıların yıldızlarla,
yıldızların
yıldızlarla
müsavatı) Yeni Babil Çağının bir mahsulüdür...."
Şu halde konumuz açısından Akad
ve Babil tahrifatlarından uzak durup Orijinal Sümer inancına
yönelmek önemlidir. (Ancak bu o kadarda kolay değildir. Sümerologlar herbir tableti ayrı ayrı tarihlendirip hangi dönemden geldiği hususunda tespitler yapmaya çalışmaktadırlar. Tarhlendirmesi kolayca yapılabilecek tabletler olduğu gibi hangi döneme ait olduğu çok net tespit edilemeyen metinlerde vardır. Meseleyi zorlaştıran bir hususta şudur: Yazı MÖ 3500 ciavında keşfedilmiş olabilir ancak Sümerler ilk etapta yazıyı devletin kayıt tutma ihtiyacına yönelik kullanmış gibi görünüyor. Yüzlerce yıl sonra edebi metinlerini ve dini inanışlarını yazmaya başlamışlar. Elimizdeki en eski Tanrılar listesi ise MÖ 2600 civarından geliyor. Yani yukarıdaki tasnife göre Sümerlerin İkinci döneminden geliyor. Elimizde İkinci döneme ait tabletler olmasına rağmen yinede bugün elimizde bulunan Sümer metinlerinin büyük çoğunluğu sümerlerin Akad işgalinden kurtuluşundan sonraki klasik Sümer çağına aittir. Yani yukarıdaki tasnife göre dördüncü dönem. Bu dönemden sonra Sümerler tarih sahnesinden silinir ve Sümer inancını ve edebiyatını Babillilerin devraldığı kabul edilir. Babilliler'in Eski Babil dönemi olarak isimlendirilen, Sümer diyarı üzerindeki ilk hakimiyet zamanlarında ki inancın Sümer inancına çok yakın olduğu görülür ancak uzun Babil tarihi boyunca inancın sabit kalmadığı, büyük ölçüde değiştiği hatta Babil imparatorluğunun son zamanlarında babmbaşka bir hale geldiğ söylenebilir. ) Bunun içinde elimizdeki en değerli
kaynaklardan biri ETCSL yani Elektronik Sümer Külliyatıdır.
Çünkü sitenin girişinde verilen bilgiye göre: Milattan önce
geç üçüncü binyıl ile erken ikinci bin yıl aralığına hitap
ediyor. (Yani, çoğu metin MÖ 2250 ile MÖ 1750 arasına düşüyor şeklinde düşünülebilir. Yani Klasik Sümer çağı ile Eski Babil dönemi eserleri ETCSL içerisinde toplanmıştır.)
Şimdi sizlere başlarda söylediğim bir şeyi ıspatlamaya
çalışacağım. Yani gök tanrısı, hava tanrısı , su ve yer
tanrısı gibi yaratma gücünde kabul edilen büyük tanrılarında
sınırlı olduğunu ETCSL den alıntılar ile göstereceğim.
Öncelikle
hava tanrısı ve tanrıların kralı olarak kabul edilen
Enlil den başlayalım:
ETCSL translations, t1.2.1:
54-64. Enlil was
walking in the Ki-ur.
As Enlil was
going about in the Ki-ur,
the fifty great gods and the seven gods who decide destinies
had Enlil arrested
in the Ki-ur.
{Enlil,
the ritually impure, left the city. Nunamnir,
the ritually impure, left the city.}
.....
54-64. Enlil Ki-ur'da yürüyordu. Enlil Ki-ur'un içindeyken, elli
büyük tanrı ve kaderlere karar veren yedi tanrı Enlil'i
Ki-ur'da tutukladı. {Enlil, ritüel olarak saf olmayan, şehri terk
etti. Nunamnir, ritüel olarak saf olmayan, şehri terk etti...
Sümer mitolojisinde 50'ler ve 7'ler bazı yerlerde karşımıza
çıkar ve buda onlardan birisi. Alıntı yaptığım metinde
Enlil kural ihlali yapıyor ve cinsel ilişkiye giriyor. Sonuç
olarak 7'ler ve 50'ler tarafından tutuklanıp şehirden sürülüyor.
Anlıyoruzki Enlil sınırsız bir güç sahibi değil. Düzen onuda
kuşatıyor.
Zaten Enlil'in sınırlılığını tufan olayında da
görebilirsiniz. Hani Enki tufanı bir insana haber vermiş ve o
insan kurtulmuştu da Enlil'in sonradan haberi olup kızmıştı
fakat diğer "tanrılardan" dolayı herhangi bir zarar
vermediği gibi tufandan sonra o insanın tanrılar cenneti kabul
edilen Dilmun'a alındığını hatırlayınız. Tufandan dolayı
tanrılar aç kalmıştı da tufandan sonra gemideki tufan kahramanı
olan Ziudsura'nın sunduğu kurbanlarla tanrılar doymuş ve Ziudsura 'yı Cennetle ödüllendirmişlerdi. Düşünün kendi
besinlerini yaratmaktan aciz tanrılardan bahsediyoruz. Tabi
Enlil'de diğer tanrıları besleyemiyor ve oda aciz.
Su ve bilgelik tanrısı olarak ifade edilen Enki' ye gelelim.
Yukarıda ingilizcesi verilen hikayeden bir kaç çıkarım
yapacağım:
Enki'nin yer altında başka tanrıların
bilmediği bir yerde uyuduğunu söylüyordu . İfade şöyle idi:
"the place the inside of which no other god knows." fakat
Enki uykusundayken Namma onun yanına varıp uyandırıyor. Dikkat
edilirse Enki'nin yerini kimseler bilmezken Namma istediği anda
ona ulaşıyor. Enki Namma' nın emrini ikiletmeden hemen yerine
getiriyor ve insanın yaratılışında Enki'den daha küçük
tanrılar da görev aldığı gibi (mesela toprağını Abzu'nun
tepesinden getirmek gibi) sonunda An ve Enlil de görev alıyor
(Kilden insanı pişiriyorlar ). İnsanın kaderini Namma
belirlemiş oluyor ve insana görev yüklenmesi için de Enki
Namma'dan izin istiyor. Demek oluyor ki, Namma mutlak bir
üstünlük ve güçte kabul ediliyor ancak diğer tüm tanrılar
onun çizdiği kaderin bir parçası ve melekleri çağrıştıran
bir konumdalar.
Gariptir ki mutlak güç sahibi ve tam
hakim olarak gösterilen Namma'ya zaman içinde giderek daha az
önem vermişler gibi görünüyor. İnanışa göre Namma Evreni
yaratmış ama Evrenin ve tanrıların krallığına gök tanrısını
getirmiş. Sonradan Gök tanrısının oğlu babasının yerini alıp
tanrıların kralı olmuş ve evrenin idaresini devralmış.
Landsberger'den öğrendiğimiz kadarıyla ikinci dönem panteonunda
(Tanrılar meclisinde) 15 tanrı vardı. Çığ hanımın
kitabına göre zamanla 1500 tanrı olmuştu. Babilliler zamanında
ise 15 000 e ulaşmıştı. Lansberger'den öğreniyoruz ki
Babilliler, tanrıları hem yıldızlarla eş tutmuş hem eşitleme
yoluna gitmiş.
Peki Babil ve Akad tahrifatlarını bir
kenara bırakırsak Sümerlerin ikinci döneminde her şeyin kaynağı
ve herşeye muktedir bir tanrıya yani Namma 'ya inandıklarını
görüyoruz. Diğer tanrılar sınırlı ve melekleri çağrıştırır
bir konumdalar. Şimdi asıl soru eğer daha geriye gidersek yani
ilk dönem sümer inancına bakacak olursak karşımıza ne çıkar?
İlk Dönemin (Ön
Sümerler Döneminin) İnancı:
İlk
döneme ait kalıntılarda herhangi bir bitki, hayvan veya insan
suretinde puta rastlanmıyor. İbadet ettikleri yeri belli eden
soyut bir sembol mevcuttur. Bu da bir sunak olarak düşünülebilir.
İkinci dönem itibariyle sunak olarak düşünüldükleri belli
oluyor. Birinci dönem de de bu şekilde düşünmüş olmamaları
için bir sebep yok. Çeşitli kültürlerde sunaklar özellikle
kurban ibadetiyle ilişkili olarak karşımıza çıkar. Bu günkü
Hristiyanlık ve Yahudiliktede sunak kavramı vardır.
Eyüp Ay'dan alıntı:
"....Konumuz
açısından bilinmesi gereken husus; Ön-Sümer devrinde Tanrı,
tek(il) ve soyut simgelerle; Er-Hanedanlar devrinde -Sami Akadların
kültürel etkisiyle- tanrı, çok sayıda (çoğul) ve istisnasız
antropomorfik (insan suretinde ) tasvir edilmişlerdir....."
Landsbergerden alıntılar:
"Tanrılar
sisteminin inkişafını heyeti umumiyesiyle alacak olursak, bu
sistem
bize halâ bir mucize, çözülmemiş bir muamma kalmaktan ileri
gidemez.
Ay şehri olan Ur'da Cemdet - Nasr devrinde ay'a ait hiç bir
sembol
yoktur,
ve yine meselâ gök
tanrısı ile kızının tapıldığı Uruk
şehrinde
de Cemdet - Nasr devrinde, onlara ait hiç bir sembole rastlanmaz."
"
Tam ve istisnasız olarak görülen anthropomorphisme'in(Tanrıların
insan suretinde tasvir edilişinin) Er-hanedan
devrinde meydana geldiğini iddia edenlere karşı, belki daha
Cemdet- Nasr devrinde bile(İlk dönemin son kısmında) , birkaç da
olsa, insan şeklinde tanrı tasvirleri bulunduğu söylenebilir. Bu
devrin bazı tapınma sahnelerinde kült merkezini teşkil eden
sembolün önünde insan şeklinde bir figür bulunur.
Arkeologlar
bu figürün tanrı mı, yoksa rahip mi olduğunda
münakaşadadırlar.(aşağıda
resmi verilmiştir.)
Filvaki
bu figür alelâde bir insan tasvirinden hiçbir ayrılık göstermez.
Şunu da kat'iyetle biliyoruz ki, bu
devirde tanrıların mabedlerde insan şeklinde heykelleri de
yoktur."
Yani
ilk dönem itibariyle herhangi bir puta rastlanmıyor.
ilk dönemin son kısmında bulunan bazı heykeller olsa da bunlar
tüm tevazusuyla yaratanına yönelmiş, ibadet eden insan görüntüsü
veriyorlar. İkinci dönemde ise Tanrıların hepsi insan suretinde
tasvir edilmiş.
Landsberger
ilk dönem inancının totemizm olduğunu düşünüyor ancak bu
düşüncesinin aleyhine argümnanları da yine kendisi sunuyor. Eğer
totemizm varsa niçin herhangi bir bitki ya da hayvan tasvirine
kutsiyet atfetme, tapınma yok. İkinci dönemde ki tüm tanrı
tasvirlerinin insan suretinde olduğunu söylüyor. Eğer ikinci
dönem inancı totemizmden türemişse neden hiç bir bitki yada
hayvan suretinde tanrı tasvirine rastlanmıyor. Ayrıca totemist
kabileler incelendiğinde, onların inanışındaki bütün tanrıların
yaratma gücünde olduğu görülüyor. Halbuki ikinci dönem çok
tanrılı inancındaki tanrıların bir kaçı dışındakiler
yaratma gücünde değiller. Hatta Namma haricindeki yaratıcı
tanrılar bile sınırlı varlıklar olarak düşünülmüş. Bir
başka yazı da bu konu daha ayrıntılı ele alıncak ve daha fazla
argüman sunularak, ilk dönem inanışının totemizm olarak
kabulünün ne kadar zorlama olduğu daha iyi ortaya konacaktır
inşaAllah.
Hadi bir sonraki bölüme.
Ön Sümerden Er
Hanedanlara Geçerken Oluşan İnanç Değişimi:
Sümerler hiç bir şey yokken her
şeyi Namma 'nın yarattığına tanrısal hiyerarşinin bile onun
eseri olduğuna ve herşeyin kaderini onun belirlediğine
inanıyorlardı. Giderek Tanrı sayısını çoğaltan Sümerler
aceba başlangıçta kaç tanrıya inanıyor olabilir. Başlangıçta
sadece Namma'ya inanıyor olabilirler mi? Namma ile hiç bir erkek
tanrının ilişkilendirilmemiş olması ve zaten herşeyin
kaynağının Namma olması sebebiyle aceba Namma'ya annelik sonradan
yakıştırılmış olabilir mi? İlk dönemden hiç put çıkmaması
bir kaç tane şüpheli heykel varsa da ilk dönemin sonlarına ait
olması, başlangıçta her şeye Kadir tek bir ilaha taptıklarının
işaretidir. Sonradan türeyen tanrıların herşeye kadir olmaması
birer görevli olmaları da meleklerin putlaştırıldığına işaret
eder. Peki neden Namma' yı anne kabul ediyorlar? Sümerler'in
başarısı ziraate verdikleri önemle doğrudan alakalıdır ve
ziraat toplumu olmaları doğurganlığa önem vermelerini sağlamış
olabilir. Hem doğurganlığa verdikleri önem hem de Namma'dan
şefkat beklemeleri onların bu anne tanrı anlayışına
sürüklenmesinde etkili olmuş olabilir. Peki Namma neden evrenin
yönetimini erkek olan gök tanrısına devrediyor. Sümer toplumunda
meydana gelen ataerkil şehir hiyerarşisi inanışlarını da
şekillendirmiş olabilir.
Aceba neden Sümerler'in bazı
hikayeleri ile semavi dinlerin hikayeleri benzerlik gösteriyor?
Artık daha iyi bir cevabımız var.
Merhametiyle herşeyi kuşatan, eşsiz,
Ulu Tanrı lutfetmiş ve bir zamanlar Arapça, bir zamanlar
Aramice ve bir zamanlar İbranice konuştuğu gibi bir zamanlar da
SÜMERCE konuşmuş olabilir.
Bütün kelamlar aslında kaynağını
ondan alır. Kur'an dan bir ayetin meali:
“Biz
her millete bir peygamber gönderdik.O da “Allah’a
ibadet edin, tağuttan uzak durun!” dedi.
Sonra onlardan bir kısmına Allah hidâyet nasib etti, bir kısmı
hakkında da sapacaklarına dair hüküm kesinleşti. İşte gezin
dolaşın dünyayı da peygamberleri yalancı sayanların
âkıbetlerinin ne olduğunu görün!”(Nahl,
16/36).
Peki bu noktada şu
soru akla gelebilir: Sümer metinlerinde neden peygamber yok?
Ben de diyorum ki acaba yok mu?
Sümerlerde tufan kahramanı
Ziudsura'dır. Ziudsura'ya haber ileten Enki idi. Bize göre
peygamberlere vahiy ileten Hz. Cebrail' dir.
Enki'nin bilgelik tanrısı olarak
kabul edildiğini yani bilgi ile ilişkili olduğunu, Hz. Cebrail'in
ise peygamberlere ilahi bilgileri ilettiğini düşünürseniz
ortaya bir acaba çıkıyor ama benim asıl cevabım bu değil.
Şimdi bu soruya asıl cevabım
şudur: Sümerlerde kral, tanrılar ile insanlar arasında bir
aracı idi yani krala bir çeşit peygamberlik vermiş gibiler.
Peki bu durum nasıl oluşmuş olabilir?
İslam tarihine baktığım zaman Hz.
Peygamberden sonra ümmetin en takvası olarak bilinen kişinin
seçilerek halifeliğe getirildiğini sonra yine en takvalardan
birinin seçilerek halifeliğe getirildiğini ancak bir yerden sonra
halifeliğin sultanlığa dönüştüğünü , takva şartı
aranmadığını ve fakat halifelerin ben Allah'ın halifesiyim bana
itaat edin diye bir dava güttüklerini görüyoruz. Hatta bir Emevi
halifesinin halife emrini Allah ın emri gibi takdim etme gayretinde
olduğu ifade edilir. Bence bu durumların benzerini Sümerler'de
yaşadılar. Sümer peygamberi vefat edince toplumun idaresi
muhtemelen en dindar olanlardan birine verildi. Muhtemelen bir süre
sonra Sümer halifeliği de Kraliyete dönüştü ve krallar peygamber
yerine kondu. Fakat bu noktada kalmayıp Gılgamışı'ı üçte iki
tanrı olarak anlattıklarını görüyoruz. Bununla da kalmıyor ve
Akadların işgali zamanında Akad imparatoru "tanrı" anlamındaki kelimeyle övülüyor.
Yeri gelmişken yukarıda verilen bir
bilgiyi tekrar edelim ve bazı tespitlerde bulunalım:
Oracc' dan alıntı:
Bir
Sümer Şiirinde ,"Enki ve Ninmah"
ta ( ETCSL
1.1.2
, 17. satırda) Namma, “evrenin tanrılarını doğuran asıl anne”
olarak anılır, öyleki, tüm tanrılar arasındaki birincil
statüsünü ve onun Mezopotamya kozmogonundaki rolünü açıklar.
Daha
sonra, özellikle Akkadlar'ın metinlerinde, Namma önemini kaybeder ve
sadece nadiren bahsedilir."
Yani
Namma 'nın unutulmasında imparatorlarını tanrı ilan eden
Akadlar'ın etkisi olmuş ama Akadlar sonrası bir kralın Ur-Namma
adında olması dikkat çekicidir. Ur kelimesinin anlamının köpek
olduğu Landsberger'in makalesinde söylenmiş. Ur-Namma ismi
şu durumda Namma isimli tanrıya olan sadakati ifade ediyor
olabilir. Halkın hayran kalması ve onun dindar bir kral olmasına
karşılık bir süre sonra (Ölümünden sonra) onunda
'tanrılaştırılması' durumunu ETCSL de Ur-Namma ismini aratarak
tespit edebilirsiniz.
Teorilerimiz
ve incelememiz şimdilik bu kadar. Yakında nasipse daha fazla
argümanla, daha sağlam bir şekilde bu konuyu ele alacağım.
(ve yukarıda vaad edilen diğer Sümer ekolünü anlatıp genel bir tablo çizmeyi ümit ediyorum. Yukarıda savunduğumuz temel fikir yine yerinde kalacaktır. Çünkü diğer ekol, yukarıda tarif edilenden daha fazla tevhide(Tek Tanrı inancına) meyillidir.)
(ve yukarıda vaad edilen diğer Sümer ekolünü anlatıp genel bir tablo çizmeyi ümit ediyorum. Yukarıda savunduğumuz temel fikir yine yerinde kalacaktır. Çünkü diğer ekol, yukarıda tarif edilenden daha fazla tevhide(Tek Tanrı inancına) meyillidir.)
Gayet güzel bir çalışma olmuş. Devamları da İnşaallah gelir.
YanıtlaSilEzeli ve ebedi, her şeyin yaratıcısı Tanrı inancı, Tanrı inancına sahip bütün dinlerin ortak payesidir denilebilir mi?
Sümerlerde olduğu gibi Mısır ve Antik Yunan'da böyle bir köken bulunabilir mi?
Kelam ve İslam felsefesi alanında Profesör olan Bekir Topaloğlu'nun "Allah İnancı" isimli kitabından alıntılıyorum: (sayfa 13-14) :
SilÇin dinlerinde öncelerinde monoteizmi andıran bir tanrı inancı hakimken sonraları Shangti adlı semavî tanrının yanı sıra, gök ve yer ruhlarıda tanrılaştırılmış ve böylece çok tanrıcı anlayışa kaymalar olmuştur. Bununla birlikte Çin'de tek tanrı inancının yozlaşmasına karşı sık sık tepkiler meydana gelmiştir.
Eski Mısır dininde güçlü bir tanrı inancının bulunduğu şüphesizdir. Fakat bu inancın tek tanrıya mı,yoksa bir tür çok tanrı (her kavme özgü bir tanrı) esasına mı dayalı olduğu konusu tartışmalıdır. Tanrı, Mısır metinlerinde "her şeyi yaratan, ezelî, dehrin ve sınırsız ilmin sahibi, görünmeyen ama duaları kabul eden..." ulu bir varlıktır. Ancak aynı vasıflarla birden fazla tanrı nitelendirilmiştir. Bu ikinci derece tanrılar, tek tanrının çeşitli isimleri ve tecellileri olarak da görülebilir. Nitekim Hz. Yusuf'un Mısır'da mahpusken mahkumlara "Allah'tan başka taptıklarınız sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimlerden başka bir şey değildir."(Yusuf 12/40) şeklindeki hitabı da bu görüşü destekler mahiyettedir.
Eski Yunan tanrı anlayışına politeizm hakimdir. Bu inanışın çeşitli kavim ve milletlerin tesiri altında oluştuğu düşünülebilir. Homeros'un şiirinde tanrılar "ölümsüz, acı ve üzüntüden uzak, ölümsüzlük sağlayan gıdalarla beslenen, kendi hallerinin dışındaki kılıklarla görünen, iyilikle davranan, ancak yeminin bozan ve yabancılara eziyet eden kötü kimsleride cezalandıran" varlıklar olarak nitelenir. Öte yandan sokrat öncesi düşünce sistemlerinde, mücerrede doğru gelişen bir tanrı anlayışından söz edilmektedir. Sokrat tanrılara ahlaksızlık yakıştırılmasını eleştirmiştir. Eflatun ise geleneksel Yunan tanrılarına atıfta bulunmuşsa da felsefesinde yer verdiği semavi varlıkların mahiyeti onlarınkinden farklıdır. Onun asıl teolojisinde tanrı aşkın ve üstün özellikler taşır. Bu teolojinin gerçek bir monoteizmin işaretlerini taşıdığını belirtmeliyiz. Aristo'nun sisteminde ise tanrı hareketin sebebidir ama kendisi hareket etmez. Varlık tohumunu tanrıdan alan tabiat, dolaylı olarak ilahîdir ve yüksek formlarla kendini gerçekleştirir. Bu noktada Grek dini geleneksel dinden sapar ve yeni bir özellik kazanır.
sümerler dönemi, islamdan çıkışın en büyük sebebi haline geldi, abartıyla karışık çarpıtmalı yorumlar detaylı araştırmayan gençlerimizi, biraz da işlerine geldiği için gayrimüslim etti, kimisi ateist kimisi agnostik oldu, bi çoğu da ne olduğunu dahi bilmiyor. islami bakış açısı eksikti bu meselede. umarım bu yolda ısrarcı olur, başarıya ulaşırsınız.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Bu konuyla ilgili olarak blogumda bulunan diğer yazı ve videolara ulaşabileceğiniz sayfa linki: https://antikyalanlar.blogspot.com/p/dinlerin-evrimi.html
YanıtlaSilbu sayfadan ilk dinin monoteist olacağına dair Wilhelm Schmidt'in çalışmaları hakkındaki yazı , sargon nehre bırakılmamaıştır başlıklı yazım, tufan vb. konulardaki içeriklere ulaşabilirsiniz.
Çok başarılı makale. Bu konuda üstüne yok diyebilirim. Allah cihat sevabı versin. Muvaffak kılsın...
YanıtlaSilAmin. Çok teşekkür ederim.
SilSelamınaleykum hayırlı bayramlar kardeşim. Yazı çok güzel emeğine sağlık. Bir soru sormak istiyorum kurandaki Hama’n ile ilgili araştırman var mu duymuşsundur. Maurice buccaile nin araştırması ve Tevrat incil ile kurandaki hamanın farklı karakterler olupta bizim araştırmalar sonucu haklı çıktığımız olayı. Bunun hakkında araştırman var mı ya da yoksa yapar Musun özellikle buna olan yanı bu mucizeye olan itirazlarla birlikte. Bu Araf’a hayırlı bayramlar.
YanıtlaSilAleykümselam. Sizede hayırlı bayramlar. Teşekkür ederim. Haman meselesi benim listemde var. Henüz sıra gelmedi. İnşaAllah vakti geldiğinde dediğiniz üzere ayrıntılı bir araştırma yapmak niyetindeyim.
SilEyvallah tamamdır. Tekrar bayramınız mübarek olsun
SilBirader, rahmetli Muazzez İlmiye Çığ'ın Tevrat İncil ve Kuran'ın Sümer'deki Kökeni adlı eserini okuyunca sen de üzülmüşsün anlaşılan. Böylesine ilim dolu bir bilim kadınının sahip olduğu tüm bilgileri semavi dinleri ve özellikle İslam'ı çürütmek için kullanması beni pek bir üzdü. Oysaki ne hayaller ile kitabı okumaya başlamıştım. Kuranı didik didik etmiş bir insanın, Kuran'ın Sümerden günümüze gelen Tevrat ve İncil'de dahil tüm dinlerden etkilendiğini ve Hz.Muhammed'in oradaki hikayeleri Kuran'a eklediğini okuyunca şok olmuştum bende... İnsanın seninki gibi bir anti tez yazası geliyor gerçekten. Oysaki Kur'an'da yaratılışın en başından beri tek bir ilah olduğu, Hz.Adem'den Hz.Muhammed'e kadar gönderilen tüm nebilerin aynı dine mensup olduğu, hepsine aynı dini anlatan kitaplar verildiği, dolayısıyla hepsinin aynı dini tebliğ ettikleri anlatılıyor. Kuran'ın önceki dinleri ortadan kaldırmak için değil, kemale erdirmek yani yanlışlarını düzeltmek için gönderildiği yazıyor. Sayın Çığ'ın bu ayetleri görmezlikten gelmesi ve semavi dinlerin sanki insan uydurması gibi anlatması beni çok üzdü. Allah taksiratını affetsin ne diyelim...
YanıtlaSilaslında herkesin ve özellikle inananların inançlarının sarsılmasını yazmışsın hocam..herkese tercüman olmuşsun..ama zaten bu düşünce tarzı hiç tutmaz..çünki aslında gerçek birdir..yazılanı aslında başka argümanlarla anlamını değiştirmeye çalışmak doğru gelmiyor bana.mesela imüslümanlıkla hristiyanlık arasında bu kadar mı fark olur.....ama yahudilikle müslümanlık arasında çok benzerlik var...aslında hepsi islamdı demek kolaycılık olur..aslında biraz da düzenbazlık desem ağır mı kaçar..?herşeyi bırakalım.olaya din karşılaştırması olarak bakarsak en eski olan kazanacaktır.yani sümer dini kazanacak..ama zaten hepsi islamdı sonradan bozuldu dersek yanlış yoldayız demektir...sünnet olayına kadar bu tabletlerde bilgi var....
Silİsrailoğullarının Hz. Davud'tan itibaren belli bir devlet sahibi olduğu ve Hz. Süleyman zamanı Krallığının yemende ki Sebe/Saba(herneyse artık) krallığı tarafından desteklendiği hakkında akademik tarihçilerin beyanları var. Mö 1000 civarı diyende var daha eski tarihte tartışılıyor. Mö 7. yüzyıl civarıydı yanlış değilsem ki Asur metinlerinde iki israiloğulları krallığından birinin işgali anlatılıyor. (işgal öncesi İsrailoğulları iki devlete ayrılarak bölünmüş) ve malumunuz MÖ 550 civarı Babillilerin Kudüs'ü işgali ama belli bir süre sonra israiloğullarının sürgünden gelip tekrar kudüs'e yerleşmesi. sonrasında MS 40 civarı sanıyorum, Roamnın onları süğrmesi.... gelmeye çalıştığım nokta odurki, İsrailoğullarının yüzyıllar boyu birlikte yaşayan bir toplumu vewya devleti veya dayanışması oldu. bu yüzlerce yıllık süreç içerisindede tekrar tekrar peygamber gelmeside kitabın korunması açısından önem arz eder sanıyorum. Buna karşılık Hz.ç İsa'ya inanan kimseler uzun süre devlet sahibi olamadıkları gibi bizzat Hz. İsa neredeyse çarmıha gerilmiş olacaktı. Roma topraklarında hristiyanlık gizliden bir örgüt gibi yayılırken doğrusunu yanlışını ayırt edip onu koruyacak bir resmi devlet kurumundan ve açık bir rahip sınıfından mahruım idi. Sonunda roma Hristiyanlığı benimseyip incile yöneldiğinde önünde çok sayıda farklı incil bulmuştu. Malumunuz büyük bir toplantı hazırladılar ve 4 incile indirdiler. Barnabas incili gibi Tevhid düşüncesini işleyen bir incilide reddetleri arasında duyurmuş oldular. Hristiyanlığın tahrif olduğunu anlamak isteyen başka dine bakmadan direk hristiyanlığın hristiyanlıktan ne denli farklı olduğuna baksın yani kabul dilen ve reddelien incilleri kıyaslasın. Eğer İslam daha iyi korunma imkanı bulmuş olan Muharref tevrat temelli yahudiliğe daha çok benziyorsa bu bizi şaşırtmaz. Yukarıdaki yazı sümer ve babil zamanı rahiplerinin ne denli tahrif edici olduğunuda gösterir örnekler vermiş olmasına rağmen bunu bir seçenek olarak kabul etmeyip kolaycılık olarak yaftalamak ......:( Kusura bakmayın ama inkarcılıktan öte kolaycılık mı var?
SilEsselamun aleyküm. Çalışmalarınızı çok severek takip ediyoruz. İslam Zerdüştlük yamas8 iddalarına karşı bir çalışmanız varmı? Varsa zahmet olmazza kzanemre@gmail.com hesabına yazzanız. Birde sitede neden hiç reklam yok mübarek az biraz maddi yardımda alsana. Reklamlara biz tıklarız
YanıtlaSilVe aleykümselam ve Rahmetullah. kardeşim bildiğim kadarıyla bu konuda Dr. Zakir Naik'in çalışmaları var.
Silhttps://www.youtube.com/watch?v=SyNq98WdwDY
yukarıda adresi verilen videoyu izledikten sonra Dr. Zkir'in yazılı çalışmalarını aratıp erişmeye çalışmanızı öneririm. Scribd.com gibi sitelerde olabilir. Ben de ileride bu konuyu araştırmayı ve ilk olarak Dr. Zakir'in çalışmalarından başlamayı düşünüyorum. şimdilik önümde başka konular var.
Kardeşim bu kitabı dün okumaya başladım 50. Sayfasına gelene kadar neler çektim neler.
YanıtlaSilÇünkü tarihi,arkeoloji ve kalıntılarını sevip araştıran bir insanım.Ve tarihi araştıran biraz bilen birileri varsa bu kitaba gülüp geçer.ancak tarih hakkında bilgisi olmayan,dini reddetmek için bahane arayan ateist,deist ,agbostikler bahane olur bu bu kitap.
Dinler tarihi hakkında da karen amstrong okudum.
Sümerliler gökten zembille inmedi öncesinde de asırlarca insanlık ve inançlar var olmuştur. Yaşam inanışlar her dönem birbirlerine birieyler ekleyerek ilerlemiştir.sümerliler ise bu birikimin eseridir.Ondan sonra gelen dinler ise bu birikimin devamınızın.Yaratıcı insanlar her dönem kendi yaşam koşulu ve imkanlarına göre inanış vermiş ve her dönemde bir önceki verdiği inanışı silmeden yeni kurallar ekleyerek devam ettiğine inanıyorum.Yani inanış yaratıcı Sümerler’den öncede vardı lakin yazı olmadığı için dönem olarak geçiyor ama gerek arkeoloji kalıntılarda gerek duvar figürlerinde gene destanlarında mitolojilerinde bunları görmek mümkün.
Muazzez ilmiye hanım gibi bir kadının bilgisini deneyimini tarafsızca yazmayıp direk dini inanışlara savaş açması ve kendi istediği gibi cımbızlaması üzdü.
Dediğim gibi Sümerler’den önce,sümerliler ve bunun devamında incil Tevrat kuran gibi inanışların var olması ve kuralların aynı olması bir yaratıcının var olduğunu gösterir. Sümerler’den kopya çektiğini değil.çünkü dediğim gibi Sümerler’den önce de dini inanışlar ibadetler tanrı korkusu kuralı vardı. O zaman sorarlar adama Sümerler’den öncesi nereden geldi diye.
Göbekli tepe bulundu ne kasar yazı olmasa da figürler yorumlar herşeyi meydana çıkarıyor. Muazzez hanım KESK’e bilgisini böyle kötüye değilde tarafsızca bir kitap yazsaymış.
Engin kardeşim seninle bir kaç konu konuşmak istiyorum bir itibat kurarsak memnun olurum. Teşekkürlerimi sunuyorum.
Sizin gibi tarih ve arkeoloji ile ilgilenen ve mümin bakış açısına sahip kimselerin yardımına ihtiyacım var. Youtube kanalından verdiğim e posta adresimi buradan da veriyorum: zoraki36@gmail.com
SilFacebook grubumuzun adresi: https://www.facebook.com/groups/2632296620195860
SilDediğiniz gibi Namma (Nammu) üstü örtülen bir sır gibi duruyor. Şeytanın hak dini nasıl tahrif ettiği ortaya çıkmasın istenmiş gibi duruyor.
YanıtlaSilAllah ilmizini artırsın. Bir çok defa ben de niyetlendim böyle bir şey hazırlamaya ama ingilizce olmayınca kaynak verme zorluğu oluyor maalesef. Kaynak veremeyince de ateistlerin iftiraları gibi havada kalıyor anlatılanlar. Çok sağlam bir araştırma yapmışsınız tebrikler. Allah muvaffak eylesin. Bu çalışmaların youtube videolarını da hazırlamanızı istirham ediyorum. Malum, ülkede okuyan yok sadece dinliyorlar. Ayrıca iddialar da çoğunlukla yotube üzerindeyken, itirazların da orada olması güçlü bir savunma olacaktır. Allah ilminizi artırsın..
YanıtlaSilAmin. Çok teşekkür ederim. Zamanla seslendirmen vb. yardımcılar bulabilirsem Youtube içeriklerimi hazırlamamda hızlanacaktır diye ümit ediyorum.
SilMaşallah , gerçekten Allah 'in ilim ile araştırma ile hidayet ettiği kimselerdensin. Senin yakın yazılarına düşüncelerim vardı fakat kaynağım yoktu. Araştırdıkca senin yazıları buldum. Rabbım hidayetine arttırsın.
YanıtlaSilAmin. Çok teşekkür ederim. Sizinde ....
Sil