23 Mayıs 2018 Çarşamba

Semavi Dinlerin Kökeni Sümerler mi? (HAYIR)

Not: Aşağıdaki yazıyı hazırlarken dikkate almış olduğum kaynaklar, bana Sümer inancı hakkında çok açık bir yön göstermişti ve yazıyı o yönde hazırlamıştım. Şimdiki bilgilerime göre Evrenin yaratılışı konusunda   Sümerlerde iki farklı ekol bulunduğunu düşünüyorum.  Aşağıdaki yazıda mavi arkaplan rengi ile yazılmış yorumlar benim şimdiki bilgilerime göre ekleme ihtiyacı hissettiğim bazı uyarılar hükmündedir. Aşağıdaki yazı sizlere önemli bilgiler sunacaktır ancak konunun tamamlanması ve diğer ekolünde  işlenmesi için ikinci bir yazı hazırlamak niyetindeyim. 


Acaba neden Sümerlerin bazı hikayeleri ile semavi dinlerin hikayeleri benzerlik gösteriyor?

Acaba Ön Sümerler döneminde tek Tanrılı bir inanç olabilir mi?

Sümerler'in tarih sahnesinden çekilmesinden çok sonra bile dil ve edebiyatları yaşamıştır fakat Sümerler'in bizzat kendilerinin tarih sahnesinde olduğu 4 temel dönem vardır. Ön Sümerler dönemi, Er Hanedanlar dönemi, Akadlar'ın işgali altındaki dönem ve Klasik Sümer çağı. Elimizdeki en eski dini metinler, Sümerler'in ikinci döneminden geliyor. İkinci dönemin inanışı açıkça çok tanrılı bir dindir fakat yapacağımız inceleme sizi şaşırtabilir. Şöyleki:

*Öncelikle ikinci dönem ve sonrasındaki kaynaklarda görülen tanrı inancı ele alınacak ve Sümer dininde ki herşeyin yüce kaynağı kabul edilen “Namma” isimli Tanrı üzerinde durulacak. 

**Sümerler'in ilk döneminde daha farklı bir din anlayışı olduğunun işaretleri ortaya konacak.

***İlk dönemdeki inanışın ikinci döneme geçerken uğradığı değişim hakkında bir teori ortaya konacak.

Hadi başlayalım:




Sümerler'de Er Hanedanlar (ikinci Dönem) ve Sonrasındaki Tanrı İnancı:
Öncelikle Muazzez İlmiye Çığ hanımdan bir alıntı ile başlayalım:
Sümer dini çok tanrılı bir dindi. Dünya'da, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde fakat insan üstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı.
İnsanlar gibi, onların da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su tanrıları yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu tanrılardı.”
Bu paragrafta ki benim yazım için önemli olan kısım son cümle. Mesela Güneş tanrısı her sabah yorulmadan Güneş'i doğurur fakat yaratma gücünden mahrumdur. Ciğer falı bakanların piri olduğunu ve adaleti sağladığını fakat yaratma gücünden mahrum olduğunu görüyoruz. Yani Güneş tanrısı aslında Güneş'in görevlisi , memurudur. Ay tanrısı da aynı şekilde Ay'ın memurudur ve çok sayıda koruyucu ya da görevli tanrı vardır bu inançta. Bu durum semavi dinlerdeki melek inancını çağrıştırır. Semavi dinlerden farkı ise Sümer inancındaki meleklerin erkeklik ve dişiliklerinin olması, aile kurmaları ve insanlar gibi iyilik ve kötülük yapmalarıdır.

Peki ilk bir kaç tanrının yaratma gücü var dedik. Acaba bu tanrılar tam anlamıyla sınırsız ve herşeye muktedir mi? Hayır. Yer, Gök, Hava ve Su tanrıları da sınırlı tanrılar idi ve Sümer Mitolojisinde sınırsız , herşeye muktedir ve herşeyin kaderini belirlemiş tek bir Tanrı vardı: NAMMA. (Şimdiki bilgilerimle bu konuda bir ikilik olduğunu düşünüyorum ancak yinede, Sümerlerde ki belli bir ekolün görüşünü ortaya koyduğu için yazıyı tümden değiştirmekte istemiyorum.) 
Sizlere kaynak olarak arkeolog Eyüp Ay'ın makalesinden bilgiler ve Ordinaryüs prof. Dr. Benno Landsberger'in makalesinden alıntılar sunacağım. Dahası Oxford Üniversitesi merkezli olarak hazırlanmış olan Elektronik Sümer Külliyatından (ETCSL)'den alıntılar sunacağım. Uluslar arası bir arkeoloji projesi olan "Oracc" dan da alıntılarla Namma hakkında ki iddiamı destekleyeceğim.

Eyüp Ay'ın “İlahi mesajın kadim medeniyetlerdeki izdüşümü” makalesinden bir alıntı ile başlayalım:
Sümerler, herşeyin yaratıcsı olduğuna iman ettikleri ve adını “ deniz ideogramı”yla yazdıkları büyük yaratıcı ulu/ana tanrı(ça)ya inanıyorlardı. Nammu adıyla andıkları bu yaratıcı tanrı ezeli ve ebedi idi. Evren'de ondan evvel herhangi bir varlık yoktu. O; Evren de dahil olmak üzere bütün mahlukatın -Sümer Panteon'un da (Tanrılar Meclisinde) yer alan tanrıların da yaratıcısıdır. Ulu Nammu , Yer'i ve Gök'ü suda/sudan yarattı. Yer ve Gök yaratıldığında “Anki idi” yani birleşikti. Onları birbirinden ayırmadan önce onları idare edecek tanrıları yarattı. Belirlemiş olduğu değişmez “ME” “kader” lere göre yönetmek üzere Yer'in ve Gök'ün egemenliklerini onlara devretti ya da onları memur etti. Gök'te atmosferi, Güneşi, gezegenleri, Ay ve yıldızları; Yer'de de ; dağları, okyanusları, nehirleri ve bitki ve hayvanları yarattı. Onların “ME” lerini belirledi ve onları yönetici tanrıların emrine verdi. Bütün bu (yorucu) işleri yaptıktan sonra (dinlenmek üzere) tahtına oturdu. Bir süre sonra -tanrıların ricası üzerine- tanrılara hizmet kulluk etsinler, temiz evler yapsınlar ve kendilerini iki misli çoğaltsınlar diye insan'ı Sümerlerin cenneti olan – Duku'da yaratmaya karar verdi.” (Eyüp Ay'ın makalesi incelendiğinde bu paragraftaki bazı hususları Kramer'e dayandırdığı görülebilir. Kramer önemli bir Sümerologtur ancak bazı hususları  doğrudan Sümer tabletlerinden sunmak yerine çıkarımsal olarak bizlere sunmaktadır. Elbette belli bir mantığa göre bunları bize sunuyor ancak bu durum, sümerlerin inancının nasıl olacağını tahmin etmek demektir. Çıkarımsal tahminler ile tablet metinlerinde doğrudan ifadesini bulan inanç unsurları bir tutulamaz. başlangıçta gök ile yerin bitişik olması hususuda, ilk insanların cenneten koyulduğu hususuda  çıkarımsal tahminlerden geliyor.  Özellikle Kramer'in ilk insanları temsil ettiğini düşündüğü hikaye için  ciddi eleştiriler mümkün ve ikinci yazıda işlemeyi umut ediyorum.)

Şimdi bu bilgileri ETCSL den yani Elektronik Sümer Külliyatından yapacağım alıntılar ile destekleyeceğim ama önce kaynağın saygınlığını size göstermek isterim:

ETCSL (Elektronik Sümer Külliyatı ) Projesi :

Proje 1997'de başladı ve Oxford Üniversitesi Oryantal Enstitüsü merkezli olarak yürütüldü. Projede yer almış diğer organlar All Souls Collage, British Academy, Macar Bilimsel Araştırma Fonu, Macar Bilimler Akademisi'dir. Ayrıca Chicago Üniversitesi ve Pennsylvania Üniversitesi Kütüphanelerinden yararlanılmıştır. 2006 yılında finansmanı sona erdirildi ancak web sitesi hizmet vermeye devam ediyor.

Şimdi bu elektronik külliyattan alıntılar sunacağım: (önce İngilizcesini verip sonra önemli kısımlarının Türkçesini vereceğim)
EtcslTranslation t1.1.2:

1-11.  In those days, in the days when heaven and earth were created; in those nights, in the nights when heaven and earth were created; in those years, in the years when the fates were determined; when the Anuna gods were born; when the goddesses were taken in marriage; when the goddesses were distributed in heaven and earth; when the goddesses …… became pregnant and gave birth; when the gods were obliged (?) …… their food …… dining halls; the senior gods oversaw the work, while the minor gods were bearing the toil. The gods were digging the canals and piling up the silt in Ḫarali. The gods, crushing the clay, began complaining about this life.

12-23.  At that time, the one of great wisdom, the creator of all the senior gods,  Enki  lay on his bed, not waking up from his sleep, in the deep  engur, in the subterranean water, the place the inside of which no other god knows. The gods said, weeping: "He is the cause of the lamenting!"  Namma, the primeval mother who gave birth to the senior gods, took the tears of the gods to the one who lay sleeping, to the one who did not wake up from his bed, to her son: "Are you really lying there asleep, and …… not awake? The gods, your creatures, are smashing their ……. My son, wake up from your bed! Please apply the skill deriving from your wisdom and create a substitute (?) for the gods so that they can be freed from their toil!"

24-37.  At the word of his mother  Namma,  Enki  rose up from his bed. In Ḫal-an-kug, his room for pondering, he slapped his thigh in annoyance. The wise and intelligent one, the prudent, …… of skills, the fashioner of the design of everything brought to life birth-goddesses (?).  Enkireached out his arm over them and turned his attention to them. And after  Enki, the fashioner of designs by himself, had pondered the matter, he said to his mother  Namma: "My mother, the creature you planned will really come into existence. Impose on him the work of carrying baskets. You should knead clay from the top of the  abzu; the birth-goddesses (?) will nip off the clay and you shall bring the form into existence. Let  Ninmaḫ  act as your assistant; and let  Ninimma,  Šu-zi-ana,  Ninmada,  Ninbarag,  Ninmug, …… and  Ninguna      stand by as you give birth. My mother, after you have decreed his fate, let  Ninmaḫ  impose on him the work of carrying baskets."  5 lines fragmentary  …… she placed it on grass and purified the birth.

44-51.  Enki  …… brought joy to their heart. He set a feast for his mother  Namma  and for  Ninmaḫ. All the princely birth-goddesses (?) …… ate delicate reed (?) and bread.  An,  Enlil, and Lord  Nudimmud  roasted holy kids. All the senior gods praised him: "O lord of wide understanding, who is as wise as you?  Enki, the great lord, who can equal your actions? Like a corporeal father, you are the one who has the  me  of deciding destinies, in fact you are the  me."


Yukarıdaki hikayeye dikkat ederseniz şu ifade geçiyor:
Namma, the primeval mother who gave birth to the senior gods,” yani Namma Senior(Üst sınıf) tanrıları doğuran “primeval” anne imiş. Primeval önceki çağlara ait, ilkel ya da asıl gibi anlamlara geliyor.
Hikayede kafa karıştırabilcek bir ifade var:
the creator of all the senior gods, Enki lay on his bed,” Tüm senior(üst sınıf) tanrıların yaratıcısı Enki'nin yatağına uzandığı gibi bir ifade var fakat hikayenin devamında Namma onun yanına varıp emredince Enki ikiletmiyor ve Namma'ya annem diye hitap ediyor.
Şu ifadeye dikkat edin: "My mother, after you have decreed his fate, let Ninmaḫ impose on him the work of carrying baskets." Yani: Annem, onun kaderini belirledik sonra, Ninmah'ın ona sepetleri taşıma işini dayatmasına izin ver.”
Yani insanın kaderini Namma belirlemiş. Ayrıca hizmet için yaratılmasına rağmen insana iş yaptırılması için tekrar Namma'nın izni gerekiyor. Ayrıca hikayede insanın topraktan yaratılışı da geçiyor.

Yazımın devamında bu hikayeye yeniden değineceğim.
(Bu hikayenin metni muhtemelen dördüncü Sümer döneminden geliyor. Bunula birlikte MÖ 2600 lere tarihlenen tanrılar listesinde de Namma ismi mevcuttur.  Bu noktada ikinci dönem inancındaki Namma ile dördüncü dönem inancındaki Namma arasında fark olup olmadığı sorulabilir. Maalesef ikinci dönemden kalan bilgi oldukça sınrılı olduğu için ve üçüncü dönem Akad işgali altında geçen zaman dilimi olduğu için bu soruya kesin bir cevap veremeyiz. )

Şimdide Büyük sümer araştırmacısı Ordinaryüs prof. Landsberger'den alıntılar yapalım:

Tanrılar sisteminin, bahsettiğim mucizesi ise şundan ibarettir: On
beş büyük kült şehrinin her birinin kendine mahsus tanrısı vardır.
Büyük dünya beyi, sular beyi, gök tanrısı, güneş tanrısı, ay tanrısı,
büyük yaratıcı ana tanrı, çoban ve nebatat tanrısı gibi. Bütün bu tanrıların
yekûnu en sade bir sentezle Sumer panteonunu(tanrılar meclisi) teşkil eder.”


Ayrıca internet üzerindeki en sağlam kaynaklardan biri olan “ORACC” tanda Namma hakkındaki bilgilere bakmalıyız ama öncelikle Oracc 'ın saygınlığını göstermek için birkaç bilgi vereyim:

  Yönetim Kurulu

Oracc Yönlendirme Komitesi (OSC) şu kişilerden oluşmaktadır: Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi'nden Jamie Novotny , Cambridge Üniversitesi'nden Eleanor Robson , Pennsylvania Üniversitesi'nden Steve Tinney ve California Berkeley Üniversitesi'nde Niek Veldhuis'den oluşmaktadır . OSC, Oracc sisteminin devamlılığını ve belgelenmesini sağlamaktan ve projelerin oluşturulmasına ve bakımına yardımcı olmaktan sorumludur. Komite hiyerarşik değildir ve üyelerinin tamamı eşit statüye sahiptir.

Oracc 'ın sitesinde Namma hakkında şu bilgileri buluyoruz (Yine önce İngilizcesini vereyim ):


Namma (goddess)

Goddess from Eridu. She is known as the mother of the god Enki/Ea as well as the mother goddess who gave birth to the cosmos and all the gods. Like her son Enki/Ea she is also associated with magic. In later times, her role is taken on by Tiamat.

Functions
Very little is known about Namma, who belongs to the oldest generation of Mesopotamian deities and is associated with the pantheon of Eridu. She is mainly known for her role in the cosmogony of early Mesopotamia and her importance in magic, which is restricted to texts written in Sumerian (Wiggermann 1998-2001c: 137-8). According to the god list An-Anum, tablet I line 28 (Litke 1998: 24; Wiggermann 1998-2001c: 137), Namma bears the title "mother who gave birth to the heavens and the earth."

Because this goddess's name is written with sign for "(cosmic) subterranean waters" (Sumerian: engur) Wiggermann (1998-2001c: 136-7) has called her the "Cosmic Ocean" (also see Lambert 2008: 31). No husband or male god is attested in connection with Namma, thus leading to the belief that "the first cosmic production is asexual" (Wiggermann 1998-2001c: 137). In later tradition, namely in Enūma eliš TT , Tiamat takes over the role of Namma as primeval ocean. However, there are significant differences in the way the goddesses are portrayed in the literature (see the entry on Tiamat).

In the Sumerian poem of Enki and Ninmah (ETCSL 1.1.2, line 17) Namma is called the "original mother who gave birth to the gods of the universe", again according her primary status among all the gods and describing her role in Mesopotamian cosmogony. Later on, in particular in Akkadian texts, Namma loses importance and is only rarely mentioned.

"Namma (tanrıça)

Eridu tanrıçası . O, Enki / Ea tanrısının annesi olarak, kozmos ve tüm tanrıları doğuran ana tanrıça olarak bilinir . Oğlu Enki / Ea gibi o da sihirle ilişkilendirilmiştir. Daha sonraki zamanlarda, rolü Tiamat tarafından alınır .

Fonksiyonlar

Mezopotamya tanrılarının en eski nesline ait olan ve Eridu Panteon'u ile ilişkili olan Namma hakkında çok az şey bilinmektedir. Çoğunlukla Erken Mezopotamya'nın kozmogonundaki rolüyle ve Sümer'de yazılmış metinlerle sınırlı olan sihir içindeki önemiyle bilinir ( Wiggermann 1998-2001c : 137-8). Tanrılar listesi An-Anum'a göre , 28 no'lu tablet I hattı ( Litke 1998 : 24; Wiggermann 1998-2001c : 137), Namma, "göklere ve yeryüzüne doğum yapan anne" ünvanını taşımaktadır.

Çünkü bu tanrıça'nın adı "(kozmik) yer altı suları"nın işaretiyle yazılmıştır. (Sümer: engur) Wiggermann (1998-2001c : 136-7) ona "Kozmik Okyanus" adını verdi. (ayrıca bkz. Lambert 2008 : 31). Hiçbir koca ya da erkek tanrı Namma ile bağlantılı olarak onaylanmamıştır, bu nedenle "ilk kozmik üretimin aseksüel" olduğu düşüncesine yol açmaktadır ( Wiggermann 1998-2001c : 137). Daha sonraki gelenekte, "Enūma eliš "de Tiamat, ilkel okyanus olarak Namma'nın rolünü devraldı. Bununla birlikte, tanrıçaların literatürde tasvir edilmesinde önemli farklılıklar vardır. (bkz. Tiamat'a giriş ).
Bir Sümer Şiirinde ,"Enki ve Ninmah" ta ( ETCSL 1.1.2 , 17. satırda) Namma, “evrenin tanrılarını doğuran asıl anne” olarak anılır, öyleki,  tüm tanrılar arasındaki birincil statüsünü ve onun Mezopotamya kozmogonundaki rolünü açıklar. Daha sonra, özellikle Akkadlar'ın metinlerinde, Namma önemini kaybeder ve sadece nadiren bahsedilir."

Size Orijinal adresi de vereyim.

Sümer inancını Akad ve Babillilerin benimsediği söylensede her ikiside Sümer inancında değişikliğe gitmiştir. Mesela Sümer inancında Kral, tanrılar ile insanlar arasında bir aracı olduğu halde Akadlar, tanrı kral birleşimini gerçekleştirmiştir. Babillilerin ise sıfırdan yeni bir, üstdüzey tanrı uydurduklarını görüyoruz. Marduk hakkında Büyük sümer araştırmacısı Ordinaryüs prof. Landsberger'den alıntı yapalım:
"......siyasî sebepler yüzünden meydana gelen dört tanrının birleşmesinden
vücut bulan Marduk'tur. Bu tanrı terkibi tahminen 1800 senelerinde Babil'de teologlar tarafından yapılmıştır. Marduk Enlil'e müsavi
tutulurken, şahsında Enlil'in dünya hâkimi ve mukadderat tayin
edici sıfatlarını toplar. Marduk su tanrısı Ea'nın oğluna müsavi tutulurken
Ea'nın hikmet ve sihir bilgisine sahiptir. Marduk aynı zamanda
ana yaratıcılık kudretine, demonları yenen kahraman Ninurta'nın tabiat
üstü kuvvetine sahiptir. Bizzat Marduk Ninurta'nın rolünü oynadığı
için, artık Marduk'un yanında genç mücahit Ninurta için yer kalmıyor,
demektir."

Landsberger dahasını da söylüyor:

"...Fakat haddi zatında müsavi tutma (denk tutma) esası üzerine kurulmuş
olan teoloji (tanrıların tanrılarla, tanrıların yıldızlarla, yıldızların
yıldızlarla müsavatı) Yeni Babil Çağının bir mahsulüdür...."


Şu halde konumuz açısından Akad ve Babil tahrifatlarından uzak durup Orijinal Sümer inancına yönelmek önemlidir. (Ancak bu o kadarda kolay değildir. Sümerologlar herbir tableti  ayrı ayrı tarihlendirip hangi dönemden geldiği hususunda tespitler yapmaya çalışmaktadırlar. Tarhlendirmesi kolayca yapılabilecek tabletler olduğu gibi hangi döneme ait olduğu çok net tespit edilemeyen  metinlerde vardır. Meseleyi zorlaştıran bir hususta şudur: Yazı MÖ 3500 ciavında keşfedilmiş olabilir ancak Sümerler ilk etapta yazıyı devletin kayıt tutma ihtiyacına yönelik kullanmış gibi görünüyor. Yüzlerce yıl sonra edebi metinlerini ve  dini inanışlarını yazmaya başlamışlar. Elimizdeki en eski Tanrılar listesi ise MÖ 2600 civarından geliyor. Yani yukarıdaki tasnife göre  Sümerlerin İkinci döneminden geliyor. Elimizde İkinci döneme ait tabletler olmasına rağmen yinede bugün elimizde bulunan Sümer metinlerinin büyük çoğunluğu sümerlerin Akad işgalinden kurtuluşundan sonraki klasik Sümer çağına aittir. Yani yukarıdaki tasnife göre dördüncü dönem. Bu dönemden sonra Sümerler tarih sahnesinden silinir ve Sümer inancını ve edebiyatını Babillilerin devraldığı kabul edilir. Babilliler'in Eski Babil dönemi olarak isimlendirilen, Sümer diyarı üzerindeki ilk hakimiyet zamanlarında ki inancın Sümer inancına çok yakın olduğu görülür ancak uzun Babil tarihi boyunca inancın sabit kalmadığı, büyük ölçüde değiştiği hatta Babil imparatorluğunun son zamanlarında babmbaşka bir hale geldiğ söylenebilir.  )    Bunun içinde elimizdeki en değerli kaynaklardan biri ETCSL yani Elektronik Sümer Külliyatıdır. Çünkü sitenin girişinde verilen bilgiye göre: Milattan önce geç üçüncü binyıl ile erken ikinci bin yıl aralığına hitap ediyor. (Yani, çoğu metin  MÖ 2250 ile MÖ 1750 arasına düşüyor şeklinde düşünülebilir. Yani Klasik Sümer çağı ile Eski Babil dönemi eserleri ETCSL içerisinde toplanmıştır.)

Şimdi sizlere başlarda söylediğim bir şeyi ıspatlamaya çalışacağım. Yani gök tanrısı, hava tanrısı , su ve yer tanrısı gibi yaratma gücünde kabul edilen büyük tanrılarında sınırlı olduğunu ETCSL den alıntılar ile göstereceğim.
Öncelikle hava tanrısı ve tanrıların kralı olarak kabul edilen Enlil den başlayalım:
ETCSL translations, t1.2.1:
54-64. Enlil was walking in the Ki-ur. As Enlil was going about in the Ki-ur, the fifty great gods and the seven gods who decide destinies had Enlil arrested in the Ki-ur. {Enlil, the ritually impure, left the city. Nunamnir, the ritually impure, left the city.} .....
54-64. Enlil Ki-ur'da yürüyordu. Enlil Ki-ur'un içindeyken, elli büyük tanrı ve kaderlere karar veren yedi tanrı Enlil'i Ki-ur'da tutukladı. {Enlil, ritüel olarak saf olmayan, şehri terk etti. Nunamnir, ritüel olarak saf olmayan, şehri terk etti...
Sümer mitolojisinde 50'ler ve 7'ler bazı yerlerde karşımıza çıkar ve buda onlardan birisi. Alıntı yaptığım metinde Enlil kural ihlali yapıyor ve cinsel ilişkiye giriyor. Sonuç olarak 7'ler ve 50'ler tarafından tutuklanıp şehirden sürülüyor. Anlıyoruzki Enlil sınırsız bir güç sahibi değil. Düzen onuda kuşatıyor.
Zaten Enlil'in sınırlılığını tufan olayında da görebilirsiniz. Hani Enki tufanı bir insana haber vermiş ve o insan kurtulmuştu da Enlil'in sonradan haberi olup kızmıştı fakat diğer "tanrılardan" dolayı herhangi bir zarar vermediği gibi tufandan sonra o insanın tanrılar cenneti kabul edilen Dilmun'a alındığını hatırlayınız. Tufandan dolayı tanrılar aç kalmıştı da tufandan sonra gemideki tufan kahramanı olan Ziudsura'nın sunduğu kurbanlarla tanrılar doymuş ve Ziudsura 'yı Cennetle ödüllendirmişlerdi. Düşünün kendi besinlerini yaratmaktan aciz tanrılardan bahsediyoruz. Tabi Enlil'de diğer tanrıları besleyemiyor ve oda aciz.

Su ve bilgelik tanrısı olarak ifade edilen Enki' ye gelelim. Yukarıda ingilizcesi verilen hikayeden bir kaç çıkarım yapacağım:

Enki'nin yer altında başka tanrıların bilmediği bir yerde uyuduğunu söylüyordu . İfade şöyle idi: "the place the inside of which no other god knows." fakat Enki uykusundayken Namma onun yanına varıp uyandırıyor. Dikkat edilirse Enki'nin yerini kimseler bilmezken Namma istediği anda ona ulaşıyor. Enki Namma' nın emrini ikiletmeden hemen yerine getiriyor ve insanın yaratılışında Enki'den daha küçük tanrılar da görev aldığı gibi (mesela toprağını Abzu'nun tepesinden getirmek gibi) sonunda An ve Enlil de görev alıyor (Kilden insanı pişiriyorlar ). İnsanın kaderini Namma belirlemiş oluyor ve insana görev yüklenmesi için de Enki Namma'dan izin istiyor. Demek oluyor ki, Namma mutlak bir üstünlük ve güçte kabul ediliyor ancak diğer tüm tanrılar onun çizdiği kaderin bir parçası ve melekleri çağrıştıran bir konumdalar.

Gariptir ki mutlak güç sahibi ve tam hakim olarak gösterilen Namma'ya zaman içinde giderek daha az önem vermişler gibi görünüyor. İnanışa göre Namma Evreni yaratmış ama Evrenin ve tanrıların krallığına gök tanrısını getirmiş. Sonradan Gök tanrısının oğlu babasının yerini alıp tanrıların kralı olmuş ve evrenin idaresini devralmış. Landsberger'den öğrendiğimiz kadarıyla ikinci dönem panteonunda (Tanrılar meclisinde) 15 tanrı vardı. Çığ hanımın kitabına göre zamanla 1500 tanrı olmuştu. Babilliler zamanında ise 15 000 e ulaşmıştı. Lansberger'den öğreniyoruz ki Babilliler, tanrıları hem yıldızlarla eş tutmuş hem eşitleme yoluna gitmiş.

Peki Babil ve Akad tahrifatlarını bir kenara bırakırsak Sümerlerin ikinci döneminde her şeyin kaynağı ve herşeye muktedir bir tanrıya yani Namma 'ya inandıklarını görüyoruz. Diğer tanrılar sınırlı ve melekleri çağrıştırır bir konumdalar. Şimdi asıl soru eğer daha geriye gidersek yani ilk dönem sümer inancına bakacak olursak karşımıza ne çıkar?

İlk Dönemin (Ön Sümerler Döneminin) İnancı:
İlk döneme ait kalıntılarda herhangi bir bitki, hayvan veya insan suretinde puta rastlanmıyor. İbadet ettikleri yeri belli eden soyut bir sembol mevcuttur. Bu da bir sunak olarak düşünülebilir. İkinci dönem itibariyle sunak olarak düşünüldükleri belli oluyor. Birinci dönem de de bu şekilde düşünmüş olmamaları için bir sebep yok. Çeşitli kültürlerde sunaklar özellikle kurban ibadetiyle ilişkili olarak karşımıza çıkar. Bu günkü Hristiyanlık ve Yahudiliktede sunak kavramı vardır.

Eyüp Ay'dan alıntı:
"....Konumuz açısından bilinmesi gereken husus; Ön-Sümer devrinde Tanrı, tek(il) ve soyut simgelerle; Er-Hanedanlar devrinde -Sami Akadların kültürel etkisiyle- tanrı, çok sayıda (çoğul) ve istisnasız antropomorfik (insan suretinde ) tasvir edilmişlerdir....."

Landsbergerden alıntılar:
"Tanrılar sisteminin inkişafını heyeti umumiyesiyle alacak olursak, bu
sistem bize halâ bir mucize, çözülmemiş bir muamma kalmaktan ileri
gidemez. Ay şehri olan Ur'da Cemdet - Nasr devrinde ay'a ait hiç bir
sembol yoktur, ve yine meselâ gök tanrısı ile kızının tapıldığı Uruk
şehrinde de Cemdet - Nasr devrinde, onlara ait hiç bir sembole rastlanmaz."

" Tam ve istisnasız olarak görülen anthropomorphisme'in(Tanrıların insan suretinde tasvir edilişinin) Er-hanedan devrinde meydana geldiğini iddia edenlere karşı, belki daha Cemdet- Nasr devrinde bile(İlk dönemin son kısmında) , birkaç da olsa, insan şeklinde tanrı tasvirleri bulunduğu söylenebilir. Bu devrin bazı tapınma sahnelerinde kült merkezini teşkil eden sembolün önünde insan şeklinde bir figür bulunur.
Arkeologlar bu figürün tanrı mı, yoksa rahip mi olduğunda münakaşadadırlar.(aşağıda resmi verilmiştir.)




Filvaki bu figür alelâde bir insan tasvirinden hiçbir ayrılık göstermez. Şunu da kat'iyetle biliyoruz ki, bu devirde tanrıların mabedlerde insan şeklinde heykelleri de yoktur."

Yani ilk dönem itibariyle herhangi bir puta rastlanmıyor. ilk dönemin son kısmında bulunan bazı heykeller olsa da bunlar tüm tevazusuyla yaratanına yönelmiş, ibadet eden insan görüntüsü veriyorlar. İkinci dönemde ise Tanrıların hepsi insan suretinde tasvir edilmiş.

Landsberger ilk dönem inancının totemizm olduğunu düşünüyor ancak bu düşüncesinin aleyhine argümnanları da yine kendisi sunuyor. Eğer totemizm varsa niçin herhangi bir bitki ya da hayvan tasvirine kutsiyet atfetme, tapınma yok. İkinci dönemde ki tüm tanrı tasvirlerinin insan suretinde olduğunu söylüyor. Eğer ikinci dönem inancı totemizmden türemişse neden hiç bir bitki yada hayvan suretinde tanrı tasvirine rastlanmıyor. Ayrıca totemist kabileler incelendiğinde, onların inanışındaki bütün tanrıların yaratma gücünde olduğu görülüyor. Halbuki ikinci dönem çok tanrılı inancındaki tanrıların bir kaçı dışındakiler yaratma gücünde değiller. Hatta Namma haricindeki yaratıcı tanrılar bile sınırlı varlıklar olarak düşünülmüş. Bir başka yazı da bu konu daha ayrıntılı ele alıncak ve daha fazla argüman sunularak, ilk dönem inanışının totemizm olarak kabulünün ne kadar zorlama olduğu daha iyi ortaya konacaktır inşaAllah.
Hadi bir sonraki bölüme.


Ön Sümerden Er Hanedanlara Geçerken Oluşan İnanç Değişimi:

Sümerler hiç bir şey yokken her şeyi Namma 'nın yarattığına tanrısal hiyerarşinin bile onun eseri olduğuna ve herşeyin kaderini onun belirlediğine inanıyorlardı. Giderek Tanrı sayısını çoğaltan Sümerler aceba başlangıçta kaç tanrıya inanıyor olabilir. Başlangıçta sadece Namma'ya inanıyor olabilirler mi? Namma ile hiç bir erkek tanrının ilişkilendirilmemiş olması ve zaten herşeyin kaynağının Namma olması sebebiyle aceba Namma'ya annelik sonradan yakıştırılmış olabilir mi? İlk dönemden hiç put çıkmaması bir kaç tane şüpheli heykel varsa da ilk dönemin sonlarına ait olması, başlangıçta her şeye Kadir tek bir ilaha taptıklarının işaretidir. Sonradan türeyen tanrıların herşeye kadir olmaması birer görevli olmaları da meleklerin putlaştırıldığına işaret eder. Peki neden Namma' yı anne kabul ediyorlar? Sümerler'in başarısı ziraate verdikleri önemle doğrudan alakalıdır ve ziraat toplumu olmaları doğurganlığa önem vermelerini sağlamış olabilir. Hem doğurganlığa verdikleri önem hem de Namma'dan şefkat beklemeleri onların bu anne tanrı anlayışına sürüklenmesinde etkili olmuş olabilir. Peki Namma neden evrenin yönetimini erkek olan gök tanrısına devrediyor. Sümer toplumunda meydana gelen ataerkil şehir hiyerarşisi inanışlarını da şekillendirmiş olabilir.


Aceba neden Sümerler'in bazı hikayeleri ile semavi dinlerin hikayeleri benzerlik gösteriyor?
Artık daha iyi bir cevabımız var.
Merhametiyle herşeyi kuşatan, eşsiz, Ulu Tanrı lutfetmiş ve bir zamanlar Arapça, bir zamanlar Aramice ve bir zamanlar İbranice konuştuğu gibi bir zamanlar da SÜMERCE konuşmuş olabilir.
Bütün kelamlar aslında kaynağını ondan alır. Kur'an dan bir ayetin meali:
Biz her millete bir peygamber gönderdik.O da “Allah’a ibadet edin, tağuttan uzak durun!” dedi. Sonra onlardan bir kısmına Allah hidâyet nasib etti, bir kısmı hakkında da sapacaklarına dair hüküm kesinleşti. İşte gezin dolaşın dünyayı da peygamberleri yalancı sayanların âkıbetlerinin ne olduğunu görün!”(Nahl, 16/36).

Peki bu noktada şu soru akla gelebilir: Sümer metinlerinde neden peygamber yok?
Ben de diyorum ki acaba yok mu?

Sümerlerde tufan kahramanı Ziudsura'dır. Ziudsura'ya haber ileten Enki idi. Bize göre peygamberlere vahiy ileten Hz. Cebrail' dir.

Enki'nin bilgelik tanrısı olarak kabul edildiğini yani bilgi ile ilişkili olduğunu, Hz. Cebrail'in ise peygamberlere ilahi bilgileri ilettiğini düşünürseniz ortaya bir acaba çıkıyor ama benim asıl cevabım bu değil.

Şimdi bu soruya asıl cevabım şudur: Sümerlerde kral, tanrılar ile insanlar arasında bir aracı idi yani krala bir çeşit peygamberlik vermiş gibiler. Peki bu durum nasıl oluşmuş olabilir?
İslam tarihine baktığım zaman Hz. Peygamberden sonra ümmetin en takvası olarak bilinen kişinin seçilerek halifeliğe getirildiğini sonra yine en takvalardan birinin seçilerek halifeliğe getirildiğini ancak bir yerden sonra halifeliğin sultanlığa dönüştüğünü , takva şartı aranmadığını ve fakat halifelerin ben Allah'ın halifesiyim bana itaat edin diye bir dava güttüklerini görüyoruz. Hatta bir Emevi halifesinin halife emrini Allah ın emri gibi takdim etme gayretinde olduğu ifade edilir. Bence bu durumların benzerini Sümerler'de yaşadılar. Sümer peygamberi vefat edince toplumun idaresi muhtemelen en dindar olanlardan birine verildi. Muhtemelen bir süre sonra Sümer halifeliği de Kraliyete dönüştü ve krallar peygamber yerine kondu. Fakat bu noktada kalmayıp Gılgamışı'ı üçte iki tanrı olarak anlattıklarını görüyoruz. Bununla da kalmıyor ve Akadların işgali zamanında  Akad imparatoru "tanrı" anlamındaki kelimeyle övülüyor. 

Yeri gelmişken yukarıda verilen bir bilgiyi tekrar edelim ve bazı tespitlerde bulunalım:
Oracc' dan alıntı:
Bir Sümer Şiirinde ,"Enki ve Ninmah" ta ( ETCSL 1.1.2 , 17. satırda) Namma, “evrenin tanrılarını doğuran asıl anne” olarak anılır, öyleki,  tüm tanrılar arasındaki birincil statüsünü ve onun Mezopotamya kozmogonundaki rolünü açıklar. Daha sonra, özellikle Akkadlar'ın  metinlerinde, Namma önemini kaybeder ve sadece nadiren bahsedilir."

Yani Namma 'nın unutulmasında imparatorlarını tanrı ilan eden Akadlar'ın etkisi olmuş ama Akadlar sonrası bir kralın Ur-Namma adında olması dikkat çekicidir. Ur kelimesinin anlamının köpek olduğu Landsberger'in makalesinde söylenmiş. Ur-Namma ismi şu durumda Namma isimli tanrıya olan sadakati ifade ediyor olabilir. Halkın hayran kalması ve onun dindar bir kral olmasına karşılık bir süre sonra (Ölümünden sonra) onunda 'tanrılaştırılması' durumunu ETCSL de Ur-Namma ismini aratarak tespit edebilirsiniz.

Teorilerimiz ve incelememiz şimdilik bu kadar. Yakında nasipse daha fazla argümanla, daha sağlam bir şekilde bu konuyu ele alacağım.

(ve yukarıda vaad edilen diğer Sümer ekolünü anlatıp genel bir tablo çizmeyi ümit ediyorum. Yukarıda savunduğumuz temel fikir yine yerinde kalacaktır. Çünkü diğer  ekol, yukarıda tarif edilenden daha fazla tevhide(Tek Tanrı inancına) meyillidir.)







22 yorum:

  1. Gayet güzel bir çalışma olmuş. Devamları da İnşaallah gelir.
    Ezeli ve ebedi, her şeyin yaratıcısı Tanrı inancı, Tanrı inancına sahip bütün dinlerin ortak payesidir denilebilir mi?
    Sümerlerde olduğu gibi Mısır ve Antik Yunan'da böyle bir köken bulunabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kelam ve İslam felsefesi alanında Profesör olan Bekir Topaloğlu'nun "Allah İnancı" isimli kitabından alıntılıyorum: (sayfa 13-14) :
      Çin dinlerinde öncelerinde monoteizmi andıran bir tanrı inancı hakimken sonraları Shangti adlı semavî tanrının yanı sıra, gök ve yer ruhlarıda tanrılaştırılmış ve böylece çok tanrıcı anlayışa kaymalar olmuştur. Bununla birlikte Çin'de tek tanrı inancının yozlaşmasına karşı sık sık tepkiler meydana gelmiştir.
      Eski Mısır dininde güçlü bir tanrı inancının bulunduğu şüphesizdir. Fakat bu inancın tek tanrıya mı,yoksa bir tür çok tanrı (her kavme özgü bir tanrı) esasına mı dayalı olduğu konusu tartışmalıdır. Tanrı, Mısır metinlerinde "her şeyi yaratan, ezelî, dehrin ve sınırsız ilmin sahibi, görünmeyen ama duaları kabul eden..." ulu bir varlıktır. Ancak aynı vasıflarla birden fazla tanrı nitelendirilmiştir. Bu ikinci derece tanrılar, tek tanrının çeşitli isimleri ve tecellileri olarak da görülebilir. Nitekim Hz. Yusuf'un Mısır'da mahpusken mahkumlara "Allah'tan başka taptıklarınız sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimlerden başka bir şey değildir."(Yusuf 12/40) şeklindeki hitabı da bu görüşü destekler mahiyettedir.
      Eski Yunan tanrı anlayışına politeizm hakimdir. Bu inanışın çeşitli kavim ve milletlerin tesiri altında oluştuğu düşünülebilir. Homeros'un şiirinde tanrılar "ölümsüz, acı ve üzüntüden uzak, ölümsüzlük sağlayan gıdalarla beslenen, kendi hallerinin dışındaki kılıklarla görünen, iyilikle davranan, ancak yeminin bozan ve yabancılara eziyet eden kötü kimsleride cezalandıran" varlıklar olarak nitelenir. Öte yandan sokrat öncesi düşünce sistemlerinde, mücerrede doğru gelişen bir tanrı anlayışından söz edilmektedir. Sokrat tanrılara ahlaksızlık yakıştırılmasını eleştirmiştir. Eflatun ise geleneksel Yunan tanrılarına atıfta bulunmuşsa da felsefesinde yer verdiği semavi varlıkların mahiyeti onlarınkinden farklıdır. Onun asıl teolojisinde tanrı aşkın ve üstün özellikler taşır. Bu teolojinin gerçek bir monoteizmin işaretlerini taşıdığını belirtmeliyiz. Aristo'nun sisteminde ise tanrı hareketin sebebidir ama kendisi hareket etmez. Varlık tohumunu tanrıdan alan tabiat, dolaylı olarak ilahîdir ve yüksek formlarla kendini gerçekleştirir. Bu noktada Grek dini geleneksel dinden sapar ve yeni bir özellik kazanır.

      Sil
  2. sümerler dönemi, islamdan çıkışın en büyük sebebi haline geldi, abartıyla karışık çarpıtmalı yorumlar detaylı araştırmayan gençlerimizi, biraz da işlerine geldiği için gayrimüslim etti, kimisi ateist kimisi agnostik oldu, bi çoğu da ne olduğunu dahi bilmiyor. islami bakış açısı eksikti bu meselede. umarım bu yolda ısrarcı olur, başarıya ulaşırsınız.

    YanıtlaSil
  3. Çok teşekkür ederim. Bu konuyla ilgili olarak blogumda bulunan diğer yazı ve videolara ulaşabileceğiniz sayfa linki: https://antikyalanlar.blogspot.com/p/dinlerin-evrimi.html
    bu sayfadan ilk dinin monoteist olacağına dair Wilhelm Schmidt'in çalışmaları hakkındaki yazı , sargon nehre bırakılmamaıştır başlıklı yazım, tufan vb. konulardaki içeriklere ulaşabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  4. Çok başarılı makale. Bu konuda üstüne yok diyebilirim. Allah cihat sevabı versin. Muvaffak kılsın...

    YanıtlaSil
  5. Selamınaleykum hayırlı bayramlar kardeşim. Yazı çok güzel emeğine sağlık. Bir soru sormak istiyorum kurandaki Hama’n ile ilgili araştırman var mu duymuşsundur. Maurice buccaile nin araştırması ve Tevrat incil ile kurandaki hamanın farklı karakterler olupta bizim araştırmalar sonucu haklı çıktığımız olayı. Bunun hakkında araştırman var mı ya da yoksa yapar Musun özellikle buna olan yanı bu mucizeye olan itirazlarla birlikte. Bu Araf’a hayırlı bayramlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aleykümselam. Sizede hayırlı bayramlar. Teşekkür ederim. Haman meselesi benim listemde var. Henüz sıra gelmedi. İnşaAllah vakti geldiğinde dediğiniz üzere ayrıntılı bir araştırma yapmak niyetindeyim.

      Sil
    2. Eyvallah tamamdır. Tekrar bayramınız mübarek olsun

      Sil
  6. Birader, rahmetli Muazzez İlmiye Çığ'ın Tevrat İncil ve Kuran'ın Sümer'deki Kökeni adlı eserini okuyunca sen de üzülmüşsün anlaşılan. Böylesine ilim dolu bir bilim kadınının sahip olduğu tüm bilgileri semavi dinleri ve özellikle İslam'ı çürütmek için kullanması beni pek bir üzdü. Oysaki ne hayaller ile kitabı okumaya başlamıştım. Kuranı didik didik etmiş bir insanın, Kuran'ın Sümerden günümüze gelen Tevrat ve İncil'de dahil tüm dinlerden etkilendiğini ve Hz.Muhammed'in oradaki hikayeleri Kuran'a eklediğini okuyunca şok olmuştum bende... İnsanın seninki gibi bir anti tez yazası geliyor gerçekten. Oysaki Kur'an'da yaratılışın en başından beri tek bir ilah olduğu, Hz.Adem'den Hz.Muhammed'e kadar gönderilen tüm nebilerin aynı dine mensup olduğu, hepsine aynı dini anlatan kitaplar verildiği, dolayısıyla hepsinin aynı dini tebliğ ettikleri anlatılıyor. Kuran'ın önceki dinleri ortadan kaldırmak için değil, kemale erdirmek yani yanlışlarını düzeltmek için gönderildiği yazıyor. Sayın Çığ'ın bu ayetleri görmezlikten gelmesi ve semavi dinlerin sanki insan uydurması gibi anlatması beni çok üzdü. Allah taksiratını affetsin ne diyelim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aslında herkesin ve özellikle inananların inançlarının sarsılmasını yazmışsın hocam..herkese tercüman olmuşsun..ama zaten bu düşünce tarzı hiç tutmaz..çünki aslında gerçek birdir..yazılanı aslında başka argümanlarla anlamını değiştirmeye çalışmak doğru gelmiyor bana.mesela imüslümanlıkla hristiyanlık arasında bu kadar mı fark olur.....ama yahudilikle müslümanlık arasında çok benzerlik var...aslında hepsi islamdı demek kolaycılık olur..aslında biraz da düzenbazlık desem ağır mı kaçar..?herşeyi bırakalım.olaya din karşılaştırması olarak bakarsak en eski olan kazanacaktır.yani sümer dini kazanacak..ama zaten hepsi islamdı sonradan bozuldu dersek yanlış yoldayız demektir...sünnet olayına kadar bu tabletlerde bilgi var....

      Sil
    2. İsrailoğullarının Hz. Davud'tan itibaren belli bir devlet sahibi olduğu ve Hz. Süleyman zamanı Krallığının yemende ki Sebe/Saba(herneyse artık) krallığı tarafından desteklendiği hakkında akademik tarihçilerin beyanları var. Mö 1000 civarı diyende var daha eski tarihte tartışılıyor. Mö 7. yüzyıl civarıydı yanlış değilsem ki Asur metinlerinde iki israiloğulları krallığından birinin işgali anlatılıyor. (işgal öncesi İsrailoğulları iki devlete ayrılarak bölünmüş) ve malumunuz MÖ 550 civarı Babillilerin Kudüs'ü işgali ama belli bir süre sonra israiloğullarının sürgünden gelip tekrar kudüs'e yerleşmesi. sonrasında MS 40 civarı sanıyorum, Roamnın onları süğrmesi.... gelmeye çalıştığım nokta odurki, İsrailoğullarının yüzyıllar boyu birlikte yaşayan bir toplumu vewya devleti veya dayanışması oldu. bu yüzlerce yıllık süreç içerisindede tekrar tekrar peygamber gelmeside kitabın korunması açısından önem arz eder sanıyorum. Buna karşılık Hz.ç İsa'ya inanan kimseler uzun süre devlet sahibi olamadıkları gibi bizzat Hz. İsa neredeyse çarmıha gerilmiş olacaktı. Roma topraklarında hristiyanlık gizliden bir örgüt gibi yayılırken doğrusunu yanlışını ayırt edip onu koruyacak bir resmi devlet kurumundan ve açık bir rahip sınıfından mahruım idi. Sonunda roma Hristiyanlığı benimseyip incile yöneldiğinde önünde çok sayıda farklı incil bulmuştu. Malumunuz büyük bir toplantı hazırladılar ve 4 incile indirdiler. Barnabas incili gibi Tevhid düşüncesini işleyen bir incilide reddetleri arasında duyurmuş oldular. Hristiyanlığın tahrif olduğunu anlamak isteyen başka dine bakmadan direk hristiyanlığın hristiyanlıktan ne denli farklı olduğuna baksın yani kabul dilen ve reddelien incilleri kıyaslasın. Eğer İslam daha iyi korunma imkanı bulmuş olan Muharref tevrat temelli yahudiliğe daha çok benziyorsa bu bizi şaşırtmaz. Yukarıdaki yazı sümer ve babil zamanı rahiplerinin ne denli tahrif edici olduğunuda gösterir örnekler vermiş olmasına rağmen bunu bir seçenek olarak kabul etmeyip kolaycılık olarak yaftalamak ......:( Kusura bakmayın ama inkarcılıktan öte kolaycılık mı var?

      Sil
  7. Esselamun aleyküm. Çalışmalarınızı çok severek takip ediyoruz. İslam Zerdüştlük yamas8 iddalarına karşı bir çalışmanız varmı? Varsa zahmet olmazza kzanemre@gmail.com hesabına yazzanız. Birde sitede neden hiç reklam yok mübarek az biraz maddi yardımda alsana. Reklamlara biz tıklarız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ve aleykümselam ve Rahmetullah. kardeşim bildiğim kadarıyla bu konuda Dr. Zakir Naik'in çalışmaları var.
      https://www.youtube.com/watch?v=SyNq98WdwDY
      yukarıda adresi verilen videoyu izledikten sonra Dr. Zkir'in yazılı çalışmalarını aratıp erişmeye çalışmanızı öneririm. Scribd.com gibi sitelerde olabilir. Ben de ileride bu konuyu araştırmayı ve ilk olarak Dr. Zakir'in çalışmalarından başlamayı düşünüyorum. şimdilik önümde başka konular var.

      Sil
  8. Kardeşim bu kitabı dün okumaya başladım 50. Sayfasına gelene kadar neler çektim neler.
    Çünkü tarihi,arkeoloji ve kalıntılarını sevip araştıran bir insanım.Ve tarihi araştıran biraz bilen birileri varsa bu kitaba gülüp geçer.ancak tarih hakkında bilgisi olmayan,dini reddetmek için bahane arayan ateist,deist ,agbostikler bahane olur bu bu kitap.
    Dinler tarihi hakkında da karen amstrong okudum.
    Sümerliler gökten zembille inmedi öncesinde de asırlarca insanlık ve inançlar var olmuştur. Yaşam inanışlar her dönem birbirlerine birieyler ekleyerek ilerlemiştir.sümerliler ise bu birikimin eseridir.Ondan sonra gelen dinler ise bu birikimin devamınızın.Yaratıcı insanlar her dönem kendi yaşam koşulu ve imkanlarına göre inanış vermiş ve her dönemde bir önceki verdiği inanışı silmeden yeni kurallar ekleyerek devam ettiğine inanıyorum.Yani inanış yaratıcı Sümerler’den öncede vardı lakin yazı olmadığı için dönem olarak geçiyor ama gerek arkeoloji kalıntılarda gerek duvar figürlerinde gene destanlarında mitolojilerinde bunları görmek mümkün.
    Muazzez ilmiye hanım gibi bir kadının bilgisini deneyimini tarafsızca yazmayıp direk dini inanışlara savaş açması ve kendi istediği gibi cımbızlaması üzdü.
    Dediğim gibi Sümerler’den önce,sümerliler ve bunun devamında incil Tevrat kuran gibi inanışların var olması ve kuralların aynı olması bir yaratıcının var olduğunu gösterir. Sümerler’den kopya çektiğini değil.çünkü dediğim gibi Sümerler’den önce de dini inanışlar ibadetler tanrı korkusu kuralı vardı. O zaman sorarlar adama Sümerler’den öncesi nereden geldi diye.
    Göbekli tepe bulundu ne kasar yazı olmasa da figürler yorumlar herşeyi meydana çıkarıyor. Muazzez hanım KESK’e bilgisini böyle kötüye değilde tarafsızca bir kitap yazsaymış.
    Engin kardeşim seninle bir kaç konu konuşmak istiyorum bir itibat kurarsak memnun olurum. Teşekkürlerimi sunuyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin gibi tarih ve arkeoloji ile ilgilenen ve mümin bakış açısına sahip kimselerin yardımına ihtiyacım var. Youtube kanalından verdiğim e posta adresimi buradan da veriyorum: zoraki36@gmail.com

      Sil
    2. Facebook grubumuzun adresi: https://www.facebook.com/groups/2632296620195860

      Sil
  9. Dediğiniz gibi Namma (Nammu) üstü örtülen bir sır gibi duruyor. Şeytanın hak dini nasıl tahrif ettiği ortaya çıkmasın istenmiş gibi duruyor.

    YanıtlaSil
  10. Allah ilmizini artırsın. Bir çok defa ben de niyetlendim böyle bir şey hazırlamaya ama ingilizce olmayınca kaynak verme zorluğu oluyor maalesef. Kaynak veremeyince de ateistlerin iftiraları gibi havada kalıyor anlatılanlar. Çok sağlam bir araştırma yapmışsınız tebrikler. Allah muvaffak eylesin. Bu çalışmaların youtube videolarını da hazırlamanızı istirham ediyorum. Malum, ülkede okuyan yok sadece dinliyorlar. Ayrıca iddialar da çoğunlukla yotube üzerindeyken, itirazların da orada olması güçlü bir savunma olacaktır. Allah ilminizi artırsın..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin. Çok teşekkür ederim. Zamanla seslendirmen vb. yardımcılar bulabilirsem Youtube içeriklerimi hazırlamamda hızlanacaktır diye ümit ediyorum.

      Sil
  11. Maşallah , gerçekten Allah 'in ilim ile araştırma ile hidayet ettiği kimselerdensin. Senin yakın yazılarına düşüncelerim vardı fakat kaynağım yoktu. Araştırdıkca senin yazıları buldum. Rabbım hidayetine arttırsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin. Çok teşekkür ederim. Sizinde ....

      Sil