Belkide Dünya'daki en şaşırtıcı yerlerden biri Baalbek'tir. Buradaki yüzlerce tonluk devasa bloklar insanlara farklı şeyler düşündürüyor. Devler, uzaylılar, cinler... Ancak olay Romalıların tekniklerinden ibaret. Aşağıdaki video yeterince detaylı bir açıklama sunmuştur.
İyi seyirler diliyorum.
Videoda bahsi geçen DİPNOTLAR için bakabileceğiniz sayfa:
https://www.ancientaliensdebunked.com/baalbek
Videonun Metni:
Merhabalar sayın izleyiciler.
Konumuz Baalbek' teki Devasa Bloklar
Lübnan'ın Bekaa vadisindeki Baalbek isimli arkeolojik bölgesinde devasa bloklar olmasý bazı insanlara uzaylıları düşündürüyor.
Ben uzaylıların olduğunu ya da olmadığını söyleMİYORUM. Her iki durum içinde elimde bir kanıt yok ancak sahte ya da geçersiz uzaylı kanıtlarının herhalikarda ayıklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu videoda da yapmaya çalışacağımız tam olarak budur. Bu sebeple uzaylılar hakkındaki kanaatiniz her neolusa olsun objektif, sorgulayan ve rahat bir bakış açısıyla videonun keyfini çıkarın.
Antik uzaylılar belgeselin de, Baalbek'te ki üç adet devasa blok, uzaylılar için büyük bir kanıt olarak sunuluyor. Hatta Anunnakilerle ilişkilendiriyorlar fakat Dr. M. Heiser'in de katkılarıyla Chris white 'ın hazırlamış olduğu başka bir belgesel daha var. Bu belgeselde Antik uzaylılar belgeselinin hataları kanıtlarıyla beraber gözler önüne serilmiştir. Sizleri bu belgeselin Baalbek'le ilgili kýsmýnýn altyazılı çevirisiyle başbaşa bırakacağım. White ve Heiser'in belgeselinde Öncelikle antik uzaylılar belgeselinden bir kesit sunuyorlar ve sonrasında kanıtlarıyla beraber kendi cevaplarını veriyorlar. Ben de karýţýklýk olmamasý için Antik uzaylýlarbelgeselinin sözlerini viţne rengi arka planla, Dr. Heiser ve White'ýn belgeselinin sözlerini ise siyah arka planla sundum.
Ayrıca, bu belgeselde bir çeşit dipnot sistemi kullanılmıştır. Zaman zaman kenarlarda görebileceğiniz sayılar sunulan bilginin kaynağını işaret eden dipnot numaralarıdır. Bu videonun açıklamalar kısmında verilecek olan linkten bu dipnotlara ulaşabilir ve sunulan bilgilerin kaynaklarını araştırabilirsiniz.
Son olarak bir şey söyleyim: hem alt yazı okumak hem videoyu takip etmek zor olacağı için bir çok yerde orjinal seslendirmeyi bozmadan videoyu yavaşlatmaya çalıştım. Yinede yeterli gelmemiş olma olasılığına karşı, durdurma ve geriye alma özelliklerinin, elinizin altında olduğunu hatırlatma da fayda görüyorum.
Bu belgesel kesitini sonuna kadar kendimde seslendirebilirdim ama orjinal seslendirmeyi duymanın daha güven verici olacağını umduğum için alt yazılı sunumu daha doğru buluyorum.
İyi seyirler diliyorum sayın izleyiciler.
Antik Uzaylılar (belgeseli) onu öyle bir göstermeye çalışıyor ki hiç kimsenin bu taşların amacını bilemeyeceğini veya niçin o kadar ağır olduğunu (bilemeyeceğini ima ediyorlar).
İyi seyirler diliyorum.
Videoda bahsi geçen DİPNOTLAR için bakabileceğiniz sayfa:
https://www.ancientaliensdebunked.com/baalbek
Videonun Metni:
Merhabalar sayın izleyiciler.
Konumuz Baalbek' teki Devasa Bloklar
Lübnan'ın Bekaa vadisindeki Baalbek isimli arkeolojik bölgesinde devasa bloklar olmasý bazı insanlara uzaylıları düşündürüyor.
Ben uzaylıların olduğunu ya da olmadığını söyleMİYORUM. Her iki durum içinde elimde bir kanıt yok ancak sahte ya da geçersiz uzaylı kanıtlarının herhalikarda ayıklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu videoda da yapmaya çalışacağımız tam olarak budur. Bu sebeple uzaylılar hakkındaki kanaatiniz her neolusa olsun objektif, sorgulayan ve rahat bir bakış açısıyla videonun keyfini çıkarın.
Antik uzaylılar belgeselin de, Baalbek'te ki üç adet devasa blok, uzaylılar için büyük bir kanıt olarak sunuluyor. Hatta Anunnakilerle ilişkilendiriyorlar fakat Dr. M. Heiser'in de katkılarıyla Chris white 'ın hazırlamış olduğu başka bir belgesel daha var. Bu belgeselde Antik uzaylılar belgeselinin hataları kanıtlarıyla beraber gözler önüne serilmiştir. Sizleri bu belgeselin Baalbek'le ilgili kýsmýnýn altyazılı çevirisiyle başbaşa bırakacağım. White ve Heiser'in belgeselinde Öncelikle antik uzaylılar belgeselinden bir kesit sunuyorlar ve sonrasında kanıtlarıyla beraber kendi cevaplarını veriyorlar. Ben de karýţýklýk olmamasý için Antik uzaylýlarbelgeselinin sözlerini viţne rengi arka planla, Dr. Heiser ve White'ýn belgeselinin sözlerini ise siyah arka planla sundum.
Ayrıca, bu belgeselde bir çeşit dipnot sistemi kullanılmıştır. Zaman zaman kenarlarda görebileceğiniz sayılar sunulan bilginin kaynağını işaret eden dipnot numaralarıdır. Bu videonun açıklamalar kısmında verilecek olan linkten bu dipnotlara ulaşabilir ve sunulan bilgilerin kaynaklarını araştırabilirsiniz.
Son olarak bir şey söyleyim: hem alt yazı okumak hem videoyu takip etmek zor olacağı için bir çok yerde orjinal seslendirmeyi bozmadan videoyu yavaşlatmaya çalıştım. Yinede yeterli gelmemiş olma olasılığına karşı, durdurma ve geriye alma özelliklerinin, elinizin altında olduğunu hatırlatma da fayda görüyorum.
Bu belgesel kesitini sonuna kadar kendimde seslendirebilirdim ama orjinal seslendirmeyi duymanın daha güven verici olacağını umduğum için alt yazılı sunumu daha doğru buluyorum.
İyi seyirler diliyorum sayın izleyiciler.
Belgeselin Metni:
Ancient Aliens: “Eastern Lebanon – the Bar Car Valley. Here, at this archaeological site stand the ruins of Heliopolis built in the fourth century BC by Alexander the Great to honour Zeus.
But beneath the Corinthian columns and remnants of both Greek and Roman architecture lie the ruins of a site that is much, much older. According to archaeologists it dates back nearly 9,000 years. The ancient city of Baalbek, named after the early Canaanite deity Baal.”
“Doğu Lübnan - Bekaa Vadisi. Burada, bu arkeolojik alanda, Heliopolis'in harebeleri bulunuyor. Heliopolis, MÖ 4. yy da Büyük İskender tarafından Zeus onuruna inşa edilmiştir.
Fakat Korint sütunlarının ve hem Roma hem de Yunan mimarisinin kalıntılarının altında çok, çok daha eski bir mekanın kalıntıları yatmaktadır. Arkeologlara göre yaklaşık 9,000 yıl öncesine dayanıyor. Antik Baalbek şehri adını erken dönem Kenan tanrısı Baal'den almaktadır.
AA: “And so because it was already sacred to the god Baal then later the Greeks and the Romans would build temples on this very same spot.”
Ve böylece bu bölge 'tanrı' Baal için zaten kutsandığından dolayı, Yunanlılar ve Romalılar neredeyse aynı noktaya tapınaklar inşa edeceklerdi.
AA: “Archaeological surveys have revealed that the enormous stone foundation that lies at the base of the site dates back tens of thousands of years, but even more significant to ancient astronaut theorists is their belief that the colossal stone platform may once have served as a landing pad for space travellers.”
Arkeolojik araştırmalar, sitenin tabanında ki devasa taş temelinin onbinlerce yıl öncesine ait olduğunu ortaya koymuştur, ancak antik astronot kuramcıları için daha da önemli olan şey şuna inanıyor olmaları, o devasa taş platformu bir zamanlar bir iniş pedi olarak hizmet ediyordu , uzay yolcuları için.
The idea that Ancient Aliens will try to convey is that underneath the Roman ruins lies a very old platform that was once used to launch spacecraft.
Antik Uzaylılar (belgeselinin) aktarmaya çalışacağı fikir, Roma kalıntılarının altında, bir zamanlar uzay aracının kalkışı için kullanılan, çok eski bir platformun bulunduğu fikridir.
As we watch the next clip, listen for the first thing they site as evidence for this claim.
Bir sonraki video kesitini izlediğimizde, bı iddia için kanıt olarak sundukları ilk şeyi dinleyin.
AA: “But what was originally there before the Roman temple was this space-board platform that was apparently used for extra-terrestrials coming and going on planet Earth.”
AA: “Ama aslında Roma tapınağından evvel orada olan şey, bu uzay aracı platformuydu. Öyle görünüyorki uzaylıların Dünya gezegenine gelip gitmesi için kullanılmış.
AA: “As evidence researchers point to the gigantic megalithic stones incorporated into the foundation. Each weighing between 800-1200 tones and perfectly fitted together.”
AA: “Kanıt olarak araştırmacılar, temele dahil edilen devasa megalitik taşlara işaret ediyor. Her biri 800-1200 ton arasında ağırlığa sahip ve mükemmel bir şekilde bir araya getirilmiş. ”
These three stones they are referring to are called the Trilithons and the heaviest of the three is 800 tons, not 1200 tons as they say.[1] There are two other stones that are heavier than this around the area[2], but they are unused[3] and still connected to the bedrock in the quarries, and thus are obviously not a part of the trilithons.
Bahsettikleri bu üç taş Trilithons olarak adlandırılır ve üçünün en ağır olanı 800 ton olup, 1200 ton değildir. Bu alanın etrafında daha ağır olan iki taş daha vardır , fakat kullanılmamışlardır ve hala taş ocaklarındaki anakayaya bağlıdırlar ve bu nedenle açıktır ki trilithonların bir parçası değildirler.
The way the information is presented about these three stones leads the viewer to believe that they are part of the foundation, or platform of the Baalbek site. What they want the viewer to think is that spacecraft lifted off and landed on the stones of this platform.
Bu üç taş hakkındaki bilgilerin sunulma şekli, izleyicinin şuna inanmasına yol açar, onlar (trilithon taşlar) Baalbek sitesinin temelinin veya platformunun bir parçasıdır ve uzay araçları bu platformun taşları üzerine iniş ve kalkış yapar, şeklinde inandırmak istiyorlar.
They also claim that these three stones cannot be of Roman construction, as the mainstream archaeologists believe, but that they were a part of the earliest structure at the Baalbek site, and that the Greeks and Romans only built on top of this ancient foundation.
Ayrıca, bu üç taşın ana akım arkeologların inandığının aksine Roma inşaatı olamayacağını, ancak Baalbek'teki en eski yapının bir parçası olduklarını iddia ediyorlar. Yunanlıların ve Romalıların sadece bu eski temelin üst kısmı üzerine inşa yaptığını iddia ediyorlar.
And it is true that there was a very old pre-Roman temple at this site, but we will learn more about that later.
Ve bu sitede çok eski bir Roma öncesi tapınak olduğu doğrudur, ancak daha sonra bunun hakkında daha fazla şey öğreneceğiz.
Our focus at the moment is the Trilithons stones. Ancient Aliens says these three stones are the real mystery of Baalbek.
Şu anda bizim odak noktamız Trilithon taşlarıdır. Antik Uzaylılar (belgeseli), bu üç taşın Baalbek'in gerçek gizemi olduğunu söylüyor.
AA: “This is the real mystery of Baalbek. How these stones came to be there; why they were placed there; and specifically how they were transported into place, because some of the stones are of such magnitude that modern machinery isn’t capable of putting them there, but somehow our ancestors were able to do this.”
“Bu Baalbek'in gerçek gizemidir. Bu taşların nasıl ortaya çıktığı; neden oraya yerleştirildikleri; ve özellikle bunların nasıl nakledildikleri, çünkü taşların bir kısmı, modern makinelerin onları oraya yerleştiremeyeceği kadar büyüktür, ama bir şekilde atalarımız bunu yapabilmiştir. ”
To solve this mystery we need to first understand that these three stones do not form the foundation of Baalbek as is so often suggested.
Bu gizemi çözmek için, ilk önce şunu anlamalıyız ki bu üç taş, (onların) önerdiği gibi Baalbek'in temelini oluşturmuyor. (Temelin bir parçası değiller.)
The Trilithon stones lay end to end or long ways, and are part of the narrow wall on the western end of the complex. They are most certainly not the foundation, nor do they constitute a platform, and it would be very awkward for a spaceship to land on top of them considering the space on top is so narrow.
Trilithon taşları uçtan uca bir doğrıltuda ya da uzun yollar doğrultusunda uzanıyorlar ve kompleksin batı ucundaki dar duvarın bir parçasıdırlar. Onlar kesinlikle temelden değiller, ya da bir platform oluşturmuyorlar ve üstteki alanın çok dar olduğu düşünüldüğünde bir uzay gemisinin üstlerine inmesi çok garip olurdu.
Ancient Aliens tries to make it seem like no one knows the purpose for these stones, or why that had to be so heavy.
AA: “But if the moving, hoisting and setting of such massive stones was so incredibly difficult, then who or what placed them there and, perhaps more importantly, why?”
AA: “Fakat bu devasa taşların hareket ettirilmesi halinde , kaldırılması ve yerleştirilmesi inanılmaz derecede zordu. o zaman onları kim ya da ne yerleştirdi? ve belki daha da önemlisi neden?”
The truth is that the purpose for this wall is very well known by archaeologists. It was a retaining wall.[4]
Gerçek şu ki, bu duvarın amacı arkeologlar tarafından çok iyi biliniyor. Bu bir istinat duvarıydı.
Retaining wall technology really improved with the Greeks because of the importance of the amphitheatre in their culture. Because most amphitheatres were sunken into the ground and surrounded by earth, they needed to construct retaining walls to hold back the soil.
İstinat duvarı teknolojisi Yunanlılarda gerçekten gelişmişti çünkü amfitiyatronun kültürlerinde önemli bir yeri vardı.
Çoğu amfitiyatro toprağa gömülmüş ve toprak ile çevrilmiş olduğundan, toprağı tutmak için istinat duvarları inşa etmek zorunda kalmışlardır.
Then the Romans came along and basically perfected the practice.
Sonra Romalılar gelip devam ettiler ve esasında uygulamayı mükemmelleştirdiler.
The rule of thumb in retaining walls, even today is the bigger and heavier the stones the better the retaining wall. Also the stones needed to be in as big of sections as possible. in other words, huge sections of uncut stone.
İstinat duvarlarında bu gün bile başlıca kural şudur, daha büyük ve daha ağır taşların istinat duvarı daha iyidir.
Ayrıca taşların mümkün olduğunca büyük kesitler halinde olması gerekiyordu. Başka bir deyişle, kesilmemiş taştan dev parçalar.
It is no coincidence that some of the biggest single stones in the ancient world besides Baalbek, are also used in retaining walls, and by the Romans as well, as we will see.
Baalbek'in yanı sıra, Antik dünyada ki diğer bazı devasa müstakil taşların da istinat duvarlarında kullanılmış olması tesadüf değildir göreceğimiz üzere.
Retaining walls were especially important if there was a lot of soil erosion at the site, or if the platform you were trying to build was on a steep incline.
İstinat duvarları, eğer sahada çok fazla toprak erozyonu varsa veya inşa etmeye çalıştığınız platform dik bir yokuşta ise özellikle önemliydi.
At Baalbek the platform was built right on the side of a huge hill, so for that reason alone it would require a retaining wall if they intended to make a large level platform. But if you added to that a soil erosion problem, you would have two very good reasons for a huge retaining wall at Baalbek.
Baalbek'te ki platform büyük bir tepenin hemen yanında inşa edilmişti, sırf bu nedenle bir istinat duvarı gerekecekti, eğer geniş bir platform yapılmak isteniyorsa.
Ama eğer buna bir toprak erozyonu problemi eklediyseniz, Baalbek'te büyük bir istinat duvarı için iki çok iyi nedeniniz olacaktı.
So does the area around Baalbek have a problem with soil erosion? The answer is yes, probably one of the biggest in the world. You can see evidence of soil erosion all around the Baalbek site. The soil from the top of the hill has been sliding[5] down the hill into the valley below for hundreds of years.
Baalbek'in etrafındaki alanın toprak erozyonuyla ilgili bir sorunu var mı? Cevap evet, muhtemelen dünyanın en büyüklerinden biri. Baalbek bölgesinin etrafındaki toprak erozyonunun kanıtlarını görebilirsiniz. Tepenin üstündeki toprak yüzlerce yıldır aşağıdaki vadiye tepeden aşağıya kaymaktadır [5].
One of the leading causes of soil erosion is deforestation. If an area that once had trees has been completely cleared of those trees, the rain no longer will have anything to slow down its velocity. Normally the rain hits tree branches and the thick foliage that accumulates on the forest floor over time. Also the soil is kept in check by root systems of trees which hold the soil in place.
Lebanon has a picture of a cedar tree on its flag. Their trees have been a symbol of pride for millennia – the so called Cedars of Lebanon. But the forests have disappeared long ago as they were one of the only sites for timber in the ancient near east, and it was massively deforested in ancient times.
Toprak erozyonunun önde gelen nedenlerinden biri ormansızlaştırmadır. Bir zamanlar ağaçlara sahip olan bir alan, bu ağaçlardan tamamen temizlenmişse, yağmurun hızını yavaşlatacak hiçbir şeyi olmayacaktır. Normalde yağmur, orman dallarına ve zamanla orman zemini üzerinde biriken kalın bitki örtüsüne çarpar. Ayrıca toprak, ağaçların kök sistemleri tarafından kontrol altında tutulur çünkü toprağı yerinde tutarlar.
Lübnan'ın bayrağı üzerinde bir sedir ağacı resmi vardır. Ağaçları bin yıl boyunca "Lübnan’ın Sedirleri" diye ifade edilen gururunun sembolü olmuştur. Ancak bu ormanlar, antik yakın doğudaki kereste (ihtiyacı) için oldukça nadir yerlerden biri olduğu için uzun zaman önce ortadan kaybolmuştur ve bu alan antik çağlarda neredeyse tümüyle ormansızlaştırılmıştır.
In fact the soil shifting is just as bad today in the Bekka valley. The UN in 2006[6] proposed a series of solutions to deal with this now full scale environmental disaster in the Baalbek region. Homes in the region are being abandoned as their foundations shift and they become inhabitable. But although these proposed solutions by the UN may be new, this problem is an ancient one, one the Romans would have been well aware of.
Aslında Bekaa vadisindeki toprak hareketleri bu günde aynen (geçmişteki gibi) kötüdür. BM 2006 yılında, Baalbek bölgesindeki halihazırdaki tam ölçekli çevresel felaketle başa çıkmak için bir dizi çözüm önermiştir. Bölgedeki evler temelleri değiştikçe terkediliyor ve yaşanmaz hale geliyorlar. Fakat BM tarafından önerilen bu çözümler yeni olsa da, bu sorun Romalıların iyi bildiği eski bir sorundur.
The massive Trilithon stones provided the weight needed to press down and secure the stones in the wall below.
This is why you only see these huge stones one side of Baalbek – the side where the steep slope is. The idea that these stones were part of a platform and were used as a landing pad is something that requires ignorance of the layout of the site in order to believe.
Devasa Trilithon taşları, duvarın aşağı kısmındaki taşları sıkıştırmak ve sağlamlaştırmak için gereken ağırlığı sağlamıştır.
Bu yüzden bu büyük taşları sadece Baalbek'in tek tarafında - dik eğimin olduğu tarafta görüyorsunuz. Bu taşların bir platforma ait olduğu ve iniş pedi olarak kullanıldığı düşüncesine inanmak için sitenin düzeninin/planının inkar edilmesi gerekmektedir.
Well what about the age of this wall, is it from the Roman period of construction, or is it from the pre-Roman Canaanite era?
There is a lot of confusion about this point because there was indeed a very old pre-Roman temple on this site.
The Pre-Roman Canaanite temple was a pretty standard platform and alter much like other sites built by the Canaanites,[7][8] which were referred to in the Old Testament as “high places.”
Peki bu duvarın yaşı hakkında ne dersiniz? Roma döneminden mi, yoksa Roma öncesi Kenan döneminden kalma mı?
Bu nokta hakkında çok fazla kafa karışıklığı var, çünkü bu alanda gerçekten çok eski bir Roma öncesi tapınağı vardı.
Roma öncesi Kenan tapınağı oldukça standart bir platformdu ve Eski Ahit'te “yüksek yerler” olarak adlandırılan, Kenanlılar tarafından inşa edilmiş diğer yerlere benziyordu.
This original site was probably chosen by the Canaanites because it was indeed on a hill, as any good “high place” should be, but also because it was less than half a mile from the perfect stone quarry.[9]
Bu orijinal site muhtemelen Kenanlılar tarafından seçilmiştir, çünkü aslında o bir tepenin üzerindedir, tıpkı herhangi bir "yüksek yer" in olması gerektiği gibi. ama aynı zamanda mükemmel taş ocağından yarım milden daha az (uzakta) olduğu için.
The early versions of this temple however did not have a retaining wall. As the different groups added to the site over the years the site changed drastically, the Romans alone spent 200 years doing construction at the site. Think of that, that would be like starting a construction project in 1812 that only just now came to completion. That’s a long time to be working on a project.
Bu tapınağın erken versiyonları aslında bir istinat duvarı içermiyordu. Siteye yıllar boyunca farklı gruplar eklendiğinden, site büyük ölçüde değişmişti, Romalılar müstakil olarak 200 yılı inşaat alanında geçirdiler. Bunu düşünün, bu, 1812'de henüz tamamlanmış olan bir inşaat projesine başlamak gibi olurdu. Bir proje üzerinde çalışmak için çok uzun bir zaman.
So yes Baalbek is built on a very old Canaanite alter to Baal, but the Trilithon stones were not part of that site, nor are they part of the foundation as is often claimed. They are part of a very necessary retaining wall.
Yani Baalbek, Baal için olan çok eski bir Kenan sunağı üzerinde inşa edilmiştir, ancak Trilithon taşları o sitenin bir parçası değildir, ya da çoğu zaman iddia edildiği gibi (sitenin) temelinin bir parçası değildir. Onlar Çok gerekli birer istinat duvarı parçasıdırlar.
The question still remains however about the methods for moving and lifting these stones:
Bununla birlikte nasıl taşındıkları ve kaldırıldıkları hakkında ki soru hala yerinde duruyor:
AA: “Some have suggested that this stone alone weighs in excess of 1,200 tones. How was it moved there, because obviously it’s situated on top of these stone rows that we can find down here, which means that this stones had to be lifted and then set on top of these stones down here?”
AA: “Bazıları bu taşın tek başına 1200 tondan fazla olduğunu söylüyor. Oraya nasıl taşındı? Çünkü açıktır ki aşağısında görebileceğimiz şu taş sıraların üzerine yerleştirilmiştir. Yani bunun anlamı şudur, bu (trilithon) taşların kaldırılması ve daha sonra şu taşların üstüne yerleştirilmesi gerektiği anlamına geliyor? ”
So, did the Romans have the technology to move and lift such stones?
Şu halde, Romalılar bu taşları taşıyacak ve kaldıracak teknolojiye sahip oldu mu?
Well, all you have to do is look one country over to find out.
Yapmanız gereken tek şey öğrenmek için az ötedeki bir ülkeye bakmak.
About the same time the Romans were beginning their 200 year project at Baalbek, another project of similar magnitude was beginning by the Roman “client king” Herod “the great” in 19BC.[10]
Romalıların Baalbek'deki 200 yıllık projelerine başlamış oldukları aynı dönemde benzer büyüklükteki bir başka proje de MÖ 19'da, Romalı “bağımlı kral” Büyük Herod tarafından başlatılmıştı.
Herod, using Roman techniques, renovated the temple mount to earn favour with the Jews, who viewed him as a Roman proxy and not a Jew.
Herod, Roma tekniklerini kullanarak, tapınağı yeniledi, ki böylelikle Yahudilerin beğenisini kazanabilsin. Çünkü Yahudiler onu bir Roma vekili olarak görüyorlardı bir yahudi gibi değil.
The expanded version of the temple was double the size of the original, but in order to make this expansion, he had to incorporate part of the hill to the northeast, which meant that he had to construct a massive retaining wall in order to hold back the force of the earth in order to build the massive platform.
Tapınağın genişletilmiş versiyonu orijinalinin iki katıydı, ancak bu genişlemeyi sağlamak için tepenin bir kısmını kuzeydoğuya dahil etmek zorundaydı, bu da toprak baskısını geri tutmak için büyük bir istinat duvarı inşa etmek zorunda kalması anlamına geliyordu. (Yani) Masif bir platform inşa edebilmesi için.(böyle yapmalıydı)
There is a portion of this retaining wall still standing today, and it contains the second largest set of single stones, next to Baalbek.
Just like Baalbek there are several of these stones lined up to form the wall and to provide the weight and size needed to hold back the earth. They call the four largest stones the “Master Course.”[11]
Bu istinat duvarının bugün hala bir kısmı ayakta duruyor ve Baalbek'ten sonra ikinci en büyük tek taş setini içeriyor.
Tıpkı Baalbek gibi, (Burada da) şu taşlardan bir kaç tane var. duvarı oluşturmak , gereken ağırlığı ve büyüklüğü sağlayarak toprağı tutmak için sıralanmışlar. En büyük dört taşı “Master course” olarak adlandırıyorlar.
The weight of the heaviest one is 630 tons, only a little over 100 tons less than Baalbek’s biggest stone. And no one denies that these stones were cut, moved and lifted to perfection using Roman and local techniques.[12]
(Bunların) En ağır olanı 630 ton olup, Baalbek’in en büyük taşından sadece 100 ton daha eksiktir. Ve hiç kimse bu taşların Romalı ve yerel teknikler kullanılarak kusursuz bir şekilde kesildiğini, taşındığını ve kaldırıldığını reddedemez.
(As a side note, it’s tempting to think the holes visible in theses stones were used for lifting, but these holes were cut after the stones were placed, they were used to hold plaster in place for certain water projects, and only go a few inches deep.)[13]
(Bir yan not olarak, taşlarda görülen deliklerin (taşların) kaldırılmasında kullanıldığını düşünmek cazip gelse de, bu delikler taşlar yerleştirildikten sonra kesilmiş, belirli su projeleri için alçıyı yerinde tutmak için kullanılmıştır ve sadece birkaç inç derinliğindedirler.)
Anyway is it really logical to believe that the Romans could cut, move and lift 630 ton blocks for retaining walls just fine, but if you added another 100 tons, it would require alien technology?
Her neyse, Romalıların duvarları iyi tutmak için 630 tonluk blokları kesebileceğini, taşıyabildiğini ve kaldırabileceğini düşünmek gerçekten mantıklı, ama eğer 100 ton daha eklediysen, uzaylı teknolojisine mi ihtiyaç var ?
We know that the Romans, about the same time, had taken a liking to Egyptian obelisks and they started dragging them back to Rome in large numbers, and Rome was hundreds of miles by land and sea from Egypt whereas Baalbek was less than a mile from the quarry.
Romalıların, aynı zamanda, Mısır'ın dikilitaşlarını beğendiklerini ve onlardan çok sayıda Roma'ya sürüklemeye başladıklarını ve Roma'nın karadan ve denizden yüzlerce kilometre uzakta olduğunu biliyoruz, oysa Baalbek taş ocağından (itibaren) bir milden daha azdı.
Some of these obelisks were almost 500 tons.[14] So the Romans had a lot of opportunities to get good at moving stones about the same size and shape as the Trilithon stones.
Bu dikilitaşların bazıları neredeyse 500 tondur. Bu yüzden Romalılar, Trilithon taşları ile aynı büyüklükte ve şekillerde taş taşımak, taşımacılığı geliştirmek için bir çok fırsat bulmuşlardı.
There are even Roman descriptions of this process of moving Obelisks by Marcellinus Comes as well as reliefs, such as the one on the bottom of the Theodosius Obelisk in Istanbul.[15][16][17]
Marcellinus Comes'in taşıdığı dikilitaşların, bu işlemine ait Roma tasvirleri bile var, örneğin (bunların) birisi İstanbul'daki Theodosius Dikilitaşı'nın dibinde ki kabartmalardır.
The ancient Roman writings of Marcus Vitruvius Pollio describe in detail many of the Roman technological advantages like pulleys, which would reduce the force needed by half for each pulley used. He even described their ingenious way of moving stones[18] by constructing huge oak wheels on either end of the block, whether they were round, like pillars or huge rectangular stones like the Trilithons; they would then be pulled by oxen to the site.
Marcus Vitruvius Pollio'nun eski Roma yazıları, makaralar gibi Roma teknolojik avantajlarının birçoğunu ayrıntılı olarak tanımlamaktadır ve kullanılan her bir makara gereken kuvveti yarı yarıya azaltacaktır. Hatta onların taşları taşımak için kullandıkları zekice yöntemi tasvir etmektedir. Eğer taşınacak blok yuvarlak değilse , mesela sütunlar veya trilithonlar gibi devasa dikdörtgen taşlar için bloğun her iki ucunda meşeden jantlar inşa edip sonrasında öküzler ile çekerek siteye taşıdılar.
So what about the lifting of the Trilithon stones at Baalbek?
Peki, Baalbek'teki trilithon taşlarının kaldırılması ne olacak?
Some make the point that the Trilithon stones do not have “Lewis Holes” in them like many of the other Roman stones at Baalbek. Lewis Holes is the name for the holes the Romans would drill in stones for lifting with their cranes…yes, the Romans had cranes.[19][20] And although their cranes only had a five ton capacity, often they would combine many of them together, which would obviously give them greater capacity.[21]
Bazıları, Trilithon taşlarının Baalbek'deki diğer birçok Roma taşından (farklı olarak) “Lewis Holleri” içermediğini öne sürmektedir. Lewis Holleri, Romalıların vinçleri ile kaldırmak için taşlara delebilecekleri deliğin adıdır. Evet, Romalılar vinçlere sahipti. Vinçleri sadece 5 tonluk bir kapasiteye sahip olmalarına rağmen, çoğu zaman bir araya getireceklerdi, ki bu da onlara daha fazla kapasite verecekti.
So why don’t these three stones contain these holes like all the rest of the stones at Baalbek?
Well first of all, I wouldn’t be so sure that they don’t, no one has ever seen what is on the ends of these stones.
It may very well be that the decided against a straight up or dead lift of the trilithon stones because of their weight, and instead decided to lift up only one side of the stone.
Öyleyse neden bu üç taş, Baalbek'teki tüm diğer taşlardan ( farklı olarak) bu delikleri içermiyor?
Her şeyden önce, bu taşların uçlarında (deliklerin) olmadığından çok emin olmayacağım çünkü kimse uçlarını görmedi.
Pekhala şöyle olabilir, ağırlığından ötürü trilithon taşları yatay veya dikey şekilde doğrudan düz yukarı kaldırmak yerine taşın sadece bir ucunu kaldırmayı tercih etmiş olabilirler.
You would only need to lift it high enough and long enough to get even the smallest brace underneath it, because at that point you would have a number of mechanical advantages and therefore options.
İhtiyaç duyacağınız tek şey (bu bloğu) altına en küçük destek parçasını koyacak kadar kaldırmak olacaktı, çünkü bu noktada bir takım mekanik avantajlara ve dolayısıyla seçeneklere sahip olacaktınız.
For example watch as this man makes a Stonehenge in his back yard all by himself using a simple counter weight method.
“I’ve tried to do this without any mechanical machinery at all. I’ve used mostly sticks and stones for my equipment. No pullies. No hoist. No metal ladders. I’m just trying to use gravity too. I believe this is my favourite tool.
Örneğin arka bahçesine bir "Stonehenge" yapan eden şu adamı izleyin. O, basit bir karşı ağırlık metodu kullanıyor.
“Bunu hiçbir mekanik makine olmadan yapmaya çalıştım. Ekipmanım için çoğunlukla sopa ve taş kullandım. Makara yok. Kaldırma yok. Metal merdiven yok. Ben sadece yer çekimini kullanmaya çalışıyorum. Bunun en sevdiğim araç olduğuna inanıyorum.
Girl: The first goal is getting this block three feet off the ground.
In order to move it up at this point I just rock the block back and forth – adding weight to that end – and that opens a gap on this side and I just slide a board in.
Then I add the weight to that end and slide a board in at this end.
Girl: This Suring box acts like a jack, slowing raising the block.”
Kız: İlk amaç bu bloğu yerden üç metre yükseltmektir.
Bu noktada bloğu yukarı doğru hareket ettirmek için sadece tahteravalli hareketi yaptım - şu noktaya ağırlık ekleyerek – ve yaptığım şey bu tarafta bir boşluk açar ve sadece bir tahtayı içeri kaydırıyorum.
Sonra ağırlığı şu uca ekliyorum ve bir tahtayı bu taraftan içeri kaydırıyorum.
Kız: Bu destek kutusu, bir kriko gibi davranarak bloğu yavaşça yükseltiyor. ”
But its not really even necessary for them to have been lifted. A French Paper written by Jean-Pierre Adam meticulously details how the stones could have been moved using the specifications provided by Marcus Vitruvius Pollio by constructing roads underneath the stones on rollers[22],
and the roads were raised to lead to the exact place of their placement,
which was easy at Baalbek because of the terrain, so it wouldnt require any lifting,
and then using man powered drums and a system of capstans to pull the stones along the road. This method would only require 144 workers to accomplish.
Fakat aslında kaldırılmış olmaları bile gerekmiyordu. Jean Pierre Adam tarafından yazılmış fransızca bir makalede taşların nasıl taşındığı hakkında titizce detaylar veriliyor. Marcus vitruvius Pollio tarafından sağlanan özel şartlar anlatılıyor. Taşların altında yol inşa edip silindirler yerleştirmişler.
Ve (blokları) yerleştirilmeleri gereken yere götürmek için yolları yükseltmişler.(Yani rampa kullanmışlar)
Araziden dolayı Baalbek'teki iş kolaydı, bu yüzden herhangi bir kaldırma işlemi gerekmeyecekti,
ve sonra yol boyunca çekmek için insan gücüyle çalışan silindir sistemleri kullandılar.
Bu metodla başarabilmek için sadece 144 kişi gerektirecekti.
It’s also helpful for people to remember that the largest stone ever moved in the world is the so called Thunder Stone in Russia, moved in the 1700’s using no modern equipment[23], and this stone is 1.5 times larger than the largest trilithon stone, and we know that moving it didn’t require alien technology.
Ayrıca insanların şunu hatırlamasında fayda var, Dünyadaki taşınmış en büyük taş Rusya' daki "Thunder Stone" olarak adlandırılan taştır. 1700'lerde modern ekipman olmadan taşınmıştır ve en ağır trilithon taşının (yaklaşık) 1.5 katıdır ve biz biliyoruz ki , onun taşınması uzaylı teknolojisi gerektirmemişti.
Well what about this claim?
Peki şu iddia hakkında ne dersiniz?
AA: “What’s really interesting about Baalbek is that it’s always been known as the landing place. There’s an actual text from Sumerian times known as the epic of Gilgamesh. Gilgamesh actually claims to have seen rockets descend and ascend from Baalbek – the landing place.”
AA: “Baalbek hakkında gerçekten ilginç olan şey, her zaman iniş yeri olarak bilinmiş olmasıdır. Gılgamış destanı olarak bilinen Sümer dönemine ait gerçek bir metin var. Gilgamış aslında roketlerin iniş yaptığını ve Baalbek'ten (iniş yerinden) kalkış yaptığını gördüğünü iddia ediyor.
These claims come directly from the writings Zechariah Sitchin, and they are totally untrue. Baalbek was not called the “landing place”, and the Epic of Gilgamesh never speaks of rockets ascending and descending anywhere in it.
Bu iddialar doğrudan Zecharia Sitchin'in yazılarından geliyor ve tamamen yanlıştır. Baalbek “iniş yeri” olarak adlandırılmadı ve Gılgamış Destanı sala hiçbir yerinde iniş ve kalkış yapan roketlerden söz etmez.
Michael Heiser: “If you’re going to make these ascertains I would want to see the passage in Gilgamesh that names Baalbek specifically. I’m naturally sceptical that there is a passage, but if you’re going to make this claim you have to be able to establish with certainty, not even just a general region, that these are the stones that are being referred to in any given text.”
Michael Heiser: “Eğer bu tespitleri yapacaksanız, Gilgamış'taki (geçtiği) pasajı özellikle Baalbek isimlerini görmek istiyorum. Doğal olarak bir pasaj olduğuna şüphem var ama eğer bu iddiayı ortaya atacaksanız, kesin olarak tespit etmeniz gerekir, sadece genel bir bölge bile değil, bu taşlar (tam olarak) şu metnin atıfta bulunduğu taşlardır. (diye)
Sitchin, when making this claim in his book, never tells the reader here they can find this in the Epic of Gilgamesh. This is probably because it makes it harder for the reader to check his facts.
Sitchin, kitabında bu iddiasını ortaya atarken, okuyucuya asla Gılgamış Destanı'nın neresinde bunu bulabileceğini söylemez. Muhtemelen onun doğruluğunu sınamayı zorlaştırdığı için. (Böyle yapıyor)
Heiser: “I have personally found the writings of Sitchin very frustrating from the perspective of a scholar and an academic – which is what I am. It’s very hard to follow his trail because he doesn’t cite sources. Even if he cites a source, for instance an ancient text, he doesn’t give you the chapter and verse, he doesn’t give you the tablet and line numbers. I have to look at it and say it’s either really lazy or he doesn’t want you to check up on him. It’s one or the other.”
Heiser: “Ben şahsen Sitchin'in yazılarını bir akademisyen olarak ve akademik bakış açısıyla çok sinir bozucu buldum. İzlerini takip etmek çok zordur çünkü kaynakları aktarmaz. Bir kaynak aktarsa bile, örneğin antik bir metin, bölüm ve dize (numarasını) vermez. O size tablet ve satır numarasını vermez. (Kendim) bakmak zorundayım ve (şunu) söylemeliyim o ya gerçekten tembel ya da o sizin onun (söylediklerini) kontrol etmenizi istemiyor. Bu biridir veya diğeridir.
I will link the actual section of the epic as well as a link to the online resources to check the Sumerian texts yourselves at the website ancientaliensdebunked.com[25]
Destanın asıl bölümünü ve Sümer metinlerini kendiniz kontrol etmeniz için ancientaliensdebunked.com sitesinde online kaynaklara yönelik bir link yayınlayacağım.
Nowadays all the Sumerian tablets, including their own dictionaries are searchable online, yes the Sumerians wrote their own extensive and detailed dictionaries, so we don’t have to trust Sitchin or anyone else, we can basically just ask the Sumerians what they thought a word meant.
Günümüzde Sümerlerin kendi (yazdıkları) sözlükleri dahil, tüm Sümer tabletlerine online olarak erişilebilir. Evet Sümerler kendi engin ve detaylı sözlüklerini yazmışlardı, bu yüzden Sitchin'e veya başka birine güvenmek zorunda değiliz. Herhangi bir kelimenin anlamı için, aslında sadece Sümerler’e sormamız gerekiyor.
It becomes painfully obvious to anyone that cares enough to look that Sitchin was at best totally incompetent as a translator and at worst a scam artist.
See sitchiniswrong.com to being your journey in losing any confidence in the so called “translations” of Zechariah Sitchin.
Herhangi bir insan için yeterince dikkatli bakınca, Sitchin'in bir çevirmen olarak tümüyle yetersiz olduğunu veya en kötü ihtimalle bir hile sanatçısı olduğunu görmek üzücüdür. Zechariah Sitchin'in sözde “çevirileri” ne olan güveninizi kaybetme yolculuğuna sitchiniswrong.com'u görerek başlayın.
In conclusion: The trithilon stones are part of a necessary retaining wall, not a foundation, and such walls were common to the Greeks and Romans.
The retaining wall was not part of the simple, original, much smaller temple at Baalbek.
And we know from other retaining walls of similar size, built by the Romans at the same time and in the same area, time, that they were more than capable of moving and placing stones of that size and shape, also evidenced by their ability to move Obelisks.
This is especially true if you gave them 200 years, and some roman pulleys and cranes.
Sonuç olarak: Trithilon taşları gerekli bir istinat duvarının bir parçasıdırlar, bir temelin parçası değildirler ve bu (tarz) duvarlar Yunanlılar ve Romalılar için ortaktır.
İstinat duvarı, Baalbek'deki basit, orijinal, çok daha küçük tapınağın bir parçası değildir.
ve Romalılar tarafından aynı zamanda ve aynı coğrafya içerisinde inşa edilen benzer büyüklükteki diğer istinat duvarlarından da biliyoruz,
Bu boyut ve şekildeki taşları taşıyacak ve yerleştirecek kapasitede oldukları , obeliskleri taşıma kabiliyetleriyle de ıspatlanmıştır.
Bu doğrudur, özellikle eğer Romalılara başarmaları için 200 yıl verirseniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder