17 Eylül 2019 Salı

Anunnaki Hakkındaki Bunca Efsane Nereden Geliyor.



Bunca Efsane Nereden Geliyor?
Sümerlerin belkide 1500 yılı aşan tarihi kabaca dört döneme ayrılabilir. Ön Sümerler döneminde yazı daha çok şehir devletinin kayıt tutma ihtiyacı için kullanılmış ve bu dönemden kalan bir put da bulunmuyor. Bu dönem itibariyle tek tanrıcılığın olma ihtimalini işlediğim yazım için : http://antikyalanlar.blogspot.com/2018/05/semavi-dinlerin-kokeni-sumerler-mi-hayir.html
Sonra Erhanedanlar dönemi geliyor ki bu dönemde net şekilde bir çok tanrıcı din görülüyor. Sonra Akad işgali oluyor ve 150-200 yıl Akad  işgali altında yaşadıktan sonra yaklaşık 150 yıl sürecek bir bağımsızlık elde ediyorlar. Sonrasında Gutilerinde işgalleriyle tarihten siliniyorlar. 
 Landsberger'den öğrendiğimiz kadarıyla Sümerlerin Er hanedanlar dönemi  panteonunda (Tanrılar meclisinde) 15 tanrı vardı. Çığ hanımın kitabına göre zamanla 1500 tanrı olmuştu. Babilliler zamanında ise 15 000 'e ulaşmıştı. Lansberger'den öğreniyoruz ki bir süre sonra  Babilliler, tanrıları hem yıldızlarla eş tutmuş hem eşitleme yoluna gitmişler.
Sonuç olarak rahip sınıfı Sümerden babile uzanan binlerce yıllık bir süreçte farklı sebeplerle ve farklı kaynaklardan yola çıkarak bolca efsane üretmişler ve dinlerini sürekli genişleterek yeni ‘tanrılar’ ileri sürmüşler. Şu halde Uzaylı ziyaretinden önce rahiplerin ve muktedirlerin, ki  kral da baş rahip sayılıyordu,  bunları günün koşullarına göre uydurmuş olma ihtimalini düşünmek zorundayız. 
        Zecahria Sitchin uzaylıların insanlardan eşler edinip dünyada bir süre yaşadıklarını ve toplumu yönettiklerini düşünüyor. Uzaylılar kendi aralarında güya nükleer bir savaşa tutuşunca dünyayı terkemek zorunda kalmış ve bu nükleer savaşta Sümerler'in sonu olmuş. Halbuki Sümer tarihinde yukarıda da belirttiğimiz üzere bir ara dönem mevcut. 150-200 yıl kadar Akad işgali altında yaşamış olduklarını görüyoruz. Şu soruyu kendinize sormalısınız: Eğer sümerlerin başlarında uzayda seyahat edebilen, bilge bir yönetici sınıf varsa nasıl olurda yazıyı bile icat edememiş Akadlar gelip Sümer ülkesini işgal edebilir? Tam bu noktada Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanmış olan ETCSL üzerinde bulunan bir Sümer metninden alıntı yapmakta fayda görüyorum:


ETCSL üzerinde bazı Sümer şehirlerine yönelik olarak yazılmış ağıtlar bulunmaktadır. Hemen birisine bakalım:
The lament for Unug
Bu metinde savaşın yok ettiği bir Mezopotamya şehrinden, Unug şehrinden bahsedilmektedir.  
51-65.  War …… enemy lands …… echoed. Like arrows in a quiver ……. Evildoers in Sumer…….  Gutium, the enemy, overturned …….  Sumer, caught in a trap, ……. Its people were thrown into turmoil ……. The mighty heroes of  Sumer  ……. …… the heart of a hurricane ……. They advanced like the front rank of troops, ……. Like …… they were crushed, every one of them ……. Their war veterans gave up, their brains were muddled. The troop leaders, the most outstanding of the men, were viciously hewn down.  Gutium, the enemy, …… weapons ……. Not looking at each other …… Like a swelling flood, like ……, Subir  poured into  Sumer.

Eksik tahrip olmuş satırlar çok olsa da  savaştan bahsediyor ve anlaşıldığı kadarıyla bahsedilen düşman, tarihçilerin "Gutiler" dediği kavim.  Aşağıda bu  metinde geçen Anuna terimini de göreceksiniz:

66-74.  They …… like stampeding goats, they tore apart the corpses of the population. They mutilated  Sumer  and  Akkad, they pulverised it as with a pestle. They destroyed its settlements and habitations, they razed them to ruin mounds. The best of  Sumer  they scattered like dust, they heaped up ……. They massacred its populace, they finished off young and old alike. They destroyed the city of the  Anuna  gods, they set it aflame. They put out both  Unug's  eyes, they uprooted its young shoots. They wandered all through the libation places of the  Anunagods. And even  Kulaba, which is the primeval city, they turned into a place of murder.

Bu metin Eski babil döneminden geliyor olmalıdır. Çünkü ETCSL 'nin kendi websitesinde yapılan açıklamaya göre ETCSL  üzerindeki metinler MÖ üçüncü bin yılın son kısmı  ile ikinci binyılın baş kısmı arasından gelmektedir. Yani yaklaşık MÖ 2250 ile MÖ 1750 aralığından. Metin Sümer ve Akadların Gutiler tarafından nasıl ortadan kaldırıldığını anlattığına göre ve MÖ 2000 'ler civarında Sümerler son bulduğuna göre Eski Babil döneminden kalma  bir metin var burada. Bu metin üzerinde durmamın sebebi Zecharia Sitchin'in Sümerlerin yok oluşu hakkında ortaya attığı iddiadır. Ona göre Anunnakiler arasında bir nükleer savaş yaşanmış ve bu sebeple anunnakiler yeryüzünü terk ederken Sümer dönemi de böylece kapanmıştır.  Oysa bu metinde görüldüğü kadarıyla Mezopotamyalılar, Sümerlerin Gutiler tarafından ortadan kaldırıldığını düşünüyorlarmış. Dahası Metnin devamına bakılırsa antik  Mezopotamyalılar bir nükleer savaş yaşandığını da düşünmüyorlar:

89-99.  Battering rams and shields were set up, they rent its walls. They breached its buttresses, they hewed the city with axes. They set fire to its stations, they …… the city's dwellings. They destroyed it, they demolished it.  Unug, the good place, was …… with dust. Like a great wild bull wounded with an arrow, ……. Like a wild cow pierced with a spear, ……. The mighty one rushed with his weapons and …… implements of war.  Subir, rising up like a swelling floodwave, ……. They trampled (?) through the streets and ……. They let the blood of the people flow like that of a sacrificial cow, they tore out everything that had been built.

Görüldüğü üzere koç başların şehir duvarlarını aşmak için kullanıldığı, kalkanlar ve baltaların kullanıldığı konvasiyonel ve o dönemden beklenebilecek bir savaş söz konusu.  Ayrıca yukarıda  They destroyed the city of the  Anuna  gods,  ifadesi geçmişti. Eğer sümerlerin başlarında Uzaylı kimseler olsaydı her halde eli baltalı  Gutiler Sümer şehrini ve insanlarını ortadan kaldıramazdı. Ama metinde diyor ki: Onlar  Anuna tanrıların şehrini imha ettiler.
Uzaylılar ne akad işgaline karşı ne de eli baltalı gutilere karşı  sümerlere fayda sağlamış…..

Peki Sümer Rahipleri Niçin Tanrı Hikayeleri Uydursunlar?
Hikayelerin işlevsel yönleri
Bir çok sümer efsanesi bize çok saçma gelebilir ama belkide bu metinler oldukça kurnaz bir rahip sınıfı tarafından işlevsel amaçlara yönelik olarak üretiliyorlardı. Mesela insanın yaratılışı ile ilgili yukarıda bahsettiğimiz Sümer efsanesinde Enki ile Doğum tanrıçası içki içip sonrasında birbirlerine meydan okuyarak sakat insanlar tasarlar. Bu bize saçma gelse bile eğer bir sümer vatandaşı, "Niçin sakat insanlar var?"  diye  gidip bir  rahibe soracak olsaydı herhalde bu hikaye iyi bir cevap olurdu. Ya da Sümer krallarının rahibelerden biriyle yaptığı “kutsal evlilik” denen işlemin  "Dumuzi ve İnanna" efsanesi ile ilişkilendirilmesi buna  örnek verilebilir. Bu efsane Kralın rahibelerden biriyle evlendiği ritüelin halk nezdindeki meşruiyetini ve kutsiyetini temellendiriyormuş gibi görünüyor.

Tabletler Arasındaki Çelişkiler
ETCSL de çevirisi bulunan Sümerce bir metinin çevirisinde  aşağıdaki ifadeye rastlıyoruz:
46-55. An, who created gods and humankind, gazed at holy Inana  ....... (kaynak:http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.3.5#)
46-55 "An , tanrıların ve insanoğlunun  yaratıcısı, kutsal İnanna'ya gözünü dikti ..."
Bazı okuyucuların   aklında bir soru işareti belirmiş olabilir. "Metinlerde insanın Enki tarafından yaratılmış olduğu anlatılmıyor muydu? " diye sorabilirsiniz.  Gerçektende "Enki And Ninmah" isimli metinde Enki insanın yaratılışında merkezi bir rol oynuyor. Bununla birlikte insanın yaratılışında birden fazla tanrının iş birliği yaptığı ve belli bir aşamada An'ın da buna dahil olduğu şeklinde anlaşılan bir anlatım sunuluyor. Şunu bilmeniz lazım ki,  Sümerler şehir devletleri halinde yaşıyordu ve her şehrin bir koruyucu tanrısı olduğuna inanılıyordu.  Sümer katiplerinin yazdığı hikayeler kıyaslanınca çeşitli çelişkiler ortaya çıkmaktadır.  Örneğin Enki tapınağından gelen bir metin İnanna tapınağından gelen bir metinle kıyaslanınca aynı olayı anlatmalarına rağmen detayların farklılaştığı görülmektedir. Aynı zaman periyodundaki metinler arasında bile çelişkiler mevcutken özellikle farklı dönemlere ait metinler arasında çok daha fazla çelişki vardır.   Bu gün bile belki istisnasız  her bir dinin çeşitli mezhepleri varken o dönemde de farklı inanış ve düşünüşlerin aynı kavmin içerisinde bulunabiliyor olması normaldir. Özellikle farklı şehirlerdeki ve farklı dönemlerdeki rahiplerin farklı yorumlar   getirmesi ve farklı hikayeler anlatması aslında şaşırtıcı değildir. Sümer efsaneleri arasındaki çelişkilere  (genel bir bakışla) dikkat çeken bir yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. 
          Burada yeri gelmişken bir şeyi daha belirtmekte fayda var sanıyorum: İnsanın yaratılışı hakkında birden fazla Mezopotamya efsanesi vardır. "Enki and Ninmah" metni de  bunlardan birisidir ve bu hikayeninde metnine bakarsanız topraktan(kilden) yaratılmayı anlatır.   Mezopotamya'nın farklı yaratılış hikayeleri arasında  görülen ortak bir unsur topraktanyaratılmadır. (Elbette bu durum da Sitchin'in iddialarının aleyhinedir.)
Çelişkilere birkaç örnek daha verelim:
Birkaç farklı üniversitenin ortak çalışması olan Oracc isimli Sümer konulu akademik web sitesinde Anunnaki’nin büyüklerinden sayılmış olan İnanna hakkında aşağıdaki satırları görüyoruz:
Divine Genealogy and Syncretisms
The family tree of Inana/Ištar differs according to different traditions. She is variously the daughter of   Anu   or the daughter of   Nanna/Sin   and his wife Ningal; and sister of   Utu/Šamaš (Abusch 2000: 23); or else the daughter of   Enki/Ea.
İnana’nın babası farklı metinlerde farklı kişilermiş gibi görünüyor.
Yine bu sayfada verilen bilgilere göre :
“Inana/Ištar is by far the most complex of all Mesopotamian deities, displaying contradictory, even paradoxical traits (Harris 1991; see also Bahrani 2000). In Sumerian poetry, she is sometimes portrayed as a coy young girl under patriarchal authority (though at other times as an ambitious goddess seeking to expand her influence, e.g., in the partly fragmentary myth Inana and Enki, ETCSL 1.3.1 and in the myth Inana's Descent to the Netherworld, ETCSL 1.4.1). Her marriage to Dumuzi is arranged without her knowledge, either by her parents or by her brother Utu (Jacobsen 1987: 3). Even when given independent agency, she is mindful of boundaries: rather than lying to her mother and sleeping with Dumuzi, she convinces him to propose to her in the proper fashion (Jacobsen 1987: 10). These actions are in stark contrast with the portrayal of Inana/Ištar as a femme fatale in the Epic of Gilgameš. Taken by the handsome Gilgameš, Inana/Ištar invites him to be her lover. Her advances, however, are rejected by the hero who accusingly recounts a string of past lovers she has cast aside and destroyed (Dalley 2000: 77ff).”
Bazı Sümer edebi metinlerinde inana ebeveynlerinin baskısı altındaki çekinik bir genç kız olarak görünüyor. Evliliğine kendisinin haberi olmaksızın  büyükleri karar veriyor. Ya da bir yerde annesine yalan söyleyip Dumuzi ile yatma imkanı varken iffetli davranmayı tercih ediyor ve Dumuziyi ikna ediyor.  Buna zıt olarak Gılgamış destanında Gılgamışı kendi nefsine davet ediyor.  Sehvet, bereket ve savaş tanrıçası gibi farklı anlamlar yüklenen İnana bir yerde iffetiyle  karşımıza çıkarken diğer yerde başka bir surete bürünüyor.   Tam yeri gelmişken Etcsl üzerinde rastladığım bir metinden örnek vereceğim: Kaynak sayfa  : ETCSL : http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.1.1#
Bu metindeki hikayeye   bakarsanız, Enki'nin bir tanrıça olan eşiyle ilişkiye girmesinden çok kısa bir süre sonra çocuğu oluyor. Doğan  çocuk kızdır ve 9 gün için ergen hale gelir. Sonrasında Enki onunla da ilişkiye girer. Şimdi kendi kendimize soralım: İnana2nın iffetli olduğu hikayemi Sümer ve Mezopotamya anlayışını temsil ediyor yoksa Enki’nin ensest ilişkisinin anlatıldığı hikaye mi? Burada bir şeye dikkat çekmek isterim. Enki su tanrısı kabul edilmiş ve ilişkiye girdiği tanrıçada toprakla ilişkili muhtemelen. Doğayı gözlemleyen rahip sınıfı her baharda topraktan uyanan binler, milyonlar bitki türünün suyun toprakla buluşmasından sonra ortaya çıktığını görüyorlardı. Buradan hareketle su ve toprak tanrısının ilişkisini hayal etmiş olabilirler.   Bir Sümer metninde Dicle veya Fırat ırmağı Enki’nin boşalmasıyla oluşmuş olarak anlatılırki her bir bitki ve canlının içtiği suda yine Enki ile ilişkilendirilmiş olabileceğinden  Enki kendi kızlarının da kocası olarak düşünülmüş olabilir. Yani tanrılar için normal olarak düşünülen ve temelinde doğa olaylarının gözlenmesi olan bir hikaye var bence karşımızda. Yani bu hikayenin yazıldığı şehirde insanların ensest ilişkiye girmediğini bunu sadece tanrılar için normal kabul ettiklerini umuyorum.  Yine de eğer tanrılar için ensest ilişki normal kabul ediliyorsa başka bir metindeki  inana’nın iffetini nasıl izah edeceğiz? Belli ki aynı zihinlerden değil, farklı zihinlerden çıkmış iki ayrı hikaye ve iki ayrı yaklaşım var burada.
Yine Oracc’ın bahsettiğimiz sayfasında verilen bilgilere göre inana bazı tasvirlerinde silahlı ve sakallı olarak görülmektedir. Bereket ve şehvet tanrıçası olarak düşünüldüğü gibi aynı zamanda savaş tanrıçası olarakta düşünülmüş olması çelişik bir tablo oluşturmuş anlaşılan.  Tarihçilere göre Mezopotamyada şehir devletleri döneminde kıtlık yaşanıyor ve bu sebeple şehir devletleri birbirinin elindeki yiyecek için savaşa tutuşuyorlar. Tarımsal verim ve bereketin tanrıçasının aynı zamanda savaş tanrıçası olarakta düşülmesi acaba tamda bununla ilişkili olabilir mi? Benim kanaatim bu yönde.
Çelişki Sümer şiirinin sıradan bir özelliği gibidir ve örnekleri çoğaltmamız mümkün. Eğer Sümer mitolojisinin rahipler tarafından uydurulduğunu düşünüyorsanız çelişkileri açıklamanız kolaydır. Çünkü  farklı şehirlerde ve farklı dönemlerde yaşayan rahip sınıfları doğal olarak aynı şey hakkında farklı ve birbiriyle çelişen şeyler uyduruyorlardı.
Mezopotamya Kültürünü Yaşayan “Uzaylılar”!
Tabletlerde anlatılan hikayeleri incelediğinizde Anunnakilerin davranışları sanki Mezopotamya kültürünü yansıtıyormuş gibi görünüyor. Yukarıda Oracc isimli web sitesinin bir  kaç farklı üniversitenin ortak projesi olduğunu söylemiştik. Bu Sümeroloji projesinin İnana hakkındaki sayfasında , İnana ‘nın Dumuzi ile evliliği hakkında farklı metinlerde verilen bilgiler aktarılmıştı. Buna göre İnana ‘nın evliliğine kendisinin haberi olmadan ebeveynleri ve erkek kardeşi Utu(inanışa göre Güneş tanrısı) tarafından karar verilmişti.   Ayrıca İnana’nın iffetli ve dürüst  davranışından da bahsedilmişti. Sizce de bunlar Mezopotamya kültürünü çağrıştırmıyor mu? Yoksa uzaylılarda da görücü usulü olduğunu mu düşünmeliyiz? (eğer varsalar) uzaylılarda da görücü usulü olabilir tabi ki ama sanki birinci seçenek daha mantıklı gibi. Yine İnana üzerinden bir örnek daha verelim: kaynak: İnana’s Descent (Oxford üniversitesinin  hazırlamış olduğu (cdli) Digital Tablet Kütüphanesi'nden bu metni okuyabilirsiniz: https://cdli.ucla.edu/search/search_results.php?SearchMode=Text&ObjectID=P468903
Ben doğrudan ilgili kısımlardan birini  buraya alıntılayacağım:
14. me 7(disz)-bi za3 mu-ni-in-kesz2
en: She took the seven divine powers.
15. me mu-un-ur4-ur4 szu-ni-sze3 mu-un-la2
en: She collected the divine powers and grasped them in her hand.
16. me du10 giri3 gub-ba i-im-gen
en: With the good divine powers, she went on her way.
17. tug2-szu-gur-ra men edin-na sag-ga2-na mu-un-gal2
en: She put a turban, headgear for the open country, on her head.
18. hi-li sag-ki-na szu ba-ni-in-ti
en: She took a wig for her forehead.
19. {na4}za-gin3 di4-di4-la2 gu2-na ba-an-la2
en: She hung small lapis-lazuli beads around her neck.
20. na4-nunuz tab-ba gaba-na ba-ni-in-si
en: She placed twin egg-shaped beads on her breast.
21. {tug2}pala3 tug2 nam-nin-a bar-ra-na ba-an-dul
en: She covered her body with a pala dress, the garment of ladyship.
22. szembi lu2 he2-em-du he2-em-du igi-na ba-ni-in-gar
en: She placed mascara “Let a man come, let him come” on her eyes.
23. tu-di-da lu2 ga2-nu ga2-nu gaba-na ba-an-gid2
en: She pulled the pectoral “Come, man, come” over her breast.
24. har ku3-sig17 szu-na ba-an-du8
en: She placed a golden ring on her hand.
25. gi-1(disz)-ninda2 esz2-GAN2 za-gin3 szu ba-ni-in-du8
en: She held the lapis-lazuli measuring rod and measuring line in her hand.
26. {d}inanna kur-sze3 i-im-gen
en: Inanna traveled towards the underworld.

Bu metinde Göğün Hanım’ı kabul edilmiş olan İnana yer altı dünyasına merak salar ve ölü insanların ruhlarının gittiğine inanılan yer altı dünyasına yolculuk yapar. Yolculuğa çıkmadan önceden giyinip kuşanması detaylarıyla metinde tasvir edilmiş. Üstüne yedi adet giysi/eşya giyer/kuşanır. Bu eşyalar ilahi güçler olarak nitelenmek suretiyle sıradan olmadıkları ve İnana’ya bir takım güçler kattıkları ima edilmiş ve belki hikayedeki bu unsurların soyut değerleri temsil ediyor olması mümkün. Bu metin Sitchin’in ilgisini çeken ve aradığı uzaylı izlerini bulduğunu sandığı bir metin. Çünkü  İnana’nın gökten inmesi söz konusu hemde bu metinde bahsi geçen eşyalar Sitchin tarafından astronot elbiseleri ve eşyaları olarak düşünülüyor. Ancak açıktır ki Sitchin baltayı taşa vuruyor. İnana Gök tanrısının kızı olarak düşünülüyordu ve makamı gökte kabul ediliyordu. MÖ 2600 dolaylarına tarihlenen tanrılar listesinde Gök tanrısı birinci sırada İnana ise 3. Sıradadır. Oracc’ın yukarıda bahsedilen sayfasına bakabilirsiniz. Yani İnana’nın gökten inmesinden bahsedilmesi tuhaf değil ama asıl önemli olan şey yolculuğun yer altı dünyasına ölüler diyarına yapılıyor olması ve Yer altı dünyasının (tabiri caizse) zebanileri ile birlikte temsil edilmiş olmasıdır. Hatta İnanna Yer altı dünyasının kapısına geldiği vakit niçin geldiğini soran kapı bekçisine, kardeşinin kocasının ölümüyle ilişkili olarak geldiğini  metinin 87. Satırında söylemiş olur. Yukarıda alıntıladığım satırların sonuncusunda da “underworld” ifadesi görülmektedir.  Benim yukarıda görülen(ekranda görülen) satırlarda sıl dikkat çekmek istediğim şey ise metnin Mezopoyamya kültürünü yansıtıyor olmasıdır. İnana’nın giydiği elbiseler ve üzerine aldığı takılara eşyalara bir bakın. Yukarıdaki metinde her bir satır için önce transliterasyon(Sümerce hecelerin Latin alfabesiyle temsili) verilmiş ve sonra İngilizce tercümeleri verilmiş.
.17. Satırda bir “Turban” taktığını söylüyor ve bunun bir başlık/ baş örtüsü olduğu da metinde ifadesini buluyor.  Bu başlık/baş örtüsü  “open country” (sahara/ kırlık alan) da takılıyormuş. İfade şöyle: : She put a turban, headgear for the open country, on her head.

Sitchin için burada bahsi geçen başlık bir astronot başlığı olmalıdır ama hemen bir sonraki ifadede 18. Satır da peruk taktığını söylüyor. 19. Satırdada boynuna ufak lapis lazuli boncuklar asmasından bahsediliyor. Herhalde bunları astronot başlığı taktıktan sonra takacak hali yok. Hele de bir sonraki satırda gözlerinin maskarasından bahsedildiğini düşünürsek:  She placed mascara “Let a man come, let him come” on her eyes. Bu satırda geçen ifadelerle sonraki satırda geçen ifadeler, “er kişiye gel hadi ” diyen cinsten bir süslenme içerisinde olduğunu ifade ediyor.  Yani burada  söylemek istediğim şey İnana’nın dışarı çıkmak için giyinen ve süslenen sıradan bir hükümdar kızından pek bir farkı yok gibi görünüyor. Yani bir uzaylıya işaret etmekten çok bir Mezopotamya prensesi resmedilmiş gibi. Metnin devamında ölüler dünyasına , giden inana orada rahat durmayıp yer altı kraliçesinin tahtına göz dikmesinden ötürü 7 Anunaki tarafından  cezalandırılıp ceset haline getirilir ve cesedi bir çengele asılır. Kendisinden günlerce haber alınamayınca İnana’nın yardımcısı onun yasını tutar ve bu kısımda yapılan tasvirata dikkat etmenizi isterim:
176. er2 du6-du6-dam mu-un-na-ga2-ga2
en: She made a lament for her in her ruined (houses).
177. szem3 gu2-en-ne mu-un-du12-a
en: She beat the drum for her in the sanctuaries.
178. e2 dingir-re-e-ne-ke4 mu-un-na-nigin2-nigin2
en: She made the rounds of the houses of the gods for her.
179. igi-ni mu-un-na-hur giri17-ni mu-un-hur
en: She lacerated her eyes for her, she lacerated her nose.
180. ki lu2-da nu-u6-di hasz4-gal-a-ni mu-un-na-hur
en: In private she lacerated her buttocks for her.
181. mu-lu nu-tuku-gin7 tug2 dili-a im-ma-an-mur10
en: Like a pauper, she clothed herself in a single garment,
182. e2-kur e2 {d}en-lil2-la2-sze3 giri3-ni dili mu-un-gub
en: and all alone she set her foot in the E-kur, the house of Enlil.
Bir kimsenin ölenin ardından dövünmesi , yırtınması ve ardından ağıt okuması…  tüm bunlar size de  tanıdık gelmiyor mu?
 Hikayenin devamında Enki’nin yardımıyla İnana yeniden dirilecektir ama yer altı dünyasının Anunnakisi onun  öylece gitmesine müsaade etmez ve gidebilmesi için kendisinin yerine bir vekil göstermesi şartını koşarlar. İnana da metinde tasviri yapılan (tabiri caizse) zebanilerle birlikte yeryüzüne çıkıp kendisi yerine vekil olarak yer altı dünyasına göndermek için yardımcısının şehrine gider. Orada yardımcısı onları ayakta karşılar ve onu  perişan halde , yas tutmuş vaziyette görür. Bunun nasıl tasvir edildiğine dikkat etmenizi isterim:
330. {d}szara2 iri-ni-a giri3-ni-sze3 ba-an-szub
en: Šara, in his own city, threw himself at her feet.
331. sahar-ra ba-da-an-tusz tug2-mu-dur7-ra ba-an-mu12
en: He had sat in the dust and dressed himself in a filthy garment.
Kişi üstü başı perişan vaziyette yas tuttuğunu belli etmesi …. Bunuda bir kenara yazın….
Sonrasında İnana kendisini bu kadar seven yardımcısına kıyamaz ve başka bir yardımcısının şehrine giderler. Aynı şekilde diğer yardımcılarınında kendisine bağlılıklarını müşahade eden İnana kocası Dumuzi’nin şehrine gelir. Dumuzi kendilerin ayakta karşılamak yerine görkemli bir tahtın üzerinde ve görkemli elbiseler içinde onları karşılar. Kendisinin yasını tutmayan bu adama kızan İnana onu kendisi yerine vekil gösterir ve Demonlar(yer altı dünyasının zebanileri) onu alıp götürürler.
Hikayenin devamın da da Mezopotamya kültürünün izleri görülür.
Dumuzi ellerini yukar kaldırıp Güneş tanrısı kabul eidlen Utu’ya dua eder. Allerinin ve ayaklarını yılan eli ve ayağı olmasını böylece kaçıp kurtulabilmeyi ister. Bu kısmıda alıntılamak istiyorum:
369. gurusz-e {d}utu-ra an-sze3 szu-ni ba-an-na-zi
en: The lad raised his hands to heaven, to Utu:
370. {d}utu murum5-gu10-me-en ge26-e mussa-zu-me-en
en: “Utu, you are my brother-in-law.
371. e2 ama-zu-sze3 i3 gur3-ru-me-en
en: I am your relation by marriage. I brought butter oil to your mother’s house
372. e2 {d}nin-gal-sze3 ga gur3-ru-me-en
en: I brought cheese to Ningal’s house.
373. szu-gu10 szu musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: Turn my hands into snake’s hands
374. giri3-gu10 giri3 musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: and turn my feet into snake’s feet,
375. gal5-la2-gu10 ga-ba-da-kar nam-mu-un-ha-za-ne
en: so I can escape my demons, let them not keep hold of me.”
376. {d}utu er2-na szu ba-an-szi-in-ti
en: Utu accepted his tears. 
Ellerini göğe kaldırdığını metinde görüyoruz ancak dua biraz tuhaf gelebilir. Ben senin kardeşin sayılırım diyor Utu'ya ve evlilik dolayısıyla olan akrabalığı hatırlatıyor. Dahada ilginci ben senin annenin evine tereyağı, peynir getirdim gibi ifadeler kullanılıyor. Utu, güneş tanrısı kabul edildiğine göre tabiki annesinide bir tanrıça olarak kabul ediyorlardı. Mezopotamyalılar tapınaklardan bahsederken "ev" ifadesini kullanıyorlardı. Örneğin Utu'nun tapınağı için Utu'nun evi diyorlardı. Senin Annenin evine "tereyağı,peynir getirdim" denmesi  öyle sanıyorumki tapınağa yapılan yiyecek sunumunu ifade ediyor. Herneyse devamında  Utu'dan ellerini ve ayaklarını yılan elleri ve yılan ayaklarına çevirmesini istiyor ki demonlardan kaçabilsin. duası kabul edilip kaçar. Kısa bir süre sonra İnanna pişman olup kocam nerde diye dövünmeye başlar. Bir sinek eğer kocasının yerini söylerse kendisine ne vereceğini sorar. Binlerce yıllık metinde tahrip olmuş kısımlar ve kayıp satırlar olduğu için İnanna 'nın sineğe ne taklif ettiğini okuyamıyoruz. Hatta devamında başka kayıp satırlarda var ve tahmin üzere birşey demek istemiyorum. Son satırlardan anlaşıldığı kadarıyla Dumuzi'nin yılın belli bir bölümü yeraltında  İnanna yerine kalması kararlaştırılmış ve Dumuzi'nin yeraltı ilişkisi kalıcı hale getirilmiş oluyor.  Burada asıl söylemeye çalıştığımız şey hikayelerin arka planındaki temel etkenlerden birisinin Mezopotamya kültürü olduğudur ama yeri gelmişken bir soru soralım: Dumuzi’nin ellerini kaldırarak Utu’ya dua etmesi ve Utu’nunda onun ellerini ve ayaklarını yılan ellerine ayaklarına çevirmesi size bir inanç, bir din gibimi yoksa örtülü bir uzaylı anlatımı gibi mi geliyor? Yoksa uzaylılarda Güneş’e tapıyor olabilir şeklindemi düşünüyorsunuz? Bunu bile söylemek mümkün değil çünkü Utu  İnana’nın kardeşi olarak ve insan gibi tasvir ediliyor.
Mezoptamyalıların geleneğinde misafirperverlik temel bir erdemdir ve antik metinlere bakılırsa Anunnaki hikayelerinede bu duygu ve düşünce yansımış görünmektedir. Bu konudaki örneğimiz Adapa efsanesi olacak. Adapa Efsanesi bir Babil efsanesi olarak bilinmesine karşılık Antik Mısırda Mö 1400 den daha öncesine ait olduğu düşünülen ve sümer dilinde yazılmış bir nüshası bulunmuştur.  Antik Mısır’ın papirüs kullndığı ve kendi yazı sistemi olduğu doğru olsada  uluslar arası ilişkiler bağlamında Antik Mısır’ın Mezopotamyayı ve kültürünü tanımak istediği ve Mitolojisinden parçalar bulundurduğu anlaşılmaktadır. Antik Mısır daki nüsha’nın mö 1400 den eski olması ve sümer dilinde olması bu hikayenin Eski babil dönemine yada daha öncesine yani sümer dönemine kadar uzanabileceğini düşündürüyor.
https://wikivisually.com/wiki/Adapa adresinden Adapa efsanesi hakkında bilgi edinebilirsiniz.
Bu efsanede konu bağlamında dikkat çekeceğimiz kısma gelelim:
Göğün Tanrısı ve tüm evrenin hükümdarı kabul edilen Anu , Güney rüzgarının bir süre esmemesinden ötürü ne olduğunu sorar. Adapa gemisiyle/teknesiyle balık tutarken güney rüzgarı teknesini devirmiş olduğundan Adapa Güney rüzgarının kanadını kırmıştır. Anu bunu öğrenince Adapa’yı huzuruna çağırır. Adapa yargılanmasının ardından bir misafir gibi ağırlanır. Kendisine yiyecek, bir giysi ve yağ sunulur. Giysiyi giyer, yağı sürünür(sanırım güzel koku oluyor bu yağ) ve fakat yiyeceklerden yemez çünkü yeryüzünün başlıca tanrısı olarak düşünümüş olan EA, kendisine yiyecekleri yememesini tembihlemiştir.  Hikayenin bu kısmındaki konukseverlik sadece bizim dikkatimiz çekmiyor;  Chicago Üniversitesinin “yakın doğu çalışmalarının makaleleri”  başlıklı bir web sitesinde tanıtılan bir makalede de Adapa hikayesinde ki misafir ağırlama unsuruna dikkat çekilir ve bunun adapa hikayesine özgü olmadığını gösterecek şekilde  Ut-napiştim hikayesinden de örnek verilir. Burada yalnızca makalenin bir sayfası yayınlanmış ve devamında başka örnekler olmasıda muhtemeldir.

Verdiğimiz örneklerde gördük ki Anunnakiler evlilik konusunda insanlar ile benzer geleneklere sahipler. Dahası Ölünün ardından yas tutma da ortak bir kültür ögesi olarak görünüyor. (aslında bu çok enteresandır  çünkü genelde  tanrılar ölümsüz olarak düşünülür ve inanna’nın geçici ölümü istisnalardan biridir. Yani olmayan bir olgunun yani ölüm olgusunun anunnakide nasıl bir ritüeli mevcut oluyor? Çünkü ölümlü olan insanlardan bir rahip sınıfı bu hikayeyi ortaya koyuyor.)
Anunnakiler misafir ağırlama konusunda da  adeta  Mezopğotamyalılar gibi davranıyor.  Dahası ahlak, namus, iffet anlayışlarıda insanların kine benziyor.  Bunlar kısa bir araştırmadan derlenen örnekler. Çok daha fazla örnek verilebileceğini sanıyorum ve anunnaki hakkındaki metinlerin arka planındaki ciddi bir etkenin  Mezopotamya kültürü olduğunu düşünüyorum.  
Hikayelerin ardındaki önemli bir etkende Mezopotamyalıların yıldızlara olan ilgi ve alakasıymış gibi görünüyor.  
Yukarıda bahsedilen Oracc sayfasında (http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/inanaitar/) buna örnek olabilecek bir bilgi veriliyor. Alıntılıyorum:
“Some mythological narratives dwell on the astral aspect of Inana/Ištar, albeit indirectly. In the myth Inana and Šu-kale-tuda (ETCSL 1.3.3), the clumsy gardener boy Šu-kale-tuda has intercourse with the goddess whilst she is asleep under a tree. Enraged at what has happened, Inana/Ištar goes in search for the hiding boy. The course she takes in searching her violator has been suggested to mimic that of the astral course of the Venus star (Cooley 2008). Likewise, her movements in the myth of Inana and Enki (ETCSL 1.3.1), in which the goddess travels first to Enki's city Eridu from Uruk and travels back again, recalls the cycle of Venus. Presumably the same journey was carried out terrestrially in festivals (Alster 1975: 27-9).”
“Bazı mitolojik anlatılar, dolaylı olarak da olsa, Inana / Ištar'ın astral yönüne dayanır. Efsane Inana ve Šu-kale-tuda'da (ETCSL 1.3.3), sakar bahçıvan çocuk Šu-kale-tuda, bir ağacın altında uyurken tanrıça ile ilişkiye girmiştir. Tecavüzcüsünü araştırmak için izlediği rotanın  Venüs yıldızının astral rotasını taklit ettiği öne sürülmüştür (Cooley 2008). Aynı şekilde, “Inana and Enki”  efsanesindeki hareketi (ETCSL 1.3.1), önce Enki’nin şehri olan  Eridu’dan Uruk’a seyahat etmesi ve sonra geri gelmesi, Venüs yıldızının dolaşımını çağrıştırır.”
Mezopotamyalılar yıldızlar ile inançlarındaki tanrılar arasında ilişki kurmuşlardı. Bunu Babillilerde çok net görebilirsiniz. Babil inancı Eski Babil döneminde Sümer inancına oldukça benzerdir. Zaman içinde farklılaştığı ve yıldızlarında giderek daha fazla önem kazandığı görülür. Landsberger’e göre,  Belli bir döenmde yıldız ve  yıldızla ilişkilendirilmiş tanrı bir tutulmuştur. Sümerler ‘tanrıları’  sorumlusu oldukları varlık ve maddelerden ayrı, kişiliği olan, insan görünümünde varlıklar olarak düşünmüşler  ama yinede tanrı ile yıldızı ilişkilendrime muhtemelen Sümerler zamanında var olan bir şey. Sümer Dininin Babil’e miras kaldığı kabul edilir ve Babil üzerinden elde edilen bilgilerinde Sümerde aynısı yada benzerinin olabileceği kabul edilerek boşluklar doldurulmaya çalışılır. Landsbergerde bunu makalesinde ifade eder. Mezopotamyalıların geride bıraktığı bazı tabletler açık şekilde  yıldız gözlemlerini anlatır. Bunlardan bazıları Sümer zamanından kalmıştır ve Babil döneminden kalanlar özellikle güneş ve ayın yıl içindeki hareketlerine dair detaylı bilgiler içerir. Yıl içerisinde Güneşin farklı yerlerden doğup battığı veya yılın hangi zamanı ayın görünürlüğünün nasıl olduğuna dair detaylı gözlem raporları bize bırakmışlar. Peki neden bu kadar detaylı uzun ve nesiller boyu süren gözlemler yapmışlar? Cevap muhtemelen şöyle: Yıldızlar ile inançlarındaki tanrıları ilişkilendirmiş olduklarından  ötürü gök yüzünü gözlemlerken aslında tanrılar alemini gözlemlediklerini düşünüyorlardı. Örnek olsun diye söylüyorum, mesela Venüs yıldızı Ay’ın yakınında görülürse inana nın Ay tanrısı kabul edilen Nanna suen e uğradığını düşünyor ve bundan ötürü bir takım senaryolar üretiyorlardı. Geleceği bu gözlemler üzerinden okumaya çalışıyorlardı. Yıldız fallarının bize Babilden miras kaldığı düşünülmektedir ve muhtemelen doğrudur. Sanırım bu açıklamalardan sonra  İnanna’nın yolculuklarındaki  rotası ile    Venüs yıldızının rgüney Irak’ta(Sümer diyarında) gözlemlenen rotasının benzeşmesi daha anlamlı hale gelmiştir. Sonuç olarak hikayelerin üretilmesine zemin hazırlayan bir faktöründe Mezopotamyalıların yıldızlar hakkında ki inanışları olduğu düşünülebilir.







Not: Mezopotamya Efsanelerinin arka planına biraz olsun ışık tutmaya çalıştığım bu yazı henüz tamamlanmamıştır.  Devamını hazırlayıp eklemeyi planlıyorum. 

SİTCHİN VE TAKİPÇİLERİNİN YANILGILARI  başlıklı yazı için:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder