Bunca Efsane Nereden Geliyor?
Sümerlerin belkide 1500 yılı
aşan tarihi kabaca dört döneme ayrılabilir. Ön Sümerler döneminde yazı daha çok
şehir devletinin kayıt tutma ihtiyacı için kullanılmış ve bu dönemden kalan bir
put da bulunmuyor. Bu dönem itibariyle tek tanrıcılığın olma ihtimalini
işlediğim yazım için : http://antikyalanlar.blogspot.com/2018/05/semavi-dinlerin-kokeni-sumerler-mi-hayir.html
Sonra Erhanedanlar dönemi geliyor ki bu dönemde net şekilde bir çok tanrıcı din görülüyor. Sonra Akad işgali oluyor ve 150-200 yıl Akad işgali altında yaşadıktan sonra yaklaşık 150 yıl sürecek bir bağımsızlık elde ediyorlar. Sonrasında Gutilerinde işgalleriyle tarihten siliniyorlar. Landsberger'den öğrendiğimiz kadarıyla Sümerlerin Er hanedanlar dönemi panteonunda (Tanrılar meclisinde) 15 tanrı vardı. Çığ hanımın kitabına göre zamanla 1500 tanrı olmuştu. Babilliler zamanında ise 15 000 'e ulaşmıştı. Lansberger'den öğreniyoruz ki bir süre sonra Babilliler, tanrıları hem yıldızlarla eş tutmuş hem eşitleme yoluna gitmişler.
Sonra Erhanedanlar dönemi geliyor ki bu dönemde net şekilde bir çok tanrıcı din görülüyor. Sonra Akad işgali oluyor ve 150-200 yıl Akad işgali altında yaşadıktan sonra yaklaşık 150 yıl sürecek bir bağımsızlık elde ediyorlar. Sonrasında Gutilerinde işgalleriyle tarihten siliniyorlar. Landsberger'den öğrendiğimiz kadarıyla Sümerlerin Er hanedanlar dönemi panteonunda (Tanrılar meclisinde) 15 tanrı vardı. Çığ hanımın kitabına göre zamanla 1500 tanrı olmuştu. Babilliler zamanında ise 15 000 'e ulaşmıştı. Lansberger'den öğreniyoruz ki bir süre sonra Babilliler, tanrıları hem yıldızlarla eş tutmuş hem eşitleme yoluna gitmişler.
Sonuç olarak
rahip sınıfı Sümerden babile uzanan binlerce yıllık bir süreçte farklı
sebeplerle ve farklı kaynaklardan yola çıkarak bolca efsane üretmişler ve
dinlerini sürekli genişleterek yeni ‘tanrılar’ ileri sürmüşler. Şu halde Uzaylı
ziyaretinden önce rahiplerin ve muktedirlerin, ki kral da baş rahip sayılıyordu, bunları günün koşullarına göre uydurmuş olma
ihtimalini düşünmek zorundayız.
Zecahria Sitchin uzaylıların insanlardan eşler
edinip dünyada bir süre yaşadıklarını ve toplumu yönettiklerini düşünüyor.
Uzaylılar kendi aralarında güya nükleer bir savaşa tutuşunca dünyayı terkemek
zorunda kalmış ve bu nükleer savaşta Sümerler'in sonu olmuş. Halbuki Sümer
tarihinde yukarıda da belirttiğimiz üzere bir ara dönem mevcut. 150-200 yıl
kadar Akad işgali altında yaşamış olduklarını görüyoruz. Şu soruyu kendinize
sormalısınız: Eğer sümerlerin başlarında uzayda seyahat edebilen, bilge bir
yönetici sınıf varsa nasıl olurda yazıyı bile icat edememiş Akadlar gelip Sümer
ülkesini işgal edebilir? Tam bu noktada Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanmış olan ETCSL üzerinde bulunan bir Sümer
metninden alıntı yapmakta fayda görüyorum:
ETCSL üzerinde bazı Sümer
şehirlerine yönelik olarak yazılmış ağıtlar bulunmaktadır. Hemen birisine
bakalım:
The lament for
Unug
Bu metinde savaşın
yok ettiği bir Mezopotamya şehrinden, Unug şehrinden
bahsedilmektedir.
51-65. War …… enemy
lands …… echoed. Like arrows in a quiver ……. Evildoers in Sumer……. Gutium, the enemy, overturned
……. Sumer, caught in a trap, ……. Its people were thrown into turmoil …….
The mighty heroes of Sumer ……. …… the heart of a hurricane ……. They advanced like the
front rank of troops, ……. Like …… they were crushed, every one of them …….
Their war veterans gave up, their brains were muddled. The troop leaders, the
most outstanding of the men, were viciously hewn down. Gutium, the enemy, …… weapons …….
Not looking at each other …… Like a swelling flood, like ……, Subir poured
into Sumer.
Eksik tahrip
olmuş satırlar çok olsa da savaştan bahsediyor ve anlaşıldığı kadarıyla
bahsedilen düşman, tarihçilerin "Gutiler" dediği kavim. Aşağıda
bu metinde geçen Anuna terimini de göreceksiniz:
66-74. They …… like
stampeding goats, they tore apart the corpses of the population. They
mutilated Sumer and Akkad, they pulverised it as with a pestle. They destroyed its
settlements and habitations, they razed them to ruin mounds. The best
of Sumer they
scattered like dust, they heaped up ……. They massacred its populace, they
finished off young and old alike. They
destroyed the city of the Anuna gods, they
set it aflame. They put out both Unug's eyes, they uprooted its young shoots. They wandered
all through the libation places of the Anunagods. And even Kulaba, which is the primeval city,
they turned into a place of murder.
Bu metin Eski
babil döneminden geliyor olmalıdır. Çünkü ETCSL 'nin kendi websitesinde yapılan
açıklamaya göre ETCSL üzerindeki metinler MÖ üçüncü bin yılın son kısmı
ile ikinci binyılın baş kısmı arasından gelmektedir. Yani yaklaşık MÖ 2250 ile
MÖ 1750 aralığından. Metin Sümer ve Akadların Gutiler tarafından nasıl ortadan
kaldırıldığını anlattığına göre ve MÖ 2000 'ler civarında Sümerler son
bulduğuna göre Eski Babil döneminden kalma bir metin var burada. Bu metin
üzerinde durmamın sebebi Zecharia Sitchin'in Sümerlerin yok oluşu hakkında
ortaya attığı iddiadır. Ona göre Anunnakiler arasında bir nükleer savaş
yaşanmış ve bu sebeple anunnakiler yeryüzünü terk ederken Sümer dönemi de
böylece kapanmıştır. Oysa bu metinde görüldüğü kadarıyla
Mezopotamyalılar, Sümerlerin Gutiler tarafından ortadan kaldırıldığını
düşünüyorlarmış. Dahası Metnin devamına bakılırsa antik Mezopotamyalılar
bir nükleer savaş yaşandığını da düşünmüyorlar:
89-99. Battering rams and shields were set up, they rent its
walls. They breached its buttresses, they hewed the city with axes. They set fire to its stations, they
…… the city's dwellings. They destroyed it, they demolished it. Unug, the good place, was …… with
dust. Like a great wild bull wounded with an arrow, ……. Like a wild cow pierced
with a spear, ……. The mighty one rushed with his weapons and …… implements of
war. Subir, rising up like a swelling floodwave, ……. They trampled (?)
through the streets and ……. They let the blood of the people flow like that of
a sacrificial cow, they tore out everything that had been built.
Görüldüğü üzere
koç başların şehir duvarlarını aşmak için kullanıldığı, kalkanlar ve baltaların
kullanıldığı konvasiyonel ve o dönemden beklenebilecek bir savaş söz
konusu. Ayrıca yukarıda They
destroyed the city of the Anuna gods,
ifadesi geçmişti. Eğer sümerlerin başlarında Uzaylı kimseler olsaydı her halde
eli baltalı Gutiler Sümer şehrini ve insanlarını ortadan kaldıramazdı.
Ama metinde diyor ki: Onlar Anuna
tanrıların şehrini imha ettiler.
Uzaylılar ne
akad işgaline karşı ne de eli baltalı gutilere karşı sümerlere fayda sağlamış…..
Peki Sümer Rahipleri Niçin Tanrı Hikayeleri Uydursunlar?
Hikayelerin işlevsel yönleri
Bir çok sümer
efsanesi bize çok saçma gelebilir ama belkide bu metinler oldukça kurnaz bir
rahip sınıfı tarafından işlevsel amaçlara yönelik olarak üretiliyorlardı.
Mesela insanın yaratılışı ile ilgili yukarıda bahsettiğimiz Sümer efsanesinde
Enki ile Doğum tanrıçası içki içip sonrasında birbirlerine meydan okuyarak
sakat insanlar tasarlar. Bu bize saçma gelse bile eğer bir sümer vatandaşı,
"Niçin sakat insanlar var?" diye gidip bir rahibe
soracak olsaydı herhalde bu hikaye iyi bir cevap olurdu. Ya da Sümer
krallarının rahibelerden biriyle yaptığı “kutsal evlilik” denen işlemin "Dumuzi ve İnanna" efsanesi ile
ilişkilendirilmesi buna örnek
verilebilir. Bu efsane Kralın rahibelerden biriyle evlendiği ritüelin halk
nezdindeki meşruiyetini ve kutsiyetini temellendiriyormuş gibi görünüyor.
Tabletler Arasındaki Çelişkiler
ETCSL de
çevirisi bulunan Sümerce bir metinin çevirisinde aşağıdaki ifadeye rastlıyoruz:
46-55. An,
who created gods and humankind, gazed at
holy Inana
....... (kaynak:http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.3.5#)
46-55 "An , tanrıların ve insanoğlunun yaratıcısı, kutsal İnanna'ya gözünü dikti ..."
46-55 "An , tanrıların ve insanoğlunun yaratıcısı, kutsal İnanna'ya gözünü dikti ..."
Bazı okuyucuların aklında bir soru işareti belirmiş
olabilir. "Metinlerde insanın Enki
tarafından yaratılmış olduğu anlatılmıyor muydu? " diye
sorabilirsiniz. Gerçektende "Enki And Ninmah" isimli metinde
Enki insanın yaratılışında merkezi bir rol oynuyor. Bununla birlikte insanın
yaratılışında birden fazla tanrının iş birliği yaptığı ve belli bir aşamada
An'ın da buna dahil olduğu şeklinde anlaşılan bir anlatım sunuluyor. Şunu
bilmeniz lazım ki, Sümerler şehir devletleri halinde yaşıyordu ve her
şehrin bir koruyucu tanrısı olduğuna inanılıyordu. Sümer katiplerinin
yazdığı hikayeler kıyaslanınca çeşitli çelişkiler ortaya çıkmaktadır.
Örneğin Enki tapınağından gelen bir metin İnanna tapınağından gelen bir metinle
kıyaslanınca aynı olayı anlatmalarına rağmen detayların farklılaştığı
görülmektedir. Aynı zaman periyodundaki metinler arasında bile çelişkiler
mevcutken özellikle farklı dönemlere ait metinler arasında çok daha fazla
çelişki vardır. Bu gün bile belki istisnasız her bir dinin
çeşitli mezhepleri varken o dönemde de farklı inanış ve düşünüşlerin aynı
kavmin içerisinde bulunabiliyor olması normaldir. Özellikle farklı şehirlerdeki
ve farklı dönemlerdeki rahiplerin farklı yorumlar getirmesi ve
farklı hikayeler anlatması aslında şaşırtıcı değildir. Sümer efsaneleri
arasındaki çelişkilere (genel bir bakışla) dikkat çeken bir yazıya
aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Burada yeri gelmişken bir şeyi daha belirtmekte fayda var
sanıyorum: İnsanın yaratılışı hakkında birden fazla Mezopotamya efsanesi
vardır. "Enki and Ninmah" metni de bunlardan birisidir ve bu
hikayeninde metnine bakarsanız topraktan(kilden) yaratılmayı anlatır.
Mezopotamya'nın farklı yaratılış
hikayeleri arasında görülen ortak bir unsur topraktanyaratılmadır. (Elbette
bu durum da Sitchin'in iddialarının aleyhinedir.)
Çelişkilere
birkaç örnek daha verelim:
Birkaç farklı üniversitenin
ortak çalışması olan Oracc isimli Sümer konulu akademik web sitesinde
Anunnaki’nin büyüklerinden sayılmış olan İnanna hakkında aşağıdaki satırları
görüyoruz:
The family
tree of Inana/Ištar differs
according to different traditions. She is variously the daughter of Anu or the daughter of Nanna/Sin and his wife Ningal; and sister of Utu/Šamaš
(Abusch 2000:
23); or else the daughter of Enki/Ea.
İnana’nın babası
farklı metinlerde farklı kişilermiş gibi görünüyor.
Yine bu sayfada
verilen bilgilere göre :
“Inana/Ištar is by far the most complex of all
Mesopotamian deities, displaying contradictory, even paradoxical traits (Harris 1991; see
also Bahrani 2000). In
Sumerian poetry, she is sometimes portrayed as a coy young girl under
patriarchal authority (though at other times as an ambitious goddess seeking to
expand her influence, e.g., in the partly fragmentary myth Inana and
Enki, ETCSL 1.3.1 and
in the myth Inana's Descent to the Netherworld, ETCSL 1.4.1). Her
marriage to Dumuzi is arranged without her knowledge, either
by her parents or by her brother Utu (Jacobsen 1987: 3). Even
when given independent agency, she is mindful of boundaries: rather than lying
to her mother and sleeping with Dumuzi, she convinces him to propose to her in the
proper fashion (Jacobsen 1987: 10).
These actions are in stark contrast with the portrayal of Inana/Ištar as
a femme fatale in the Epic of Gilgameš. Taken by the handsome
Gilgameš, Inana/Ištar invites him to be her lover. Her advances, however, are
rejected by the hero who accusingly recounts a string of past lovers she has
cast aside and destroyed (Dalley 2000: 77ff).”
Bazı
Sümer edebi metinlerinde inana ebeveynlerinin baskısı altındaki çekinik bir
genç kız olarak görünüyor. Evliliğine kendisinin haberi olmaksızın büyükleri karar veriyor. Ya da bir yerde
annesine yalan söyleyip Dumuzi ile yatma imkanı varken iffetli davranmayı
tercih ediyor ve Dumuziyi ikna ediyor.
Buna zıt olarak Gılgamış destanında Gılgamışı kendi nefsine davet
ediyor. Sehvet, bereket ve savaş
tanrıçası gibi farklı anlamlar yüklenen İnana bir yerde iffetiyle karşımıza çıkarken diğer yerde başka bir
surete bürünüyor. Tam yeri gelmişken
Etcsl üzerinde rastladığım bir metinden örnek vereceğim: Kaynak sayfa : ETCSL : http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/cgi-bin/etcsl.cgi?text=t.1.1.1#
Bu
metindeki hikayeye bakarsanız, Enki'nin bir tanrıça olan eşiyle
ilişkiye girmesinden çok kısa bir süre sonra çocuğu oluyor. Doğan çocuk kızdır ve 9 gün için ergen hale gelir.
Sonrasında Enki onunla da ilişkiye girer. Şimdi kendi kendimize soralım:
İnana2nın iffetli olduğu hikayemi Sümer ve Mezopotamya anlayışını temsil ediyor
yoksa Enki’nin ensest ilişkisinin anlatıldığı hikaye mi? Burada bir şeye dikkat
çekmek isterim. Enki su tanrısı kabul edilmiş ve ilişkiye girdiği tanrıçada
toprakla ilişkili muhtemelen. Doğayı gözlemleyen rahip sınıfı her baharda
topraktan uyanan binler, milyonlar bitki türünün suyun toprakla buluşmasından
sonra ortaya çıktığını görüyorlardı. Buradan hareketle su ve toprak tanrısının
ilişkisini hayal etmiş olabilirler. Bir
Sümer metninde Dicle veya Fırat ırmağı Enki’nin boşalmasıyla oluşmuş olarak
anlatılırki her bir bitki ve canlının içtiği suda yine Enki ile
ilişkilendirilmiş olabileceğinden Enki
kendi kızlarının da kocası olarak düşünülmüş olabilir. Yani tanrılar için
normal olarak düşünülen ve temelinde doğa olaylarının gözlenmesi olan bir
hikaye var bence karşımızda. Yani bu hikayenin yazıldığı şehirde insanların
ensest ilişkiye girmediğini bunu sadece tanrılar için normal kabul ettiklerini
umuyorum. Yine de eğer tanrılar için
ensest ilişki normal kabul ediliyorsa başka bir metindeki inana’nın iffetini nasıl izah edeceğiz? Belli
ki aynı zihinlerden değil, farklı zihinlerden çıkmış iki ayrı hikaye ve iki
ayrı yaklaşım var burada.
Yine
Oracc’ın bahsettiğimiz sayfasında verilen bilgilere göre inana bazı
tasvirlerinde silahlı ve sakallı olarak görülmektedir. Bereket ve şehvet tanrıçası
olarak düşünüldüğü gibi aynı zamanda savaş tanrıçası olarakta düşünülmüş olması
çelişik bir tablo oluşturmuş anlaşılan.
Tarihçilere göre Mezopotamyada şehir devletleri döneminde kıtlık
yaşanıyor ve bu sebeple şehir devletleri birbirinin elindeki yiyecek için
savaşa tutuşuyorlar. Tarımsal verim ve bereketin tanrıçasının aynı zamanda
savaş tanrıçası olarakta düşülmesi acaba tamda bununla ilişkili olabilir mi?
Benim kanaatim bu yönde.
Çelişki
Sümer şiirinin sıradan bir özelliği gibidir ve örnekleri çoğaltmamız mümkün.
Eğer Sümer mitolojisinin rahipler tarafından uydurulduğunu düşünüyorsanız
çelişkileri açıklamanız kolaydır. Çünkü
farklı şehirlerde ve farklı dönemlerde yaşayan rahip sınıfları doğal
olarak aynı şey hakkında farklı ve birbiriyle çelişen şeyler uyduruyorlardı.
Mezopotamya Kültürünü Yaşayan “Uzaylılar”!
Tabletlerde
anlatılan hikayeleri incelediğinizde Anunnakilerin davranışları sanki
Mezopotamya kültürünü yansıtıyormuş gibi görünüyor. Yukarıda Oracc isimli web
sitesinin bir kaç farklı üniversitenin
ortak projesi olduğunu söylemiştik. Bu Sümeroloji projesinin İnana hakkındaki
sayfasında , İnana ‘nın Dumuzi ile evliliği hakkında farklı metinlerde verilen
bilgiler aktarılmıştı. Buna göre İnana ‘nın evliliğine kendisinin haberi
olmadan ebeveynleri ve erkek kardeşi Utu(inanışa göre Güneş tanrısı) tarafından
karar verilmişti. Ayrıca İnana’nın
iffetli ve dürüst davranışından da
bahsedilmişti. Sizce de bunlar Mezopotamya kültürünü çağrıştırmıyor mu? Yoksa
uzaylılarda da görücü usulü olduğunu mu düşünmeliyiz? (eğer varsalar)
uzaylılarda da görücü usulü olabilir tabi ki ama sanki birinci seçenek daha
mantıklı gibi. Yine İnana üzerinden bir örnek daha verelim: kaynak: İnana’s
Descent (Oxford üniversitesinin hazırlamış olduğu (cdli)
Digital Tablet Kütüphanesi'nden bu metni okuyabilirsiniz: https://cdli.ucla.edu/search/search_results.php?SearchMode=Text&ObjectID=P468903
Ben doğrudan ilgili kısımlardan birini buraya alıntılayacağım:
14. me 7(disz)-bi za3 mu-ni-in-kesz2
en: She took the seven divine powers.
15. me mu-un-ur4-ur4 szu-ni-sze3 mu-un-la2
en: She collected the divine powers and grasped them in her hand.
16. me du10 giri3 gub-ba i-im-gen
en: With the good divine powers, she went on her way.
17. tug2-szu-gur-ra men edin-na sag-ga2-na mu-un-gal2
en: She put a turban, headgear for the open country, on her head.
18. hi-li sag-ki-na szu ba-ni-in-ti
en: She took a wig for her forehead.
19. {na4}za-gin3 di4-di4-la2 gu2-na ba-an-la2
en: She hung small lapis-lazuli beads around her neck.
20. na4-nunuz tab-ba gaba-na ba-ni-in-si
en: She placed twin egg-shaped beads on her breast.
21. {tug2}pala3 tug2 nam-nin-a bar-ra-na ba-an-dul
en: She covered her body with a pala dress, the garment of ladyship.
22. szembi lu2 he2-em-du he2-em-du igi-na ba-ni-in-gar
en: She placed mascara “Let a man come, let him come” on her eyes.
23. tu-di-da lu2 ga2-nu ga2-nu gaba-na ba-an-gid2
en: She pulled the pectoral “Come, man, come” over her breast.
24. har ku3-sig17 szu-na ba-an-du8
en: She placed a golden ring on her hand.
25. gi-1(disz)-ninda2 esz2-GAN2 za-gin3 szu ba-ni-in-du8
en: She held the lapis-lazuli measuring rod and measuring line in her hand.
26. {d}inanna kur-sze3 i-im-gen
en: Inanna traveled towards the underworld.
Ben doğrudan ilgili kısımlardan birini buraya alıntılayacağım:
14. me 7(disz)-bi za3 mu-ni-in-kesz2
en: She took the seven divine powers.
15. me mu-un-ur4-ur4 szu-ni-sze3 mu-un-la2
en: She collected the divine powers and grasped them in her hand.
16. me du10 giri3 gub-ba i-im-gen
en: With the good divine powers, she went on her way.
17. tug2-szu-gur-ra men edin-na sag-ga2-na mu-un-gal2
en: She put a turban, headgear for the open country, on her head.
18. hi-li sag-ki-na szu ba-ni-in-ti
en: She took a wig for her forehead.
19. {na4}za-gin3 di4-di4-la2 gu2-na ba-an-la2
en: She hung small lapis-lazuli beads around her neck.
20. na4-nunuz tab-ba gaba-na ba-ni-in-si
en: She placed twin egg-shaped beads on her breast.
21. {tug2}pala3 tug2 nam-nin-a bar-ra-na ba-an-dul
en: She covered her body with a pala dress, the garment of ladyship.
22. szembi lu2 he2-em-du he2-em-du igi-na ba-ni-in-gar
en: She placed mascara “Let a man come, let him come” on her eyes.
23. tu-di-da lu2 ga2-nu ga2-nu gaba-na ba-an-gid2
en: She pulled the pectoral “Come, man, come” over her breast.
24. har ku3-sig17 szu-na ba-an-du8
en: She placed a golden ring on her hand.
25. gi-1(disz)-ninda2 esz2-GAN2 za-gin3 szu ba-ni-in-du8
en: She held the lapis-lazuli measuring rod and measuring line in her hand.
26. {d}inanna kur-sze3 i-im-gen
en: Inanna traveled towards the underworld.
Bu
metinde Göğün Hanım’ı kabul edilmiş olan İnana yer altı dünyasına merak salar
ve ölü insanların ruhlarının gittiğine inanılan yer altı dünyasına yolculuk
yapar. Yolculuğa çıkmadan önceden giyinip kuşanması detaylarıyla metinde tasvir
edilmiş. Üstüne yedi adet giysi/eşya giyer/kuşanır. Bu eşyalar ilahi güçler
olarak nitelenmek suretiyle sıradan olmadıkları ve İnana’ya bir takım güçler
kattıkları ima edilmiş ve belki hikayedeki bu unsurların soyut değerleri temsil
ediyor olması mümkün. Bu metin Sitchin’in ilgisini çeken ve aradığı uzaylı
izlerini bulduğunu sandığı bir metin. Çünkü
İnana’nın gökten inmesi söz konusu hemde bu metinde bahsi geçen eşyalar
Sitchin tarafından astronot elbiseleri ve eşyaları olarak düşünülüyor. Ancak
açıktır ki Sitchin baltayı taşa vuruyor. İnana Gök tanrısının kızı olarak
düşünülüyordu ve makamı gökte kabul ediliyordu. MÖ 2600 dolaylarına tarihlenen
tanrılar listesinde Gök tanrısı birinci sırada İnana ise 3. Sıradadır. Oracc’ın
yukarıda bahsedilen sayfasına bakabilirsiniz. Yani İnana’nın gökten inmesinden
bahsedilmesi tuhaf değil ama asıl önemli olan şey yolculuğun yer altı dünyasına
ölüler diyarına yapılıyor olması ve Yer altı dünyasının (tabiri caizse)
zebanileri ile birlikte temsil edilmiş olmasıdır. Hatta İnanna Yer altı
dünyasının kapısına geldiği vakit niçin geldiğini soran kapı bekçisine, kardeşinin
kocasının ölümüyle ilişkili olarak geldiğini metinin 87. Satırında söylemiş olur. Yukarıda
alıntıladığım satırların sonuncusunda da “underworld” ifadesi
görülmektedir. Benim yukarıda görülen(ekranda görülen)
satırlarda sıl dikkat çekmek istediğim şey ise metnin Mezopoyamya kültürünü
yansıtıyor olmasıdır. İnana’nın giydiği elbiseler ve üzerine aldığı takılara
eşyalara bir bakın. Yukarıdaki metinde her bir satır için önce
transliterasyon(Sümerce hecelerin Latin alfabesiyle temsili) verilmiş ve sonra
İngilizce tercümeleri verilmiş.
.17.
Satırda bir “Turban” taktığını söylüyor ve bunun bir başlık/ baş örtüsü olduğu
da metinde ifadesini buluyor. Bu
başlık/baş örtüsü “open country”
(sahara/ kırlık alan) da takılıyormuş. İfade şöyle: : She put a
turban, headgear for the open country, on her head.
Sitchin
için burada bahsi geçen başlık bir astronot başlığı olmalıdır ama hemen bir
sonraki ifadede 18. Satır da peruk taktığını söylüyor. 19. Satırdada boynuna
ufak lapis lazuli boncuklar asmasından bahsediliyor. Herhalde bunları astronot
başlığı taktıktan sonra takacak hali yok. Hele de bir sonraki satırda
gözlerinin maskarasından bahsedildiğini düşünürsek: She placed mascara “Let a man come, let him
come” on her eyes. Bu satırda
geçen ifadelerle sonraki satırda geçen ifadeler, “er kişiye gel hadi ” diyen
cinsten bir süslenme içerisinde olduğunu ifade ediyor. Yani burada
söylemek istediğim şey İnana’nın dışarı çıkmak için giyinen ve süslenen
sıradan bir hükümdar kızından pek bir farkı yok gibi görünüyor. Yani bir
uzaylıya işaret etmekten çok bir Mezopotamya prensesi resmedilmiş gibi. Metnin
devamında ölüler dünyasına , giden inana orada rahat durmayıp yer altı
kraliçesinin tahtına göz dikmesinden ötürü 7 Anunaki tarafından cezalandırılıp ceset haline getirilir ve
cesedi bir çengele asılır. Kendisinden günlerce haber alınamayınca İnana’nın
yardımcısı onun yasını tutar ve bu kısımda yapılan tasvirata dikkat etmenizi
isterim:
176. er2 du6-du6-dam mu-un-na-ga2-ga2
en: She made a lament for her in her ruined (houses).
177. szem3 gu2-en-ne mu-un-du12-a
en: She beat the drum for her in the sanctuaries.
en: She made a lament for her in her ruined (houses).
177. szem3 gu2-en-ne mu-un-du12-a
en: She beat the drum for her in the sanctuaries.
178. e2 dingir-re-e-ne-ke4 mu-un-na-nigin2-nigin2
en: She made the rounds of the houses of the gods for her.
179. igi-ni mu-un-na-hur giri17-ni mu-un-hur
en: She lacerated her eyes for her, she lacerated her nose.
180. ki lu2-da nu-u6-di hasz4-gal-a-ni mu-un-na-hur
en: In private she lacerated her buttocks for her.
181. mu-lu nu-tuku-gin7 tug2 dili-a im-ma-an-mur10
en: Like a pauper, she clothed herself in a single garment,
182. e2-kur e2 {d}en-lil2-la2-sze3 giri3-ni dili mu-un-gub
en: and all alone she set her foot in the E-kur, the house of Enlil.
en: She made the rounds of the houses of the gods for her.
179. igi-ni mu-un-na-hur giri17-ni mu-un-hur
en: She lacerated her eyes for her, she lacerated her nose.
180. ki lu2-da nu-u6-di hasz4-gal-a-ni mu-un-na-hur
en: In private she lacerated her buttocks for her.
181. mu-lu nu-tuku-gin7 tug2 dili-a im-ma-an-mur10
en: Like a pauper, she clothed herself in a single garment,
182. e2-kur e2 {d}en-lil2-la2-sze3 giri3-ni dili mu-un-gub
en: and all alone she set her foot in the E-kur, the house of Enlil.
Bir
kimsenin ölenin ardından dövünmesi , yırtınması ve ardından ağıt okuması… tüm bunlar size de tanıdık gelmiyor mu?
Hikayenin devamında Enki’nin yardımıyla İnana
yeniden dirilecektir ama yer altı dünyasının Anunnakisi onun öylece gitmesine müsaade etmez ve gidebilmesi
için kendisinin yerine bir vekil göstermesi şartını koşarlar. İnana da metinde
tasviri yapılan (tabiri caizse) zebanilerle birlikte yeryüzüne çıkıp kendisi
yerine vekil olarak yer altı dünyasına göndermek için yardımcısının şehrine
gider. Orada yardımcısı onları ayakta karşılar ve onu perişan halde , yas tutmuş vaziyette görür.
Bunun nasıl tasvir edildiğine dikkat etmenizi isterim:
330. {d}szara2 iri-ni-a giri3-ni-sze3 ba-an-szub
en: Šara, in his own city, threw himself at her feet.
331. sahar-ra ba-da-an-tusz tug2-mu-dur7-ra ba-an-mu12
en: He had sat in the dust and dressed himself in a filthy garment.
en: Šara, in his own city, threw himself at her feet.
331. sahar-ra ba-da-an-tusz tug2-mu-dur7-ra ba-an-mu12
en: He had sat in the dust and dressed himself in a filthy garment.
Kişi
üstü başı perişan vaziyette yas tuttuğunu belli etmesi …. Bunuda bir kenara
yazın….
Sonrasında
İnana kendisini bu kadar seven yardımcısına kıyamaz ve başka bir yardımcısının
şehrine giderler. Aynı şekilde diğer yardımcılarınında kendisine bağlılıklarını
müşahade eden İnana kocası Dumuzi’nin şehrine gelir. Dumuzi kendilerin ayakta
karşılamak yerine görkemli bir tahtın üzerinde ve görkemli elbiseler içinde
onları karşılar. Kendisinin yasını tutmayan bu adama kızan İnana onu kendisi
yerine vekil gösterir ve Demonlar(yer altı dünyasının zebanileri) onu alıp
götürürler.
Hikayenin
devamın da da Mezopotamya kültürünün izleri görülür.
Dumuzi
ellerini yukar kaldırıp Güneş tanrısı kabul eidlen Utu’ya dua eder. Allerinin
ve ayaklarını yılan eli ve ayağı olmasını böylece kaçıp kurtulabilmeyi ister.
Bu kısmıda alıntılamak istiyorum:
369. gurusz-e {d}utu-ra an-sze3 szu-ni
ba-an-na-zi
en: The lad raised his hands to heaven, to Utu:
370. {d}utu murum5-gu10-me-en ge26-e mussa-zu-me-en
en: “Utu, you are my brother-in-law.
371. e2 ama-zu-sze3 i3 gur3-ru-me-en
en: I am your relation by marriage. I brought butter oil to your mother’s house
372. e2 {d}nin-gal-sze3 ga gur3-ru-me-en
en: I brought cheese to Ningal’s house.
373. szu-gu10 szu musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: Turn my hands into snake’s hands
374. giri3-gu10 giri3 musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: and turn my feet into snake’s feet,
375. gal5-la2-gu10 ga-ba-da-kar nam-mu-un-ha-za-ne
en: so I can escape my demons, let them not keep hold of me.”
376. {d}utu er2-na szu ba-an-szi-in-tien: Utu accepted his tears.
Ellerini göğe kaldırdığını metinde görüyoruz ancak dua biraz tuhaf gelebilir. Ben senin kardeşin sayılırım diyor Utu'ya ve evlilik dolayısıyla olan akrabalığı hatırlatıyor. Dahada ilginci ben senin annenin evine tereyağı, peynir getirdim gibi ifadeler kullanılıyor. Utu, güneş tanrısı kabul edildiğine göre tabiki annesinide bir tanrıça olarak kabul ediyorlardı. Mezopotamyalılar tapınaklardan bahsederken "ev" ifadesini kullanıyorlardı. Örneğin Utu'nun tapınağı için Utu'nun evi diyorlardı. Senin Annenin evine "tereyağı,peynir getirdim" denmesi öyle sanıyorumki tapınağa yapılan yiyecek sunumunu ifade ediyor. Herneyse devamında Utu'dan ellerini ve ayaklarını yılan elleri ve yılan ayaklarına çevirmesini istiyor ki demonlardan kaçabilsin. duası kabul edilip kaçar. Kısa bir süre sonra İnanna pişman olup kocam nerde diye dövünmeye başlar. Bir sinek eğer kocasının yerini söylerse kendisine ne vereceğini sorar. Binlerce yıllık metinde tahrip olmuş kısımlar ve kayıp satırlar olduğu için İnanna 'nın sineğe ne taklif ettiğini okuyamıyoruz. Hatta devamında başka kayıp satırlarda var ve tahmin üzere birşey demek istemiyorum. Son satırlardan anlaşıldığı kadarıyla Dumuzi'nin yılın belli bir bölümü yeraltında İnanna yerine kalması kararlaştırılmış ve Dumuzi'nin yeraltı ilişkisi kalıcı hale getirilmiş oluyor. Burada asıl söylemeye çalıştığımız şey hikayelerin arka planındaki temel etkenlerden birisinin Mezopotamya kültürü olduğudur ama yeri gelmişken bir soru soralım: Dumuzi’nin ellerini kaldırarak Utu’ya dua etmesi ve Utu’nunda onun ellerini ve ayaklarını yılan ellerine ayaklarına çevirmesi size bir inanç, bir din gibimi yoksa örtülü bir uzaylı anlatımı gibi mi geliyor? Yoksa uzaylılarda Güneş’e tapıyor olabilir şeklindemi düşünüyorsunuz? Bunu bile söylemek mümkün değil çünkü Utu İnana’nın kardeşi olarak ve insan gibi tasvir ediliyor.
en: The lad raised his hands to heaven, to Utu:
370. {d}utu murum5-gu10-me-en ge26-e mussa-zu-me-en
en: “Utu, you are my brother-in-law.
371. e2 ama-zu-sze3 i3 gur3-ru-me-en
en: I am your relation by marriage. I brought butter oil to your mother’s house
372. e2 {d}nin-gal-sze3 ga gur3-ru-me-en
en: I brought cheese to Ningal’s house.
373. szu-gu10 szu musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: Turn my hands into snake’s hands
374. giri3-gu10 giri3 musz-a u3-mu-ni-in-szum2
en: and turn my feet into snake’s feet,
375. gal5-la2-gu10 ga-ba-da-kar nam-mu-un-ha-za-ne
en: so I can escape my demons, let them not keep hold of me.”
376. {d}utu er2-na szu ba-an-szi-in-tien: Utu accepted his tears.
Ellerini göğe kaldırdığını metinde görüyoruz ancak dua biraz tuhaf gelebilir. Ben senin kardeşin sayılırım diyor Utu'ya ve evlilik dolayısıyla olan akrabalığı hatırlatıyor. Dahada ilginci ben senin annenin evine tereyağı, peynir getirdim gibi ifadeler kullanılıyor. Utu, güneş tanrısı kabul edildiğine göre tabiki annesinide bir tanrıça olarak kabul ediyorlardı. Mezopotamyalılar tapınaklardan bahsederken "ev" ifadesini kullanıyorlardı. Örneğin Utu'nun tapınağı için Utu'nun evi diyorlardı. Senin Annenin evine "tereyağı,peynir getirdim" denmesi öyle sanıyorumki tapınağa yapılan yiyecek sunumunu ifade ediyor. Herneyse devamında Utu'dan ellerini ve ayaklarını yılan elleri ve yılan ayaklarına çevirmesini istiyor ki demonlardan kaçabilsin. duası kabul edilip kaçar. Kısa bir süre sonra İnanna pişman olup kocam nerde diye dövünmeye başlar. Bir sinek eğer kocasının yerini söylerse kendisine ne vereceğini sorar. Binlerce yıllık metinde tahrip olmuş kısımlar ve kayıp satırlar olduğu için İnanna 'nın sineğe ne taklif ettiğini okuyamıyoruz. Hatta devamında başka kayıp satırlarda var ve tahmin üzere birşey demek istemiyorum. Son satırlardan anlaşıldığı kadarıyla Dumuzi'nin yılın belli bir bölümü yeraltında İnanna yerine kalması kararlaştırılmış ve Dumuzi'nin yeraltı ilişkisi kalıcı hale getirilmiş oluyor. Burada asıl söylemeye çalıştığımız şey hikayelerin arka planındaki temel etkenlerden birisinin Mezopotamya kültürü olduğudur ama yeri gelmişken bir soru soralım: Dumuzi’nin ellerini kaldırarak Utu’ya dua etmesi ve Utu’nunda onun ellerini ve ayaklarını yılan ellerine ayaklarına çevirmesi size bir inanç, bir din gibimi yoksa örtülü bir uzaylı anlatımı gibi mi geliyor? Yoksa uzaylılarda Güneş’e tapıyor olabilir şeklindemi düşünüyorsunuz? Bunu bile söylemek mümkün değil çünkü Utu İnana’nın kardeşi olarak ve insan gibi tasvir ediliyor.
Mezoptamyalıların
geleneğinde misafirperverlik temel bir erdemdir ve antik metinlere bakılırsa
Anunnaki hikayelerinede bu duygu ve düşünce yansımış görünmektedir. Bu konudaki
örneğimiz Adapa efsanesi olacak. Adapa Efsanesi bir Babil efsanesi olarak bilinmesine
karşılık Antik Mısırda Mö 1400 den daha öncesine ait olduğu düşünülen ve sümer
dilinde yazılmış bir nüshası bulunmuştur.
Antik Mısır’ın papirüs kullndığı ve kendi yazı sistemi olduğu doğru
olsada uluslar arası ilişkiler
bağlamında Antik Mısır’ın Mezopotamyayı ve kültürünü tanımak istediği ve
Mitolojisinden parçalar bulundurduğu anlaşılmaktadır. Antik Mısır daki
nüsha’nın mö 1400 den eski olması ve sümer dilinde olması bu hikayenin Eski
babil dönemine yada daha öncesine yani sümer dönemine kadar uzanabileceğini
düşündürüyor.
https://wikivisually.com/wiki/Adapa
adresinden Adapa efsanesi hakkında bilgi edinebilirsiniz.
Bu efsanede konu bağlamında dikkat
çekeceğimiz kısma gelelim:
Göğün Tanrısı ve tüm evrenin
hükümdarı kabul edilen Anu , Güney rüzgarının bir süre esmemesinden ötürü ne
olduğunu sorar. Adapa gemisiyle/teknesiyle balık tutarken güney rüzgarı
teknesini devirmiş olduğundan Adapa Güney rüzgarının kanadını kırmıştır. Anu
bunu öğrenince Adapa’yı huzuruna çağırır. Adapa yargılanmasının ardından bir
misafir gibi ağırlanır. Kendisine yiyecek, bir giysi ve yağ sunulur. Giysiyi
giyer, yağı sürünür(sanırım güzel koku oluyor bu yağ) ve fakat yiyeceklerden
yemez çünkü yeryüzünün başlıca tanrısı olarak düşünümüş olan EA, kendisine
yiyecekleri yememesini tembihlemiştir.
Hikayenin bu kısmındaki konukseverlik sadece bizim dikkatimiz çekmiyor; Chicago Üniversitesinin “yakın doğu
çalışmalarının makaleleri” başlıklı bir
web sitesinde tanıtılan bir makalede de Adapa hikayesinde ki misafir ağırlama
unsuruna dikkat çekilir ve bunun adapa hikayesine özgü olmadığını gösterecek
şekilde Ut-napiştim hikayesinden de
örnek verilir. Burada yalnızca makalenin bir sayfası yayınlanmış ve devamında
başka örnekler olmasıda muhtemeldir.
Verdiğimiz örneklerde gördük ki
Anunnakiler evlilik konusunda insanlar ile benzer geleneklere sahipler. Dahası
Ölünün ardından yas tutma da ortak bir kültür ögesi olarak görünüyor. (aslında
bu çok enteresandır çünkü genelde tanrılar ölümsüz olarak düşünülür ve
inanna’nın geçici ölümü istisnalardan biridir. Yani olmayan bir olgunun yani
ölüm olgusunun anunnakide nasıl bir ritüeli mevcut oluyor? Çünkü ölümlü olan
insanlardan bir rahip sınıfı bu hikayeyi ortaya koyuyor.)
Anunnakiler misafir ağırlama
konusunda da adeta Mezopğotamyalılar gibi davranıyor. Dahası ahlak, namus, iffet anlayışlarıda
insanların kine benziyor. Bunlar kısa
bir araştırmadan derlenen örnekler. Çok daha fazla örnek verilebileceğini
sanıyorum ve anunnaki hakkındaki metinlerin arka planındaki ciddi bir
etkenin Mezopotamya kültürü olduğunu
düşünüyorum.
Hikayelerin ardındaki önemli bir etkende Mezopotamyalıların
yıldızlara olan ilgi ve alakasıymış gibi görünüyor.
Yukarıda
bahsedilen Oracc sayfasında (http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/inanaitar/)
buna örnek olabilecek bir bilgi veriliyor. Alıntılıyorum:
“Some mythological narratives dwell on the
astral aspect of Inana/Ištar, albeit indirectly. In the myth Inana and Šu-kale-tuda (ETCSL 1.3.3), the clumsy gardener boy Šu-kale-tuda has
intercourse with the goddess whilst she is asleep under a tree. Enraged at what
has happened, Inana/Ištar goes in search for the hiding boy. The course she takes in searching her
violator has been suggested to mimic that of the astral course of the Venus
star (Cooley
2008). Likewise, her movements in the myth of Inana and Enki (ETCSL 1.3.1), in
which the goddess travels first to Enki's city
Eridu from Uruk and travels back again, recalls the cycle of Venus.
Presumably the same journey was carried out terrestrially in festivals (Alster 1975: 27-9).”
“Bazı
mitolojik anlatılar, dolaylı olarak da olsa, Inana / Ištar'ın astral yönüne
dayanır. Efsane Inana ve Šu-kale-tuda'da (ETCSL 1.3.3), sakar bahçıvan çocuk
Šu-kale-tuda, bir ağacın altında uyurken tanrıça ile ilişkiye girmiştir. Tecavüzcüsünü araştırmak için izlediği
rotanın Venüs yıldızının astral rotasını
taklit ettiği öne sürülmüştür (Cooley 2008). Aynı şekilde, “Inana and
Enki” efsanesindeki hareketi (ETCSL 1.3.1), önce Enki’nin şehri olan Eridu’dan Uruk’a seyahat etmesi ve sonra geri
gelmesi, Venüs yıldızının dolaşımını çağrıştırır.”
Mezopotamyalılar
yıldızlar ile inançlarındaki tanrılar arasında ilişki kurmuşlardı. Bunu
Babillilerde çok net görebilirsiniz. Babil inancı Eski Babil döneminde Sümer
inancına oldukça benzerdir. Zaman içinde farklılaştığı ve yıldızlarında giderek
daha fazla önem kazandığı görülür. Landsberger’e göre, Belli bir döenmde yıldız ve yıldızla ilişkilendirilmiş tanrı bir
tutulmuştur. Sümerler ‘tanrıları’
sorumlusu oldukları varlık ve maddelerden ayrı, kişiliği olan, insan
görünümünde varlıklar olarak düşünmüşler
ama yinede tanrı ile yıldızı ilişkilendrime muhtemelen Sümerler
zamanında var olan bir şey. Sümer Dininin Babil’e miras kaldığı kabul edilir ve
Babil üzerinden elde edilen bilgilerinde Sümerde aynısı yada benzerinin
olabileceği kabul edilerek boşluklar doldurulmaya çalışılır. Landsbergerde bunu
makalesinde ifade eder. Mezopotamyalıların geride bıraktığı bazı tabletler açık
şekilde yıldız gözlemlerini anlatır.
Bunlardan bazıları Sümer zamanından kalmıştır ve Babil döneminden kalanlar
özellikle güneş ve ayın yıl içindeki hareketlerine dair detaylı bilgiler
içerir. Yıl içerisinde Güneşin farklı yerlerden doğup battığı veya yılın hangi
zamanı ayın görünürlüğünün nasıl olduğuna dair detaylı gözlem raporları bize
bırakmışlar. Peki neden bu kadar detaylı uzun ve nesiller boyu süren gözlemler
yapmışlar? Cevap muhtemelen şöyle: Yıldızlar ile inançlarındaki tanrıları
ilişkilendirmiş olduklarından ötürü gök
yüzünü gözlemlerken aslında tanrılar alemini gözlemlediklerini düşünüyorlardı.
Örnek olsun diye söylüyorum, mesela Venüs yıldızı Ay’ın yakınında görülürse
inana nın Ay tanrısı kabul edilen Nanna suen e uğradığını düşünyor ve bundan
ötürü bir takım senaryolar üretiyorlardı. Geleceği bu gözlemler üzerinden
okumaya çalışıyorlardı. Yıldız fallarının bize Babilden miras kaldığı
düşünülmektedir ve muhtemelen doğrudur. Sanırım bu açıklamalardan sonra İnanna’nın yolculuklarındaki rotası ile
Venüs yıldızının rgüney Irak’ta(Sümer diyarında) gözlemlenen rotasının
benzeşmesi daha anlamlı hale gelmiştir. Sonuç olarak hikayelerin üretilmesine
zemin hazırlayan bir faktöründe Mezopotamyalıların yıldızlar hakkında ki
inanışları olduğu düşünülebilir.
Not: Mezopotamya Efsanelerinin arka planına biraz olsun ışık tutmaya çalıştığım bu yazı henüz tamamlanmamıştır. Devamını hazırlayıp eklemeyi planlıyorum.
SİTCHİN VE TAKİPÇİLERİNİN YANILGILARI başlıklı yazı için:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder