15 Temmuz 2025 Salı

ANTİK MISIR'IN İFFET KAHRAMANI (İki Kardeşin Hikayesi) ve Analizi

 




Antik Mısırlıların öyle bir hikayesi var ki bu hikaye size bir yerden tanıdık gelecektir. Evinde kaldığı büyüğünün hanımından çirkin bir teklif alan ve bunu reddettikten sonra başına türlü sıkıntılar gelse de iffeti ve güzel ahlakı sebebiyle ilahi irade tarafından ödüllendirilip Mısır'a sultan olan bir gencin hikayesi...
Houston Üniversitesinin web sitesinde yayınlanmış olan pdf belgeyi kendimce çevirip sizlerle paylaşıyorum.  İyi okumalar dilerim.
Zamanın birinde iki kardeş varmış. Büyük kardeşin ismi Anubis, küçük kardeşin ki ise Bata imiş. Anubis, bir hanımla evliymiş ve kardeşi Bata onların yanında kalıyormuş. Bata onun için bir evlat gibiymiş ve büyük kardeş anubis onun için elbiseler yaparken Bata da abisinin sığırlarını güdüp tarlasını sürermiş. Abisinin tarladaki her türlü külfetli işini halledermiş. Aslında küçük kardeş mükemmel bir adammış. Tüm memlekette onun gibisi yokmuş. “Tanrısal” bir yiğitlik varmış onda.
Nice zaman geçtikten sonra yine bir gün küçük kardeş sığırlara bakıyormuş günlük rutinine uygun olarak ve her akşam hayvanları yüklü olarak geri getirmeliymiş. Bölgenin Her türlü sebzesi ile sütle, odunlarla ve her türlü ihtiyaç malzemesiyle yüklü olarak . Tüm bunları abisi eşiyle akşam yemeğine oturmadan önce yerleştirecekti ve kaldığı yere çekilecekti. Kaldığı yerde sığırlarının ahırındaydı.
Şafakla yeni gün başladığında küçük kardeş (bata) kahvaltılık yiyecekleri pişirecek ve abisinin önüne koyacaktı. Ve abisinin günlük ekmeğini de hazır edip veriyordu. Sonrasında hayvanlarını otlamaları için çıkarıp dolaştıralacaktı. Hayvanlar ona söylerdi: yeşilliğin iyisi ve bolu şurda diye. Oda onları arzu ettikleri yere götürüp otlatırdı. Onun sorumluluğundaki sığırlar fazlasıyla iyi durumdaydı ve fazlasıyla üreyip çoğalıyorlardı.

Saban zamanı gelince büyük kardeş dedi ki: Bir grup (hayvanı) hazırla çünkü toprak sürülmeye hazır vaziyete gelmiş oldu. Dahası sen, tarlaya tohumlar getirmelisin yarın ekim yapabilmemiz için. Sonra küçük kardeş kendisine söylenen tüm hazırlıkları yaptı. Ertesi gün şafak atınca, tohumlarını yanlarında götürerek tarlaya gittiler ve araziyi sürmeye başladılar. Yapmaya başladıkları iş hakkında kalplerinde fazlasıyla memnuniyet vardı.
Günler geçtik sonra tarlada oldukları bir gün tohuma ihtiyaç duydular. Anubis küçük kardeşini gönderdi. Dedi ki: Sen gitmeli ve kasabadan tohum getirmelisin. Küçük kardeş vardığında abisinin karısını oturmuş saçını örerken buluverdi. Ona dedi ki: kalk ve bana tohum ver ki acele tarlaya gidebileyim. Çünkü abim beni bekliyor. Gecikmeye sebep olma. Bunun üzerine kadın dedi ki, git depoyu aç ve ne istiyorsan götür. Beni saçı bitmemiş vaziyette bırakma.
Genç adam ahıra girdi ve geniş bir kap aldı çünkü çok miktarda tohum almak istiyordu. Arpa ve emmer buğdayıyla yüklenip dışarı çıktı. Onu gören evin hanımı dedi ki: o, omuzlarındaki ne kadardır? Bata dedi ki, 3 çuval emmer buğdayı ve 2 çuval arpadır. Toplam 5 çuvaldır omuzlarımdaki… Bunun üzerine kadın dedi ki:
Günlük olarak seni gözlemlediğim kadarıyla, sende muazzam bir yiğitlik var. Onun cinsel yakınlaşma esnasında nasıl olduğunu bilmek istediği için kalktı, genci tuttu ve dedi ki: Gel, hadi bir saat birlikte yatarak zaman geçirelim. Bu senin yararına olacaktır, çünkü sana güzel elbiseler yapacağım.
O vakit genç adam yukarı Mısır’ın panteri gibi oldu, kadının kendisine yaptığı kötü teklif karşısında öfkeyle doldu. Kadın aşırı derecede korktu. Kadını azarladı ve dedi ki: Şimdi bak sen benim için bir anne gibisin. Ve senin kocan benim için bir baba gibidir. Benim büyüğüm ve beni yetiştirendir.
Bana bu söylediğin bu suç ne demek oluyor? Bir daha bunu söyleme. Fakat bunu kimseye söylemeyeceğim, bu ağzımdan kaçmayacak. Dedi ve yükünü yüklenip tarlaya gitti. Sonra abisine erişti ve beraber işlerini yaptılar.
Daha sonra, akşam vakti, büyük kardeş evine gitmek için işi bıraktı. O sırada küçük kardeş sığırlara bakıyor ve her türlü tarla mahsülünü yükleniyordu. Abisinden önce bunları kasabadaki ahıra götürme derdindeydi. Büyük kardeşin hanımı korku içindeydi. Kendi yaptığı şeyin meydana getirdiği vaziyetten ötürü. Derken yağ getirdi ve süründü. Kendisine saldırıya uğramış süsü verdi. Niyeti kocasına şunu anlatmaktı: Bana saldıran senin küçük kardeşindi. Akşam olunca kocası, adeti olduğu üzere işini bıraktı. Evine erişti ve gördüki eşi yerde yatıyor. Numaradan hasta vaziyette olduğu için kocasının ellerine su dökmeye veya ışığı yakmaya kalkmadı. Yerde yatıyor ve kusuyordu. Kocası sordu: kim seninle kavga etti? Kadın dediki: Senin küçük kardeşinden başkası değil. Tohum almak için geldiği zaman beni yalnız başıma otururken buldu ve bana dedi ki:
“Gel, hadi birlikte yatarak bir saat geçirelim. Sen peruğunu takmalısın.” böyle dedi bana ama ben ona boyun eğmeyi reddettim. “Değilmi ki ben senin annenim ve senin abin seninle bir baba gibi ilgilenmedi mi?” böyle dedim ona. Ve o korkuya kapıldı ve bana saldırdı ki meseleyi sana açmamı engelleyebilsin. İmdi eğer onun yaşamasına izin verirsen ben kendi canıma kıyacağım. O döner dönmez , ona ....ma, çünkü ben onun yapmış olduğu kötü teklifi ihbar ediyorum.
Ardından büyük kardeş yukarı mısırın panteri gibi oldu ve mızrağını bileyip eline aldı. Küçük kardeşin ahırının kapısının ardına geçti ki kardeşi, akşam hayvanları ahıra sokmak için döndüğüne onu öldürebilsin. Vakit gün batımı olduğunda günlük alışkanlığı gereği kendisini tarlanın tüm sebzeleriyle yükledi ve geri döndü. Ahıra ilk giren inek çobanına söyleyiverdi: Bak senin abin ayakta bekliyor mızrağını kuşanmış seni öldürmek için. Ondan uzaklaşmalısın. Küçük kardeş anladı ilk giren ineğinin ne söylediğini ve üstelik ikinci girende aynı şeyi söyledi. Küçük kardeş ahırın kapısının altından baktı ve abisinin ayağını gördü. Elinde mızrağı ile dikiliyordu. Küçük kardeş yükünü yere bıraktı ve aceleyle koşup kaçtı ve abisi elinde mızrağıyla peşinden gitti.
Sonra küçük kardeş Re’ye dua etti: Benim iyi sahibim. O sensin ki doğruyu yanlıştan ayırırsın. Bunun üzerine RE tüm bu yakarışları duydu ve önceden var olan büyük bir su kitlesini ikisinin arasına getirdi. Su kütlesi timsahlar tarafından istila edilmiş haldeydi. Bu sebeple ikiside kendi taraflarında kaldılar. Büyük kardeş iki defa ellerine vurdu çünkü kardeşini öldürmeyi başaramamıştı. Ardından küçük kardeş abisine seslendi suyun öbür tarafından: Şafağa kadar bekle. Güneş doğar doğmaz benle sen onun huzurunda yargılanacağız ve o suçluyu teslim edecek.
Benim bir daha asla senin ortağın olmamam veya senin yanında bulunmamam için. Ben Çam Vadisine gideceğim.
Vakit geldi şafak attı ve yeni gün gelmiş oldu. Re ortaya çıktı ve kardeşler birbirini gözledi. Sonra küçük kardeş sitemle yüklendi: Söyleyecek neyim olduğunu dinlemeden, adaletsiz bir öldürme kastıyla peşimden gelmenin anlamı nedir? Hala senin kardeşin olduğum için ve sen benim için bir baba gibi olduğundan ve eşin benim için bir anne gibi olduğundan, öyle değil mi?
Sen beni tohum getirmek için gönderdiğinde senin hanımın bana dedi ki, Gel beraber yatarak bir saat geçirelim. Fakat gel görki bir şeyler tam aksi yönde çarpıtılmış. Daha sonra küçük kardeş kendisiyle abisinin eşi arasında geçen her şeyi anlattı. Re 'ye yemin ederek dedi ki: “madem ki mızrağını taşıyıp , beni haksızca öldürmeye geldin, cinsel anlamda tükenmiş bir sürtüğü dikkate aldın. “ kamıştan bir bıçağı çıkardı, erkeklik organını kesti ve suyun içine attı. Kedi balığı onu yuttu. Küçük kardeş halsizleşti ve güçsüzleşti.
Büyük kardeş fazlasıyla kederlendi sesli şekilde ağlamaya durdu. Karşıya, kardeşinin yanına geçemiyordu çünkü timsahlar vardı.
Sonra küçük kardeş abisine seslendi: Eğer bir yanlışı hatırladıysanız, bir iyiliği hatırlayamaz mısınız veya sizin adınıza yaptığım herhangi bir şeyi ? Lütfen evinize gidin ve sığırlarınızla ilgilenin, sizin bulunduğunuz yerde bulunmayacağım için. Çam vadisine gitmiş olacağım. Şimdi senin vakti gelince , eğer bana bişey olduğunu öğrenirsen, benim için ne yapacağına gelelim. Ben kalbimi çıkaracağım ve çam ağacının çiçeğinin tepesine koyacağım.
Ve eğer ağaç kesilipte kalp yere düşerse, sen onun için aramaya geleceksin. Eğer onu aramakla yedi yıl harcarsan yüreğinin cesaretinin kırılmasına müsade etme ve eğer onu bulursan onu bir tas serin suyun içine koy. Sonra ben hayata döneceğim ki bana yanlış yapanlardan intikamımı alabileyim. Şimdi bana bir şey olup olmadığını şundan anlayacaksın, eğer bir bira bardağı sana verilirde elinde köpürürse (burdan anlayıver).
Bunun olduğunu gördüğünde zaman geçirme.
Sonra küçük kardeş çam vadisine gitti ve abisi evine gitti. Ellerini başına koymuş ve vücudu toprağa bulanmış haldeydi. Eve erişince hemen eşini öldürdü, onu köpeklere atıverdi ve oturup kardeşinin yasına durdu.
///Burdan  sonrası  copilot uygulaması  ile  çevrilmiş  olup  bazı  iyileştirmeler  yapılmıştır.///


Bundan sonraki birçok gün boyunca, küçük kardeşi Çam Vadisi'nde, yanında kimse olmadan, tüm gün boyunca çöl avı yaparak vakit geçiriyordu. Akşamları, kalbinin üzerine konduğu çam çiçeğinin altındaki çam ağacının altında geceyi geçirmek üzere geri dönüyordu. Ve bu olaydan sonraki birçok gün içinde, kendi elleriyle Çam Vadisi'nde kendine bir kır evi inşa etti; her çeşit güzel şeyle dolu olan bu evde, kendine bir yuva kurma niyeti vardı.
Sonra köy evinden dışarı çıktı ve Ennead tanrılarıyla karşılaştı; onlar tüm ülkeyi yöneterek yürüyüş halindeydiler. Ennead ona hep bir ağızdan şöyle seslendi: 'Ey Bata, Ennead'ın Boğası, buraya yalnız mı geldin? Abinin karısından uzaklaşarak şehrini terk mi ettin? Bak, o karısını öldürdü; böylece sana yapılan her kötülüğün intikamı alınacak.' Çünkü ona çok acımışlardı. Güneş Tanrısı Pre-Harakhte tanrı Khnum’a şöyle dedi: 'Lütfen Bata için evlenmeye uygun bir kadın yarat, yalnız yaşamasın.' Bunun üzerine Khnum onun için bir eş oluşturdu; vücudu bütün ülkedeki diğer kadınlardan daha güzeldi, çünkü her tanrının özü onun içindeydi. Sonra yedi Hathor tanrıçası onu görmek üzere geldiler ve hep bir ağızdan şöyle dediler: 'Bir cellat bıçağıyla ölecek.'"
Bata onu fazlasıyla arzulamaya başladı; kadın evde yaşıyordu ve o (Bata) tüm gün boyunca çölden avladıklarını getirip (kadının) önüne koyuyordu. Ona dedi ki: 'Dışarı çıkma, deniz seni alıp götürebilir; seni kurtaramam. Çünkü ben de senin gibiyim, bir kadınım ve kalbim çam ağacının tepesindeki çiçeğin üzerinde. Ama biri onu bulursa, onunla savaşırım.' Sonra ona(kadına) iç dünyasını açtı."
Günler sonra, Bata her zamanki alışkanlığıyla ava çıkmışken, genç kadın evinden çıkıp evin yanındaki çam ağacının altında gezintiye çıktı. Derken denizin dalgaları onun ardında yükseldi. Hemen kaçtı ve evine girdi. Bunun üzerine deniz çam ağacına seslendi: 'Onu benim için yakala.' Ve çam ağacı onun saçından bir bukleyi koparıp gönderdi. Deniz bu bukleyi Mısır’a götürerek firavunun çamaşırcılarının çalıştığı yere bıraktı. Buklenin kokusu firavunun giysilerine sindi, bu da çamaşırcılarla firavunun arasında huzursuzluğa yol açtı.
Firavunun çamaşırcıbaşısı, her gün kendisiyle yaşanan tartışmalardan ötürü kafası çok meşgul bir şekilde nehir kıyısına gitti. Orada durdu, suyun içinde bukleyi gördü. Bir adam gönderdi, bukleyi ona getirdiler. Kokusu çok güzeldi. Bukleyi Firavun’a götürdü.
Bunun üzerine Firavun’un bilgin katipleri getirildi. Dediler ki: ‘Bu bukle Pre-Harakhti’nin kızına ait; her tanrının özü onda var. Bu başka bir ülkenin sana armağanıdır. O halde her yabancı ülkeye elçiler gönderilerek o kadın aransın. Özellikle Çam Vadisi’ne gidecek elçilere çok adam verilsin ki kadını getirebilsinler.’ Firavun dedi: ‘Söyledikleriniz çok iyi, çok iyi.’ Ve elçiler gönderildi.
Günler sonra yabancı ülkeye gidenler döndü ve Firavun’a rapor sundular. Ancak Çam Vadisi’ne gidenler dönmedi çünkü Bata onları öldürdü; içlerinden sadece biri rapor vermesi için sağ bırakıldı. Firavun, kadını getirmek için tekrar birçok asker ve araba gönderdi . Onlar arasında bir kadın da vardı; bu kadın güzel süslemelerle hediyeler sundu. (Böylece Bata için yaratılmış olan) Kadın Mısır’a getirildi, tüm ülke onun gelişine sevindi."
Firavun, onu çok sevmeye başladı ve onu Baş Kadın olarak atadı. Firavun, ona kocasını anlatmasını istedi; o da şöyle dedi: ‘Çam ağacını kestirin ve parçalara ayırın.’ Bunun üzerine Firavun, çam ağacını kesmek için bakır aletler taşıyan askerleri gönderdi. Çam ağacının tepesindeki çiçek kesildiğinde Bata o anda öldü.
Ertesi sabah geldiğinde, ağacın kesilmesinden sonra Bata’nın ağabeyi Anubis evine girdi, ellerini yıkadı. Kendisine bira dolu bir kupa uzatıldı, ama köpürdü. Ardından şarap dolu başka bir kap verildi, o da ekşidi. Bunun üzerine bastonunu, sandaletlerini, giysilerini ve silahlarını alıp hemen Çam Vadisi’ne doğru yola çıktı.
Kardeşinin kırsal evine ulaştığında onu yatağında ölü buldu. Onu o hâlde görünce ağladı, ve her akşam kardeşinin uyuduğu çam ağacının altına gidip kalbini aramaya başladı. Üç yıl boyunca kalbi bulamadı. Dördüncü yıla geldiğinde artık Mısır’a dönmek istediğini düşündü ve kendi kendine dedi ki: ‘Yarın gideceğim.’
Ertesi sabah çam ağacının altına gitti, bütün günü arayarak geçirdi. Akşam umudu kesildiğinde bir kozalak buldu. Onu evine götürdü. Aslında o kardeşinin kalbiydi. Soğuk su dolu bir kase getirdi, kozalak içine kondu, ve günlük alışkanlığına göre oturdu.
Sonra Bata'nın tüm bedeni titredi; kalbi hâlâ kasenin içinde olduğu hâlde ağabeyine bakmaya başladı. Ağabeyi Anubis, içinde kardeşinin kalbi olan soğuk su dolu kâseyi alıp ona içirdi. Kalbi, olması gereken yerine geçti ve eski hâline geri döndü. Ardından birbirlerine sarıldılar ve sohbet ettiler.
Bata ağabeyine şöyle dedi: ‘Bak, ben her türlü güzel renge sahip, eşi benzeri olmayan büyük bir boğa olacağım; sen de sırtıma bineceksin. Güneş doğar doğmaz, karımın olduğu yere gideceğiz; intikamımı alacağım ve sen de beni kralın yanına götüreceksin. Bunu yaptığın için sana her çeşit iyilik yapılacak, gümüş ve altınla ödüllendirileceksin. Çünkü ben büyük bir mucizeye dönüşeceğim; tüm ülke bunu kutlayacak. Sonra sen kendi şehrine geri döneceksin.’
Ertesi sabah geldiğinde Bata, ağabeyine söylediği biçime dönüştü. Anubis onun sırtına oturdu ve sabaha kadar yol aldılar. Sonunda kralın bulunduğu yere ulaştılar. Firavun’a haber verildi. Onu gören firavun çok sevindi, ona büyük bir sunu sundu ve şöyle dedi: ‘Bu gerçekleşmiş büyük bir mucizedir.’ Tüm ülke bu olay için sevinç içindeydi.
Bata’nın ağırlığı kadar gümüş ve altın, Anubis’e verildi. O da kendi şehrine geri dönüp yerleşti. Kral ona birçok hizmetkâr ve mal mülk verdi; çünkü firavun onu ülkedeki herkesten çok tercih ediyordu.
Firavun’un mutfağına girdi, Lady’nin (kadının) bulunduğu yere geçti ve onunla konuşmaya başladı: ‘Bak, hâlâ yaşıyorum!’ Lady cevap verdi: ‘Sen de kimsin?’ O dedi ki: ‘Benim adım Bata. Çam ağacını Firavun’a kestirdin çünkü beni öldürmek istedin, ama görüyorsun ki hâlâ hayattayım — fakat artık bir boğa olarak.’
Lady, kocasının yaptığı bu açıklamadan dolayı çok korktu. Sonra mutfaktan ayrıldı, Firavun ise Lady ile oturup eğlendi. Lady, Firavun’a içki sundu ve Firavun onunla birlikte olmaktan çok memnun oldu. Lady dedi ki: ‘Bana Tanrı üzerine yemin et: Lady ne isterse, ona verilecek.’ Ve Firavun ona yemin etti. Bunun üzerine Lady şöyle dedi: ‘Bu boğanın ciğerinden yiyeyim, çünkü (böylece) ondan bir şey olmayacak.’
Firavun, Lady’nin bu sözleri üzerine çok öfkelendi ama onu memnun etmek istedi. Ertesi sabah büyük bir sunu hazırlandı ve Firavun'un birinci kadeh sunucusu gönderilerek boğa kurban ettirildi. Boğa omuzlarda taşınırken boynundan iki damla kan, Firavun’un büyük kapısının iki yanına damladı. Orada iki büyük Persea ağacı büyüyüverdi — her biri eşsizdi.
O gece Firavun’un büyük kapısının yanında iki Persea ağacı büyüdü — tüm ülke için büyük bir mucizeydi. Herkes buna sevindi ve Firavun onlara sunu sundu.
Günler sonra Firavun, lapis lazuli’den yapılma izleme penceresinde göründü. Boynuna her türden çiçekten yapılmış bir çelenk takmıştı. Elektrumdan bir savaş arabasına bindi ve saraydan çıkıp Persea ağaçlarını incelemeye gitti. Lady (kadın) de bir savaş arabasında Firavun’un ardından geldi. Firavun bir ağacın altına, Lady diğer ağacın altına oturdu. O anda Bata karısına şöyle dedi: 'Ha, yalancı! Ben Bata’yım. Tüm uğraşlarına rağmen hayattayım. Çam ağacını Firavun’a kestirmen, beni yok etmek içindi. Sonra bir boğaya dönüştüm ve beni öldürdün.'
Günler sonra Lady, Firavun’a içki sunarken kral onunla birlikte olmaktan memnun kaldı. Lady şöyle dedi: 'Tanrı adına bana yemin et: Lady ne derse ona verilecek.' Firavun bunu duydu ve kabul etti. Lady dedi ki: 'Bu iki Persea ağacı kesilsin ve güzel mobilyalara dönüştürülsün.' Firavun söylediklerini duyunca kısa sürede usta zanaatkârlar gönderdi ve ağaçlar onun için kesildi. Lady bu işlemi izlerken bir kıymık havaya sıçrayıp ağzına girdi. O da kıymığı yuttu ve bir anda hamile kaldı. Kral ona her istediğini verdi.
Biri Firavun’a gidip şöyle dedi: ‘Size bir oğul doğdu!’ Ardından çocuk getirildi, ona dadılar ve hizmetçiler verildi. Tüm ülke bu olay için sevinç içindeydi; kral eğlenmek için oturdu ve çocuğu dizine aldı. Firavun onu hemen çok sevdi ve onu Kûş’un genel valisi yaptı.
Günler sonra Firavun, onu tüm ülkenin veliaht prensi yaptı. Oğlu uzun yıllar bu görevde kaldı. Ardından Firavun göğe yükseldi (ölümünün sembolik anlatımı). Yeni kral şöyle dedi: ‘Firavun’un büyük memurlarını bana getirin, yaşadığım her şeyi onlara anlatacağım.’ Karısı getirildi, onun önünde yargılandı; herkes ortak bir karara vardı. Bata’nın ağabeyi de getirildi, o da tüm ülkenin veliaht prensi yapıldı. Bata otuz yıl boyunca Mısır’ın kralı olarak hüküm sürdü. Sonra öldü ve ölüm gününde ağabeyi tahta geçti.
Ve böylece öykü mutlu ve başarıyla sona erdi.
Hikayenin  analizi daha  sonra yapılıp devam edilecektir inşaAllah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder