Develer ilk olarak ne zaman evcilleştirildi?
Şimdi bu soruda nereden çıktı? Demeyin lütfen. M. Tevrat’ta anlatılanlardan anlaşıldığı kadarıyla, hz. İbrahim ve hz Yusuf zamanlarında develer, kullanılmakta olan evcil hayvanlardır. Bu sebeple bu konu, yurt dışında, İncil tarihçiliği açısından incelenmiş bir konudur. Kur’an, doğrudan aynı bilgileri vermediği için devenin ne zaman evcilleştirilmiş olduğu konusu, esasında Müslümanlar açısından kritik bir konu değildir. Yine de bilinmesinde fayda olduğunu düşünüyorum ve toplamış olduğum bazı verileri paylaşmak istiyorum.
Sümer Metinlerinde Develer
İlk olarak baktığım kaynak Oxford Üniversitesi merkezli olarak hazırlanmış olan ETCSL (Sümer Edebiyatının Elektronik Metinler Külliyatı) oldu. Bu web sitesinde basit arama bölümüne “Camel” yazarak arattım. Sümer metinlerinin İngilizce çevirileri içinde yapılan aramadan iki sonuç çıktı.
The Electronic Text Corpus of Sumerian Literature (ox.ac.uk)
Yani iki metinde “camel” sözcüğü geçiyor. İlkinde gerçekten deveden bahsediyor. İkincisinde ise “deve dikeni” isimli bitkiden söz edildiği için ingilizce çeviride “camel” kelimesi geçmiş.
Ilk metinde Deve için kullanılan Sümerce kelimenin transliterasyonu şu şekilde:
am-si-ḫar-ra-/an
Ikinci metinde “deve dikeni/camel thorn” olarak ingilizceye çevrilmiş bölümün sümercesinde “am-si-ḫar-ra-/an” kelimesi bulunmuyor. Muhtemelen Sümerler o bitkiyi deveyle ilişkilendirmemiş olup bitkinin ingilizcedeki isminde “deve/camel” tabiri geçiyor olmasından ötürü bu aramada karşımıza çıkıyor olmalı. Şu halde ikinci metin konumuz açısından bir şey ifade etmezken birinci linkteki metin konumuz açısından delil niteliği taşıyor. Linke tıkladığımızda ilk olarak karşımıza ilgili metnin transliterasyonu çıkıyor. Yani Sümerce kelimelerin Latin alfabesiyle özel bir şekilde yazımıyla karşılaşıyoruz. Mouse imlecini kelimelerin üzerinde gezdirerek ingilizce anlamlarını görebiliyorsunuz:
Sol taraftaki satır numaralarından herhangi birine tıklayarak metnin ingilizce çevirisine geçebilir ve tam metnin çevirisini okuyabilirsiniz. Ben aşağıya sadece ilgili bölümü alıntılıyorum:
Bu metin, Sümer dinindeki aşk tanrıçası "inana" ile kocası olduğuna inanılan Dumuzi arasında geçtiği düşünülmüş hararetli anlardan söz ediyor. Metinde hem keçi sütü hem de deve sütü anılmış. Görüldüğü kadarıyla bu iki süt krallara ve tanrılara/tanrıçalara layık olarak düşülüyor. Dumuzi ismi, sümer mitolojisinde anlatılanlara göre eski bir Sümer kralına aittir. Öyleki Sümerler Dumuzi'nin ölümünden sonra tanrılaştığına ve yer altı dünyasında görevlendirilmiş olup ölen kişilerin ruhlarının yargılanmasında bir rolünün olduğuna inanmışlar. Halvet olacak olan İnana ile Dumuzi'nin arasında keçi sütü ve deve sütünün ikramlaştırılması bunların o dönemdeki kıymetini gösteriyor. Ayrıca deve sütünün bahsi geçtikten sonra "onların sütü ve tereyağı tatlıdır" şeklinde çevirilmiş cümle geliyor ki buda bence önemlidir. Gerçi iki cümle arasında boşluk olduğu görülüyor. Orjinal tablet üzerinde binlerce yıldan kalma tahribatlar olmuş olmalı ki, ETCSL çevirinde boşluklar görülüyor. Yine de bahsi edilen tereyağı büyük olasılıkla deve sütünden elde ediliyor olmalı. Çünkü o bölümde peşpeşe iki adet "deve/camel" kelimesi görülüyor:
Transliterasyon sayfasındaki duruma bakınca bu kanaatim güçleniyor. Orijinal tablet üzerindeki çivi yazısına uygun şekilde transliterasyonun hazırlanmış olması gerektir. Yani satır satıra eşleşmesi gerekir. Daha önce karşılaştırmasını görmüş olduğum başka metinler için durum öyleydi.
peşpeşe gelen satırlarda (muhtemelen) tahrip olduğu için boş kalmış olan kısımlar pek uzun olamaz. Ortalama satır uzunluklarını da göz önünde bulundurursanız tereyağı yapılan süt büyük olasılıkla deve sütü olmalı.
Sümerce bir metinde Deve sütünden bahsedilmesi ve krallara layık olarak hatta inançlarında ki tanrılara/tanrıçalara layık olarak düşünmeleri o dönemde develeri evcilleştirmiş olduklarını gösterir kanaatindeyim. Üstelik büyük olasılıkla deve sütünün tereyağını bile üretiyorlar...
ETCSL üzerinde tek bir metinde deveye rastlamış olduk ancak şunu unutmamak gerekir ki ETCSL üzerinde, Sümer metinlerinden sadece edebiyat cinsinden olanlar bulunmaktadır. Yani dini bir metin, bir Sümer efsanesi veya Sümerce bir ilahi arıyorsanız doğru yerdesiniz demektir ancak edebî olmayan bir metin arıyorsanız ETCSL size yardımcı olmaz. Bu sebeple başka bir kaynağa daha bakacağız.
ePSD Üzerinde Develer
İkinci olarak Pensilvanya Üniversitesi tarafından hazırlanmış olan ePSD isimli Sümerce sözlük üzerinde "Camel" kelimesini arayacağız. Buranın düzeni biraz farklı. aşağıda görüldüğü gibi E satırıyla C sütununun kesiştiği yerdeki "+" işaretine tıklıyoruz.
Açılan sayfada "Camel" kelimesini buluncaya kadar aşağı kaydırıyoruz. Böylelikle Sümerce de deve anlamına gelen üç tane kelime olduğunu görmüş oluyoruz.
Birinci kelime olan "amsiharran" ETCSL de incelediğimiz metinde karşımıza çıkmıştı. Üzerine tıkladığımızda aşağıdaki pencere açılıyor:
Dikkat edilirse "amsiharran" kelimesinin MÖ 2000 civarındaki metinlerde 2 defa geçtiğini söylüyor. Dahası "bakınız ETCSL/see ETCSL" yazıyor olması önemli. Üzerine gelip tıklarsanız bir pencere açılıyor ve bu pencereden de yukarıda incelemiş olduğumuz "İnana ile Dumuzi" hakkındaki metne ulaşıyorsunuz.
Bu metin de Deve kelimesi tam olarak iki kere geçiyordu. Şu halde Deve sütünü (ve büyük olasılıkla tereyağını da) metheden Sümerce metin MÖ 2000 civarından geliyor diye anlaşılıyor.
M. Tevrat'ta Hz İbrahim 'in Ur şehrinde doğduğu yazılmıştır. Hatta bu sebeple Ur harabeleri yakın zaman önce Papa tarafından ziyaret edilmişti. Şu halde Hz İbrahim zamanında deve sürülerinin varlığından bahsedilmesi bize hiçte şaşırtıcı gelmemelidir.
Görüldüğü gibi bu iki kelime için tarihlendirme bilgisi ve hangi metinlerde geçtiklerine dair linkler verilmemiştir. Yine de buraya kadar öğrendiklerimizden önemli çıkarımlar yapabiliriz.
*** M. Tevrat'ta Hz İbrahim 'in Ur şehrinde doğduğu yazılmıştır. MÖ 2000 civarında UR isimli Sümer şehrinin En önemli Sümer merkezlerinden birisi olduğu biliniyor ve bu döneme ait bir metinde deve sütünün methedilmiş olduğu görülüyor. Dolayısıyla en azından MÖ 2000 civarında Sümerlerin evcil develere sahip olduğuna işaret ediyor. Bu ise M. Tevrat'ın anlatımının otantik olduğunu gösteriyor.
Sümer/Akad - Arabistan - Hint Ticaret Rotası
Bu nokta da büyük Sümer araştırmacısı ordinaryüs prof. Benno Landsberger'in makalesine bakmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Ankara Üniversitesi Sümeroloji Enstitüsü tarafından çevrilen makalesinden ilgili kısmı doğrudan alıntılıyorum:
"Sumerlerin menşei meselesine gelince, Pencap ve İndus vadilerindeki eski kültür tanındıktan sonra bu mesele, yeni bir renk alır. Çok mütecanis olan bu kültür bizim dördüncü ve beşinci kültür devrelerimizle çağdaştır. Bunun sebebi İndus ili ile Mezopotamya arasındaki müteaddit ticaret münasebetleridir. Bu kültürün kapladığı saha Sümer kültürünün kapladığı sahadan on defa daha büyüktür. Bu sahanın pek mütecanis olan kültürü, medenî müktesebat cihetinden hiç aşağı kalmadığı gibi meselâ şehirlerin yapısı bakımından ve diğer bazı noktalardan da Sumer kültüründen üstündür. Belki Sumerlerin M e lu h h a ismini verdikleri ülke İndus topraklarıdır. Meluhha, Sumerlerce altın, kerestelik değeri yüksek hasep ve bilhassa karneol taşı ithalinden dolayı tanınmıştır. Arkeologlar hem Mezopotamyada hem İndus vadisinde bulunan ve kendisine mahsus tezyin motifleri olan karneol boncuklarının yalnız İndus vadisinde yapılabilecekleri kanaatındadırlar. IV. kültür, devrimizde Meluhha ile olan ticaret münasebetleri en sıkı bir safhadaydı. Bilhassa bu devrin hükümdarı olan büyük Sargon Meluhhadan gelen gemilerin tâ bir iç liman olan Fırat boyundaki payitahta kadar yanaştıklarını söylemekle iftihar eder. Birbiri ile sıkı yakınlığı olan Fırat ve İndus kültürünün aynı menşeden mi geldikleri veyahut bu kültür mümessillerinin aynı menşeden mi oldukları, Sumerler ile Meluhhalılar arasında bir ırk yakınlığı olup olmadığı, Sumerlerin İndus vadisinden mi buralara geldiği. suallerine, ilmin bugünkü durumu ile ne evet ne de hayır ile cevap verilebilir. Bilhassa her iki yazı sisteminin temamiyle başka başka oluşu, bir de ev yapısı, alet şekilleri ve ........ san'atın tamamiyle başka oluşları bu suale müsbet bir cevap vermemize mânidir."
Wikipedia'da İndus medeniyeti hakkında şunlar söylenmiş:
"İndus Uygarlığı olarak da bilinen İndus Vadisi Uygarlığı, Güney Asya'nın kuzeybatı bölgelerinde, MÖ 3300'den MÖ 1300'e kadar süren ve olgun haliyle MÖ 2600'den MÖ 1900'e kadar süren bir Tunç Çağı uygarlığıydı. Vikipedi"
Yukarıda prof. Landsberger'den alıntılamış olduğumuz bölümde geçen bir cümleyi tekrar hatırlatmak istiyorum:
"Bilhassa bu devrin hükümdarı olan büyük Sargon Meluhhadan gelen gemilerin tâ bir iç liman olan Fırat boyundaki payitahta kadar yanaştıklarını söylemekle iftihar eder. "
Sargon MÖ 2334 - 2284 aralığında hüküm sürmüştür.(Wikipedia) Şu halde MÖ 2300 civarında Hindistan'ın kuzey batısı ile Mezopotamya arasında Basra körfezi üzerinden bir ticaret yürüdüğü anlaşılıyor. Arabistan'ın doğusu da bu ticaretten nasibini alıyor muydu? Diye sorarsanız cevabı, evet. Wikipedia'nın "İslam Öncesi Arap Ticareti" Başlıklı makalesinden alıntılıyorum:
"Pre-Islamic Arab trade -
A text from the era of Sargon of Akkad (r. c. 2334-2284 BCE) mentions a shipping industry in Magan, in present-day Oman.[1] Excavations in the cities of Ur and Kish and in Bahrain and other locations along the east coast of the Arabian Peninsula have unearthed goods of Indian origin (including seals). Both indicate that the network of maritime trade was regular, bustling, and well-known as early as 3000 BC. They suggest that Bahrain and other sites along the Persian Gulf were popular docks which would welcome ships arriving from Iraq on their way to and from India.[2]
Çevirisi:
Akkad'lı Sargon dönemine ait bir metinde (M.Ö. 2334-2284) günümüz Umman'ında Magan'da bir nakliye endüstrisinden bahsedilmektedir.[1] Ur ve Kish şehirlerinde ve Bahreyn'de ve Arap Yarımadası'nın doğu kıyısındaki diğer yerlerde yapılan kazılarda Hint menşeli mallar (mühürler dahil) ortaya çıkarıldı. Her ikisi de deniz ticareti ağının düzenli, hareketli ve MÖ 3000 gibi erken bir tarihte iyi bilindiğini gösteriyor. Bahreyn ve Basra Körfezi boyunca uzanan diğer bölgelerin, Hindistan'a gidiş ve dönüşte Irak'tan gelen gemileri karşılayan popüler limanlar olduğunu öne sürüyorlar.[2]
Peki bu ticari ağın içerisinde develerden de istifade ediliyor olabilir mi?
Ticaret ve Develer
Yukarıda MÖ 2000 civarına tarihlenmiş Sümerce bir metinde deve sütü ve tereyağından bahsedildiğini izah etmiştik. Sümerce de en az 3 ayrı kelimenin deve için kullanılmasına da dikkat çekmiştik. Arabistan'ın doğusu ile Irak'ın Güney bölgesi arasındaki ticaret ağı için develerden de istifade edilmiş olabileceği düşüncesini destekleyen bir kanıt daha buldum.
Kaynağım: Wapnish, Paula. 1981. “Camel Caravans and Camel Pastoralists at Tell Jemmeh.” Journal of the Ancient Near Eastern Society
Bu makalenin 105. sayfasının ilk paragrafında tarihçilerin devenin ilk olarak evcilleştirildiği tarih hakkında ihtilaf içinde oldukları aktarıldıktan sonra MÖ 3000 ila MÖ2700 aralığına tarihlenmiş 200 deve kemiğinden bahsediyor ki bunların evcilleştirilmiş develere ait olduğu düşünülüyor. Aynen alıntılıyorum:
Mavi renkle işaretlenmiş kısım ve aşağısının çevirisi:
Bahsi edilen Umm an-Nar adasını harita üzerinden görelim:
Bu bölgenin MÖ 3000 civarında veya en azından MÖ 2300 civarında hareketli bir ticaret ağına sahip olması ile bu bölge içerisinde MÖ 3000-2700 aralığına tarihlenmiş evcil deve kalıntıları bulunmuş olması daha o zamanlarda bile deve kervanlarının kullanıldığına işaret etmektedir.
BBC 'nin Belgeselinde Develer ve Buhur Ticareti
BBC tarafından hazırlanmış Ultimate Wildlife isimli belgeselin Vahşi Yaşam isimli türkçe dublajının çöl yaşamıyla ilgili bölümünün develer hakkındaki kesitinde şu bilgi veriliyor:
4 bin yıl önce Araplar develeri evcilleştirmiş ve buhur ticaretinde kullanmışlar.
Maalesef ilgili bölümü internette bulamıyorum. Neyse ki birkaç yıl önce tam o kısmı bir yazımın ilgili bölümü için kesip blog sayfama eklediğim için bende mevcut. Aşağıdan izleyebilirsiniz.
Kervanlar ve Buhur Ticareti
TDV ansiklopedisinin Kervan başlıklı makalesinde MCGuire Gibson'ın kitabı da kaynak gösterilerek verilen bilgilere bakacak olursak:
https://islamansiklopedisi.org.tr/kervan
"Kervanlar yerine göre sadece deve, eşek, at veya katır, yerine göre de bunların karışımından oluşabilirdi. Develer daha çok düzlük ve çöllerde, katır, eşek ve nâdiren atlar ise dağlık arazilerde yük taşırdı. Dünyanın bazı yörelerinde daha farklı hayvanlar da kullanılmıştır. Meselâ Hindistan’da tahıl nakliyatı yapan 100-200 arabalık kervanlarda arabaların her birini on-on iki öküz çekiyordu. Dünya tarihinde bilinen ilk düzenli kervan işletmeciliği, Asur ticaret kolonileri çağında (m.ö. 1900-1750) Mezopotamya’nın Asur şehriyle Anadolu’da eski Hititler’in başşehri Kaneş (Kayseri Kültepe) arasında gidip gelen Asurlu tâcirler tarafından gerçekleştirilmiştir. Eşek katarlarından oluşan bu kervanlar, güzergâh üzerinde bulunan şehir devletlerinin güvencesi altında ve gereken geçiş-konaklama ücretlerini ödeyerek Anadolu’dan altın, gümüş, bakır, yün ve bazı yarı mâmul maddeler, Asur’dan da kalay, ağır kumaş ve çeşitli lüks eşya taşıyordu. Taşıma maliyetini hemen hemen yarıya düşüren devenin kervancılıkta yaygın olarak kullanımı milâttan önce 1200 civarındadır (Gibson, s. 33). Eski Ahid’de Ortadoğu’da kervancılığın geçmişiyle ilgili bazı bilgilere rastlanır. Hz. Yûsuf’u kuyuda bulanlar develerle Gilead’dan Mısır’a baharat, pelesenk ve mür götüren İsmâilî kervancılarıydı (Tekvîn, 37/25)."
İsmaililer olarak bilinen Arap kolu, Akabe körfezi ile Mekke arasında yerleşmiş ve zamanla devletleşmiş bir toplumdur. Dolayısıyla Muharref Tevrat'ın anlatımına göre Arabistan'dan gelen bir kervanın Hz Yusuf'u Mısır'a taşımış olması kuvvetle muhtemeldir. Develeri olan bir kervan doğrudan çölü aşabileceği gibi çöle dalmadan da Mısır'a ulaşmak mümkündür. Hz. Yusuf'un babası Kenan ilinde yani Filistin coğrafyasında bir yerde idi. Buradan deniz yoluyla ve kıyı şeridini takip ederek güvenli bir şekilde Mısır'a ulaşmak pek hala mümkün. Zaten Mısırlıların gemilerle ihtiyaç duydukları ağaç/tahta malzemeyi Lübnan'dan getirttikleri biliniyor. Çünkü büyük inşaat işlerine girişiyorlardı ve buda bol miktarda dayanıklı ve kalın tahtaya ihtiyaç duymalarına sebep oluyordu. Gerek 2-3 tonluk taş blokları öküzlere çektirmekte kullanılacak kızakları yapmak için gerekse yerinde kullanılacak kaldıraçları temin etmek için ahşap mlazemeye ihtiyaçları olduğu açık. Ancak Mısır coğrafyasında az miktarda ağaç bulunuyordu. Ayrıca mısırın saray halkı ve zenginleri, süs eşyalarına ve güzel kokulara önem veriyordu. Rahipler ise dini törenler için tütsüler kullanmak istiyordu. Mısır, ihtiyaç fazlası tahıllarını ve bazı madenleri ile değerli taşlarını dışarı satıp dışardan da kendi ihtiyaçlarını temin ediyordu.
Aşağıdaki makalede MÖ 1500 tarihlenen bir duvar yazıtından bahsediliyor ki bu yazıt, Hatşepsut'un Buhur merkezi olan Yemenden getirttiği bol miktardaki malzemeyi ve türünü belgelemektedir. Yani MÖ 1500 civarında Antik Mısır'ın Arabistan'ın Buhuruna/tütsülerine olan ilgisini belgelemektedir. https://en.wikipedia.org/wiki/Incense_trade_route
Şunu da eklemek gerekir ki bu bilgi bir duvar yazıtı sayesinde bize geliyor. Eğer bir papirüse yazılmış olsaydı ve bu papirüs özel bir muhafazaya sarılmamış olsaydı bu bilginin bize ulaşması beklenemezdi. Çünkü bir papirüsün ortalama 3 yüzyılda çürüdüğü söyleniyor. Dolayısıyla Antik mısırlıların özel olarak dayanıklı malzemeye kaydetmedikleri veya özel olarak muhafaza etmedikleri veya çürümeye yüz tuttuğu vakit özel olarak kopyasını yazmadıkları her belge çürüyüp günümüze ulaşamayacaktır. Hatşepsut'un duvar yazıtı bu açıdan değerlendirildiğinde Antik Mısır'ın tütsülere olan ilgisinin MÖ 1500 den çok daha öncesine dayanması muhtemel hale geliyor. Zira Hatşepsut'ta eğer Arabistan'a özel bir sefer düzenlememiş olsa ve sadece siparişle bir miktar buhur getirtmiş olsa, herhalde oda duvara yazıdaracak kadar önemli bir durum olduğunu düşünmeyecek ve ölümsüzleştirmeye çalışmayacaktı. (Allahu alem).
Yazı henüz gerçek anlamda tamamlanmamıştır. Devamı gelebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder