22 Ocak 2024 Pazartesi

Develer ilk olarak ne zaman evcilleştirildi?

 Develer ilk  olarak  ne  zaman  evcilleştirildi?

 

Şimdi  bu  soruda  nereden  çıktı? Demeyin lütfen. M. Tevrat’ta anlatılanlardan  anlaşıldığı kadarıyla,  hz. İbrahim ve hz Yusuf zamanlarında  develer, kullanılmakta  olan  evcil  hayvanlardır. Bu  sebeple bu konu, yurt dışında,  İncil tarihçiliği  açısından incelenmiş  bir  konudur. Kur’an, doğrudan  aynı bilgileri  vermediği için devenin  ne  zaman  evcilleştirilmiş  olduğu konusu, esasında  Müslümanlar  açısından  kritik  bir  konu değildir. Yine de bilinmesinde fayda  olduğunu  düşünüyorum ve  toplamış  olduğum  bazı  verileri  paylaşmak  istiyorum.

Sümer  Metinlerinde  Develer

 

İlk olarak  baktığım  kaynak Oxford Üniversitesi  merkezli olarak  hazırlanmış  olan  ETCSL (Sümer Edebiyatının Elektronik  Metinler Külliyatı) oldu. Bu web  sitesinde basit  arama  bölümüne  “Camel” yazarak  arattım.  Sümer  metinlerinin İngilizce  çevirileri  içinde yapılan aramadan  iki  sonuç  çıktı.

The Electronic Text Corpus of Sumerian Literature (ox.ac.uk)

 

 

Yani  iki  metinde  “camel” sözcüğü  geçiyor.  İlkinde  gerçekten  deveden  bahsediyor.  İkincisinde  ise  “deve dikeni” isimli  bitkiden  söz  edildiği  için  ingilizce  çeviride  “camel”  kelimesi  geçmiş.

 Ilk  metinde  Deve  için  kullanılan  Sümerce  kelimenin  transliterasyonu şu  şekilde:

am-si-ḫar-ra-/an 

 Ikinci  metinde “deve dikeni/camel thorn” olarak  ingilizceye  çevrilmiş bölümün sümercesinde  “am-si-ḫar-ra-/an” kelimesi  bulunmuyor.  Muhtemelen  Sümerler o  bitkiyi deveyle  ilişkilendirmemiş olup   bitkinin  ingilizcedeki  isminde  “deve/camel” tabiri  geçiyor olmasından  ötürü bu  aramada  karşımıza çıkıyor  olmalı.  Şu  halde  ikinci metin  konumuz  açısından  bir şey  ifade  etmezken  birinci linkteki metin konumuz  açısından  delil  niteliği  taşıyor.  Linke  tıkladığımızda  ilk  olarak  karşımıza  ilgili  metnin  transliterasyonu çıkıyor.  Yani Sümerce  kelimelerin  Latin  alfabesiyle özel  bir şekilde  yazımıyla  karşılaşıyoruz.  Mouse  imlecini kelimelerin  üzerinde  gezdirerek  ingilizce  anlamlarını  görebiliyorsunuz:


Sol  taraftaki  satır  numaralarından  herhangi  birine  tıklayarak metnin  ingilizce  çevirisine geçebilir  ve  tam  metnin çevirisini  okuyabilirsiniz. Ben  aşağıya  sadece  ilgili  bölümü  alıntılıyorum:


Bu  metin, Sümer  dinindeki aşk  tanrıçası  "inana" ile  kocası  olduğuna  inanılan  Dumuzi  arasında  geçtiği  düşünülmüş  hararetli  anlardan  söz  ediyor.  Metinde hem   keçi  sütü hem de   deve  sütü anılmış.  Görüldüğü  kadarıyla bu  iki  süt krallara ve  tanrılara/tanrıçalara  layık olarak  düşülüyor.  Dumuzi ismi,  sümer  mitolojisinde  anlatılanlara  göre eski  bir  Sümer  kralına  aittir. Öyleki  Sümerler  Dumuzi'nin  ölümünden  sonra  tanrılaştığına  ve  yer altı  dünyasında görevlendirilmiş  olup ölen  kişilerin  ruhlarının  yargılanmasında  bir  rolünün  olduğuna  inanmışlar.   Halvet  olacak  olan  İnana ile   Dumuzi'nin arasında keçi  sütü  ve  deve  sütünün  ikramlaştırılması bunların  o  dönemdeki  kıymetini  gösteriyor.  Ayrıca  deve sütünün  bahsi  geçtikten  sonra "onların  sütü ve  tereyağı tatlıdır" şeklinde  çevirilmiş  cümle  geliyor ki  buda  bence  önemlidir.  Gerçi   iki  cümle  arasında  boşluk  olduğu  görülüyor.    Orjinal  tablet  üzerinde  binlerce  yıldan  kalma  tahribatlar  olmuş  olmalı ki, ETCSL  çevirinde boşluklar  görülüyor.  Yine de bahsi  edilen tereyağı  büyük  olasılıkla deve  sütünden  elde  ediliyor olmalı.  Çünkü o bölümde peşpeşe iki adet  "deve/camel"  kelimesi  görülüyor:


Transliterasyon  sayfasındaki duruma  bakınca bu  kanaatim güçleniyor.  Orijinal  tablet üzerindeki  çivi yazısına   uygun şekilde  transliterasyonun  hazırlanmış  olması  gerektir. Yani  satır  satıra  eşleşmesi gerekir.   Daha önce karşılaştırmasını  görmüş  olduğum başka  metinler için  durum öyleydi. 

peşpeşe gelen  satırlarda (muhtemelen) tahrip  olduğu için  boş  kalmış  olan  kısımlar  pek  uzun  olamaz. Ortalama  satır  uzunluklarını da göz  önünde  bulundurursanız tereyağı  yapılan  süt  büyük  olasılıkla  deve  sütü olmalı. 

Sümerce  bir  metinde  Deve  sütünden bahsedilmesi  ve krallara layık olarak hatta  inançlarında ki tanrılara/tanrıçalara  layık  olarak  düşünmeleri  o dönemde  develeri evcilleştirmiş  olduklarını  gösterir  kanaatindeyim.  Üstelik  büyük olasılıkla  deve  sütünün  tereyağını  bile  üretiyorlar... 

ETCSL  üzerinde  tek  bir  metinde  deveye rastlamış  olduk ancak  şunu  unutmamak  gerekir ki    ETCSL  üzerinde,  Sümer metinlerinden  sadece  edebiyat  cinsinden olanlar  bulunmaktadır.  Yani dini  bir  metin, bir  Sümer efsanesi veya Sümerce  bir  ilahi  arıyorsanız doğru  yerdesiniz  demektir ancak  edebî  olmayan bir metin arıyorsanız   ETCSL size  yardımcı  olmaz.  Bu  sebeple  başka  bir  kaynağa  daha  bakacağız. 

ePSD Üzerinde  Develer

İkinci  olarak   Pensilvanya Üniversitesi  tarafından  hazırlanmış  olan ePSD isimli  Sümerce sözlük  üzerinde "Camel"  kelimesini  arayacağız.  Buranın  düzeni  biraz  farklı.  aşağıda görüldüğü gibi E satırıyla  C sütununun kesiştiği  yerdeki  "+" işaretine  tıklıyoruz. 



Açılan sayfada  "Camel" kelimesini  buluncaya  kadar  aşağı  kaydırıyoruz.   Böylelikle  Sümerce de deve  anlamına  gelen  üç tane  kelime  olduğunu  görmüş  oluyoruz.


Birinci  kelime  olan "amsiharran" ETCSL de incelediğimiz  metinde  karşımıza çıkmıştı.  Üzerine  tıkladığımızda  aşağıdaki  pencere  açılıyor:


Dikkat  edilirse "amsiharran"  kelimesinin MÖ 2000 civarındaki  metinlerde 2  defa  geçtiğini  söylüyor.  Dahası "bakınız ETCSL/see ETCSL" yazıyor  olması önemli.  Üzerine  gelip  tıklarsanız   bir  pencere açılıyor ve  bu  pencereden de yukarıda  incelemiş  olduğumuz "İnana ile Dumuzi" hakkındaki  metne  ulaşıyorsunuz. 


 Bu  metin de  Deve kelimesi  tam  olarak  iki  kere  geçiyordu.  Şu  halde Deve  sütünü (ve  büyük  olasılıkla  tereyağını da) metheden  Sümerce  metin  MÖ 2000 civarından  geliyor diye  anlaşılıyor. 
Öyleyse  Sümerlerin MÖ 2000 civarında  sütü  sağılan evcil  develeri  olmuş  olmalıdır.   Sümerlerin  yaşadığı  yeri  harita  üzerinde  göz  önüne  getirmenizde  fayda  var.   Basra  körfezinin hemen  üzerinde  yerleşmişler.  Arabistan  coğrafyasıyla  İran  coğrafyasının    ortasındalar. Aşağıdaki  haritada görüldüğü üzere MÖ 2000 civarında  Sümer  coğrafyasında  Ur hanedanı  hüküm  sürmekteydi. 

 M. Tevrat'ta Hz İbrahim 'in Ur  şehrinde  doğduğu  yazılmıştır.  Hatta  bu  sebeple  Ur  harabeleri  yakın  zaman  önce  Papa  tarafından ziyaret  edilmişti.  Şu  halde Hz İbrahim zamanında deve  sürülerinin  varlığından  bahsedilmesi bize  hiçte  şaşırtıcı  gelmemelidir. 
 
ePSD üzerindeki deve  anlamına  gelen üç  kelimeden  diğer  ikisinin  üzerine  tıklarsanız açılan  sayfalar  aşağıda  verilmiştir:

Görüldüğü  gibi  bu  iki  kelime  için  tarihlendirme  bilgisi  ve  hangi  metinlerde  geçtiklerine  dair  linkler  verilmemiştir.   Yine de buraya  kadar  öğrendiklerimizden  önemli  çıkarımlar  yapabiliriz. 
  
*Sümerce de  deve  anlamına  gelen  en az  3 kelime  olduğu  görülüyor.  Deveye  sadece  uzaktan  bakıyor  olsalardı  herhalde dillerinde  üç kelime  ile  karşılık  bulmazdı  diye  düşünüyorum. 

** Bu  kelimelerden  bir  tanesinin  geçtiği  metin  MÖ 2000 civarına  tarihlendirilmiş.  Söz  konusu  metinde  deve  sütü  ve  büyük  olasılıkla  deve  sütünden  üretilen  tereyağı  methedilmiş.  Bu  durum  en azından yaklaşık  4000 yıl önce,  MÖ 2000 civarında  develerin  evcilleştirilmiş  olduğunu  gösteriyor. 
 
*** M. Tevrat'ta Hz İbrahim 'in Ur  şehrinde  doğduğu  yazılmıştır. MÖ 2000 civarında  UR isimli  Sümer  şehrinin En  önemli  Sümer merkezlerinden  birisi  olduğu  biliniyor ve bu  döneme ait  bir  metinde  deve  sütünün  methedilmiş  olduğu  görülüyor. Dolayısıyla  en azından  MÖ 2000 civarında  Sümerlerin  evcil develere  sahip  olduğuna  işaret  ediyor.  Bu ise M. Tevrat'ın  anlatımının  otantik olduğunu  gösteriyor. 

**** Sümerlerin  yerleştiği  coğrafyanın  hem  Arabistan'a  komşu  olması  hem de çok  eski  bir  ticaret  rotası  üzerinde  bulunması da ayrıca üstünde  durmaya  değerdir. 


Sümer/Akad - Arabistan - Hint Ticaret   Rotası 

  Bu nokta da büyük Sümer araştırmacısı ordinaryüs prof. Benno Landsberger'in makalesine bakmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Ankara Üniversitesi Sümeroloji Enstitüsü tarafından çevrilen makalesinden ilgili kısmı doğrudan alıntılıyorum:

2152349 (dergipark.org.tr) 

"Sumerlerin menşei meselesine gelince, Pencap ve İndus vadilerindeki eski kültür tanındıktan sonra bu mesele, yeni bir renk alır. Çok mütecanis olan bu kültür bizim dördüncü ve beşinci kültür devrelerimizle çağdaştır. Bunun sebebi İndus ili ile Mezopotamya arasındaki müteaddit ticaret münasebetleridir. Bu kültürün kapladığı saha Sümer kültürünün kapladığı sahadan on defa daha büyüktür. Bu sahanın pek mütecanis olan kültürü, medenî müktesebat cihetinden hiç aşağı kalmadığı gibi meselâ şehirlerin yapısı bakımından ve diğer bazı noktalardan da Sumer kültüründen üstündür. Belki Sumerlerin M e lu h h a ismini verdikleri ülke İndus topraklarıdır. Meluhha, Sumerlerce altın, kerestelik değeri yüksek hasep ve bilhassa karneol taşı ithalinden dolayı tanınmıştır. Arkeologlar hem Mezopotamyada hem İndus vadisinde bulunan ve kendisine mahsus tezyin motifleri olan karneol boncuklarının yalnız İndus vadisinde yapılabilecekleri kanaatındadırlar. IV. kültür, devrimizde Meluhha ile olan ticaret münasebetleri en sıkı bir safhadaydı. Bilhassa bu devrin hükümdarı olan büyük Sargon Meluhhadan gelen gemilerin tâ bir iç liman olan Fırat boyundaki payitahta kadar yanaştıklarını söylemekle iftihar eder. Birbiri ile sıkı yakınlığı olan Fırat ve İndus kültürünün aynı menşeden mi geldikleri veyahut bu kültür mümessillerinin aynı menşeden mi oldukları, Sumerler ile Meluhhalılar arasında bir ırk yakınlığı olup olmadığı, Sumerlerin İndus vadisinden mi buralara geldiği. suallerine, ilmin bugünkü durumu ile ne evet ne de hayır ile cevap verilebilir. Bilhassa her iki yazı sisteminin temamiyle başka başka oluşu, bir de ev yapısı, alet şekilleri ve ........ san'atın tamamiyle başka oluşları bu suale müsbet bir cevap vermemize mânidir."


Wikipedia'da İndus  medeniyeti  hakkında şunlar  söylenmiş:



"İndus Uygarlığı olarak da bilinen İndus Vadisi Uygarlığı, Güney Asya'nın kuzeybatı bölgelerinde, MÖ 3300'den MÖ 1300'e kadar süren ve olgun haliyle MÖ 2600'den MÖ 1900'e kadar süren bir Tunç Çağı uygarlığıydı. Vikipedi"


Yukarıda prof. Landsberger'den  alıntılamış  olduğumuz bölümde  geçen bir  cümleyi  tekrar  hatırlatmak  istiyorum:

"Bilhassa bu devrin hükümdarı olan büyük Sargon Meluhhadan gelen gemilerin tâ bir iç liman olan Fırat boyundaki payitahta kadar yanaştıklarını söylemekle iftihar eder. "

Sargon  MÖ 2334 - 2284 aralığında  hüküm sürmüştür.(Wikipedia) Şu  halde  MÖ 2300 civarında  Hindistan'ın  kuzey batısı  ile  Mezopotamya  arasında  Basra  körfezi  üzerinden  bir  ticaret  yürüdüğü anlaşılıyor.  Arabistan'ın doğusu  da bu  ticaretten  nasibini  alıyor muydu? Diye  sorarsanız  cevabı,  evet.   Wikipedia'nın "İslam Öncesi Arap Ticareti" Başlıklı makalesinden  alıntılıyorum:

"Pre-Islamic Arab trade -

A text from the era of Sargon of Akkad (r. c. 2334-2284 BCE) mentions a shipping industry in Magan, in present-day Oman.[1] Excavations in the cities of Ur and Kish and in Bahrain and other locations along the east coast of the Arabian Peninsula have unearthed goods of Indian origin (including seals). Both indicate that the network of maritime trade was regular, bustling, and well-known as early as 3000 BC. They suggest that Bahrain and other sites along the Persian Gulf were popular docks which would welcome ships arriving from Iraq on their way to and from India.[2]

Çevirisi:

Akkad'lı Sargon dönemine ait bir metinde (M.Ö. 2334-2284) günümüz Umman'ında Magan'da bir nakliye endüstrisinden bahsedilmektedir.[1] Ur ve Kish şehirlerinde ve Bahreyn'de ve Arap Yarımadası'nın doğu kıyısındaki diğer yerlerde yapılan kazılarda Hint menşeli mallar (mühürler dahil) ortaya çıkarıldı. Her ikisi de deniz ticareti ağının düzenli, hareketli ve MÖ 3000 gibi erken bir tarihte iyi bilindiğini gösteriyor. Bahreyn ve Basra Körfezi boyunca uzanan diğer bölgelerin, Hindistan'a gidiş ve dönüşte Irak'tan gelen gemileri karşılayan popüler limanlar olduğunu öne sürüyorlar.[2]

Peki  bu  ticari  ağın  içerisinde develerden de  istifade  ediliyor  olabilir  mi?

Ticaret  ve  Develer

Yukarıda    MÖ 2000 civarına  tarihlenmiş Sümerce bir  metinde deve sütü  ve  tereyağından  bahsedildiğini izah  etmiştik. Sümerce de  en  az  3  ayrı  kelimenin  deve  için  kullanılmasına da  dikkat  çekmiştik.  Arabistan'ın doğusu   ile  Irak'ın  Güney  bölgesi  arasındaki ticaret  ağı için  develerden de  istifade  edilmiş  olabileceği  düşüncesini  destekleyen  bir  kanıt  daha buldum. 

Kaynağım: Wapnish, Paula. 1981. “Camel Caravans and Camel Pastoralists at Tell Jemmeh.” Journal of the Ancient Near Eastern Society

Camel Caravans and Camel Pastoralists at Tell Jemmeh | Published in Journal of the Ancient Near Eastern Society (scholasticahq.com)

Bu  makalenin 105. sayfasının  ilk  paragrafında tarihçilerin  devenin  ilk  olarak  evcilleştirildiği  tarih  hakkında  ihtilaf  içinde oldukları aktarıldıktan sonra MÖ 3000 ila MÖ2700  aralığına  tarihlenmiş 200 deve  kemiğinden bahsediyor ki bunların  evcilleştirilmiş  develere  ait  olduğu  düşünülüyor.  Aynen  alıntılıyorum:


Mavi renkle  işaretlenmiş kısım ve  aşağısının  çevirisi:

"..... aslında en eski arkeolojik kanıtlar Umm an-Nar'dan geliyor, (burası) Basra Körfezi'ndeki Trucial Umman kıyılarındaki küçük bir adada yer alan bir yerleşim yeridir. Burada, 200 deve kemiği ve dişinin ele geçirildiği kültürel bağlam, tek hörgüçlü devenin yarımadanın doğu kesiminde MÖ 3. binyılda, belki de MÖ 2700 gibi erken bir dönemde evcilleştirildiğini gösteriyor. 
Ancak hayvanın yarımadanın doğu kısmında evcil bir hayvan olarak yayılımı, özellikle de güneye yayılması henüz belgelenmeyi bekliyor. Güney Arabistan'daki hiçbir bölgede, evcil hayvanlardan elde edildiği şeklinde yorumlanabilecek, MÖ 1. binyıl öncesine ait deve kemiği örnekleri henüz ortaya konmamıştır."

Bahsi  edilen Umm an-Nar adasını  harita  üzerinden  görelim:




Bu  bölgenin MÖ 3000 civarında  veya  en azından MÖ 2300 civarında hareketli  bir  ticaret  ağına  sahip  olması ile bu  bölge  içerisinde   MÖ 3000-2700 aralığına  tarihlenmiş  evcil  deve  kalıntıları  bulunmuş  olması  daha   o zamanlarda bile  deve kervanlarının kullanıldığına işaret etmektedir. 


BBC 'nin Belgeselinde Develer ve Buhur Ticareti

BBC tarafından hazırlanmış Ultimate Wildlife isimli belgeselin Vahşi Yaşam isimli türkçe dublajının çöl yaşamıyla ilgili bölümünün develer hakkındaki kesitinde şu  bilgi  veriliyor:

 4 bin yıl önce Araplar develeri evcilleştirmiş ve buhur ticaretinde kullanmışlar.

Maalesef ilgili bölümü internette bulamıyorum. Neyse ki birkaç yıl önce tam o kısmı bir yazımın ilgili bölümü için kesip blog sayfama eklediğim için bende mevcut. Aşağıdan izleyebilirsiniz.



Kervanlar  ve  Buhur  Ticareti 

TDV ansiklopedisinin Kervan başlıklı makalesinde MCGuire Gibson'ın kitabı da kaynak gösterilerek verilen bilgilere bakacak olursak:

 https://islamansiklopedisi.org.tr/kervan

"Kervanlar yerine göre sadece deve, eşek, at veya katır, yerine göre de bunların karışımından oluşabilirdi. Develer daha çok düzlük ve çöllerde, katır, eşek ve nâdiren atlar ise dağlık arazilerde yük taşırdı. Dünyanın bazı yörelerinde daha farklı hayvanlar da kullanılmıştır. Meselâ Hindistan’da tahıl nakliyatı yapan 100-200 arabalık kervanlarda arabaların her birini on-on iki öküz çekiyordu. Dünya tarihinde bilinen ilk düzenli kervan işletmeciliği, Asur ticaret kolonileri çağında (m.ö. 1900-1750) Mezopotamya’nın Asur şehriyle Anadolu’da eski Hititler’in başşehri Kaneş (Kayseri Kültepe) arasında gidip gelen Asurlu tâcirler tarafından gerçekleştirilmiştir. Eşek katarlarından oluşan bu kervanlar, güzergâh üzerinde bulunan şehir devletlerinin güvencesi altında ve gereken geçiş-konaklama ücretlerini ödeyerek Anadolu’dan altın, gümüş, bakır, yün ve bazı yarı mâmul maddeler, Asur’dan da kalay, ağır kumaş ve çeşitli lüks eşya taşıyordu. Taşıma maliyetini hemen hemen yarıya düşüren devenin kervancılıkta yaygın olarak kullanımı milâttan önce 1200 civarındadır (Gibson, s. 33). Eski Ahid’de Ortadoğu’da kervancılığın geçmişiyle ilgili bazı bilgilere rastlanır. Hz. Yûsuf’u kuyuda bulanlar develerle Gilead’dan Mısır’a baharat, pelesenk ve mür götüren İsmâilî kervancılarıydı (Tekvîn, 37/25)."

İsmaililer olarak bilinen Arap kolu, Akabe körfezi ile Mekke arasında yerleşmiş ve zamanla devletleşmiş bir toplumdur. Dolayısıyla Muharref Tevrat'ın anlatımına göre Arabistan'dan gelen bir kervanın Hz Yusuf'u Mısır'a taşımış olması kuvvetle muhtemeldir. Develeri olan bir kervan doğrudan çölü aşabileceği gibi çöle dalmadan da Mısır'a ulaşmak mümkündür. Hz. Yusuf'un babası Kenan ilinde yani Filistin coğrafyasında bir yerde idi. Buradan deniz yoluyla ve kıyı şeridini takip ederek güvenli bir şekilde Mısır'a ulaşmak pek hala mümkün. Zaten Mısırlıların gemilerle ihtiyaç duydukları ağaç/tahta malzemeyi Lübnan'dan getirttikleri biliniyor. Çünkü büyük inşaat işlerine girişiyorlardı ve buda bol miktarda dayanıklı ve kalın tahtaya ihtiyaç duymalarına sebep oluyordu. Gerek 2-3 tonluk taş blokları öküzlere çektirmekte kullanılacak kızakları yapmak için gerekse yerinde kullanılacak kaldıraçları temin etmek için ahşap mlazemeye ihtiyaçları olduğu açık. Ancak Mısır coğrafyasında  az miktarda ağaç bulunuyordu. Ayrıca mısırın saray halkı ve zenginleri, süs eşyalarına ve güzel kokulara önem veriyordu. Rahipler ise dini törenler için tütsüler kullanmak istiyordu. Mısır, ihtiyaç fazlası tahıllarını ve bazı madenleri ile değerli taşlarını dışarı satıp dışardan da kendi ihtiyaçlarını temin ediyordu.

Aşağıdaki makalede MÖ 1500 tarihlenen bir duvar yazıtından bahsediliyor ki bu yazıt, Hatşepsut'un Buhur merkezi olan Yemenden getirttiği bol miktardaki malzemeyi ve türünü belgelemektedir. Yani MÖ 1500 civarında Antik Mısır'ın Arabistan'ın Buhuruna/tütsülerine olan ilgisini belgelemektedir. https://en.wikipedia.org/wiki/Incense_trade_route

Şunu da eklemek gerekir ki bu bilgi bir duvar yazıtı sayesinde bize geliyor. Eğer bir papirüse yazılmış olsaydı ve bu papirüs özel bir muhafazaya sarılmamış olsaydı bu bilginin bize ulaşması beklenemezdi. Çünkü bir papirüsün ortalama 3 yüzyılda çürüdüğü söyleniyor. Dolayısıyla Antik mısırlıların özel olarak  dayanıklı malzemeye kaydetmedikleri veya özel olarak  muhafaza etmedikleri veya çürümeye yüz tuttuğu vakit özel olarak kopyasını yazmadıkları her belge çürüyüp günümüze ulaşamayacaktır. Hatşepsut'un duvar yazıtı bu açıdan değerlendirildiğinde Antik Mısır'ın tütsülere olan ilgisinin MÖ 1500 den çok daha öncesine dayanması muhtemel hale geliyor. Zira Hatşepsut'ta eğer Arabistan'a özel bir sefer düzenlememiş olsa ve sadece siparişle bir miktar buhur getirtmiş olsa, herhalde oda duvara yazıdaracak kadar önemli bir durum olduğunu düşünmeyecek ve ölümsüzleştirmeye çalışmayacaktı. (Allahu alem).


Yazı henüz gerçek anlamda   tamamlanmamıştır.  Devamı  gelebilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder