Belkide Dünya'daki en şaşırtıcı yerlerden biri Baalbek'tir. Buradaki yüzlerce tonluk devasa bloklar insanlara farklı şeyler düşündürüyor. Devler, uzaylılar, cinler... Ancak olay Romalıların tekniklerinden ibaret. Aşağıdaki video yeterince detaylı bir açıklama sunmuştur.
İyi seyirler diliyorum.
Videoda bahsi geçen DİPNOTLAR için bakabileceğiniz sayfa:
https://www.ancientaliensdebunked.com/baalbek
Videonun Metni:
Merhabalar sayın izleyiciler.
Konumuz Baalbek' teki Devasa Bloklar
Lübnan'ın Bekaa vadisindeki Baalbek isimli arkeolojik bölgesinde devasa bloklar olmasý bazı insanlara uzaylıları düşündürüyor.
Ben uzaylıların olduğunu ya da olmadığını söyleMİYORUM. Her iki durum içinde elimde bir kanıt yok ancak sahte ya da geçersiz uzaylı kanıtlarının herhalikarda ayıklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu videoda da yapmaya çalışacağımız tam olarak budur. Bu sebeple uzaylılar hakkındaki kanaatiniz her neolusa olsun objektif, sorgulayan ve rahat bir bakış açısıyla videonun keyfini çıkarın.
Antik uzaylılar belgeselin de, Baalbek'te ki üç adet devasa blok, uzaylılar için büyük bir kanıt olarak sunuluyor. Hatta Anunnakilerle ilişkilendiriyorlar fakat Dr. M. Heiser'in de katkılarıyla Chris white 'ın hazırlamış olduğu başka bir belgesel daha var. Bu belgeselde Antik uzaylılar belgeselinin hataları kanıtlarıyla beraber gözler önüne serilmiştir. Sizleri bu belgeselin Baalbek'le ilgili kýsmýnýn altyazılı çevirisiyle başbaşa bırakacağım. White ve Heiser'in belgeselinde Öncelikle antik uzaylılar belgeselinden bir kesit sunuyorlar ve sonrasında kanıtlarıyla beraber kendi cevaplarını veriyorlar. Ben de karýţýklýk olmamasý için Antik uzaylýlarbelgeselinin sözlerini viţne rengi arka planla, Dr. Heiser ve White'ýn belgeselinin sözlerini ise siyah arka planla sundum.
Ayrıca, bu belgeselde bir çeşit dipnot sistemi kullanılmıştır. Zaman zaman kenarlarda görebileceğiniz sayılar sunulan bilginin kaynağını işaret eden dipnot numaralarıdır. Bu videonun açıklamalar kısmında verilecek olan linkten bu dipnotlara ulaşabilir ve sunulan bilgilerin kaynaklarını araştırabilirsiniz.
Son olarak bir şey söyleyim: hem alt yazı okumak hem videoyu takip etmek zor olacağı için bir çok yerde orjinal seslendirmeyi bozmadan videoyu yavaşlatmaya çalıştım. Yinede yeterli gelmemiş olma olasılığına karşı, durdurma ve geriye alma özelliklerinin, elinizin altında olduğunu hatırlatma da fayda görüyorum.
Bu belgesel kesitini sonuna kadar kendimde seslendirebilirdim ama orjinal seslendirmeyi duymanın daha güven verici olacağını umduğum için alt yazılı sunumu daha doğru buluyorum.
İyi seyirler diliyorum sayın izleyiciler.
Antik Uzaylılar (belgeseli)
onu öyle bir göstermeye çalışıyor ki hiç kimsenin bu taşların
amacını bilemeyeceğini veya niçin o kadar ağır olduğunu
(bilemeyeceğini ima ediyorlar).
İyi seyirler diliyorum.
Videoda bahsi geçen DİPNOTLAR için bakabileceğiniz sayfa:
https://www.ancientaliensdebunked.com/baalbek
Videonun Metni:
Merhabalar sayın izleyiciler.
Konumuz Baalbek' teki Devasa Bloklar
Lübnan'ın Bekaa vadisindeki Baalbek isimli arkeolojik bölgesinde devasa bloklar olmasý bazı insanlara uzaylıları düşündürüyor.
Ben uzaylıların olduğunu ya da olmadığını söyleMİYORUM. Her iki durum içinde elimde bir kanıt yok ancak sahte ya da geçersiz uzaylı kanıtlarının herhalikarda ayıklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu videoda da yapmaya çalışacağımız tam olarak budur. Bu sebeple uzaylılar hakkındaki kanaatiniz her neolusa olsun objektif, sorgulayan ve rahat bir bakış açısıyla videonun keyfini çıkarın.
Antik uzaylılar belgeselin de, Baalbek'te ki üç adet devasa blok, uzaylılar için büyük bir kanıt olarak sunuluyor. Hatta Anunnakilerle ilişkilendiriyorlar fakat Dr. M. Heiser'in de katkılarıyla Chris white 'ın hazırlamış olduğu başka bir belgesel daha var. Bu belgeselde Antik uzaylılar belgeselinin hataları kanıtlarıyla beraber gözler önüne serilmiştir. Sizleri bu belgeselin Baalbek'le ilgili kýsmýnýn altyazılı çevirisiyle başbaşa bırakacağım. White ve Heiser'in belgeselinde Öncelikle antik uzaylılar belgeselinden bir kesit sunuyorlar ve sonrasında kanıtlarıyla beraber kendi cevaplarını veriyorlar. Ben de karýţýklýk olmamasý için Antik uzaylýlarbelgeselinin sözlerini viţne rengi arka planla, Dr. Heiser ve White'ýn belgeselinin sözlerini ise siyah arka planla sundum.
Ayrıca, bu belgeselde bir çeşit dipnot sistemi kullanılmıştır. Zaman zaman kenarlarda görebileceğiniz sayılar sunulan bilginin kaynağını işaret eden dipnot numaralarıdır. Bu videonun açıklamalar kısmında verilecek olan linkten bu dipnotlara ulaşabilir ve sunulan bilgilerin kaynaklarını araştırabilirsiniz.
Son olarak bir şey söyleyim: hem alt yazı okumak hem videoyu takip etmek zor olacağı için bir çok yerde orjinal seslendirmeyi bozmadan videoyu yavaşlatmaya çalıştım. Yinede yeterli gelmemiş olma olasılığına karşı, durdurma ve geriye alma özelliklerinin, elinizin altında olduğunu hatırlatma da fayda görüyorum.
Bu belgesel kesitini sonuna kadar kendimde seslendirebilirdim ama orjinal seslendirmeyi duymanın daha güven verici olacağını umduğum için alt yazılı sunumu daha doğru buluyorum.
İyi seyirler diliyorum sayın izleyiciler.
Belgeselin Metni:
Ancient
Aliens: “Eastern Lebanon – the Bar Car Valley. Here, at this
archaeological site stand the ruins of Heliopolis built in the fourth
century BC by Alexander the Great to honour Zeus.
But
beneath the Corinthian columns and remnants of both Greek and Roman
architecture lie the ruins of a site that is much, much older.
According to archaeologists it dates back nearly 9,000 years. The
ancient city of Baalbek, named after the early Canaanite deity Baal.”
“Doğu Lübnan - Bekaa Vadisi.
Burada, bu arkeolojik alanda, Heliopolis'in harebeleri bulunuyor.
Heliopolis, MÖ 4. yy da Büyük İskender tarafından Zeus onuruna
inşa edilmiştir.
Fakat Korint sütunlarının ve
hem Roma hem de Yunan mimarisinin kalıntılarının altında çok,
çok daha eski bir mekanın kalıntıları yatmaktadır.
Arkeologlara göre yaklaşık 9,000 yıl öncesine dayanıyor. Antik
Baalbek şehri adını erken dönem Kenan tanrısı Baal'den
almaktadır.
AA: “And
so because it was already sacred to the god Baal then later the
Greeks and the Romans would build temples on this very same spot.”
Ve
böylece bu bölge 'tanrı' Baal için zaten kutsandığından
dolayı, Yunanlılar ve Romalılar neredeyse aynı noktaya tapınaklar
inşa edeceklerdi.
AA: “Archaeological
surveys have revealed that the enormous stone foundation that lies at
the base of the site dates back tens of thousands of years, but even
more significant to ancient astronaut theorists is their belief that
the colossal stone platform may once have served as a landing pad for
space travellers.”
Arkeolojik
araştırmalar, sitenin tabanında ki devasa taş temelinin
onbinlerce yıl öncesine ait olduğunu ortaya koymuştur, ancak
antik astronot kuramcıları için daha da önemli olan şey şuna
inanıyor olmaları, o devasa taş platformu bir zamanlar bir iniş
pedi olarak hizmet ediyordu , uzay yolcuları için.
The
idea that Ancient Aliens will try to convey is that underneath the
Roman ruins lies a very old platform that was once used to launch
spacecraft.
Antik
Uzaylılar (belgeselinin) aktarmaya çalışacağı fikir, Roma
kalıntılarının altında, bir zamanlar uzay aracının kalkışı
için kullanılan, çok eski bir platformun bulunduğu fikridir.
As
we watch the next clip, listen for the first thing they site as
evidence for this claim.
Bir
sonraki video kesitini izlediğimizde, bı iddia için kanıt olarak
sundukları ilk şeyi dinleyin.
AA: “But
what was originally there before the Roman temple was this
space-board platform that was apparently used for extra-terrestrials
coming and going on planet Earth.”
AA:
“Ama aslında Roma tapınağından evvel orada olan şey, bu uzay
aracı platformuydu. Öyle görünüyorki uzaylıların Dünya
gezegenine gelip gitmesi için kullanılmış.
AA: “As
evidence researchers point to the gigantic megalithic stones
incorporated into the foundation. Each weighing between 800-1200
tones and perfectly fitted together.”
AA:
“Kanıt olarak araştırmacılar, temele dahil edilen devasa
megalitik taşlara işaret ediyor. Her biri 800-1200 ton arasında
ağırlığa sahip ve mükemmel bir şekilde bir araya getirilmiş. ”
These
three stones they are referring to are called the Trilithons and the
heaviest of the three is 800 tons, not 1200 tons as they
say.[1] There
are two other stones that are heavier than this around the area[2],
but they are unused[3] and
still connected to the bedrock in the quarries, and thus are
obviously not a part of the trilithons.
Bahsettikleri
bu üç taş Trilithons olarak adlandırılır ve üçünün en ağır
olanı 800 ton olup, 1200 ton değildir. Bu alanın etrafında daha
ağır olan iki taş daha vardır , fakat kullanılmamışlardır
ve hala taş ocaklarındaki anakayaya bağlıdırlar ve bu nedenle
açıktır ki trilithonların bir parçası değildirler.
The
way the information is presented about these three stones leads the
viewer to believe that they are part of the foundation, or platform
of the Baalbek site. What they want the viewer to think is that
spacecraft lifted off and landed on the stones of this platform.
Bu
üç taş hakkındaki bilgilerin sunulma şekli, izleyicinin şuna
inanmasına yol açar, onlar (trilithon taşlar) Baalbek sitesinin
temelinin veya platformunun bir parçasıdır ve uzay araçları bu
platformun taşları üzerine iniş ve kalkış yapar, şeklinde
inandırmak istiyorlar.
They
also claim that these three stones cannot be of Roman construction,
as the mainstream archaeologists believe, but that they were a
part of the earliest structure at the Baalbek site, and that the
Greeks and Romans only built on top of this ancient foundation.
Ayrıca,
bu üç taşın ana akım arkeologların inandığının aksine Roma
inşaatı olamayacağını, ancak Baalbek'teki en eski yapının bir
parçası olduklarını iddia ediyorlar. Yunanlıların ve
Romalıların sadece bu eski temelin üst kısmı üzerine inşa
yaptığını iddia ediyorlar.
And
it is true that there was a very old pre-Roman temple at this site,
but we will learn more about that later.
Ve
bu sitede çok eski bir Roma öncesi tapınak olduğu doğrudur,
ancak daha sonra bunun hakkında daha fazla şey öğreneceğiz.
Our
focus at the moment is the Trilithons stones. Ancient Aliens says
these three stones are the real mystery of Baalbek.
Şu
anda bizim odak noktamız Trilithon taşlarıdır. Antik Uzaylılar
(belgeseli), bu üç taşın Baalbek'in gerçek gizemi olduğunu
söylüyor.
AA: “This
is the real mystery of Baalbek. How these stones came to be there;
why they were placed there; and specifically how they were
transported into place, because some of the stones are of such
magnitude that modern machinery isn’t capable of putting them
there, but somehow our ancestors were able to do this.”
“Bu
Baalbek'in gerçek gizemidir. Bu taşların nasıl ortaya çıktığı;
neden oraya yerleştirildikleri; ve özellikle bunların nasıl
nakledildikleri, çünkü taşların bir kısmı, modern makinelerin
onları oraya yerleştiremeyeceği kadar büyüktür, ama bir şekilde
atalarımız bunu yapabilmiştir. ”
To
solve this mystery we need to first understand that these three
stones do not form the foundation of Baalbek as is so often
suggested.
Bu
gizemi çözmek için, ilk önce şunu anlamalıyız ki bu üç taş,
(onların) önerdiği gibi Baalbek'in temelini oluşturmuyor.
(Temelin bir parçası değiller.)
The
Trilithon stones lay end to end or long ways, and are part of the
narrow wall on the western end of the complex. They are most
certainly not the foundation, nor do they constitute a platform, and
it would be very awkward for a spaceship to land on top of them
considering the space on top is so narrow.
Trilithon
taşları uçtan uca bir doğrıltuda ya da uzun yollar
doğrultusunda uzanıyorlar ve kompleksin batı ucundaki dar duvarın
bir parçasıdırlar. Onlar kesinlikle temelden değiller, ya da bir
platform oluşturmuyorlar ve üstteki alanın çok dar olduğu
düşünüldüğünde bir uzay gemisinin üstlerine inmesi çok garip
olurdu.
Ancient
Aliens tries to make it seem like no one knows the purpose for these
stones, or why that had to be so heavy.
AA: “But
if the moving, hoisting and setting of such massive stones was so
incredibly difficult, then who or what placed them there and, perhaps
more importantly, why?”
AA:
“Fakat bu devasa taşların hareket ettirilmesi halinde ,
kaldırılması ve yerleştirilmesi inanılmaz derecede zordu. o
zaman onları kim ya da ne yerleştirdi? ve belki daha da önemlisi
neden?”
The
truth is that the purpose for this wall is very well known by
archaeologists. It was a retaining wall.[4]
Gerçek
şu ki, bu duvarın amacı arkeologlar tarafından çok iyi
biliniyor. Bu bir istinat duvarıydı.
Retaining
wall technology really improved with the Greeks because of the
importance of the amphitheatre in their culture. Because most
amphitheatres were sunken into the ground and surrounded by earth,
they needed to construct retaining walls to hold back the soil.
İstinat
duvarı teknolojisi Yunanlılarda gerçekten gelişmişti çünkü
amfitiyatronun kültürlerinde önemli bir yeri vardı.
Çoğu
amfitiyatro toprağa gömülmüş ve toprak ile çevrilmiş
olduğundan, toprağı tutmak için istinat duvarları inşa etmek
zorunda kalmışlardır.
Then
the Romans came along and basically perfected the practice.
Sonra
Romalılar gelip devam ettiler ve esasında uygulamayı
mükemmelleştirdiler.
The
rule of thumb in retaining walls, even today is the bigger and
heavier the stones the better the retaining wall. Also the stones
needed to be in as big of sections as possible. in other words, huge
sections of uncut stone.
İstinat duvarlarında bu gün
bile başlıca kural şudur, daha büyük ve daha ağır taşların
istinat duvarı daha iyidir.
Ayrıca taşların mümkün
olduğunca büyük kesitler halinde olması gerekiyordu. Başka bir
deyişle, kesilmemiş taştan dev parçalar.
It
is no coincidence that some of the biggest single stones in the
ancient world besides Baalbek, are also used in retaining walls, and
by the Romans as well, as we will see.
Baalbek'in
yanı sıra, Antik dünyada ki diğer bazı devasa müstakil
taşların da istinat duvarlarında kullanılmış olması tesadüf
değildir göreceğimiz üzere.
Retaining
walls were especially important if there was a lot of soil erosion at
the site, or if the platform you were trying to build was on a steep
incline.
İstinat
duvarları, eğer sahada çok fazla toprak erozyonu varsa veya inşa
etmeye çalıştığınız platform dik bir yokuşta ise özellikle
önemliydi.
At
Baalbek the platform was built right on the side of a huge hill, so
for that reason alone it would require a retaining wall if they
intended to make a large level platform. But if you added to that a
soil erosion problem, you would have two very good reasons for a huge
retaining wall at Baalbek.
Baalbek'te
ki platform büyük bir tepenin hemen yanında inşa edilmişti,
sırf bu nedenle bir istinat duvarı gerekecekti, eğer geniş bir
platform yapılmak isteniyorsa.
Ama
eğer buna bir toprak erozyonu problemi eklediyseniz, Baalbek'te
büyük bir istinat duvarı için iki çok iyi nedeniniz olacaktı.
So
does the area around Baalbek have a problem with soil erosion? The
answer is yes, probably one of the biggest in the world. You can see
evidence of soil erosion all around the Baalbek site. The soil from
the top of the hill has been sliding[5] down
the hill into the valley below for hundreds of years.
Baalbek'in
etrafındaki alanın toprak erozyonuyla ilgili bir sorunu var mı?
Cevap evet, muhtemelen dünyanın en büyüklerinden biri. Baalbek
bölgesinin etrafındaki toprak erozyonunun kanıtlarını
görebilirsiniz. Tepenin üstündeki toprak yüzlerce yıldır
aşağıdaki vadiye tepeden aşağıya kaymaktadır [5].
One
of the leading causes of soil erosion is deforestation. If an area
that once had trees has been completely cleared of those trees, the
rain no longer will have anything to slow down its velocity. Normally
the rain hits tree branches and the thick foliage that accumulates on
the forest floor over time. Also the soil is kept in check by root
systems of trees which hold the soil in place.
Lebanon
has a picture of a cedar tree on its flag. Their trees have been a
symbol of pride for millennia – the so called Cedars of Lebanon.
But the forests have disappeared long ago as they were one of the
only sites for timber in the ancient near east, and it was massively
deforested in ancient times.
Toprak
erozyonunun önde gelen nedenlerinden biri
ormansızlaştırmadır. Bir zamanlar ağaçlara sahip olan bir alan,
bu ağaçlardan tamamen temizlenmişse, yağmurun hızını
yavaşlatacak hiçbir şeyi olmayacaktır. Normalde yağmur, orman
dallarına ve zamanla orman zemini üzerinde biriken kalın bitki
örtüsüne çarpar. Ayrıca toprak, ağaçların kök sistemleri
tarafından kontrol altında tutulur çünkü toprağı yerinde
tutarlar.
Lübnan'ın
bayrağı üzerinde bir sedir ağacı resmi vardır. Ağaçları bin
yıl boyunca "Lübnan’ın Sedirleri" diye ifade edilen
gururunun sembolü olmuştur. Ancak bu ormanlar, antik yakın
doğudaki kereste (ihtiyacı) için oldukça nadir yerlerden biri
olduğu için uzun zaman önce ortadan kaybolmuştur ve bu alan
antik çağlarda neredeyse tümüyle ormansızlaştırılmıştır.
In
fact the soil shifting is just as bad today in the Bekka valley. The
UN in 2006[6] proposed
a series of solutions to deal with this now full scale environmental
disaster in the Baalbek region. Homes in the region are being
abandoned as their foundations shift and they become inhabitable. But
although these proposed solutions by the UN may be new, this problem
is an ancient one, one the Romans would have been well aware of.
Aslında
Bekaa vadisindeki toprak hareketleri bu günde aynen (geçmişteki
gibi) kötüdür. BM 2006 yılında, Baalbek bölgesindeki
halihazırdaki tam ölçekli çevresel felaketle başa çıkmak için
bir dizi çözüm önermiştir. Bölgedeki evler temelleri değiştikçe
terkediliyor ve yaşanmaz hale geliyorlar. Fakat BM tarafından
önerilen bu çözümler yeni olsa da, bu sorun Romalıların iyi
bildiği eski bir sorundur.
The
massive Trilithon stones provided the weight needed to press down and
secure the stones in the wall below.
This
is why you only see these huge stones one side of Baalbek – the
side where the steep slope is. The idea that these stones were part
of a platform and were used as a landing pad is something that
requires ignorance of the layout of the site in order to believe.
Devasa
Trilithon taşları, duvarın aşağı kısmındaki taşları
sıkıştırmak ve sağlamlaştırmak için gereken ağırlığı
sağlamıştır.
Bu
yüzden bu büyük taşları sadece Baalbek'in tek tarafında -
dik eğimin olduğu tarafta görüyorsunuz. Bu taşların bir
platforma ait olduğu ve iniş pedi olarak kullanıldığı
düşüncesine inanmak için sitenin düzeninin/planının inkar
edilmesi gerekmektedir.
Well
what about the age of this wall, is it from the Roman period of
construction, or is it from the pre-Roman Canaanite era?
There
is a lot of confusion about this point because there was indeed a
very old pre-Roman temple on this site.
The
Pre-Roman Canaanite temple was a pretty standard platform and alter
much like other sites built by the Canaanites,[7][8] which
were referred to in the Old Testament as “high places.”
Peki
bu duvarın yaşı hakkında ne dersiniz? Roma döneminden mi, yoksa
Roma öncesi Kenan döneminden kalma mı?
Bu
nokta hakkında çok fazla kafa karışıklığı var, çünkü bu
alanda gerçekten çok eski bir Roma öncesi tapınağı vardı.
Roma
öncesi Kenan tapınağı oldukça standart bir platformdu ve Eski
Ahit'te “yüksek yerler” olarak adlandırılan, Kenanlılar
tarafından inşa edilmiş diğer yerlere benziyordu.
This
original site was probably chosen by the Canaanites because it was
indeed on a hill, as any good “high place” should be, but also
because it was less than half a mile from the perfect stone
quarry.[9]
Bu
orijinal site muhtemelen Kenanlılar tarafından seçilmiştir, çünkü
aslında o bir tepenin üzerindedir, tıpkı herhangi bir "yüksek
yer" in olması gerektiği gibi. ama aynı zamanda mükemmel taş
ocağından yarım milden daha az (uzakta) olduğu için.
The
early versions of this temple however did not have a retaining wall.
As the different groups added to the site over the years the site
changed drastically, the Romans alone spent 200 years doing
construction at the site. Think of that, that would be like starting
a construction project in 1812 that only just now came to completion.
That’s a long time to be working on a project.
Bu
tapınağın erken versiyonları aslında bir istinat duvarı
içermiyordu. Siteye yıllar boyunca farklı gruplar eklendiğinden,
site büyük ölçüde değişmişti, Romalılar müstakil olarak 200
yılı inşaat alanında geçirdiler. Bunu düşünün, bu, 1812'de
henüz tamamlanmış olan bir inşaat projesine başlamak gibi
olurdu. Bir proje üzerinde çalışmak için çok uzun bir zaman.
So
yes Baalbek is built on a very old Canaanite alter to Baal, but the
Trilithon stones were not part of that site, nor are they part of the
foundation as is often claimed. They are part of a very necessary
retaining wall.
Yani
Baalbek, Baal için olan çok eski bir Kenan sunağı üzerinde
inşa edilmiştir, ancak Trilithon taşları o sitenin bir parçası
değildir, ya da çoğu zaman iddia edildiği gibi (sitenin)
temelinin bir parçası değildir. Onlar Çok gerekli birer istinat
duvarı parçasıdırlar.
The
question still remains however about the methods for moving and
lifting these stones:
Bununla
birlikte nasıl taşındıkları ve kaldırıldıkları hakkında ki
soru hala yerinde duruyor:
AA: “Some
have suggested that this stone alone weighs in excess of 1,200 tones.
How was it moved there, because obviously it’s situated on top of
these stone rows that we can find down here, which means that this
stones had to be lifted and then set on top of these stones down
here?”
AA:
“Bazıları bu taşın tek başına 1200 tondan fazla olduğunu
söylüyor. Oraya nasıl taşındı? Çünkü açıktır ki
aşağısında görebileceğimiz şu taş sıraların üzerine
yerleştirilmiştir. Yani bunun anlamı şudur, bu (trilithon)
taşların kaldırılması ve daha sonra şu taşların üstüne
yerleştirilmesi gerektiği anlamına geliyor? ”
So,
did the Romans have the technology to move and lift such stones?
Şu
halde, Romalılar bu taşları taşıyacak ve kaldıracak teknolojiye
sahip oldu mu?
Well,
all you have to do is look one country over to find out.
Yapmanız
gereken tek şey öğrenmek için az ötedeki bir ülkeye bakmak.
About
the same time the Romans were beginning their 200 year project at
Baalbek, another project of similar magnitude was beginning by the
Roman “client king” Herod “the great” in 19BC.[10]
Romalıların Baalbek'deki 200 yıllık projelerine
başlamış oldukları aynı dönemde benzer büyüklükteki bir
başka proje de MÖ 19'da, Romalı “bağımlı kral” Büyük
Herod tarafından başlatılmıştı.
Herod,
using Roman techniques, renovated the temple mount to earn favour
with the Jews, who viewed him as a Roman proxy and not a Jew.
Herod,
Roma tekniklerini kullanarak, tapınağı yeniledi, ki böylelikle
Yahudilerin beğenisini kazanabilsin. Çünkü Yahudiler onu bir Roma
vekili olarak görüyorlardı bir yahudi gibi değil.
The
expanded version of the temple was double the size of the original,
but in order to make this expansion, he had to incorporate part of
the hill to the northeast, which meant that he had to construct a
massive retaining wall in order to hold back the force of the earth
in order to build the massive platform.
Tapınağın
genişletilmiş versiyonu orijinalinin iki katıydı, ancak bu
genişlemeyi sağlamak için tepenin bir kısmını kuzeydoğuya
dahil etmek zorundaydı, bu da toprak baskısını geri tutmak için
büyük bir istinat duvarı inşa etmek zorunda kalması anlamına
geliyordu. (Yani) Masif bir platform inşa edebilmesi için.(böyle
yapmalıydı)
There
is a portion of this retaining wall still standing today, and it
contains the second largest set of single stones, next to Baalbek.
Just
like Baalbek there are several of these stones lined up to form the
wall and to provide the weight and size needed to hold back the
earth. They call the four largest stones the “Master Course.”[11]
Bu
istinat duvarının bugün hala bir kısmı ayakta duruyor ve
Baalbek'ten sonra ikinci en büyük tek taş setini içeriyor.
Tıpkı
Baalbek gibi, (Burada da) şu taşlardan bir kaç tane var. duvarı
oluşturmak , gereken ağırlığı ve büyüklüğü sağlayarak
toprağı tutmak için sıralanmışlar. En büyük dört taşı
“Master course” olarak adlandırıyorlar.
The
weight of the heaviest one is 630 tons, only a little over 100 tons
less than Baalbek’s biggest stone. And no one denies that these
stones were cut, moved and lifted to perfection using Roman and local
techniques.[12]
(Bunların)
En ağır olanı 630 ton olup, Baalbek’in en büyük taşından
sadece 100 ton daha eksiktir. Ve hiç kimse bu taşların Romalı ve
yerel teknikler kullanılarak kusursuz bir şekilde kesildiğini,
taşındığını ve kaldırıldığını reddedemez.
(As
a side note, it’s tempting to think the holes visible in theses
stones were used for lifting, but these holes were cut after the
stones were placed, they were used to hold plaster in place for
certain water projects, and only go a few inches deep.)[13]
(Bir
yan not olarak, taşlarda görülen deliklerin (taşların)
kaldırılmasında kullanıldığını düşünmek cazip gelse de, bu
delikler taşlar yerleştirildikten sonra kesilmiş, belirli su
projeleri için alçıyı yerinde tutmak için kullanılmıştır ve
sadece birkaç inç derinliğindedirler.)
Anyway
is it really logical to believe that the Romans could cut, move and
lift 630 ton blocks for retaining walls just fine, but if you added
another 100 tons, it would require alien technology?
Her
neyse, Romalıların duvarları iyi tutmak için 630 tonluk blokları
kesebileceğini, taşıyabildiğini ve kaldırabileceğini düşünmek
gerçekten mantıklı, ama eğer 100 ton daha eklediysen, uzaylı
teknolojisine mi ihtiyaç var ?
We
know that the Romans, about the same time, had taken a liking to
Egyptian obelisks and they started dragging them back to Rome in
large numbers, and Rome was hundreds of miles by land and sea from
Egypt whereas Baalbek was less than a mile from the quarry.
Romalıların,
aynı zamanda, Mısır'ın dikilitaşlarını beğendiklerini ve
onlardan çok sayıda Roma'ya sürüklemeye başladıklarını ve
Roma'nın karadan ve denizden yüzlerce kilometre uzakta olduğunu
biliyoruz, oysa Baalbek taş ocağından (itibaren) bir milden daha
azdı.
Some
of these obelisks were almost 500 tons.[14] So
the Romans had a lot of opportunities to get good at moving stones
about the same size and shape as the Trilithon stones.
Bu
dikilitaşların bazıları neredeyse 500 tondur. Bu yüzden
Romalılar, Trilithon taşları ile aynı büyüklükte ve şekillerde
taş taşımak, taşımacılığı geliştirmek için bir çok
fırsat bulmuşlardı.
There
are even Roman descriptions of this process of moving Obelisks by
Marcellinus Comes as well as reliefs, such as the one on the bottom
of the Theodosius Obelisk in Istanbul.[15][16][17]
Marcellinus
Comes'in taşıdığı dikilitaşların, bu işlemine ait Roma
tasvirleri bile var, örneğin (bunların) birisi İstanbul'daki
Theodosius Dikilitaşı'nın dibinde ki kabartmalardır.
The
ancient Roman writings of Marcus Vitruvius Pollio describe in detail
many of the Roman technological advantages like pulleys, which would
reduce the force needed by half for each pulley used. He even
described their ingenious way of moving stones[18] by
constructing huge oak wheels on either end of the block, whether they
were round, like pillars or huge rectangular stones like the
Trilithons; they would then be pulled by oxen to the site.
Marcus
Vitruvius Pollio'nun eski Roma yazıları, makaralar gibi Roma
teknolojik avantajlarının birçoğunu ayrıntılı olarak
tanımlamaktadır ve kullanılan her bir makara gereken kuvveti yarı
yarıya azaltacaktır. Hatta onların taşları taşımak için
kullandıkları zekice yöntemi tasvir etmektedir. Eğer taşınacak
blok yuvarlak değilse , mesela sütunlar veya trilithonlar gibi
devasa dikdörtgen taşlar için bloğun her iki ucunda meşeden
jantlar inşa edip sonrasında öküzler ile çekerek siteye
taşıdılar.
So
what about the lifting of the Trilithon stones at Baalbek?
Peki,
Baalbek'teki trilithon taşlarının kaldırılması ne olacak?
Some
make the point that the Trilithon stones do not have “Lewis Holes”
in them like many of the other Roman stones at Baalbek. Lewis Holes
is the name for the holes the Romans would drill in stones for
lifting with their cranes…yes, the Romans had cranes.[19][20] And
although their cranes only had a five ton capacity, often they would
combine many of them together, which would obviously give them
greater capacity.[21]
Bazıları,
Trilithon taşlarının Baalbek'deki diğer birçok Roma taşından
(farklı olarak) “Lewis Holleri” içermediğini öne sürmektedir.
Lewis Holleri, Romalıların vinçleri ile kaldırmak için taşlara
delebilecekleri deliğin adıdır. Evet, Romalılar vinçlere
sahipti. Vinçleri sadece 5 tonluk bir kapasiteye sahip olmalarına
rağmen, çoğu zaman bir araya getireceklerdi, ki bu da onlara daha
fazla kapasite verecekti.
So
why don’t these three stones contain these holes like all the rest
of the stones at Baalbek?
Well
first of all, I wouldn’t be so sure that they don’t, no one has
ever seen what is on the ends of these stones.
It
may very well be that the decided against a straight up or dead lift
of the trilithon stones because of their weight, and instead decided
to lift up only one side of the stone.
Öyleyse
neden bu üç taş, Baalbek'teki tüm diğer taşlardan ( farklı
olarak) bu delikleri içermiyor?
Her
şeyden önce, bu taşların uçlarında (deliklerin) olmadığından
çok emin olmayacağım çünkü kimse uçlarını görmedi.
Pekhala
şöyle olabilir, ağırlığından ötürü trilithon taşları
yatay veya dikey şekilde doğrudan düz yukarı kaldırmak yerine
taşın sadece bir ucunu kaldırmayı tercih etmiş olabilirler.
You
would only need to lift it high enough and long enough to get even
the smallest brace underneath it, because at that point you would
have a number of mechanical advantages and therefore options.
İhtiyaç
duyacağınız tek şey (bu bloğu) altına en küçük destek
parçasını koyacak kadar kaldırmak olacaktı, çünkü bu noktada
bir takım mekanik avantajlara ve dolayısıyla seçeneklere sahip
olacaktınız.
For
example watch as this man makes a Stonehenge in his back yard all by
himself using a simple counter weight method.
“I’ve
tried to do this without any mechanical machinery at all. I’ve used
mostly sticks and stones for my equipment. No pullies. No hoist. No
metal ladders. I’m just trying to use gravity too. I believe this
is my favourite tool.
Örneğin
arka bahçesine bir "Stonehenge" yapan eden şu adamı
izleyin. O, basit bir karşı ağırlık metodu kullanıyor.
“Bunu
hiçbir mekanik makine olmadan yapmaya çalıştım. Ekipmanım için
çoğunlukla sopa ve taş kullandım. Makara yok. Kaldırma yok.
Metal merdiven yok. Ben sadece yer çekimini kullanmaya çalışıyorum.
Bunun en sevdiğim araç olduğuna inanıyorum.
Girl:
The first goal is getting this block three feet off the ground.
In
order to move it up at this point I just rock the block back and
forth – adding weight to that end – and that opens a gap on this
side and I just slide a board in.
Then
I add the weight to that end and slide a board in at this end.
Girl:
This Suring box acts like a jack, slowing raising the block.”
Kız:
İlk amaç bu bloğu yerden üç metre yükseltmektir.
Bu noktada bloğu yukarı doğru
hareket ettirmek için sadece tahteravalli hareketi yaptım - şu
noktaya ağırlık ekleyerek – ve yaptığım şey bu tarafta bir
boşluk açar ve sadece bir tahtayı içeri kaydırıyorum.
Sonra ağırlığı şu uca
ekliyorum ve bir tahtayı bu taraftan içeri kaydırıyorum.
Kız: Bu destek kutusu, bir kriko
gibi davranarak bloğu yavaşça yükseltiyor. ”
But
its not really even necessary for them to have been lifted. A French
Paper written by Jean-Pierre
Adam meticulously
details how the stones could have been moved using the specifications
provided by Marcus Vitruvius Pollio by constructing roads underneath
the stones on rollers[22],
and
the roads were raised to lead to the exact place of their placement,
which
was easy at Baalbek because of the terrain, so it wouldnt
require any lifting,
and
then using man powered drums and a system of capstans to pull
the stones along the road. This method would only require 144
workers to accomplish.
Fakat
aslında kaldırılmış olmaları bile gerekmiyordu. Jean Pierre
Adam tarafından yazılmış fransızca bir makalede taşların nasıl
taşındığı hakkında titizce detaylar veriliyor. Marcus
vitruvius Pollio tarafından sağlanan özel şartlar anlatılıyor.
Taşların altında yol inşa edip silindirler yerleştirmişler.
Ve
(blokları) yerleştirilmeleri gereken yere götürmek için yolları
yükseltmişler.(Yani rampa kullanmışlar)
Araziden
dolayı Baalbek'teki iş kolaydı, bu yüzden herhangi bir kaldırma
işlemi gerekmeyecekti,
ve
sonra yol boyunca çekmek için insan gücüyle çalışan silindir
sistemleri kullandılar.
Bu
metodla başarabilmek için sadece 144 kişi gerektirecekti.
It’s
also helpful for people to remember that the largest stone ever moved
in the world is the so called Thunder
Stone in
Russia, moved in the 1700’s using no modern equipment[23],
and this stone is 1.5 times larger than the largest trilithon stone,
and we know that moving it didn’t require alien technology.
Ayrıca
insanların şunu hatırlamasında fayda var, Dünyadaki taşınmış
en büyük taş Rusya' daki "Thunder Stone" olarak
adlandırılan taştır. 1700'lerde modern ekipman olmadan
taşınmıştır ve en ağır trilithon taşının (yaklaşık) 1.5
katıdır ve biz biliyoruz ki , onun taşınması uzaylı
teknolojisi gerektirmemişti.
Well
what about this claim?
Peki
şu iddia hakkında ne dersiniz?
AA: “What’s
really interesting about Baalbek is that it’s always been known as
the landing place. There’s an actual text from Sumerian times known
as the epic of Gilgamesh. Gilgamesh actually claims to have seen
rockets descend and ascend from Baalbek – the landing place.”
AA:
“Baalbek hakkında gerçekten ilginç olan şey, her zaman iniş
yeri olarak bilinmiş olmasıdır. Gılgamış destanı olarak
bilinen Sümer dönemine ait gerçek bir metin var. Gilgamış
aslında roketlerin iniş yaptığını ve Baalbek'ten (iniş
yerinden) kalkış yaptığını gördüğünü iddia ediyor.
These
claims come directly from the writings Zechariah Sitchin, and they
are totally untrue. Baalbek was not called the “landing place”,
and the Epic of Gilgamesh never speaks of rockets ascending and
descending anywhere in it.
Bu iddialar doğrudan Zecharia
Sitchin'in yazılarından geliyor ve tamamen yanlıştır. Baalbek
“iniş yeri” olarak adlandırılmadı ve Gılgamış Destanı
sala hiçbir yerinde iniş ve kalkış yapan roketlerden söz etmez.
Michael
Heiser: “If you’re going to make these ascertains I would
want to see the passage in Gilgamesh that names Baalbek specifically.
I’m naturally sceptical that there is a passage, but if you’re
going to make this claim you have to be able to establish with
certainty, not even just a general region, that these are the stones
that are being referred to in any given text.”
Michael
Heiser: “Eğer bu tespitleri yapacaksanız, Gilgamış'taki
(geçtiği) pasajı özellikle Baalbek isimlerini görmek istiyorum.
Doğal olarak bir pasaj olduğuna şüphem var ama eğer bu iddiayı
ortaya atacaksanız, kesin olarak tespit etmeniz gerekir, sadece
genel bir bölge bile değil, bu taşlar (tam olarak) şu metnin
atıfta bulunduğu taşlardır. (diye)
Sitchin,
when making this claim in his book, never tells the reader here they
can find this in the Epic of Gilgamesh. This is probably because it
makes it harder for the reader to check his facts.
Sitchin,
kitabında bu iddiasını ortaya atarken, okuyucuya asla Gılgamış
Destanı'nın neresinde bunu bulabileceğini söylemez. Muhtemelen
onun doğruluğunu sınamayı zorlaştırdığı için. (Böyle
yapıyor)
Heiser: “I
have personally found the writings of Sitchin very frustrating from
the perspective of a scholar and an academic – which is what I am.
It’s very hard to follow his trail because he doesn’t cite
sources. Even if he cites a source, for instance an ancient text, he
doesn’t give you the chapter and verse, he doesn’t give you the
tablet and line numbers. I have to look at it and say it’s either
really lazy or he doesn’t want you to check up on him. It’s one
or the other.”
Heiser:
“Ben şahsen Sitchin'in yazılarını bir akademisyen olarak ve
akademik bakış açısıyla çok sinir bozucu buldum. İzlerini
takip etmek çok zordur çünkü kaynakları aktarmaz. Bir kaynak
aktarsa bile, örneğin antik bir metin, bölüm ve dize (numarasını)
vermez. O size tablet ve satır numarasını vermez. (Kendim) bakmak
zorundayım ve (şunu) söylemeliyim o ya gerçekten tembel ya da o
sizin onun (söylediklerini) kontrol etmenizi istemiyor. Bu biridir
veya diğeridir.
I
will link the actual section of the epic as well as a link to the
online resources to check the Sumerian texts yourselves at the
website ancientaliensdebunked.com[25]
Destanın
asıl bölümünü ve Sümer metinlerini kendiniz kontrol etmeniz
için ancientaliensdebunked.com sitesinde online kaynaklara yönelik
bir link yayınlayacağım.
Nowadays
all the Sumerian tablets, including their own dictionaries are
searchable online, yes the Sumerians wrote their own extensive and
detailed dictionaries, so we don’t have to trust Sitchin or anyone
else, we can basically just ask the Sumerians what they thought a
word meant.
Günümüzde
Sümerlerin kendi (yazdıkları) sözlükleri dahil, tüm Sümer
tabletlerine online olarak erişilebilir. Evet Sümerler kendi
engin ve detaylı sözlüklerini yazmışlardı, bu yüzden
Sitchin'e veya başka birine güvenmek zorunda değiliz. Herhangi bir
kelimenin anlamı için, aslında sadece Sümerler’e sormamız
gerekiyor.
It
becomes painfully obvious to anyone that cares enough to look that
Sitchin was at best totally incompetent as a translator and at worst
a scam artist.
See
sitchiniswrong.com to being your journey in losing any confidence in
the so called “translations” of Zechariah Sitchin.
Herhangi
bir insan için yeterince dikkatli bakınca, Sitchin'in bir çevirmen
olarak tümüyle yetersiz olduğunu veya en kötü ihtimalle bir hile
sanatçısı olduğunu görmek üzücüdür. Zechariah Sitchin'in
sözde “çevirileri” ne olan güveninizi kaybetme yolculuğuna
sitchiniswrong.com'u görerek başlayın.
In
conclusion: The trithilon stones are part of a necessary retaining
wall, not a foundation, and such walls were common to the Greeks and
Romans.
The
retaining wall was not part of the simple, original, much smaller
temple at Baalbek.
And
we know from other retaining walls of similar size, built by the
Romans at the same time and in the same area, time, that they were
more than capable of moving and placing stones of that size and
shape, also evidenced by their ability to move Obelisks.
This
is especially true if you gave them 200 years, and some roman pulleys
and cranes.
Sonuç
olarak: Trithilon taşları gerekli bir istinat duvarının bir
parçasıdırlar, bir temelin parçası değildirler ve bu (tarz)
duvarlar Yunanlılar ve Romalılar için ortaktır.
İstinat
duvarı, Baalbek'deki basit, orijinal, çok daha küçük tapınağın
bir parçası değildir.
ve
Romalılar tarafından aynı zamanda ve aynı coğrafya içerisinde
inşa edilen benzer büyüklükteki diğer istinat duvarlarından da
biliyoruz,
Bu boyut ve şekildeki taşları taşıyacak ve
yerleştirecek kapasitede oldukları , obeliskleri taşıma
kabiliyetleriyle de ıspatlanmıştır.
Bu
doğrudur, özellikle eğer Romalılara başarmaları için 200 yıl
verirseniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder